12 Şubat 2017 01:30

Feyz alıyoruz sultanım

Nilhan Osmanoğlu, Galatasaray Adası'nda (Suada) hakları olduğunu söyledi. Ayşen Aksakal da, zamanında babasının olan bir tepeyi talep ediyor.

Paylaş

Ayşen AKSAKAL

Ülkemizde hayat, kocaman bir senarist ordusunun ayrı ayrı yazdıkları senaryoları hışımla çeken bir yönetmenin dizisi gibi akıyor.

İçinde şiddet, şehvet, bol dram, entrika ve kara komedi eksik olmuyor.

Dizi böyle yaldır yaldır akarken, haliyle mevzular çetrefilleştikçe yeni oyuncular katılıyor ekibe.

Yıllardır unutulan Osmanlı torunları da bu sezonun iddialı çıkış yapan isimleri oldu.

Bazı insanlar şanslı doğar, bazıları şansını kendi yaratır.

Hayatta bir babam sağolsuncular bir de alıntericiler vardır.

Babamlar ben doğmadan önce üç kuruş memur maaşından artırdıkları ile bir arsa almışlar. Beklemişler ki; değerlensin de üzerine ev yapılsın.

Lakin şans yüzlerine gülmemiş, arsa kamulaştırılmış.

Şimdi ise o tepeler imara açılmış halde, üzeri villalar dolu. Biz mütevazi evlerimize giderken o tepelerin önünden geçiyoruz.

Nilhan Hanım vizyonu ile bana da yol açtı.

Eğer kendisi Suada'yı alabilirse ben de tepemizi geri isteyeceğim.

Bizimki de o kadar namlı ve büyük olmasa da iyi başlamış, lale devri kadar fetret ve hastalık dönemleri atlatmış bir aile.

Zaten kamulaştırma modası geçti, her şey özelleştiriliyor.

Ekmeğin köşesi olmasa da kıtır yerinden belki bize de bir lokma düşer.

Aklıma gelen parlak bir diğer girişim de yine Nilhan Hanım sayesinde.

İnternet sitesinde akçe para birimi üzerinden satış yaparak kafamızda kocaman bir ampul yanmasına sebep oldu.

Biz neden saf gibi dolar yüzünden mağdur oluyoruz ki?

Kendisine yolumuzu aydınlattığı için minnettarız.

Bir grup arkadaş yeni bir para birimi icat ettik. Adı da "Şırrak" 

1 Şırrak'ı da 1 dolara sabitledik, kafamız rahat.

Kendi aramızda Şırrakla ticaret yapıyoruz. Böylece dövizdeki dalgalanmalardan hiç etkilenmiyoruz.

Normalde 200 TL olan ipek şalları bizim sitemizden 100 Şırrak'a alabilirsiniz.

1 Şırrak da 1 Dolar olduğuna göre içler dışlar çarpımı yapın; bakınız ne biçim de parayı değerlendirmiş oldunuz, şal da bedavaya geldi.

Sistemin işleyip işlemeyeceğini şimdilik bilemiyoruz.

Ama zaten günümüzde kim ekonomiden anlıyor ki? Koskoca Sultan yanılıyor olamaz dedik ve şansımızı denemeye, sürümden kazanmaya niyet ettik.

Öte yandan yolumuzu bu dahiyane fikirler ile aydınlatan Sultan'ın maalesef ki parlementer rejime olan bıkkınlığı konusunda tamamen zıt düşünüyorum.

Ömrümün üçte birini çalışarak ve kazandığım paranın yaklaşık 1/3'ünü çeşitli şekillerde vergi ödeyerek geçirmiş bir insan olarak, bu dizide ilk kez "ben vergisini ödeyen bir vatandaşım" cümlesini duymak istedim. Çünkü vergimi Şırrak ile değil TL ile ödüyor ve öderken de karşılığında alamadığım her hizmet için inciniyorum.

Mademki; bu devlet sistemi bizim ödediğimiz paranın oluşturduğu dişliler ile dönüyor, ben söz hakkım olsun isterim.

Bunu da benimle aynı şeyleri düşünen ve siyaseti meslek edinmiş bir milletvekili üzerinden dile getirmeyi tercih ederim. Dile getirmek yeterli değil, değerlendirilebilsin isterim. Demokrasi; çoğunluğun kararlarının uygulanması değil, azınlığın da temsil edilebilmesi demektir. 

Evrensel değerlere bağlı bir hukuk sistemi ile sağlanmış adalete inanmazsam, uğradığım haksızlıklar karşısında kendimi ne kadar tutabilirim?

Ataerkil bir ev düşünün, kuralları baba koyuyor, cezaya baba karar veriyor, tüm hane halkı kazandığını babaya veriyor ve sadece üzerinde harçlık alıyor. Harçlığın her an kesilme riski var. Ayrıca elektrik faturasının neden ödenmediğini soramadığımız gibi, karanlıkta oturmaya da itiraz edemiyoruz.

Evde bulgur pilavını biz yiyiyoruz, tas kebabı baba. Kural böyle ve sorguladığımızda bulgurdan da oluyoruz.

Buna rağmen babam sağolsuncu olamam. Alıntericiliği tercih ederim. 

Yaşanan yaşanmış, babamın kamulaşan tepesine ah edecek değilim. Benim ahım o tepeleri bizden alıp kendi üzerine geçirenlere.

Bana eğitimi, sağlığı, geleceği garanti eden, sesimi duyurabildiğim, adaletine güvendiğim, yasayı koyanın, uygulayanın ve yargılayanın ayrı olduğu, sürekli denetlendiği bir devlet yapısında, benim bir tepem kamulaştırılmış dert etmem.

Bilirim ki gereklidir, kamu yararınadır, bir hizmet olarak bana geri dönecektir.

Her şeyi geçtim de, daha önce tek adamlığı 600 sene yaşamış ve çökmüş bir imparatorluk tarihinden geliyoruz.

O sistemin yeni dünyada çalışmadığını en iyi bizim, hatta Nilhan Hanım'ın bilmesi gerekmez mi?

Neyse, olası bir tazminatı kendi para birimim Şırrak ile ödemeyi göz önüne alarak yazdım bu satırları.

Dilimize ket vurulmayan bir dünya için, meclisimi istiyorum, her şeye rağmen meclisimi seviyorum. 

Biraz önce anlattığım baba ile kıyaslayınca meclis, üniversiteyi kazandığında içinde özgürlük hissi ve rahatlama ile yerleştiğin öğrenci evi gibi.

Birlikte yaşamak için tahammülü, kuralları, birbirini uyarmayı ve denetlemeyi öğrendiğin, ekonomini yönetebildiğin, geleceğini planlayabildiğin, salonu şekillendirebildiğin, huzurla uyuduğun ev.

Yemeyip yediren bir babam var, eğitimim için de çok uğraştı. Yine de birlikte yaşadığımız yıllarda, evde kuralları o koyardı. 

Ben ne zaman ki; ayaklarım üzerinde durabildim, o zaman kurallar birlikte belirlenmeye başladı. Birbirimizi dinler ve anlar olduk.

Herkes babasına şunu diyebilmeli;

"Baba ben artık bu şartlarla yaşamak istemiyorum, beni dinlemeni ve anlamanı istiyorum."

Belki de bu cümle özgürlüğe açılan kapıdır. 

Ve özgürlük, babadan kalacak üç kuruş ya da beş milyar mirastan çok daha değerlidir.

ÖNCEKİ HABER

Herhangi birine mektup

SONRAKİ HABER

​Bütçe hakkının gaspı: Varlık Fonu!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...