6 Şubat 2017 08:51

Ahmet Türk: Barış için hepimiz sorumluluk almalıyız

Hasan AKBAŞ
Mardin

Türkiye’nin barış ve çözüm mücadelesinde önemli roller edinen deneyimli siyasetçi Ahmet Türk tahliyesinin ardından barış ve çözüm çağrılarını sürdürmeye devam etti. Kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk’ün kentinde geçirdiği bir günü gözlemledik. Halkın arasına karışan, büyük sevgi gösterileriyle selamlanan Türk, yeniden barış ve çözüm ortamının sağlanması için tüm vicdanlı insanları sorumluluk almaya çağırıyor.

Diyarbakır’dan bir grup gazeteci olarak Ahmet Türk ile ortak bir röportaj yapmak üzere Mardin’e hareket ediyoruz. Yolda, Gazeteci Hatice Kamer, BBC Türkçe’ye yapacağı röportajı için “Türk’ün barış ve çözüm çağrılarına dikkat çekiyor. Birkaç gün üst üste de Ahmet Türk röportajı çıksa okunur” diyor. Görüşü doğrulayan Gazeteci Sertaç Kayar, kendisinin de Sputnik Kürtçe Haber bölümüne bir röportaj yapacağını söylüyor. Gazeteci İlyas Akengin de yayın yönetmenliğini yaptığı Diyarbakır’ın yerel gazetesi Tigris’e tam sayfa bir röportaj yapmak istediğini aktarıyor. Hep birlikte bindiğimiz araçla Mardin’e Ahmet Türk’ün evine varıyoruz.

‘HERKES BARIŞ İÇİN SÖZ SÖYLEMELİ’

Ahmet Türk’ün evinde bizleri eşi Mülkiye Türk karşılıyor. Ahmet Türk ise özel misafirleriyle görüşüyor. Mülkiye Türk anaç bir tavırla hepimizle tek tek ilgileniyor. “Bu süreçte herkes barış için söz söylemeli” diyor. Eşi Ahmet Türk’ün sağlık sorunlarını da hatırlatarak, “Çok yorucu bir süreçte inatla çabalıyor. Bütün çabalar barış ve çözüm için” deyip, eşi Türk’ü fazla yormamamızı da rica ediyor. Sohbet içerisinde Ahmet Türk’le selamlaşıyoruz kaldığı evden ayrılıp yeğeninin düğün yemeğine gidiyoruz. Ahmet Türk’ün aracı kentte sanki tanınıyor. Önümüzde ilerleyen aracın sürekli kornası çalıyor. Vatandaşlar gerek trafik lambalarında gerek araç seyir halindeyken el sallayıp selam veriyor. Aynı ilgi katıldığı düğün salonundaki yemekte daha da artarak sürüyor.

‘TUTUKLANACAĞIMI BİLİYORDUM’

Türk’e geçmiş olsuna gelen çok sayıda insan var. Sabah erken gittiğimiz Mardin’de saatler öğleni de geçmesine rağmen hâlâ gazeteciler olarak Türk’ten tek bir cümle alabilmiş değiliz. Çareyi Türk’ün arada hava almak için çıktığı düğün salonu önünde çevresini sarmakta bulduk. Türk’ün durumu anlaması üzerine, “Bizim halkımızla bağlarımız, ilişkilerimiz hep böyle yakındır. Burada biraz zor sohbet ederiz” diyor. Tam da öyle oluyor, Türk’ün başı hiç boşalmıyor. Ayaküstü sohbette sorulan “Tutuklanacağınızı biliyor muydunuz” sorusuna “Arkadaşlarımızın, beni tutuklamazlar gibi bir düşünceleri vardı ama ben tam tersini düşünüyordum. Selahattin Demirtaş gibi çok sayıda kişiyi aldılar. Bunu bizi sindirmek için yaptılar. Bundan dolayı tutuklanacağımı tahmin ediyordum” diye yanıtlıyor.

‘KÜRTLER ORTADOĞU’DA AKTÖR OLUNCA SUSTURULMAK İSTENDİ’

Türk, misafirleriyle ilgilendikten sonra burada DBP Eş Başkanı Kamuran Yüksek’le birlikte basın açıklaması yaparak, diyalog ve barış sürecinin yeniden başlatılması çağrısını yineliyor. Açıklama sonrası Ahmet Türk’ün dedesinden kalma eski bir konak olan ve adını aşiretlerinin isminden alan Kasrı Kanco’ya hareket ediyoruz. Burada da yoğunluk bir türlü durulmuyor. Köylerden, ilçelerden tabir yerindeyse akın akın insan Türk’e geçmiş olsun ziyaretine geliyor. Bizlerin bile yorulduğu bu hengame arasında Türk, kısıtlı bir zaman diliminde de olsa tek tek gazetecilerin sorularını cevaplamaya başlıyor. Türk’e ilk olarak, “Çözüm sürecinin başlaması ve birçok konuya dair mutabık olunduğuna dair dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 2009’da yapılan ortak açıklamalarınız oldu. O dönemden bu döneme değişen nedir” diye soruyoruz. Türk şunları kaydediyor: “Rojava’da Kürtler bir geleceğin inşası için mücadele etti. Kürtler artık Ortadoğu’da bir aktör haline geldi. Kürtleri sindirmek, susturmak üzerine alınmış bir kararın hayata geçmesiyle başlayan bir süreç olarak görmek lazım. Bu meseleyi büyük bir fotoğrafta görmeli. Sadece Türkiye’deki siyaset ve gelişmeler ışığında değil, bir bütün olarak Ortadoğu’yu göz önüne alarak değerlendirmek lazım. Baskıya dayalı, antidemokratik uygulamaların aslında bir işe yarayamayacağını tarih bize göstermiştir. İşte, 80’ler, 94’ler tekrar tekrar gösterdi ki burada çözüm yeniden bir diyalog ortamının hazırlanması ve gerçekten halkları yakınlaştıracak bir sürecin başlatılması gerekiyor. 2009’da da Erdoğan’la yaptığımız görüşmede ‘Siz bu konuda kararlıysanız, ciddiyetle bunu sürdürmemiz lazım. Ciddiyetle yaklaşmazsanız daha da kötüye gidebilir’ demiştim. Bugün bu oldu ve aynı şeyi söylemeye devam ediyoruz. Tabii ki bu süreçlerde eksiklikler olabilir ama şuna inanıyoruz ki, barış ve demokratik siyasetten başka bir seçeneğimiz de yok. Bunu tercih edip büyütürsek bu sancılı süreçten kurtulabiliriz diye düşünüyorum.”

‘İDDİA EDİYORUM Kİ TÜRK HALKI KÜRT HALKINA DÜŞMAN DEĞİL’

Türkiye’de barış ve çözüm sürecinin birçok kesimde mutluluk uyandırdığını belirterek yeni rejim kurma ve savaş konseptleriyle Türkiye’nin nasıl bir sürece girdiğine dair görüşlerini sormamız üzerine şöyle devam ediyor: “Ben bunu her zaman iddia ediyorum. Türk halkı Kürt halkına Kürt halkı Türk halkına düşman değil. Yürütülen yanlış siyaset halklarda bir kin, güvensizlik ve öfkenin gelişmesine neden oluyor. Şimdi hepimizin görevi Türk’üyle, Kürt’üyle vicdan sahibi tüm insanlarla sorumluluk alarak gerçekten bu sürecin barışa evrilmesini sağlamak. Sorunları konuşarak, diyalogla çözeceğimiz yeni bir sürecin başlaması lazım.”

‘SORUNLAR, DEMOKRATİK PARLAMENTER BİR REJİMLE ÇÖZÜLÜR’

Referandum sürecinde halkın, partileri üzerinden kutuplaştırılmasını doğru bulmadığını belirten Türk, “Sanki CHP ve HDP bir kampanya yürütüyormuş gibi görülüyor. Hayır, bu partilerin bir kampanyası değil burada gerçekten halk bir tercih yapıp karar verecek. Ama bu kararı verirken özgür ve demokratik bir ortamın oluşması lazım” diyor. Rejim değişikliği yaşanacağını ifade eden ve bunu eleştiren Türk, “Biz başından beri demokratik zeminde parlamenter demokratik rejimin güçlendirilmesiyle sorunların çözülebileceğine inanıyoruz. Mesele sadece anayasa meselesi değil, siyasi partiler yasası, seçim yasası ve benzeri… Bütün bunlar gözden geçirilmezse bir anlamı olmaz. Önemli olan seçmen halkın özgür iradesiyle sandık başına gidebilmesidir. Bu ortamın sağlanması önemlidir” diyor.

‘DTK İLLEGALİZE EDİLEREK TOPLUM SİNDİRİLMEK İSTENİYOR’

Çözüm süreci döneminde devlet tarafından muhatap alınan ve Türk’ün de eş başkanlığını yaptığı Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) bugünlerde illegalize edilmesini de eleştiren Türk şöyle konuşuyor: “DTK birçok kurumun içerisinde yer aldığı sivil ve yasal bir platformdur. 10 yıldan beri çalışmalarını sürdürüyor. İllegalize etmenin bir mantığı yok. Hukuken bile yeri yoktur. Bu tamamen yasal ve meşru zeminde barış ve demokratik siyaset yürüten kesimleri illegalize ederek toplumu sindirmeye yönelik bir politikadır.”

Evrensel'i Takip Et