04 Şubat 2017 11:50

Ahmet Türk: Halkın nefes alabileceği bir sürece ihtiyaç var

Cezaevinden tahliye olan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk, halkın nefes alabileceği yeni bir sürece ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

Paylaş

Cezaevinden çıkar çıkmaz gazetecilere yaptığı açıklamada ‘barış’ mesajı veren Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk, Dihaber’e cezaevi süreci ve gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu. Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Türk, halkın yeniden nefes alabileceği bir sürece ihtiyacının olduğunu söyledi. Bunun için hükümet aklının değişmesi gerektiğini söyleyen Türk, referandum için ‘endişeli’ olduğunu söyledi.

En son İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun ‘olumsuz’ raporunu televizyonda izlediğini söyleyen Ahmet Türk, cezaevindeki son dakikalarını da şöyle anlattı:
“Yan koğuşlarda kapılara vuruluyordu, sesler, bağırışlar… Yanımdaki arkadaşa dedim hele git bak, ne oluyor. Ben hastanenin raporunu protesto ettiklerini düşündüm. Meğer tahliyeme karar verilmiş…”

- Öncelikle geçmiş olsun. Cezaevine girdikten sonra uçak biletinizin hazırlanmış, cezaevinin belirlenmiş olduğunu söylediniz. Önceden alınmış bir karardan mı bahsediyorsunuz?

Tabii ki, duruma baktığımızda mahkeme bittikten sonra beni hemen havaalanına götürdüler. Benimle gelecek olan polislerin biletleri alınmış, benim biletim alınmış. Cezaevi ayarlanmış. Yani bir siyasi karardır. Bu nedenle oradaki görüntü, yargıçların verdiği kararın ötesindedir. Birilerinin talimatı üzerine tutuklama kararının çıktığına inanıyorum.

- İki cezaevi dolaştırıldınız, bir kaç kez hastane yolları… Dolaysıyla tahliyenizin de bir siyasi karar olduğunu düşünüyor musunuz?

Dürüstçe söylemek gerekir ki bu süreçte hukuktan, bağımsız yargıdan söz etmek mümkün değil. Bunu ben söylemiyorum, bir bütün olarak insanların düşüncesidir. Bu nedenle biz bu süreci normal bir yargının, bağımsız karar verdiği bir süreç olarak değerlendirmiyoruz. Her aklı başında insanın da bu şekilde düşündüğüne inanıyorum.

TUTUKLAMA HUKUKSUZ VE SİYASİ BİR KARAR

- Şahsınıza ilişkin birçok açıklama yapıldı. İmza kampanyaları düzenlendi. Deniz Baykal Mardin’e kadar geldi. Duygu, hissiyat, yaşlılığınız ve hastalığınız dile getirildi. Siz ise ‘Türkiye’nin sağlığı benim sağlığımdan kötü’ dediniz. Açar mısınız?

Sağlık konusunun bu kadar ön plana çıkarılmasını istemedim. İradem dışında birçok kez hastaneye götürülüp getirildim. Onu söylemek istiyorum. Burada aslında hukuksuz bir tutuklama vardı. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde halka hizmet etmek için çok büyük çaba sarf ettik. Tabii uzun süredir siyasetin içerisindeyim, 6 dönem milletvekilliği yaptım. Mardin’de bugüne kadar bana desteklerini sunan insanlara hizmet etmek için çaba gösterirken, hiçbir alt yapısı olmayan, somut delili bulunmayan iddialarla mahkemenin karşısına çıktık. Benim esas üzüntüm bu.

Bir iki kişiden alınmış ifadeyle, yok efendim, ‘işçilerden para kesilmiş.’ Mahkeme salonunda da söyledim; belediye kasap ve dükkan değil ki... Her işçinin, her memurun maaşı bir tek kuruş eksik olmadan hesaplarına yatırılmış. Belediyeyi alma şansı olmayan bazı insanların tepkileri olmuş bu konuda. Sevmeyen çok insan da var. Bunlar da bir fırsat bularak böyle bir iftirada bulundular. Yarın öbür gün mutlaka davalar açıldığı zaman mahkemenin önünde bütün bu iftiraları atanların, gerçek yüzleri ortaya çıkacak. İftiralarını kanıtlamakta zorlanacaklar. Gizli tanık diyorlar ama gizli tanık değil ki! Belli ki iftiracı. Bunları söyleyenleri ispata çağıracağım. Bu konuda kendime güveniyorum. Benimle ilgili bir yolsuzluk, bir rüşvet yok.

- Bazı kişileri işe almışsınız iddiası…

Kimsenin alnında ne olduğu yazılı değil. Ayrıca bu bölgede, siyasi olaylara karışmayan tek bir aile göremezsin. Hatta bazen çok enteresan, bakıyorsunuz biri korucu, oğlu Kobanê’de. Yani bir ayırım yapma imkanınız yok. İktidar partisinin yürüttüğü siyaset önemli. Mesela Çalışma Bakanlığı İŞKUR üzerinden Urfa Belediyesi’ne binin üzerinde kadro veriyor. Ama Mardin gibi yeni kurulmuş, yeni işçilere ihtiyacı olan bir yerde İŞKUR’dan bir tek işçi vermiyor. Peki ben koskoca devasa bir belediyeye dönüşmüş yerde bu işleri nasıl yürüteceğim? Tabii ki taşeron üzerinden işçi alacağız. Bizim aldığımız işçiler de zaten taşeron üzerinden alınmış.

‘TOPLUMSAL BARIŞA İHTİYACIMIZ VAR’

- Tutukluluk süresi içerisinde sizi en çok ne üzdü?

Bireysel olarak meseleye bakmıyorum. 70’in üzerinde belediye eş başkanı arkadaşımız tutuklandı. Partinin genel başkanları tutuklandı, milletvekilleri tutuklandı. Her şeyden önce sanki toplumsal barışın altına dinamit yerleştirmeye yönelik bir siyaset izleniyor. Oysa bugün bizim bir toplumsal barışa ihtiyacımız var.

Yani bir kere Türk halkı şunu bilmeli; Kürt halkı Türk halkına düşman değil. Ama yürütülen siyaset, adeta bir öfkenin, bir kinin birikmesine, büyümesine neden olmuş. Evet, şu an bir suskunluk, bir sindirilmişlik hali var. Ama bu, bölge halkının hükümetin yürüttüğü politikayı beğendiği anlamına gelmiyor. Böyle düşünüyorlarsa, büyük bir yanılgı içerisinde olurlar. Ben şunu görüyorum; evet bugün sokağa çıktığımda bir sessizlik var, ama hükümetin yürüttüğü politikaların destekçisi değil, yanında değil. Bunun çok iyi bilinmesi lazım.

YENİ DEMOKRATİK SÜREÇ İÇİN ÇABA SARF EDİLMELİ

Bunu görerek elbette, Türkiye’nin bu şiddet sarmalından kurtulması, yine bin yıllık geçmişi olan halklar arasında bir diyalogun oluşabilmesi için yeniden herkesin ortak akılla hareket etmesi lazım. Yeniden demokratik, barışçıl bir sürecin gerçekleşmesi için çaba göstermesi lazım. Türkiye bugün Ortadoğu’da bir bataklık ortasında. Ortadoğu batağında kendisini kaybetmemeli. Bin yıldır birlikte yaşadığı Kürtlere güvenerek, onları kazanarak bir siyaset üretmek zorunda. Başka bir seçenek, başka bir formül yok. Umut ediyorum ki kısa bir sürede ortak akıl ortaya çıkar. Bugüne kadar yürütülen politikaların hiçbir sorunu çözmeyeceğini görürler.

HÜKÜMETİN AKLI DEĞİŞMELİ

- 37 yıl önce cezaevine giren Ahmet Türk, 2017’de yeniden cezaevinde. O günden bugüne hem kendi açınızdan, hem de Kürt sorunun dönüşümü noktasına ilişkin ne düşünüyorsunuz?

Tabii, ben 6 dönem milletvekilliği yaptım, 44 yıldır siyasetin içerisindeyim, 1980’leri, 94’leri yaşadım. Sonuç olarak burada halk ne demokrasi, özgürlük, hak ve taleplerinden vazgeçti, ne de Türkiye bunu anlayacak bir noktaya geldi. Türkiye’yi yönetenler sadece milliyetçi söylemler üzerinden halkı karşı karşıya getiren politikalar yürüttü. Bu yanlıştır. Ben şuna inanıyorum; Türkiye farklı bir politikayla, bugün Kürtleri kazanırdı, sorunları çözerdi. Ortadoğu bataklığına baktığımızda, bu bataklıktan kurtulmanın yolu, Kürt ve Türklerin ortak, demokratik bir zeminde buluşmasıdır. Bütün bu gelişmeler bize, hükümetin ve devletin aklının değişmesi gerektiğini gösteriyor.

ŞİDDET SARMALINDAN KURTULMALIYIZ

- Ne öneriyorsunuz?

1980’lerde de, 94’lerde de milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, cezaevlerine atıldı. Bugün partilerimizin eş genel başkanları içeride, belediye eş başkanları içeride. Ne olacak? Bu siyaset ne kadar sürdürülecek? Bu siyasetin ne yararı var? Bu siyaset insanların birbirinden kopmasına neden olmaktan ve güvensizliği arttırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Yeniden demokratik bir sürecin başlatılması, barış sürecinin başlatılması, sorunların demokratik yöntemlerle çözümü... Türkiye’yi ilk önce bu şiddet sarmalından kurtarmamız lazım. Halkın yeniden nefes alabileceği bir sürece ihtiyaç var. Ben bunu söylerken herkes için söylüyorum. Halk nefes alabilmeli, yeniden düşünebilmeli.

- 1993 ateşkesinde PKK Lideri Abdullah Öcalan ile birlikte basın toplantısına katıldınız. Yine 2013’te başlayan ‘çözüm süreci’ne ilk müdahil olanlardansınız. Her kritik süreçte öne çıkan Ahmet Türk’ün bu kritik süreçlerin arkasından gelen şiddet sarmalında cezalandırılması ilginç değil mi?

Demokratik bir kültüre erişmemiş ülkelerde gelgitler çok yaşanır. Yani bazen barış için çok şey yapmak istersiniz, fakat bunu farklı şekilde yorumlayıp, barış çabalarınızı, demokrasi çabalarınızı, demokratik geleceği kurma çabalarınızı farklı şekilde yorumlayabilirler. Türkiye bu gelgitleri yaşıyor.

- 2013’te İmralı görüşmesine gittiğinizde ne hissetiniz, barış için umutlu muydunuz?

Sayın Öcalan “Artık demokratik siyasetin önünü açmaktan başka bir seçenek yok. Demokratik siyasetin önünü açmak için hepimiz bu konuda çaba göstermeliyiz” demişti. Bu bana ümit vermişti. Yine hükümet kanadıyla yaptığımız görüşmelerde de umutlandım. Ama tabi ki, siyasi hesaplar ortaya çıktığı zaman bütün umutlar bir günde yok ediliyor. 7 Haziran seçiminden sonra ortaya çıkan tablo, hükümetin politikasını değiştirme gibi bir süreci başlattı. Bu da olumsuz bir süreç. Sabırla süreci yürütseydik, demokratik siyasetin önünü açsaydık, genişletseydik, demokratik siyaseti çözüm adresi haline getirebilseydik, bugün bu sıkıntıları yaşamazdık.

REFERANDUM İÇİN ENDİŞELERİM VAR

- Bugün çok tartışılan referandum sürecindeyiz. Atmosfer ısınıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Parlamenter demokratik rejimi hep savundum, savunmaya da devam edeceğim. Benim fikrimin sorulmasına da gerek yok. Benim siyasetim de fikrim de belli. ‘Evet’ demek de ‘Hayır’ demek de her seçmenin hakkıdır. Önemli olan özgür iradeyle sandık başına gitmek ve halkın özgür iradesiyle oyunu kullanması. Halkın hiçbir baskı altında kalmadan oyunu kullanmasının koşulları yaratılmalı.

- Bu ortam mevcut mu?

Endişelerim var. Açık bir şekilde söylemek istiyorum, şu anda aldığım bilgiler ve gördüklerim, halkın özgür iradesiyle hareket etme alanının çok da olmadığını görüyorum.

- Hükümet kanadı ‘Evet’ çıkarsa birçok surunun çözüme kavuşacağını, Türkiye’nin feraha kavuşacağını savunuyor…

Savaşın bitmesi, çatışmaların bitmesi insana bağlı olan bir şeydir. Eğer bu savaşın bitmesini istiyorsak, herkesi kucaklamak istiyorsak, bunun için yürütülecek politikalar önemlidir. Demokratik rejimlerde, parlamenter demokratik sistemlerde biz buna çözüm bulamadık da tek adam anlayışında mı bunun formülünü bulacağız? Ben buna katılmıyorum.

- Siz cezaevine girdiğinizde, eşiniz Mülkiye hanım; “Ömrüm O’nu beklemekle geçti” demişti. Ne demek istersiniz?

(Gülümseyerek...) Kürt siyasetçileri aslında çok büyük bedeller ödedi. Belki en az bedel ödeyenlerden biri benim. Mesela cezaevine zaman zaman mektuplar geliyordu. Şakran cezaevinden, farklı cezaevlerinden kadınlardan, erkeklerden... İnsanlar yazıyordu, biri 22 yıldır içerdeyim, diğeri 3 yıldır içerdeyim diyor. Gerçekten insanın, onların durumunu gördükçe etkilenmemesi içten değil. Bizimkisi bir hiç kalıyor… (DİHABER)

ÖNCEKİ HABER

Kiralık işçilik mi, kiralık kölelik mi?

SONRAKİ HABER

İşler zora binince cepten çıkan 'kart' değiliz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...