04 Şubat 2017 06:21

İdris Baluken: 4 Kasım'da yaşananlar sivil darbenin resmiydi

HDP Eş Başkanlarıyla birlikte tutuklanan vekillerden biri olan İdris Baluken, '4 Kasım akşamı yaşanılanlar sivil darbe resmini açığa çıkardı' dedi.

Paylaş

Hayri DEMİR/Salman GOZELYÜZ
DİHABER

Beş gün önce tahliye olan HDP Milletvekili İdris Baluken, tutuklanma ve cezaevi sürecini anlattı. Gözaltı öncesinden cezaevine kadar tüm sürecin planlanarak hayata geçirildiğini söyleyen Baluken, “Hep bir dilim gökyüzü görüyorsunuz ama ağır, gri ve puslu bir gökyüzü kesiti” sözleriyle kaldığı cezaevini özetledi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eş genel başkanları ve milletvekillerine yönelik 4 Kasım operasyonunda tutuklananlardan biri de Grup Başkanvekili İdris Baluken idi. Aynı zamanda Diyarbakır Milletvekili olan Baluken, tutuklandıktan sonra götürüldüğü Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevinde 87 gün boyunca tek başına bir odada tutuldu. Dış dünya ile bağı oldukça kısıtlı imkanlarla sağlanabilen Baluken, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiği dosya kapsamında yargılandığı ilk duruşmada verilen tahliye kararıyla serbest kaldı.

Tahliyesinin ardından ilk iki günü Ankara’daki evinde ailesiyle birlikte geçiren Baluken, iki günlük süre içerisinde çok yoğun geçmiş olsun telefonları ve ziyaretleri alırken, tahliyesinin üçüncü gününde 90 gün aradan sonra Meclis’teki makamına geçerek mesaisine kısmen yeniden başladı. Baluken, burada kimi milletvekillerini ve Alman heyetini kabul etti, ardından da aynı gün Almanya Başbakanı Angela Merkel ile bir araya geldi. 

‘SİVİL BİR DARBE RESMİYDİ’

O gece birçok ilde eş zamanlı olarak operasyonlar gerçekleşti. Bu ne anlama geliyordu? 

4 Kasım akşamı yaşanılanlar Türkiye siyasi tarihi açısından uzun yıllar boyunca hafızalara kazınacak bir sivil darbe resmini açığa çıkardı. Özellikle eş zamanlı birçok ilde farklı dosyalardan, farklı savcılıklardan vekillerimizle ilgili aynı anda düğmeye basılmış gibi gözaltı kararlarının alınması, vekillerinin evlerinin basılacağı bir şekilde operasyonel sürecin başlatılmış olması bu operasyonun siyasi boyutuyla ilgili çok net bir fikir ortaya koyuyor. Çünkü Türkiye’deki mevcut yargı sistemi içerisinde 5-6 savcılığın aynı anda harekete geçmesini farklı dosyalardan aynı dakika içerisinde operasyon yürütmesini ve gün boyu adresi belli olan vekillerin evlerine baskın yapacak şekilde bir süreç işletilmesini sağlayacak bir mekanizma yok. Türkiye’deki hukuk, yargı sistemi içerisinde böyle bir birim yok. Bu durumun kendisi bile bir yerlerden birçok ili kapsayacak şekilde düğmeye basıldığını ve siyasi saiklerle operasyonun başlatıldığını gösteriyor. 

Gece yarısına doğru gözaltı ve baskın haberlerinden kısa bir süre sonra siz de Merkez Yürütme Kurulu toplantısındayken gözaltına alındınız. Kamuoyu o gecenin ayrıntılarına da hakim değil, o gece neler yaşandı? 

İlk anlarda bize eş başkanlarımızın ve vekillerimizin evlerine baskın yapıldığı telefonlarının geldi. Biz o anda çok yoğun bir telefon trafiği altında kaldık. Her taraftan hem mevcut durumu bize aktarmak üzere ulaşmaya çalışanlar hem de bizim durumu anlamaya yönelik yetkililere ulaşma çabamız mevcut telefon trafiğini beraberinde getirdi. Böyle olunca da hızla MYK üyeleri olarak genel merkez binamıza giderek oradan bütün bilgileri bir havuzda toplama, durumu değerlendirme ve ona göre kamuoyuna gerekli açıklamaları yapma yönünde bir kararlaşma içerisine girdik. Genel merkeze gittiğimizde ilk anda farklı arkadaşlarda toplanan bilgileri ortaklaştırmaya çalıştık. 

BAZI MİZANSENLER ÖZEL OLARAK HAZIRLANMIŞTI

O esnada genel merkezimiz basıldı ve içeriye onlarca polis girdi. Gerekçe olarak da benimle ilgili bir yakalama kararı olduğu ifade edildi. Ben gün boyu Meclisteydim, çalışmalarımın başındaydım. Benimle ilgili bir yakalama kararı varsa gün içerisinde bana çok rahat iletebilirlerdi, ulaşıp tebliğ edebilirlerdi. Bütün bu süreçleri by-pass ederek bir partinin ki parlamentodaki en büyük üçüncü siyasi partiden bahsediyoruz; genel merkezinin basılmış olması orada nasıl bir süreçle karşı karşıya olduğumuz açısından da çok net bir resim ortaya çıkardı. O gençlere ve partililere yönelik müdahalelerin önüne geçmeye çalıştık. Yakalama kararından bahsedince neden gün içerisinde tebliğ edilmediğini, yerimizin belli olduğunu, bu şekilde bir siyasi partinin genel merkezinin basılmış olmasının darbe zihniyeti açısında ne anlama geldiğini ifade ettik. Sonrasında dışarıya çıkışta gördük ki bazı mizansenler de özel olarak hazırlanmış. 

ATANMIŞ BİR POLİS, BİR VEKİLİN KAFASINA BASMAYA ÇALIŞIYORSA...

Özellikle sizin gözaltına alınışınız DEP’li milletvekillerinin gözaltına alınışını hatırlattı. Araca bindirilirken bir polisin kafanıza basarak araca bindirmeye girişmesi ve sizin buna karşı verdiğiniz tepki o günler için zihinlere kazılan bir görüntü oldu. Nasıl gelişti bu olay?

Araca bindirilirken 6 milyon oyu temsil eden bir milletvekilinin ki aslında mevcut anayasaya göre biz Türkiye milletvekili olarak bütün halkın iradesini temsil ediyoruz. Bir polis memuru tarafından bu şekilde baskı altına alınmak istenmesiyle ilgili durumu gördüğümüzde bütün bunların özel olarak hazırlandığını gördük. Tabi o durumu kabul etmemiz mümkün değil. Bir atanmış polis memuru 80 milyon halkın iradesini temsil eden bir milletvekilinin kafasına basmaya çalışıyorsa orada gerçekten çok vahim bir darbe zihniyeti ile karşı karşıyayız demektir. Sonrasında o süreci takip edemedim. O polisin görevden alınmasıyla ilgili bir süreç mi gelişmiş yoksa terfi ettirilmesi ile ilgili bir süreç mi gelişmiş? Sadece buna bakarak bile birçok sorunun cevabı ortaya konabilir. Kürt halkı, Türkiye’nin ezilenleri açısından 1993’te DEP’li milletvekillerinin yaka paça Meclis kapısında gözaltına alınması ile sonuçlanan o darbe anlayışının aynı şekilde devam ettirilmek istendiği ile ilgili bir durumu gördük. 

400 KİŞİLİK UÇAK 3 KİŞİYE TAHSİS EDİLDİ

Ankara’dan nereye götürüldünüz? 

Önce Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreyya Önder ve Abdullah Zeydan arkadaşımızla birlikte bir uçakla Diyarbakır’a götürüldük, ki uçak sadece bize ve orada bulunan güvenlik güçlerine tahsis edilmişti. Çok büyük bir uçaktı; herhalde 300-400 kişilik bir uçaktı. Diyarbakır’a indiğimizde ilk önce ben çağrıldım. Aşağı indiğimde Diyarbakır halkının çok yakından bildiği iki Ranger araç beni bekliyordu. İçerisinde sivil kıyafet giymiş silahlı kişiler vardı. Onlara nereye gideceğimi sordum. Ama herhangi bir cevap alamadım. Önce Diyarbakır Adliyesine götürüleceğimizi tahmin ettim. Ancak Bingöl yoluna doğru gidince oraya gitmeyeceğimizi fark ettim. Diyarbakır-Bingöl yolu üzerinde bulunan Polis Okuluna götürüldüm. Orada iki helikopter hazır bekliyordu. Çevrede kar maskeli görevliler vardı. Hemen helikoptere geçmemiz söylendi. O esnada yine nereye gideceğimizi sordum. Yine cevap alamadım. Oradan helikopter havalandığında Diyarbakır-Bingöl coğrafyasını bildiğim için Bingöl’e götürüldüğümü fark ettim. Helikopter Bingöl cezaevinin bulunduğu alanın içerisine indi. Oradan Bingöl’deki TEM Şube Müdürlüğüne götürüldüm. TEM Şube Müdürlüğünde de soğuk ve karanlık bir nezarethanede bekletildik. İnce bir duvarla ayrılmış iki bölmeli bir nezarethaneydi. Yan tarafta IŞİD’liler vardı. Orada saatlerce bekletildikten sonra da mahkemeye nakil faslı gerçekleşti. 

KAÇIRILMA MİZANSENİ...

Bir milletvekilinin gözaltına alınmasıyla ilgili hazırlanan özel uçaklar, helikopter, Rangerler nasıl bir durum sizce? 

Bütün karar süreçlerinin önceden alındığı şeklinde bir intiba uyandı bende. Bütün bu uygulamalar, bir vekilin kaçırılma mizanseni ile götürülmesi, nereye götürüldüğüne dair cevap verilmemesi, Ranger pikaplardan helikopterlere aktarım, oradan IŞİD’lilerin bulunduğu nezarethanelere götürülmek. Bunların tamamı, 21. yüzyılda demokratik değerlerin küreselleştiği bir ortamda eğer devreye giriyorsa buradaki mevcut durum zaten başka bir tanıma ihtiyaç duymuyor. 

IŞİD’LİLER ÜZERİNDEN VERİLEN PSİKOLOJİK BASKI

Tutuklama kararı verildikten sonra tekrar TEM Şubesine getirildik. Sık sık benim duyacağım şekilde ‘IŞİD’lileri bırakıyoruz, işlemleri hızlandırın’ şeklinde durmadan sözüm ona bir psikolojik baskı, işkence yöntemi devredeydi. Daha sonra da Bingöl Havaalanına getirilen bir özel uçakla İzmit Havaalanına getirildik. Ama o süre içerisinde de hiçbir soruya cevap vermediler. "Uçak geldi ama nereye gidiyoruz? Neden çekiniyorsunuz, bir milletvekilini niye bu şekilde kaçırılıyormuş gibi bir muameleye maruz bırakıyorsunuz?” şeklindeki sorulara cevap verilmedi. En son İzmit Havaalanında ilgili yetkililer, sert bir çıkış yapmamızdan sonra İzmit’e geldiğimizi söylediler. Kandıra’ya götürüleceğimiz söylendi. 

Hayatınızda ilk kez gözaltı ve cezaevi süreciyle karşılaştınız. Cezaevine ilk girdiğiniz anda neler hissetiniz? 

Dış dünya ile hiçbir bağlantınız yok. Özellikle ben mahkeme salonundan çıkarken bir avukat arkadaşımız, Diyarbakır’da bir patlamanın olduğunu ve patlama neticesinde bazı vekillerimizin de yaralandığına dair bilgilerin ulaştığını söyledi. Onu çok merak ediyorum. Ne oldu, vekillerimizin birinin başına bir şey mi geldi ya da eş başkanlarımız ve vekillerimizle ilgili nasıl bir karar verildi? Bütün bunları bilmiyorum. Ve 24 saat boyunca da öğrenme şansına sahip olmadım. Gittiğimiz odada hiçbir iletişim aracı yok. Radyodan, televizyondan bilgi alabileceğimiz hiçbir şey yok. Tamamen izole bir yerdesiniz. O gece tabi çok zor ve uzun bir geceydi. Zorluğu ve gecenin uzunluğu kaygı duyduğum bu bilgilerle ilgili tek bir habere ulaşamamaktan kaynaklıydı. Ertesi gün böyle olunca kurum yetkilileriyle mutlaka görüşmek istediğimi ve bunu asla kabul etmeyeceğimi belirttim. Kurum yetkililerinin gelmesinden sonra gerekli şeyleri temin edince, televizyon gibi şeyler temin edince ve o süreç içerisinde gazete ve televizyon aracılığıyla dışarıdan haber almaya başladık. 

3 AYDA İKİ SEÇİLMİŞ TUTUKLUYLA GÖRÜŞEBİLDİM 

Cezaevindeki diğer tutuklularla görüşme, bir araya gelme şansınız olmadı mı hiç? 

Üç ay boyunca tek başıma kaldım. Ağırlaştırılmış bir tecritte ve hiç kimse ile görüşmemize izin verilmedi. Üç aylık süre içerisinde ayda bir kez iki saat Fırat Anlı ile bir araya geldik. Bir kez de Dersim Belediyesi Eş Başkanı Mehmet Ali Bul ile görüştüm. Yani üç aylık süre içerisinde toplam üç kez, cezaevinde bulunan arkadaşlarımızla görüşme şansına sahip oldum. Onun dışında sohbet hakkı, ortak spor hakkı, telefonla dış dünya ile temas kurma ile ilgili hiçbir talebe cevap verilmedi. 15 günde bir, sadece aile ile telefonla görüşebildim. Onun dışında tam bir katı tecrit koşullarıyla geçti. Tecrit bir insanlık suçudur, bir işkence yöntemidir. Herkese uygulanması bu anlamda böyle değerlendirilir. Ama özellikle yasama görevi olan, halkın iradesini temsil eden milletvekillerine, belediye başkanlarına, seçilmiş siyasetçilere bu tarz bir konseptin uygulanmış olması bunun oradaki mevcut cezaevi idarelerinden çok daha üst düzeyde bir merkezi kararla şekillendiğini bize gösteriyor. 

AYNI ODADA KALMA TALEBİ REDDEDİLDİ

Avukatlar dışında başka bir ziyaretçiyle görüşme şansı yok. Hafta bir kez aile görüşü ile ilgili o da kapalı görüş vardı. Ayda bir de bir saatlik açık görüş vardı. Bunun dışında kimseyle görüşe izin verilmiyor. Sadece avukatlarla görüşebildik. Avukatlar sık sık ziyaret ediyorlardı. Bazen bize getirdikleri bilgi ve belgelerle ilgili engelleme durumları oluyordu. Herhangi bir belge geldiğinde iki üç gün inceleme sonrası verilme durumu oluyordu. Bu tarz sıkıntılar yaşandı. Onun dışında dışarıyla ilgili ziyaretlerde herhangi bir esneklik, herhangi bir şekilde tanınmadı. Cezaevinde de diğer odalarda bulunan arkadaşlarımızla da herhangi bir şekilde görüşmemiz ya da aynı odada kalmamızla ilgili talebimize olumlu yanıt verilmedi. 

Günleriniz nasıl geçiyordu? Biraz zayıfladığınızı da görüyoruz. Zayıflık o şartlardan mı kaynaklanıyor? 

Günün büyük bir kısmını okuyarak ve yürüyerek, kültür spor hareketleriyle geçirmeye çalıştık. Çünkü, Dünya Sağlık Örgütü bir insanın sağlıklı olmasını psikolojik ve sosyal açıdan da iyilik hali olarak değerlendirir. Oysa tecrit koşulları hem psikolojik hem de sosyal varlığınıza yönelmiş ve çökertmeyi amaçlamış bir sistemdir. Siz o sistem içerisinde bir an bile olsa hareketsiz kalırsanız bir anda mevcut ortamın ağırlığına kendinizi kaptırırsanız gerçekten ruhsal açıdan büyük bir çöküşle karşılaşırsınız. O yüzden mümkün olduğunca bir günü disiplinize ederek, periyodik olarak kültür spor hareketleri ve mümkün olduğunca okuma ve siyasi çalışmaları takip etme, dışarıdaki gelişmeleri takip ederek süreci götürdük. 

BİZİ AYAKTA TUTAN İNANÇ VE UMUTTU

Hakkınızda ağırlaştırılmış müebbet isteniyordu, siyasi bir darbe olarak yorumladığınız bu sürecin devam edeceği, cezaevinden hiç çıkamayacağınız hissi uyandı mı? 

Biz ilk günden itibaren umudumuzu yitirmedik. O kadar ağır koşullarda da sizi ayakta tutan şey iradenizin kararlığıdır. Taşıdığınız umut ve inançtır. Bunu yitirdiğiniz anda o koşullarla bir gün bile baş etmeniz mümkün değil. Biz mevcut konseptin ne olduğunu, neyi amaçladığını, dışarıdaki gelişmeleri takip ederek, bu sürecin nereye doğru gittiğini yorumlamaya çalıştık. O yüzden inancımızı, irademizi ayakta tutarak o ağır koşullarda mücadele ettik. 

Tahliyeniz sizin için sürpriz oldu mu, ilk duruşmada çıkmayı bekliyor muydunuz? 

Ortada hukuksal açıdan, yaptığımız siyasi çalışmalar dışında hiçbir şey yoktu. Bir de öyle büyük bir psikolojik kampanya yürütüldü ki şimdi sanki dünyanın en tehlikeli insanları yakalanmış da dünyanın en tehlikeli koşullarıyla bir şekilde toplum korunmaya çalışılıyor algısı yaratılmaya çalışıldı. Oysa o iddianamelerin tamamında bizim yapmış olduğumuz siyasi çalışmalar var, konuşmalar var, katıldığımız basın açıklamaları var. Onun dışında o iddianamelere konu olup suç unsuru taşıyabilecek en küçük bir şey yok. Hukukun evrensel normlarının zerresi göz önünde bulundurulsa hiçbir arkadaşımızın bir gün bile cezaevinde kalmaması gerekiyor. Tamamen siyasi bir süreçtir. Bu yüzden de doğrusu tahliye ile ilgili süreci kestirmek zordu. Dediğim gibi hukuksal kriterler dikkate alınacaksa tahliye edilmemiz, hatta tutuklanmamız gerekiyordu. İlk duruşmada da tahliye edilmemiz gerekiyordu.

{{306129}} 

TAHLİYEMİZ ÜZERİNDEN BEKLENTİ YARATILIYOR

O halde bir beklenti yaratmak adına mı tahliye oldunuz? Bu kararı neye bağlıyorsunuz? 

Son dönemde şöyle bir durum ortaya çıkmıştı. İşte biz orada kısıtlı bir şekilde de olsa elde ettiğimiz bilgilerle sürecin tamamını anlamaya çalışıyorduk. Medya tek düze, tek ses ve tek bir propaganda üzerinden süreci yansıtıyor. Bazen aynı tipler kanal kanal dolaşıp aynı şeylerle bir haftayı bir propaganda bombardımanı ile meşgul ediyorlardı. Onların birkaç cümlesi üzerinden ne oluyor, ne bitiyor anlamaya çalışıyorduk. Son dönemde vekillerin, belediye başkanlarının tutuklanması, bütün seçilmiş siyasetçilerin cezaevinde olmasının Kürtler açısında kabul edilemez bulunduğu ve bunun referandumda sandıklara yansıyacağı, dolayısıyla AKP’nin ve Erdoğan’ın da Kürt seçmenlerde beklenti yaratacak bir takım stratejiler üzerinde yoğunlaştığı ile ilgili bazı cümleler satır aralarında yakalanabiliyordu. O yüzden acaba bu süreçte Kürtlerde tekrar beklenti yaratabilecek birkaç şey şekillenebilir mi? İnsan düşünüyor tabi. Bu tarz bir şey gelişmesi durumunda kamuoyunda bilenen sembolik bazı isimler üzerinden acaba bir şey yapılabilir mi diye. İşte Ahmet Türk’ün durumu son dönemde gündemleşti. Ama bu tarz birkaç sembolik adım; Kürt seçmende yeniden beklenti olarak kendilerini ifade edebilecekleri yerelde, tekrar bu beklentili durum üzerinden propaganda yapabilecekleri bir durumu nasıl ele alabilecekler diye bekliyorduk. 

Tutuklandığınız andan itibaren, özellikle uluslararası alanda bir dayanışma açığa çıktı. Keza Türkiye’den de demokratik kamuoyunun tepkileri vardı. Bu dayanışmaya ilişkin ve bizim aracılığımızla kendilerine iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı? 

İlk günden itibaren çok yoğun olarak etrafınızda geliştirilen bir dayanışma, özellikle birçok cezaevinden sayısız dayanışma ve mektup aldık. Kandıra Cezaevinde yine dayanışmayla ilgili orada bulunan özgür tutsaklardan çok değerli mesaj ve paylaşımlar aldım. Hepsine muazzam değer biçiyoruz. Dışarıdan Türkiye’nin dört bir tarafından Zonguldak’tan Ordu’ya, Rize’den tutalım da Beytüşşebap’a kadar Türkiye’nin her yerinden dayanışma duygularını belirten mesajlar, mektuplar aldık. İlk dönemlerde hepsine yetişmeye çalışıyorsunuz ama belli bir noktadan sonra hepsine cevap vermek mümkün olmuyor. Öncellikle bu dayanışmayı gösteren bütün o duyarlı halkımıza teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. İçerideyken de ağır OHAL koşullarına rağmen birçok demokratik etkinliğin, Avrupa’nın birçok yerinde çok değerli tepkilerin, gösterilerin olduğunu biliyorum. O yüzden bütün o zorluklara rağmen o dayanışmayı gösteren ve içeride de bize onu hissettiren bütün halkımıza, bütün halklarımıza sizin aracılığınızla iletmek istiyorum. Bu dayanışma duygusunu gördüğünüz anda bu kara bulutların mutlaka dağılacağını, bu zorlu süreçlerin mutlaka pırıl pırıl bir gelecekle birlikte müjdeleneceğine olan inancınızı büyütüyorsunuz. O yönüyle çok önemliydi. 

İlk dönemlerde ben çok fazla haber alma koşullarına sahip değildim ama işte bazı cezaevlerinde buna yönelik dayanışma eylemleri hatta kendi bedenlerini ateşe vererek yaşamını yitiren bir özgür tutsağın durumu yine bize iletildi. Onunla ilgili de kendisine Allah’tan rahmet, tüm ailesine, tüm halkımıza başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum. O çaresiz koşullarda bile halkın iradesine yönelmiş bu saldırıya karşı sürekli bir şey yapmak, sürekli bir ses çıkarma, sürekli bir duyarlılık yaratma arayışını gördükçe biz de doğrusu bütün bu dayanışma duygularına layık olmanın çabası içerisine giriyorduk. Umarım ki bu karanlık günler atlatıldığında hep beraber bu dayanışmayı büyük bir onurla yad ettiğimiz o günleri hep beraber göreceğiz. 

CHP’li vekillerin sizleri ziyaret ettiğini biliyoruz AKP ya da diğer partililerden bir mesaj aldınız mı ya da ziyaret eden oldu mu? 

Bana doğrudan öyle bir şey gelmedi ama işte CHP grubundan 3 milletvekili ziyaretime gelmişlerdi. Benim şahsımda birkaç AKP’li milletvekilinin hatta bazı milletvekillerinin geçmiş olsun dileklerini ve selamlarını da getirmişlerdi.

Röportajın yarın yayınlanacak ikinci bölümünde, cezaevi sonrasında birkaç günlük süreç içerisinde yaşadıkları ve Türkiye’nin içinden geçtiği siyasi gelişmeler değerlendirilecek. 

ÖNCEKİ HABER

Yarkadaş: Emeklilere promosyon vaadi işkenceye dönüştü

SONRAKİ HABER

Fenerbahçe’nin UEFA kadrosu açıklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...