9 Haziran 2012 15:46

Mecliste bir ilke imza attı, işçilere kürsü açtı

Son seçimlerde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adayı olarak İstanbul’dan milletvekili seçilen Emek Partisi (EMEP) Eski Genel Başkanı Abdullah Levent Tüzel, en yüksek oyla seçilen milletvekili olmuştu. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu Üyesi Tüzel’in yeri Mecliste “bağımsız” olar

Mecliste bir ilke imza attı, işçilere kürsü açtı
Sultan Özer

Tüzel’le siyasetten, ekonomiden, baskı ve yasaklardan ziyade Meclisi, yasama çalışmalarını, Meclisin yemeklerini, sürekli bir yerlere çağrılıyor olmanın güzelliklerini ve zorluklarını konuştuk. Kürt sorunundan kadına yönelik şiddete, işçi ve emekçilerin giderek artan hak gasplarına kadar neredeyse her konuda bir açıklama, konuşma yapan, önerge veren ya da etkinliklere katılan Tüzel’in, bu yönlerinden çok Meclisteki çalışmalarını yansıtmak istedik. İlk ziyaretçisi Meclisteki bir emekçi olan Tüzel, işçilerin sesini Meclise taşıyarak da bir ilke imza attı. Defalarca işçileri Mecliste konuk eden Tüzel, yasaların nasıl çıkarıldığını “El kaldır, indir; saldır” diye özetliyor. Hiçbir diktatoryal rejimin halka rağmen yaşamayı başaramadığını belirten Tüzel, AKP’yi kastederek, “Yeni Osmanlıcılar da bu kumaştandırlar ve ezilen, sömürülen emekçi halklar bu kumaşı yırtıp atacaklardır” diyor.

Yüzünü kimi zaman haftalarca görmediği oğlu Taylan’ın 5. sınıfı takdir alarak bitirmesinin sevincini de yine bir toplantı için gittiği Antalya’da ancak telefonla paylaşabilen Levent Tüzel sorularımızı yanıtladı.

Partinizin de sizin de Meclise ilk girişiniz. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Meclis halen halkın takip ettiği, dikkatinin olduğu ve sesini duyurmak istediği bir yer.  Dolayısıyla işçi sınıfının ve halk kesimlerinin temsilcilerinin burayı bir kürsü, savunma ve teşhir alanı olarak kullanması değerli ve önemli. Tabii ki Meclis de neyin ne kadar olabileceği ve burjuva demokrasisinin daha iyi anlaşılması açısından da yeni ve değerli bir olanak.

Parlamentoda çok ziyaretçiniz oluyor mu? Kimler örneğin?
Diğer partilere ve geleneksel ilişkilerine bakıldığında, onlar kadar çok denemez. Yani işini halletmek üzere yardım istemek için gelen ziyaretçi sayımız az denebilir. Meclise ilk geldiğimde buranın bahçe işlerinde çalışan bir işçiyle başlayan ziyaretler, birlikte basın toplantısı düzenlemek için yanıma gelen işçi ve emekçilerle devam etti. Tabii ki işçi ve sendikacıların yanında çeşitli kitle örgütleri ve demokratik kuruluşların temsilcileri de geldiler.

Yıllardır politikanın içindesiniz, parti genel başkanlığı yaptınız uzun süre. Parlamentoyu bu bakımdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
Parlamenter olarak çok daha geniş ve değişik çevrelere, daha geniş imkanlarla seslenmek mümkün olabiliyor. Bu, politik tespit ve çağrılarımızı paylaşmak açısından önceki dönemden daha geniş bir olanak. Kaldı ki sadece yasalar vb. değil, topluma ve hayata dair çok daha geniş bir ilgi alanı doğmuş durumda. Bu sizi daha disiplinli bir sorumluluğa sevk ediyor ister istemez. Bu da sanırım mücadelenin başarısı ve geliştirilmesi için arzu edilecek bir şeydir.

Evet son derece hareketli geçiyor günlerimiz. Yurt içi ve dışında toplantılara, etkinliklere davet alıp katılıyoruz. Olabildiğince Meclis genel kurullarının olduğu günlerde Ankara’da olmaya çalışıyoruz. Hem Emek Partisinin (EMEP) hem de Halkların Demokratik Kongresinin (HDK) ve bileşenlerinin etkinliklerine katılıyoruz. Üniversitelere, sanayi sitelerine, köylere ve mahallelere gidiyoruz. İşçi kurultayları, örgütlerin genel kurulları, kentsel dönüşüm mağduru vatandaşların bir araya geldiği toplantılar, anayasa ve Kürt sorunu üzerine paneller, gençlik toplantıları, dayanışma şenlikleri, sosyal aktiviteler, şölen ve şenlikler... Hepsi bizlerin kürsü ve seslenme alanlarımız olabiliyor. Yetişme meselesini ise olabildiğince zaman ekonomisi yaparak çözmeye çalışıyoruz.

İlk kez işçileri Meclise getiren, onlara kürsü açan bir vekilsiniz? Bunu sürekli de yapıyorsunuz? Neden?
İşçi sınıfının bir vekili ve politikacısı olarak varlık ve seçilme nedenim budur. İşçiler için Meclisin halen bir değeri var. Seslerini oradan devlet yöneticilerine ve hükümete duyurmak önemli. Kendi seçtikleri insanların bulunduğu bir mekanda, kurumda, kendilerinin de konuşabilmesi en doğal durum. Politikayı kendileri adına seçtiklerine bırakma algısı ve alışkanlığını kırmak açısından bu yöntem iyi ve yararlı. Bir de mücadele ve arayış içindeki işçilerin hiç de yalnız kendilerinin bu durumda olmadığının,  bir çoklarının benzer koşullar ve mücadeleler içinde olduklarının görülmesi açısından önemli ve yararlı.

‘Sesimiz Mecliste’ diye bir bülten çıkarıyorsunuz. Amacınız nedir?
Seçimlerden bu yana olabildiğince düzenli ve aylık bir bültenle hem seçim bölgemde hem de ülkenin her yerinde çalışmalarımızı anlatan bir bülten çıkartıyoruz. Basit bir haber bülteni. Ama emekçilerin dünyasını sergilemek açısından hayli işlevli olabileceğini düşünüyorum. Özellikle sermaye medyasının sessizlik suikastına bir yanıt olması açısından  önemli. 70 bin bülten az da olsa bu eksikliği kapatıyor. Dileğim o ki işçiler ve emekçiler bizimle daha çok, daha sık haberleşsinler; bizler güçlerimizi ve sesimizi birleştirelim.

Seçim bölgenize gidiyor musunuz? Ne tür tepkiler alıyorsunuz?
İstanbul’da olduğumda gidiyorum elbette. Ancak kabul etmeliyim ki bu, seçim dönemindeki tempo ve sıklığın çok uzağında. Tahmin ediyorum ki oradaki seçmenlerim bu durumdan şikayetçi ve sitemkar. Onlar istiyorlar ki oylarıyla seçilmiş vekilleri her daim ve istediklerinde yanlarında olsun. Bütün ülkeyi dolaşan bizler için bu mümkün değil. Onlardan anlayış bekliyoruz. Geçen grup toplantımızda bu konuyu konuştuk. Yerellerdeki dostlarımızla yaz döneminde, yani Meclis çalışmaları tatile girdiğinde, daha sık bir araya geleceğiz.

Türkiye tarihindeki en yüksek oyu (143 bin 741) alarak seçilen bir vekilsiniz. Bu nasıl bir sorumluluk yüklüyor?
Halkımızın bizlere yüklediği sorumluluk aldığımız oy miktarından öte bir temsiliyet ve çalışma gerektiriyor. Ezilen acılı yüreklere, sömürülen genç bedenlere, bizlere umut bağlamış emekçilere karşı verilmiş sözlerin yerine gelmesi, bağlılık ve çalışkanlıkla bu görevi yürütmeyi gerekli kılıyor. Bu kadar yalın ve abartısız.

Mecliste partileri, vekilleri samimi buluyor musunuz? Örneğin kameraların karşısındaki tutumlarıyla kameralar olmadığı zamanki tutum farklı mı? Kapalı oturumlarda ya da Meclis TV’nin kapalı olduğu zamanlarda davranışlar değişiyor mu?
Tabii samimi olanlar da var, ama burjuva düzen partilerindeki önemli bir vekil kesiminin ülke ve halk sorunlarında samimi olmadığı ortada. Bir kere bir sınıf tutumu var ve bu, çıkan her yasanın ruhuna işlemiş. Son örneği, havayolu emekçilerine getirilen grev yasağı ve getiriliş biçimi. Tam bir korsanlık ve emek düşmanlığı. Diğer boyutu kendilerini seçen parti yönetimine sorgusuz bir biat ve kişisel bağımsız bir tutum sergileyememe. Seçmene mesaj ve görüntü verme çok belirgin. Özellikle TV kayıttayken şov yapma duygusu hayli yüksek. Ancak davranışların özünü teşkil eden, ‘Hangi sınıfın temsilcisisin’ meselesinde tutumlar gayet net ve değişmez: Elini indir, kaldır ve saldır durumu yani.

Yasanın içeriğinden yeterince bilgi sahibi oluyor mu vekiller? Nasıl el kaldırıyorlar örneğin?
Parti yönetimleri ve grup başkan vekilleri yönlendiriciliğinde az sayıda vekil bilgi ve haber sahibi oluyor, politika ve söylemleri doğrultusunda hazırlanıyor. Bunlar dışında büyük bir kısmı edilgen ve basit bir onaylayıcı pozisyondalar.

Meclise giden herkese ‘Yemek yedin mi? Ne yedin?​’ diye soruluyor. Neden sizce?
Anladığım kadarıyla vekiller kendilerini ziyarete gelenlere yapabileceği şeyi yemek yedirmek olarak görüyorlar. Özellikle grup toplantılarına gelenler için böyle. Meclisin yemeklerinin ucuz ve kaliteli olması halk arasında böyle bir söylem geliştirmiş olsa gerek. Vekillerin bunca olanaklarıyla üstüne üstlük bu kadar ucuz yemelerinin göze batıyor olduğu da muhakkak.

Sağladık diye düşünüyorum. Çoğul konuşuyorum çünkü danışmanım ve yardımcı arkadaşlarımızla ortak bir çalışma sürdürüyoruz. Yasama ve denetleme faaliyetleri açısından belli şeyler yapabilirsiniz. Yasa teklifleri, soru önergeleri vermek, Meclis araştırması istemek; ilgilileriyle birlikte basın toplantısı yapmak, milletvekili olarak ziyarette bulunmak, işçi  sınıfının bir vekili olarak olaylara müdahale etmek elbette ki dikkate değer işler.  
Zorlukları da var kuşkusuz. Yasama faaliyetleri belli kurallar içinde işliyor. Bunlara hazırlıklı olarak katılmak ve yetebilmek gerçekten örgütlü bir hareketle mümkün olabiliyor.

Ailenizi, evinizi Ankara’ya taşımadınız. Avukat eşiniz ve bir oğlunuz var. Onlardan uzakta zor olmuyor mu? Tepki alıyor musunuz?
Uzun yıllardır bu tarzda bir çalışma içinde olduğumuz için bir alışkanlıktan ve benimsemeden söz edebiliriz.  O nedenle bir tepki falan yok, aksine anlayış ve tamamlamadan söz edebiliriz. Destek oluyorlar. Ancak kabul etmeliyim ki şimdiki tempomuz önceki dönemlerden çok daha yoğun ve hızlı.

Bağımsız milletvekili olarak Meclise girdikten sonra BDP’ye ya da Emek Partisine niye geçmediniz? Blok vekilleri ve BDP ile ilişkileriniz nasıl?
Bu partiler blok bileşenleriydi (Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku) ve bizler bu ortaklığı sürdürmek, bu birliği yeni bir siyasi oluşuma taşıma sözü verdik. Şimdi Halkların Demokratik Kongresi adını verdiğimiz bir çalışmayı sürdürüyoruz. Bu örgütlenmenin vekili olarak bağımsız kalmak, bu iddianın sahiplenilmesi açısından daha tutarlı geldiği için bağımsız kalmayı tercih ettim. Mecliste bizler blok vekilleri olarak dayanışma içinde gayet düzeyli ve samimi bir çalışma ortaklığı sürdürüyoruz. (Ankara/EVRENSEL)


Başbakan Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu Kürt sorunun çözümü için bir araya geldiler. Bu zirveyi ve gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu zirve tıkanmış ve çözümsüzlüğe sürüklenmekte olan Kürt sorununda yeni bir nefes ve hamlenin imkanı olabilirdi. Bu nedenle önemsedik. Bu önerilerin hem ana muhalefete hem de iktidara sorumluluk yüklediği muhakkak. Halk bütün yaşanmışlıkları ve yılmışlığıyla beklenti içinde. Halen ölümler can yakmaya devam ediyor. Böylesi dönemde sorumluluğu Meclisin üstlenmesi, dikkatlerin ve inisiyatifin buraya yönelmesi anlamlıdır. Hiç değilse silahları durduracak bir döneme girmeye hizmet etmesi bile iyi olabilecekti. AKP’nin buna yanaşıp yanaşmayacağını hep birlikte göreceğiz. Veriler ve yaşananlar olumlu bir iz bırakmasa da umudu korumak ve zorlamak gerekecek. Hükümet üzerinde halk baskısı oluşturmak; soruna terör değil, halk talepleri üzerinden el atılmasını sağlamak, hiç değilse ısrarcı olmak...

AKP iktidarının Kürt sorununa bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir defa Kürtler bir halk olarak kabul edilmiyor. ‘İnkar etmiyoruz’ diyorlar ama daha ana dilinde eğitime yanaşmayarak ‘Yaşama koşullarını biz belirleriz’ diyorlar. Sorun gasbedilen bir hakkın halka teslimidir ve AKP yönetimindeki devleti buna, ancak halk iradesi ve mücadelesindeki ısrarı razı edecektir.

Cezaevleri gazeteciler, bilim insanları, özellikle Kürt siyasetçilerle dolduruldu adeta. Son olarak Van’da deprem niteliğinde operasyonlar oldu... Tıp öğrencileri topluca gözaltına alındılar. Cezaevleri gençlerle dolduruldu? Bütün bunlara karşı tepkiler neden birleşmiyor?
Bütün bunlar zorbalığın egemenliğinin izleri, sonuçları. Ancak bir siniklik, sinmişlikten söz edilemez. Yalanlar karşısında gerçekler üstün görülür oldukça halk mücadele ve birlik ortamına daha hızla ulaşacaktır. Burada ihtiyaç duyacağımız şey, içinde işçi sınıfının partisinin ve emekçi halk kitlelerinin örgütlerinin yer aldığı bir birleşik hareketin ortaya çıkması ve arayış içindeki yığınların umudu, seçeneği olabilmesidir. Halkların Demokratik Kongresinin varoluş nedeni ancak bununla açıklanabilir. Hiçbir diktatoryal rejim halka rağmen yaşamayı başaramamıştır. Yeni Osmanlıcılar da bu kumaştandırlar ve ezilen, sömürülen emekçi halklar bu kumaşı yırtıp atacaklardır.

Kadınlara yönelik şiddet giderek tırmanıyor. Bu açıdan AKP’nin kadına bakış açısını ve kürtaj tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadına Şiddeti Önleme ve Aileyi Koruma Yasası çıkartanların gerçek yüzü, bu son tartışmayla ortaya çıkmıştır. Despotizm kadına gelip dayandı. Kadınlar sermayenin ve gericiliğin büyük bir saldırısı altında. Kürtajı yasaklama, kadınların sağlıklı yaşam hakkına doğrudan müdahaledir. ‘Çocuk doğurun’ diyenler, ‘Tecavüz sonucu olan çocuklara bakarız’ diyenler,  ‘Allah rızkını verir’ diyenler, anne karnındaki ceninin peşine düşenler, daha bakıma muhtaç çocuk sayısını bilmiyorlar. Çocukların beslenme, barınma, eğitim, kreş, meslek, iş güvenliğini mi, geleceğini mi sağladınız? Kadınlar üzerindeki ayrımcılığı mı giderdiniz? O nedenle ‘Kürtaj cinayettir’ demek, devlet şiddetidir ve kadınları cendereye almak demektir.
Kürtajı yasaklamak kadına yönelik şiddettir, Başbakanın çarpıtarak söylediği sözlerin doğru ifadesi ‘Kürtaj haktır, Uludere Katliam’. Kadınlar hükümet eliyle getirilmek istenen bu saldırıya karşı hep birlikte yanıt verecektir.

Her gün işçi ölümlerine, işten çıkarmalara, hak gasplarına uyanıyoruz. Türkiye’de emek cephesi açısından neler yaşanıyor?
Tam bir emek ve sınıf düşmanlığı en acımasız koşullarda sürüyor. ‘Çin’den bile ucuz işçi çalıştırmakla’ övünen, kamu emekçilerinin maaşına artışın yeni zamlar gerektireceğini söyleyen bakanlar, işçinin grevini yasaklayan sermaye hükümeti var. Onlar, işsizlik ve açlıkla terbiye edilmiş uysal köleler istiyorlar. Bedeni ağır çalışma koşulları altında ezilmiş, ruhu ise dinle ve baskıyla satın alınmış, yatıştırılmış köleler istiyorlar. Mümkün mü? Olmadığı, olamayacağı her gün mücadele ve direniş örnekleriyle karşımıza çıkıyor.

Bütün bu saldırılara karşı emek cephesinde ayrılıklar niye? Neden güçler birleştirilmiyor?
Çünkü bu cephede suyun başında olan sendikacılar sınıfa ve emekçilere ihanet içindeler. Ruhlarını ve geleceklerini sermaye sınıfına satmış durumdalar. Onlardan ezilen emekçilere gelebilecek zerrece fayda yok! O nedenle emek hareketi bu güçleri saf dışı ederek, bu ihanetçi takımın tasarrufundan kurtularak gerçek birliğini ve dayanışmasını başaracaktır. Bunun, sabırla mücadeleye sarılmaktan ve burjuva siyasetçilerin güdümünden kurtulmaktan başka yolu yok. Birlik, mücadele, direnme azmi... Sınıfın tek göze alacağı budur.

13 Temmuz 2025 19:59

Fenerbahçe, Tarık Çetin'i kadrosuna kattı

Fenerbahçe, Tarık Çetin'i bir yıllığına kadrosuna kattığını açıkladı.

Fenerbahçe, Tarık Çetin'i kadrosuna kattı

Fotoğraf: DHA

İçerik yükleniyor...

(DHA)
13 Temmuz 2025 19:08

Fenerbahçeli futbolcu Talisca sakatlandı

Fenerbahçe, Brezilyalı futbolcu Anderson Talisca'nın arka adalesinden sakatlandığını duyurdu.

Fenerbahçeli futbolcu Talisca sakatlandı
13 Temmuz 2025 19:15

Yalova'da çıkan yangın söndürüldü

Yalova'nın Çınarcık ilçesinde zeytinlik alanda çıkan yangın söndürüldü.

Yalova'da çıkan yangın söndürüldü

Fotoğraf: DHA

İçerik yükleniyor...

(AA)
13 Temmuz 2025 20:05

El Mevasi: Filistinli bir sahil kasabasından soykırımın ‘sürgün bölgesi’ne

İsrail iki yıl boyunca Gazze’nin her yerindeki yüz binlerce Filistinliyi, Mısır-Refah-Akdeniz üçgeni arasında bir sahil kasabası olan el Mevasi’ye sürdü. Şimdiyse yeni bir sürgün için saldırıyor.

Elif Görgü


İçerik yükleniyor...

13 Temmuz 2025 18:47

İTÜ'den mezuniyet töreninde yaşananlara ilişkin açıklama

İTÜ Rektörlüğü, mezuniyet töreninde Kur’an ayeti içeren pankarta fiziki müdahale girişimini “kabul edilemez bir tahammülsüzlük” olarak niteledi, hukuki süreç başlatıldığını duyurdu.

İTÜ'den mezuniyet töreninde yaşananlara ilişkin açıklama

Fotoğraf: Evrensel

İçerik yükleniyor...

(DHA)