08 Haziran 2012 15:07

Gerçek görünür oldukça korku yok olur

Prof. Dr. Beyza Üstün’ü, yaptığı HES karşıtı çalışmalardan ve suyun metalaştırılmasıyla ilgili incelemelerinden tanıyoruz. Kendisi yalnızca doğanın metalaştırılmasıyla ilgili araştırmalar yapan bir akademisyen olmanın da ötesinde, aynı zamanda çevre mücadelelerinin de bir parçası. Adını son dönemde Orman ve Su

Gerçek görünür oldukça korku yok olur
Paylaş
Sinem Uğurlu

Beyza Üstün’ün yaşadıkları için, “İkinci Onur Hamzaoğlu vakası” da denilmişti.  

Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün ile hem ‘devlet erkanından’ kendisine gelen tehditlerin anlamını, hem de bilim özgürlüğünü konuştuk. Üstün’ün sürekli olarak altını çizdiği bir denklem oluştu sohbetimizde: “Gerçekler görünür olmaya başladıkça korku yok oluyor ve artık ‘Her ne pahasına olursa olsun’ mücadele başlıyor.” Üstün bu denklemi hem gerçekleri görünür kılan bilim insanları için kuruyor, hem de gerçekleri aktardıkları halkın çevre mücadelesi için kuruyor. Bu yüzden de gerçekleri araştıran bilim insanlarını, bu gerçeği öğrendikten sonra kamuoyuyla paylaşmaması için durdurmak mümkün olmuyor. Yani ‘ille de bildiğini açıklaması’ gerekiyor.

‘GERÇEKLERİ GÖRÜNÜR KILDIĞIMIZ İÇİN RAHATSIZ OLUYORLAR’

Siz ve Onur Hamzaoğlu gibi bilim insanları Türkiye’de araştırmalarından dolayı tehdit alan akademisyenler arasındasınız. Neden üzerinizde baskı var?
Bizim dokunduğumuz ortak bir yan var. Sermayenin, doğaya saldırısının sonuçlarını, bunlardan etkilenen kesimlerle paylaşıyoruz. Yani bu konulardaki bulgumuzu halkla paylaşıyoruz ve sonuçlarını görünür kılıyoruz. Halkın bunları öğrenmesini istemiyorlar. Çünkü halk başına gelecekleri öğrendikten sonra mücadele etmeye başlıyor. Bu yüzden dolayı da bizden rahatsızlık duyuyorlar.

Çevreci halk hareketlerinin de yanında yer alıyorsunuz. Halk gerçekleri öğrenince nasıl bir değişim geçiriyor?
Halk yaşam alanlarından vazgeçmek zorunda kalacaklarını ve gittikçe yoksullaşacaklarını görmeye başlıyor. Yani riskin boyutlarını görmeye başlıyor ve burada mücadeleleri daha da dikleşiyor. Önce kafaları çok karışık. “Acaba uzlaşabilir miyiz? Acaba gerçekten vadimize inecekler mi? Yok canım girmeyecekler, aşağıda kalacaklar” derken, birden bire iş makineleriyle birlikte kendilerine saldıran polisi, jandarmayı karşısında görüyor. İşte o zaman anlıyor ki, bu çok gerçek. İşte bu gerçekten sonra korku ortadan kalkıyor. Ondan sonra diyor ki, “Ben her ne pahasına olursa olsun bu mücadeleden dönmeyeceğim”. İşte biz de bu gerçeği gözler önüne seriyoruz.

‘ARAŞTIRMALARIMIZI HALKLA PAYLAŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Peki ya bilim insanı?
Bilim insanı için de bu böyle. Bir takım olayların sonuçları gerçekten yaşam riski taşıyorsa, artık o gerçek sizin herhangi bir şeyden korkmanızı gerektirmeyecek kadar büyüyor. Onur Hamzaoğlu için de bu böyleydi. Yani gördüğü şey o kadar net ki! Sanayinin insan sağlığı üzerindeki etkisi artık yadsınamayacak kadar gerçekti. Kesinlikle bunu paylaşma gereği hissediyor. Biz de gerçekleri saptadığımızda artık korkmamaya başlıyoruz ve “Her ne olursa olsun” diyerek bulgularımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz. Akademinin sermayenin düzenini devam ettiren bir yerde durmasını istiyorlar. Ama biz araştıran ve araştırmalarımızın sonuçlarını halkın yararına ve doğanın konumu üzerinden değerlendiren bilim insanlarıyız. Tarafız aslında ve bu taraf olma hali onları çok rahatsız ediyor. Ama bu saldırılar olsun ya da olmasın biz doğayı ve yaşamı koruyacak yerden araştırmalarımızı ve bunun sonucunda belirlediğimiz gördüğümüz var saydığımız riski, riskle karşı karşıya kalacaklarla paylaşmaya aktarmaya devam edeceğiz. (İzmir/EVRENSEL)


‘AKADEMİYİ SUSTURMAK İSTİYORLAR’

Büşra Ersanlı tutuklanan, Esra Arsan da çeşitli baskılara uğrayan akademisyenlerden. Onların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Büşra ve Esra olaylarında da sosyolojik gelişmelerden etkilenen kesimin incelenmesi var. Toplumun özgürlükleri, Kürt hareketinin mücadelesi üzerinden okunan bir takım analizler var ve tabii ki bu da çok rahatsızlık veriyor. Bu sefer de devlet kendi erkini korumaya çalışıyor. Bunu erki olumsuzlayan ya da buradaki sıkıntılı yanları ortaya çıkaran bilim insanlarına da, doğanın metalaştırılmasına karşı çıkan bilim insanlarına yaptıklarını bir başka boyutta uyguluyor. Üniversiteye talimat gönderip işten atabiliyor, tutukluyor ya da gözaltına alabiliyor. Tüm bunlar aslında akademiyi susturmaya yönelik bir davranış. Genel anlamda akademiden ve bilimden rahatsız oluyorlar. Bu durum sadece üniversitelerle de sınırlı değil. Gazeteciler, sanatçılar, öğrenciler için de benzer bir durum olduğunu görüyoruz.


BİLİM İNSANINDAN SERMAYEYİ DESTEKLEMESİ BEKLENİYOR

Son döneme baktığımızda üniversitelerin nasıl dönüşüme uğradığını görebiliyoruz. Örneğin YÖK, nükleer santraller için bir grup genç öğrenciyi Rusya’ da bir okula gönderme kararı aldı. Yani üniversiteler sermayeye işçi yetiştirmek, emek ya da bilgi gücünü sağlamak amacını taşıyan ve buna uygun eğitim veren kurumlar haline dönüşüyor. Üniversitedeki bilim insanı ya da araştırmacıdan da, bu projeleri destekler bir yerde durmaları bekleniyor. İşte bunlara karşı duran, gerçekleri araştıran ve bu sonuçları da riski yaşayacaklarla paylaşanlar ise susturulmak isteniyor ve tehdit alıyor.

ÖNCEKİ HABER

Başkanlık sistemi tek adamlığa götürür

SONRAKİ HABER

Euro 2012’nin karanlıktaki yüzü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...