19 Ocak 2017 00:38

'Obama’nın yüzleşmediği şey, Trump’ın yolunu açtığıdır'

Obama'nın sekiz yıllık politikalarını ve sonuçlarını New Jersey Rutgers Üniversitesi'nden Tarih Profesörü Norman Markowitz değerlendirdi.

Paylaş

Ekim KILIÇ
New Jersey

ABD’nin ilk siyah başkanı Barack Obama, yarın görevini resmi olarak 45. Devlet Başkanı olacak milyarder İş Adamı Donald Trump’a teslim edecek.

Obama’nın sekiz yıllık iç ve dış politikasını ve sonuçlarını New Jersey Rutgers Üniversitesi'nden Tarih Profesörü Norman Markowitz ile konuştuk. Markowitz, Trump’ın ‘sürpriz’ başarısının yolunu sekiz yıl boyunca yaptıkları ve yapmadıklarıyla Obama’nın açtığını söyledi. 

Obama yönetiminin sekiz yılı hakkında genel ne düşünüyorsunuz? İlk siyah başkan olması nedeniyle büyük bir heyecan yarattı. Ancak Afro-Amerikanlara karşı polisin şiddeti ve ırksal adaletsizlik ile ilgili sorunlar bu dönemde daha belirginleşti...
Çok doğru. Amerikan tarihindeki başkanların nasıl değerlendirilebileceğinden bahsederken kullandığım bir standart var. William Appelman Williams adında seçkin bir tarihçiden gelen bir standarttır: Başkanları seçimleri kazanma yetenekleri veya ne kadar popüler oldukları ile değil, zamanlarının merkezi sorunlarını anlayıp, çözümüne katkıda bulunup bulunmadıkları doğrultusunda onları yargılamalıyız. Öte yandan, sınıf bakışından; Marksist ya da Marksist-Leninist bakış açısından bakarsak hiçbir kapitalist cumhurbaşkanı, zamanlarının merkezi problemlerini asla tam olarak tanıyamaz ve çözemez. Bazıları karşılaştıkları krizle diğerlerinden daha iyi yüzleşeceklerdir. ABD’de 20. yüzyılda Franklin Roosevelt, sosyalist hareketten ödünç aldığı kimi politikalar izledi. Amacının kapitalizmi kurtarmak olduğunu tekrar tekrar söyledi. Bir bakıma bunu da yaptı.

Başkanlık yarışındayken Barack Obama, Bush’un, Clinton’ın, baba Bush’un ve Reagan’ın yönetimi altında yaşamış insanları “yeni Franklin” olacağına inandırdı; 1970’lerden beri var olan gerici politikaları süpürmeye yardımcı olacak ‘yeni düzenin’* yeni bir versiyonunu yürürlüğe koyabilirdi. Bazı alanlarda Obama, özellikle yargı atamaları gibi anahtar kurumlardaki tutumunda olumlu bir başkan olarak görülmeyi hak ediyor. Ancak diğer alanlarda ve büyük sorunlarda, taraftarlarının yapacağını umduğu şeyleri yapmakta sadece başarısız kalmadı; aynı zamanda 2010 seçimlerindeki beklenmedik ilk sağcı yükseliş için,  Cumhuriyetçi Parti içinde ortaya çıkmış, kendisini Çay Partisi (Tea Party) olarak adlandıran faşist bir aşırı sağ grup için zemin de hazırladı. Saldırgan bir hareket olan; istismar, tehdit ve şiddet politikası başlatan Çay Partisi, büyük kazanım elde edebildi.

Dış politika üzerine Obama barışçıl bir dünya yaratmaktan bahsederken, önemli alanlarda, özellikle Rusya ve Çin ile ilişkiler; Doğu Avrupa politikaları, Venezuela ve Latin Amerika ile olan ilişkiler bakımından geleneksel Soğuk Savaş ve sonrası politikaları sürdürdü. Ancak yine de iç politikada daha büyük bir başarısızlık kaydetti.

Özellikle polisin şiddeti ve ırksal adaletsizlik açısından mı?
Afro-Amerikalılara karşı polis şiddeti ve hatta polis terörü, Amerikan tarihinin vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Kölelik 249 yıl var oldu. Ayrımcılık 1960’lı yılların sonuna kadar yasal olarak var oldu. Sistem, polisin siyahları düzenli olarak dövüp, taciz edip öldürebileceği bir sistemdi. Obama yönetiminin de buna aktif olarak karşı koymadığını söylemek adil olur.

Obama, Amerikan tekelci kapitalizminin öncülüğünde şekillenen ırkçı tepkilere ciddi olarak meydan okumadı.

Sizce polis şiddeti Trump döneminde yoğunlaşacak mı?
Evet. Açıkçası Trump’ın yapmaya çalıştığı şey göz önüne alındığında, çok daha kötü politikalar beklenebilir. Örneğin Trump’ın Adalet Bakanı Alabamalı aşırı sağcı bir Cumhuriyetçi: Jefferson Beauregard Sessions. Onun isminin Jefferson Beauregard olması (Irkçı Güney Konfederasyonunun iki ‘kahramanı’nın isimleri) nasıl bir aileden geldiği konusunda fikir veriyor.

Obama’nın veda konuşmasını izlediniz mi?
Obama konuşmasında, genel hatlarıyla sağlam noktalara değindi. Fakat dönemi boyunca olan başarısızlıklardan bahsetmedi, bu durumla yüzleşmedi. Amerika’da ırk ve ırkçılık, beyaz işçi sınıfı ve azınlıklar hakkında konuştu. Ve bu doğruydu elbette, bahsetmediği şey siyah ya da beyaz olsun, emekçilere yardım etmekteki politik başarısızlığıyla, Trump’ın bu başarısızlığı kendi ırkçı demagojisi için kullanmasına izin vermiş olmasıydı.

Obama büyük bir kitle desteğine sahip değildi. Ancak bir kitlesi vardı. Şansını kullanmadı. Uzlaşı ile başlamazsınız, militanca başlarsınız. Daha sonra mecbur kalırsanız uzlaşma yaparsınız. Ama uzlaşı ile başlarsanız, kaybedersiniz. Bu yolu her şeyi kaybederek sonlandırırsınız.

*Yeni Düzen (New Deal): ABD’de 1933-38 arasında Roosevelt başkanlığı süresi içerisinde uygulanan sosyal güvenlik programı.

‘SERMAYEYE ÇOK TAVİZ VERDİ, KARŞILIĞINDA HİÇBİR ŞEY ALAMADI’

Obama’nın yönetimi döneminde sağlık, eğitim gibi kamu politikaları ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ulusal bir sağlık politikası yoktu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ülkede ulusal sağlık hizmetlerinden sorumlu toplumsallaşmış tıp sistemleri kuruldu. ABD’de, Soğuk Savaş döneminde sosyal güvenlik altındaki böyle bir sistemi kurumsallaştırma planları yenildi. Soğuk Savaş bunda ve önemli bir rol oynamıştır. Bundan 20 yıl sonra, 65 yaş üstü insanlar için “medicare” olarak adlandırılan bir halk sağlığı sistemi kuruldu, ve çok fakir insanlar için devlet himayesinde “medicaid” denilen bir sistem kuruldu.

20 milyondan fazla insana sağlık yardımı ya da sağlık sigortası getirildi fakat özel sigorta ortadan kaldırılmadı. Bir ilerleme sağlandı ancak sınırlı bir ilerleme.

Cumhuriyetçiler bu ilerlemenin de tamamen kaldırılması çağrısında bulundular, destek de gördüler. Düşmanları ona “Obamacare” diyorlar. Çünkü hedef kötü olan her şeyi Obama ile tanımlamak.

Ya emek politikaları? Sendikaların durumu nasıldı ve şu an ne durumdalar?
Obama Çalışma Bakanlığına iyi isimler atadı. Yönetim olumlu politikalar geliştirdi ya da denedi. Ancak bu politikalar sağ kanat eyalet yönetimlerinde zayıflatıldı. Ve daha da önemlisi Obama yönetimi sendika hareketinin uzun süre gerilemesinde rol alan sendika karşıtı yasalar ile yüzleşmedi. İş gücü ihracının da sonucu olarak özel sektörde sendikaların üye oranları yüzde 7-8’lere geriledi; 1930’da var olan seviyelere düştü. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen sendikalar öğretmenlerin, kamu görevlilerinin sendikaları, hâlâ özel sektör sendikalarına göre daha yüksek örgütlülük seviyeleri olan sendikalar da büyük saldırılarla karşı karşıya kaldı.

Peki ya eğitim politikaları?
Obama yönetiminin eğitim politikaları çok olumsuzdu. Sözleşmeli okullar kurmak isteyen sağcı kampanyaya taviz verildi. Bunlar devlet tarafından finanse edilen yarı özel okullar. Sözleşmeli okullar özel işletme okulları haline geldi. Özellikle yoksul bölgelere kuruldular, yoksullar çocuklarını buralara göndermeye teşvik edildi. Bu politika Amerika’daki örgütlü sağ kanat tarafından şiddetle desteklendi.

Şu anda yeni Eğitim Bakanı olacak olan Betsy Devose, halk eğitimine karşı mücadele eden iki milyarder kapitalist kardeş olan Koch kardeşlerin çok yakın müttefikidir. Dini okulların da kamu tarafından finanse edilmesini desteklemektedir. Ki bu Amerikan devriminin 18. yüzyıldaki en büyük başarılarından biri olan, kilise ile devletin ayrılığının ihlalidir.

Ekonomik politikalara gelirsek, Obama yönetimi bu açıdan ne derecede başarılı oldu? Ekonomik politikaların emekçilere bir katkısı oldu mu?
Obama seçim kampanyası süresinde Reagan’ın ve Bush’un ekonomi politikalarını eleştirdi. 2008 çöküşünde de bu politikaların neden olduğunu savundu. Aynı şekilde arza dayalı kalkınma teorisini reddetti. Bu teori zenginliğin, zengin insanların artışıyla artacağını öngörüyor. Ancak yaptı Bush’un başladığı politikaları devam ettirmek oldu; genel bir çöküşü önlemek gerekçesiyle sermayeyi sübvanse etmeyi sürdürdü. Ve bunun için yüzlerce milyar dolar harcadı. Bununla finans kapitali, yatırım bankalarını, aracı kurumları sübvanse etti. Az bir oranda da sanayi sermayesini sübvanse etti. Örneğin General Motors’u. İstihdam sağlayacak politikalarda ise başarısız oldu. Obama, kurumsal ve bireysel servete ciddi bir şekilde vergi yükümlülüğü getiren bir vergi reform politikasıyla öne çıkabilirdi.0

ABD’de ekonomik sistemi yeniden yapılandırmaya başlamak için daha agresif bir politika izleyebilirdi. Yapmadı. Finans sermayesine çok şey verdi ve hiçbir şey geri alamadı. Tek mirası, 2008’de güçlü bir ihtimal olan genel bir ekonomik çöküşün yaşanmaması oldu. Ancak çöküşe yol açan politikaları tersine çevirmek açısından,  Obama yönetimi başarılı olamadı.

‘GERÇEK BİR BARIŞ POLİTİKASI GELİŞTİRMEMEKLE OBAMA’NIN YAPTIĞI ŞEY TRUMP’A YOL AÇMAK OLDU’

Gündemin sıcak konulardan biri olan dış politikaya geçmek isterim; özellikle Ortadoğu’daki İslamcı yapılara desteklerden, Suriye savaşına kadar olan süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Nesnel bakarsak daha da kötü olabilirdi. Obama’yı daha kötüsünü iten insanlar vardı. Öte yandan Obama, bölge için ekonomik ve sosyal yapılandırma politikasını ciddi olarak düşünmedi. Gerçek bir barış politikası geliştirmemekle Obama’nın yapmış olduğu şey, Trump’a yol açmak olmuştur. Trump, Ortadoğu politikasıyla ilgilenen başlıca figür olarak aşırı sağcı bir Yahudi milliyetçi ve iflas avukatı olan Friedman’ı atadı.

Trump, ABD’nin Kudüs’ü asla İsrail’in resmi başkenti olarak görmediğini söylüyor, ayrıca ABD büyükelçisi de Tel Aviv’de bulunuyor. Trump diğer yapacaklarının yanı sıra Kudüs’ü başkent olarak tanıyacaklarını ilan etti.

Ya Suriye politikası?
Suriye hükümeti laik bir hükümet. (Hükümetteki) Baas Partisi sol karşıtıdır ve komünistlere zulüm uygulayan bir tarihe sahiptir. Ama laik bir partidir. Obama yönetimi kendisini -kendisinin yaratmadığı ama içine düştüğü- gerici devletler, seküler-diktatör hükümetler ve çeşitli dini hareketlerin yarattığı bir çeşit savaş lordları dünyasında buldu; herkesin kendi savaş lordlarının ve rakip savaş lordlarının olduğu bir tür 19. yüzyıl klasik emperyalizmi döneminde... O dönem Britanyalıların yaptığına bakarsak, insanlar öldürüldü, katliamlar oldu fakat (Britanyalılar) tarafları iradeleri dışında zorlayacak askeri ve ekonomik güce sahipti. ABD bugün buna sahip değil. Bugünkü durumda Obama yönetimi sadece çeşitli grupları cesaretlendiriyor.

Hangi grupları?
Suriye’deki Esad karşıtı grupları. Fakat bu gruplar, etnokültürel bölünmeler açısından, olumlu herhangi bir şey yapmaya adanmış veya bunu deneyen gruplar değiller.

Bu açıdan  Irak önemli bir örnek. Saddam uluslararası destekten mahrum bırakıldıktan sonra Bush’un babası tarafından bölgede sıkıştırıldı. Ancak Saddam’dan kurtulmadı. Çünkü Irak’ın Şii çoğunluğu yüzünden bunun İranlıları güçlendireceğinden korkuyordu. Oğlu (George) Bush, kendi gerekçeleriyle Irak’la savaşa başladı. Saddam’ı devirdi ve Irak’ı 19. yüzyılın en kötü Amerikan soyguncu baron kapitalizmi için bir laboratuvara dönüştürdü. Hükümetin Irak’a yaptıkları muamele, yerleşimcilerin Amerikan yerlilerine yaptıkları muamele ile aynıydı. Bir felaket yarattılar. Obama’nın kendini içinde bulunduğu şey bu oldu. Ve tabii ki el Kaide’nin bölgeye getirilmesi... Hiçbir Amerikan liderinin anlamadığını “teröristlerin hepsini yakalamak” sorununu Obama da anlamadı. Teröristleri orduyla yenemezsin. Teröristleri, teröristlik yaparak yenemezsiniz. Ekonomik yeniden yapılanma politikalarınız yoksa, yaşam standartlarını yükseltip güvenlik sağlayamıyorsanız, polis politikanız yabani otların yolunması gibi olacaktır; yabani otlar büyümeye devam edecektir. Obama bunu yapmadı, bunu yapmak için hiçbir politikası yoktu. Yoksul ülkelerde, eski kolonyal bölgelerde, ciddi bir ekonomik gelişmeyi öne çıkarak hiçbir Amerikan başkanı yok.

Özellikle Obama yönetiminin son yıllarında, Çin, Rusya ve ABD arasındaki çatışmanın daha görünür hale geldiğini görüyoruz. ABD donanması ile Çin donanması arasındaki Güneydoğu Asya’daki çatışma artık daha belirgin...
ABD’nin Çin’e yönelik politikası, onu bir “iş rakibi” olarak görmek ve bölgede Çin’e karşı geleneksel soğuk savaş politikalarını kullanmaktır. Güney Çin deniz sorunu bunun bir örneğidir. Bu politikanın yürütücüsü Obama yönetiminin başında Hillary Clinton vardı. Ve Trump’la çok daha kötü olacak.

Rusya’ya gelince, SSCB’nin dağılmasıyla ve Sovyet sosyalizminin tahrip edilmesiyle birlikte AB-NATO bloku, SSCB’nin daha zayıf bölgelerine nüfuz etmeye başladı. ABD-NATO müttefiki tekelci sermayenin Putin’e karşı olduğu iki nokta var bunların hiçbiri onun baskıcı yönetimiyle ilgili değil. Birincisi Rusya’nın geniş doğal kaynaklarının NATO ve BAD müttefiki tekelci sermaye tarafından kontrol edilmek istenmesine karşı direniyor olması, ikincisi de Rusya’nın hâlâ önemli nükleer ve askeri güce sahip olması. ABD-NATO bloku Rusya’nın kaynaklarını ele geçirmek ve askeri gücü kendi güçlerine eklemek istiyor.

Bu şekilde, Çin’i ve dünyanın geri kalanını zorlayabileceklerini düşünüyorlar.

Trump hakkındaki endişelerden biri ise, kendi pervasız ve yıkıcı tarzıyla, Putin ile bir ittifak kurmaya çalışması olabilir. Ve bu ittifakı dünyada bir tür gangster kapitalizmi yaratmak için kullanabilir. Bunun gerçekleşeceğini söylemiyorum. Ancak bir potansiyel tehlike olarak endişe duyulan bir ihtimal bu.

NATO niçin kuruldu? Sovyetler Birliği’ne karşı çıkmak için. Artık Sovyetler Birliği yok. Bu nedenle NATO’yu sona erdirmenin bir yolunu bulmak yerine, küresel bir askeri güç haline getirmişlerdir. Bu örgüt aynı zamanda iki ülkenin, Fransa’nın ve İtalya’nın güçlü komünist partilerinin iktidara gelmesini önlemek için de kuruldu. Özellikle 1948’de İtalya’da CIA müthiş bir müdahale gerçekleştirdi. Artık bunlardan hiçbirisi mevcut değil.

ÖNCEKİ HABER

Gebzeli metal işçileri: Örnek alınması gereken Kavel’dir

SONRAKİ HABER

AB ile Birleşik Krallık arasında çatışmalı süreç başlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...