18 Ocak 2017 11:19

Hrant Dink katledilişinin 10. yılında anılacak

Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu: Sanık ifadeleri öngörülerimiz ve beyanlarımızı doğruladı.

Paylaş

Cansu Pişkin
İstanbul

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, öldürülmesinin 10’uncu yılında vurulduğu yerde ve saatte anılacak. 19 Ocak 2007’de saat 15.00 sularında Agos Gazetesi önünde tetikçi Ogün Samast tarafından arkasından vurularak öldürülen Dink, aramızdan ayrılalı 10 yıl oldu. Hrant’ın Arkadaşları, Dink’i anmak için bugün saat 14.30’da gazetenin Şişli’deki binası önüne çağırıyor.

Dink’in öldürülmesine ilişkin görülen dava ise 10 yıldır sürmesine rağmen cinayetin üzerindeki perde tam anlamıyla aralanmış değil. Kamu görevlilerinin yargılandığı davada sona gelinirken Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu’yla 10 yıllık dava sürecini konuştuk. Bakırcıoğlu, kamu görevlilerinin yargılandığı duruşmalar boyunca yapılan savunmaların birçok önemli gerçeği açığa çıkarttığını söyledi.

‘DİNK’E KORUMA SAĞLANMADI’

Dava dosyasına son giren belgede görülüyor ki Orhan Pamuk'a somut bir tehdit olmamasına rağmen koruma sağlanmış. Dink yönünden nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?

Herhangi bir talebi bulunmamasına rağmen Orhan Pamuk’a yönelik resen koruma kararı alınmasına ilişkin 20 ve 21 Aralık 2005 tarihinde yazışmalar yapılmış. MİT İstanbul Bölge Başkanlığı, Pamuk’a yönelik çeşitli çevrelerce tepki duyulduğunun bilindiğini, fakat Pamuk’un terör örgütlerinin açık hedefi konumunda olduğu veya herhangi bir nedenden ötürü can güvenliğinin tehlike altında olduğu yönünde kayıtlarında bir bilgi bulunmadığını; İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından ise Pamuk’a yönelik somut bir tehdit tespit edilemediği, fakat münferit tepki ve sataşmalar olabileceğinin değerlendirildiği beyan edilmiştir.

Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah tarafından 21 Aralık 2005 tarihinde İstanbul Valiliğine verilen dilekçeyle, İl Koruma Komisyonu tarafından koruma konusunda karar verilinceye kadar geçecek sürede ‘yakın koruma’ tedbiriyle Pamuk’un koruma altına alınması talep edilmiş ve Vali Muammer Güler tarafından da bu talebe aynı gün ‘olur’ yanıtı verilmiştir. 26 Ocak 2006 tarihinde de İstanbul Valiliği İl Koruma Komisyonu Orhan Pamuk’a koruma sağlanması yönünde karar vermiştir.

Orhan Pamuk’a yönelik yaşananlar dikkate alınarak sağlanan koruma, Hrant Dink’e yönelik yaşanan ırkçı olaylara ve Dink’in saldırıya uğrayacağına dair 17 Şubat 2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne aktarılan somut bilgiye rağmen sağlanmamıştır. Bu durum Hrant Dink’in saldırıya uğramasının olanaklı hale getirildiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu

HAKKINDA DAVA AÇILMAYAN DEVLET GÖREVLİLERİ VAR

Kamu görevlilerinin yargılandığı bu dava neyi amaçlıyor? Kamu görevlilerinden kasıt sadece polis, emniyet ve vali mi yoksa siyasilere kadar uzanacak mı?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianame, 27 kamu görevlisini içermekte. Hakkında iddianame düzenlenen Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Şükrü Yıldız ile Mehmet Ali Özkılınç Mülkiye Başmüfettişliği, 23 kişi ise Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerinden oluşmakta.

Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferi ya da tehdit atmosferi ile birlikte saldırıya uğrayacağı bilgisine sahip olan, görevi gereği Dink’e yönelik saldırıyı önlemekle yükümlü olan ve bu yükümlüğünü yerine getirmeyen devlet görevlilerine açıldı bu dava. Hakkında dava açılan herhangi bir siyasi bulunmamakta.

Hakkında dava açılan devlet görevlilerinin yanı sıra hakkında dava açılmayan devlet görevlileri de bulunmakta. İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli, C Şubeden Sorumlu İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Bülent Köksal, 2004 yılında İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile görüşmeyi gerçekleştiren ve cinayetin işlendiği 19 Ocak 2007 tarihinde görevlerini ifa etmeye devam eden İstanbul MİT Bölge Başkanlığında Terör Dairesinden sorumlu Özel Yılmaz, Emniyetten ve Azınlıklardan sorumlu Vali Yardımcısı Ergun Güngör başta olmak üzere devlet görevlilerinin bir kısmı hakkında İstanbul Başsavcılığı tarafından ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ kararı verildi. Bu karar  elbette ki ciddi şekilde hatalı ve hukuka aykırı bir karardı. Eylemleri ve tutumları ile Dink’in ‘hedef kişi’  hale getirilmesi, cinayet için uygun ve ‘haklı’ zemin yaratılması sürecinde yer alan Veli Küçük, Kemal  Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım’a yönelik soruşturma da etkin şekilde yapılmadı. Dink cinayetini organize ve icra eden örgüte yönelik soruşturma sürmekte olmasına ve bu soruşturmada Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım’ın Dink cinayetini işleyen örgüt ile bağlarının açığa çıkma olasılığının bulunmasına rağmen soruşturmanın sonuçlanması beklenmeden bu kişiler hakkında da ‘kovuşturmaya yer olmadığına’ karar verildi. Bu karar da hatalı ve hukuka aykırı bir karardı. Bu kararlara yönelik Anayasa Mahkemesine başvurduk ancak mahkeme henüz karar vermedi.

‘SANIK İFADELERİ CİNAYETTEKİ SORUMLULUĞU BELİRGİNLEŞTİRDİ’

Kamu görevlilerinin ifadeleri aslında neyi ortaya çıkardı?

Hrant Dink cinayetinin işlendiği 2007 yılından itibaren müdahil taraf olarak, Dink’e yönelik tehdit atmosferine ve tehdit atmosferiyle birlikte cinayetin işleneceğine dair bilgiye sahip olan, cinayeti önleme görevi olan devlet görevlilerinin savcılıklarca sorgulanmalarını, haklarında delil toplanmasını talep etmiştik. Fakat Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin “görevi ihmal” suçlamasıyla Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sorgulanmaları dışında bu mümkün olmamıştı. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkındaki suçlamaysa, ‘görevi ihmal’ suçlaması ile sınırlı tutulmuş, etkin soruşturma yapılmamış ve delil de toplanmadığı için bilinen dışında farkı bilgilerin açığa çıkmasına vesile olmamıştı.

8 Mayıs 2014 tarihinde ilk olarak İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadesi alınmış, ardından da İstihbarat Daire Başkanlığı, İstanbul ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ile Özel Yılmaz ve Ergun Güngör’ün ifadeleri alınmıştı. Alınan ifadeler, yazışmalar ve soruşturma ile dava dosyasına gelen belgeler elbette ki birçok önemli gerçeği açığa çıkarttı, öngörülerimizi ve beyanlarımızı doğruladı. İki ayrı örnek vereyim bu konuda; birincisi, 2004 yılı Şubat ayında Dink ile İstanbul Valiliğinde yapılan görüşmenin Genelkurmay Başkanlığının isteğiyle gerçekleştiği iddiası, bu görüşmeye katılan MİT görevlisi Özel Yılmaz’ın 2014 yılı Aralık ayında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesiyle doğrulandı. Özel Yılmaz ifadesinde, Genelkurmay Başkanlığı tarafından MİT Müsteşarı Şengal Atasagun’un arandığını, Şengal Atasagun’un MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay’ı, Günay’ın da İstanbul Valisi Muammer Güler’i aradığını ve görüşmenin bu şekilde organize edildiğini beyan etti. İkincisi de, müdahil taraf olarak Hrant Dink’e yönelik somut bir saldırı bilgisine dahi gerek olmadan Dink’in korunması gerektiğine yönelik beyanlarımız Orhan Pamuk’a koruma sağlanmasına yönelik yazılardaki bilgilerle doğrulanmış oldu.

Devlet görevlileri cumhuriyet savcıları tarafından şüpheli sıfatı ile sorgulandıklarında, haklarında delil toplandığında, soruşturma derinleştirildiğinde Dink cinayetindeki sorumlukları belirginleşecekti, somutlaşacaktı nitekim de öyle de oldu. Mahkemedeki sorgularında da her bir sanığın, Dink cinayetindeki sorumluluğu  belirginleştiren beyanları oldu.

‘YILMAZER CİNAYETİ NEDEN ÖNLEMEDİĞİNİ İZAH ETMEDİ’ 

Ali Fuat Yılmazer'in ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ali Fuat Yılmazer ifadesinde, Dink cinayetinin yanı sıra Ergenekon soruşturmaları, Danıştay Cinayeti, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü ve İl Emniyet Müdür yardımcısı olarak görevde olduğu tarihlerde gerçekleşen veya gerçekleştirdiği operasyonlar, ‘Kafes Operasyonu Eylem Planı’, ‘Balyoz Darbe Planı’nı da içeren birçok konuda beyanda bulundu. Çok fazla konu ile ilgili beyanda bulunduğu için zor bir soru sormaktasınız bana. Dink cinayeti özelinde Ali Fuat Yılmazer’in beyan ettiği hususlarla ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursam şunu söyleyebilirim ki; Yılmazer’in özellikle İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile İstanbul Valilik görevlilerinin Dink cinayetindeki sorumluluğuna dair beyanları müdahil taraf olarak beyanlarımız ile örtüşmekteydi. Ali Fuat Yılmazer müdahil taraf olarak Dink cinayetine giden süreçte yaşanan olaylara dair dilekçemizde beyan ettiğimiz hususları neredeyse birebir telaffuz etti. Fakat Ali Fuat Yılmazer elbette ki Hrant Dink cinayetinde cinayetin tasarlandığı ve işlendiği tarihte İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olarak cinayeti neden önlemediği konusunda ikna edici bir izahta bulunmadı, bulunamadı ve bulunamayacaktır da.

‘JANDARMA DAVASI KAMU GÖREVLİLERİNİN DAVASIYLA BİRLEŞMELİ’

Yargılamada sona geliniyor. Bundan sonraki aşamada neler olacak, ne bekliyorsunuz?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında Dink cinayetini organize ve icra eden örgüte yönelik sürmekte olan bir soruşturma mevcut. Bu soruşturma kapsamında Trabzon ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlileri ağırlıkta olmak üzere 18 kişinin tutuklanmasına karar verildi. Bu soruşturma tamamlanacak ve iddianame düzenlenecektir. Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru sonuçlanacaktır. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri ile ilgili Trabzon 1.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava ile birleştirilmesi gerekliliği bulunmaktadır ve kuvvetle muhtemel de birleştirilecektir. Dink cinayetini işleyen örgüte yönelik iddianamenin düzenlenmesi, Anayasa Mahkemesinin başvurumuzda ihlal kararı vermesi durumunda yargılama bir yönü ile yeniden başlayacaktır.

Dink öldürüleli 10 yıl oldu. Dava neden bu kadar uzadı?

Dink cinayetine ilişkin 2007 yılında başlayan ve yürütülen soruşturmada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Dink cinayetinde sorumluluğu olan, cinayetine iştirak eden devlet görevlileri hakkında herhangi bir soruşturma yapmaması, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde 2007 yılında başlayan ve 2012 yılında karara bağlanan dava dosyasında etkili ve derinlikli bir yargılama yapılmaması, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 2010 yılı Eylül ayında oluşturduğu Dink kararına rağmen devlet görevlilerinin şüpheli sıfatı ile ifadelerinin alınması işleminin başlamasının dahi ancak 2014 yılı Mayıs ayında gerçekleşmesi en başta gelen yargılamanın uzamasına nedenlerden birkaçı.

ÖNCEKİ HABER

Elektrikte tasarruf için kooperatifçilik önerisi 

SONRAKİ HABER

'AKP hükümeti adeta ‘hayır’ avına çıktı'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...