16 Ocak 2017 00:59

Tunus, devrimini çaldırmamak için sokakta

Tunus'ta Bin Ali'nin yıkılışının yıl dönümü kutlamalarında halk, kurulan hükümetlerin devrimin hedeflerini gerçekleştirmemesi sebebiyle öfke doluydu.

Paylaş

Ali KARATAŞ

Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta halk, cumartesi günü Zeynel Abidin Bin Ali diktatörlüğünün halk ayaklanmasıyla yıkılışının altıncı yılını, binlerce kişinin katılımıyla kutladı. Kutlamalarda dikkat çeken ise halkın, kurulan hükümetlerin altı yıldır devrimin hedeflerini gerçekleştirmemesine yönelik öfkesiydi.

2010’nun sonlarında Tunuslu genç Muhammed Buazizi’nin kendini yakması ile başlayan protestolar 14 Ocak 2011’de Bin Ali diktatörlüğünün yıkılması ile sonuçlanmış, halk hareketi hızla Mısır’a ve diğer Arap ülkelerine sıçramıştı.Tunus’ta Bin Ali’nin yıkılmasından sonra kurulan ve Mecliste 15 milletvekili ile temsil edilen Halk Cephesi de 6. yıl dönümü kutlamalarında önemli bir rol üstlendi. Halkın yıl dönümüne katılması için “Mücadele ile kazanılmayan daha fazla mücadele ile kazanılacak!” başlıklı bildiri ile çağrı yaptı. Halk Cephesi’nin Resmi Sözcüsü Hamma Hammami, Burgiba Meydanında toplanan binlere seslendi.

FAS’TA HÜKÜMET KURULAMIYOR

Öte yandan Fas, 2016’nın ekim ayında yapılan parlamento seçimlerine rağmen hükümet hâlâ kurulamadı. Seçimlerde en dikkat çeken nokta katılımın yüzde 43 olmasıydı. Ayrıca oy verme hakkına sahip 5 milyon kişi seçmen kütüklerine kendilerini yazdırmadı bile. Parlamenter Monarşi ile yönetilen ülkede, sistemin demokratikleştirilmesini talep eden ve seçim sistemini adil bulmayan; ağırlıklı olarak sosyalist bir hareket olan Demokratik Yol ve İslami bir topluluk olan Adalet ve Bağış grubu boykot çağrısı yapmıştı. Rai al Youm gazetesi başyazısında Fas’ta kurulamayan hükümeti yazdı.

IRAK İLE YENİ SAYFA MI?

Türkiye’yi yakından takip eden Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin ise, Başbakan Binali Yıldırım’ın Irak ziyaretini değerlendiren bir makale kaleme aldı. Nureddin bu ziyaretin anlaşmazlığı çözmediğini ama dondurduğunu ve bölgedeki savaşların ve özellikle Suriye’deki krizi bitmeden Irak ile Türkiye’nin ilişkilerinin geleceğinin belirlenmesinin zor olduğuna vurgu yaptı.

AUN’UN ARABİSTAN ZİYARETİ

Arap basınını geçen hafta en çok meşgul eden konuların biri de Lübnan Cumhurbaşkanı olarak seçilen Mişel Aun’un ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması oldu. Hatırlamak gerekirse Lübnan’da, Mişel Süleyman’ın görevi bıraktığı Mayıs 2014’ten beri boş duran cumhurbaşkanlığı koltuğu için 45 girişimden ve 29 aydan sonra Aun seçilmişti. An Nahar gazetesi Hizbullah’ın adayı olan Aun’un ilk ziyaretini Arabistan’a yapmasını iki ülke arasındaki “ilişkilerde yeni bir dönem” olarak nitelendirdi. Kuveyt’te yayınlanan al Vatan gazetesi ise ziyareti “İran’a bir tokat” olarak yorumladı. Rai al Youm da ziyareti üç nedene bağladı.

Bu arada hafta sonuna doğru yaşanan son gelişme ise İsrail’in Suriye’ye düzenlediği füze saldırısıydı. Rai al Youm’un başyazarı Abdulbari Atwan, Arap dünyasının bu saldırıya karşı sessizliğini eleştirdi.


HALK CEPHESİ: MÜCADELE İLE KAZANILAMAYAN DAHA FAZLA MÜCADELE İLE KAZANILACAK!

Tunus halkı, diktatörlükten ve yolsuzluktan oluşan kara bir sürecin bitişi olan şanlı 14 Ocak 2011 devrimini selamlar. Bu devrim tam kurtuluşun başlangıcını temsil etmektedir. Devrimin altıncı yıl dönümü; ekonomik ve sosyal krizin derinleştiği, yoksulların sayısının, sosyal eşitsizliğin, işsizliğin  ve yolsuzluğun arttığı bir süreçte kutlanmaktadır. Buna karşılık gerici, sağcı iktidar koalisyonu, Tunus halkın uzun mücadele yürüyüşü boyunca savunulan taleplerini  karşılamaktan acizdir.  
Bu önemli yıl dönümünde Halk Cephesi, halkımızı selamlar. Halkımızın demokrasi, sosyal adalet ve ulusal egemenlik mücadelesinin hedeflerine ulaşması için,
1. Demokratik bir cumhuriyetin bileşenleri olan özgürlüğü, sosyal adaleti ve ulusal onuru savunur.
2. Uluslararası kurumların borçlar yoluyla ulusal ekonomiyi rehin alan ve yağmalayan liberal ekonomiye karşı adil gelişme çizgisini savunur.
3. Tunuslu işçilerin ve bütün halk kitlelerinin hayat şartlarını düzeltmek için sivil ve barışçı mücadeleleri destekler.
4. Muhammed Brahmi ve Şükri Belaid suikastlarında gerçeklerin aydınlatılması için baskıyı sürdürmeye devam edeceğiz.
5. Devrimin hedeflerinin gerçekleşmesi için tüm ilerici devrimci güçleri seferber edecek ve tüm mücadele merkezlerini birleştireceğiz.
6. Siyonist düşmanla normalleşmeyi suç olarak görüyoruz ve Filistin direnişini destekliyoruz. Emperyalist gericiliğin ve siyonistlerin desteği ve terörist guruplar vasıtası uyguladığı Arap ülkelerinin mezhepsel ve etnik olarak bölünmesi projesine karşı duruyoruz. Cephe, Arap ülkelerinde barışçıl yollarla demokrasi ve adalet isteyen bütün yurtsever güçleri destekler, dış müdahaleleri reddeder.


FAS’TA HÜKÜMET KRİZİ

Rai al Youm
Başyazı

Fas’ta parlamento seçimlerinin üzerinden üç ay geçti. Abdelilah Benkirane önderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi oyların yüzde 20’sinden fazlasını aldı. Fas Kralı 6. Muhammed, hükümeti kurmakla görevlendirdi. Fas basınında çeşitli analizlerde atfedilen sebeplerden dolayı bugüne kadar arayışında şanssız oldu.
Şimdiye kadar Fas, hükümetin kurulmamasından olumsuz etkilenmedi. Belçika gibi bir ülke üç yıl, Fas’ın kuzey komşusu İspanya, dokuz ay geçici hükümetle yönetildi ve sonra seçimi tekrarlamak zorunda kaldı. Lakin Fas gibi ülkeler hâlâ demokrasi yolunda, yolunu arıyor. Bir hükümetin yokluğu kurumların zayıflaması, istikrarın kırılganlaşması ve protestoların başlaması ihtimalini ortaya çıkaracaktır.
Fas gazetelerinin yazdığına göre “Fas el Mahzen’inin*” kendisine yakın partilerle Benkirane’yi bir kuklaya çevirmek için benzersiz bir planı mevcut. Daha önceki bakanların dehşet veren açıklamalarının yükselmesi, ekonominin kişisel zenginlik için kullanımı hedeflemektedir. Başka bir tahlil ise Benkirane’yi hükümet başkanlığından uzaklaştırma arzusu. Böylece görüşmelerde başarısız olduğu gerekçesiyle parlamento seçimleri tekrarlanacak. Benkirane’nin hatası, bir önceki görevinde yetkilerinin büyük bir kısmını saraya devretmesi. Bu tutumu birçok eleştirinin gelmesine neden olmuştu. Diğer bir hatası hükümet kurmak için İstiklal Partisi gibi uzun bir geçmişe sahip ulusal partilerden ayrı durması oldu. Lakin “Fas’ın el Mahzeni’nin” hatası, 2011 Anayasası sonrası “hükümetin uygulamayı kaçırdığı” sınırlı yetkileri geri almaya istekli olmayı göstermesi nedeniyle daha büyük.
*Kralın çevresinden, siyasilerden, bürokrasiden oluşan çıkar grubuna ‘el Mahzen’ deniyor.


TÜRKİYE VE IRAK: YENİ BİR SAYFA MI?

Muhammed NUREDDİN
Aş Şark

Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım, bölgesel siyasi kaygılar başlığıyla Bağdat ve Erbil’e ziyaret gerçekleştirdi. “İş birliği” başlığı öne çıktı. Kan ve savaşın olduğu bölgede eski sayfayı kapama ve yeni bir sayfa açma  öncelikli başlıklar arasında yer aldı.
Türkiye-Irak arasındaki ilişkiler, normal ilişkiler değildir. Her zaman özel bir önemi olmuştur. Bu iki ülke arasında 300 kilometrelik bir sınır söz konusudur. Bunun yanı sıra sınır bölgesinde; Irak’ta 5 milyondan fazla, Türkiye’de 12 milyon civarında Kürt bulunmaktadır. Irak savaşlarla, kanla dolu tarihi boyunca Arap dünyasında ve Türkiye’de federasyona sahip olmuş ilk ülkedir. İki ülke arasındaki ilişkiler, Suriye krizi nedeniyle inişler çıkışlar yaşadı. Son aylarda Musul ve IŞİD’den nasıl kurtarılacağı meselesi nedeniyle gerginlik artmıştı. Musul operasyonuyla ilgili konuşulmaya başlandığında Türkiye, Musul’un kuzeydoğusundaki Başika üssü vasıtasıyla operasyonu ortak olmada ısrar etti. Bağdat Hükümeti, Türk kuvvetlerinin tamamen Irak’tan çekilmesini talep etti ve Türkiye’nin katılımını reddetti.
Son günlerde Türkiye’nin ve belki de Irak’ın pozisyonunda önemli değişiklikler yaşandı. Yıldırım, Bağdat’ı ziyaret etme kararı aldı. Ziyaretin kendisi olay oldu. Bu esneklik yeni bir sayfa açma ihtimalini ortaya çıkardı.
Ziyaret esnasında aralarında Türkiye’nin “Başika kampının Irak kampı” olduğunu tanıdığı ve Bağdat’ın Sincar dağının PKK’nin merkezi haline gelmemesi için peşmerge ile çalışacağını ifade ettiği 13 madde açıklandı. Bu iki madde, iki tarafın da arzusunu dile getirmektedir. Ancak sonrasında yapılan açıklamalar ve alınan pozisyonlar bu ittifakı gölgeledi.
İlk önce Yıldırım, Türkiye’nin Başika’dan ön şartsız çekilmesinin IŞİD’e karşı savaşın bitmesi ve Sincar dağının PKK’den tamamen temizlenmesi olduğunu söyledi.
Buna karşılık (Irak Başbakanı) İbadi’nin, Yıldırım’a karşılığı Irak’la ilişkilerin ilerlemesinin Türkiye Başika’dan çekilmeden olamayacağı oldu. Ortak deklarasyonun mürekkebi kurumadan, alınacak tutumlar şartlara bağlandı.
Bütün bunlara bağlı olarak şunu söylemek mümkün; Yıldırım’ın ziyareti en azından psikolojik düzeyde iki ülke arasındaki gerginliği azalttı. Ziyaret bir ateşkesti. Anlaşmazlığı dondurdu lakin ihlalin edilmesini kontrol edemedi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ekonomik ilişkiler devam etti. Belki de ziyaretin tek pozitif sonucu bu. Bölgedeki savaşların ve özellikle Suriye’nin geleceği belirginleşmeden Türkiye-Irak ilişkilerinin belirginleşmesi pek muhtemel gözükmüyor.


AUN’UN ARABİSTAN ZİYARETİNİN ÜÇ NEDENİ

Rai al Youm
Başyazı

Gelişmelerin ışığında (Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel) Aun’un Riyad ziyareti belki de “keşif” amaçlı ve öncelikle üç dosya ile sınırlı;
Birincisi, İran, Suriye ve Yemen konusunda Suudi Arabistan’ın nabzını yoklamak. Bu konudaki mesajları iletmek.
İkincisi; Lübnan’daki krizi çözmek için ekonomik atılımlar bulmak ve ekonomiyi acil olarak hareketlendirmek. Körfez turistinin ve sermayesinin Lübnan’a geri dönmesini sağlamak. Bugün Lübnan’ın genel borçlarının toplamı 75 milyar doları buluyor.
Üçüncüsü, bir yıl önce Suudi Arabistan’ın Lübnan askerinin silahlandırılması için hibe ettiği 3 milyar dolar. Cumhurbaşkanı Aun kesinlikle bu hibenin hayat bulması için Kral Süleyman bin Abdulaziz ve Savunma Bakanı Muhammed bin Selman ile görüşmelerde bulunacak.


İSRAİL’İN SURİYE SALDIRISI

Abdulbari ATWAN
Rai al Youm

İşgal altındaki Tiberias kentindeki üsten gerçekleşen ve başkent Şam yakınlarındaki el Mazza havaalanındaki silah depolarını hedefleyen İsrail’in füze saldırısı ilk değil. Son da olmayacak. Lakin burada yeni ve şaşırtıcı olan bazı Arap başkentlerindeki soğukkanlı hal ve her seferinde bu saldırganlığın tekrarlanması ve karşılık vermemeleri. Sanki bu başkentler Arap imparatorluğunun başkentleri değil. Saldırgan da sanki Arap topraklarını ve kutsal yerleri işgal etmemiş ve kardeş Araplara ve Müslümanlara karşı savaş suçu işlememiş gibi.
Bu saldırı Suriye’ye, anayurda, tarihe, medeniyete ve değerleredir. Bu saldırı iktidar veya bir mezhebe değil, Arap ve İslam mirasınadır. Var olan iktidar, sekiz bin yıl boyunca olduğu gibi diğerleri gibi çekip gidecektir. Ama anayurt sonsuza kadar devam edecektir.
İsrail basını bu saldırıların “Fetih 1” füzelerini hedef aldığını yazdı. Bu füzeler 300 kilometre menzile sahip ve 400 kilo patlayıcı başlığı taşıyabiliyor. Basın organları füzelerin Hizbullah’a doğru mu gittiğinin yoksa Suriye ambarlarında mı olduğunun bilgisini vermedi. Aslında ikisi arasında bir fark yok. Önemli olan İsrail’in derinliklerini vurabilmesi. Burada kastımız İsrail nükleer reaktörlerinin bulunduğu İlat ve Daymona şehirleri.
Birçok ülkenin Filistin sorununu gündeminden düşürdüğü, İsrail’i müttefik olarak gördüğü veya düşman olarak görmediği bir süreçte İsrail’in hakaretlerine Suriye’den bir cevap gelmesini temenni ediyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Kılıcın üzerine oturan sistem, istikrar ve kalkınma sağlamaz

SONRAKİ HABER

KuirFest’in özel bölümleri ve seçkileri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...