11 Ocak 2017 00:25

Obama’dan Trump’a, makyajsız hegemonyaya giriş

ABD’de Trump’lı dönem başlıyor. Doç. Dr. Ulaş Başar Gezgin, ABD hegemonyasında maskenin ineceği makyajsız dönemi yazdı.

Paylaş

Doç. Dr. Ulaş Başar GEZGİN

İstikrarsızlık beklentisi, yalnızca Türkiye’de değil dünyada da egemen olmuş durumda. Finans uzmanları karamsar bir tablo çiziyorlar. İlk gelişme, Brexit’ti. Bu, Britanya’nın AB’den çıkması yönündeki halk oylamasıydı. Sonra Trump geldi. Trump, bilindiği gibi, bir emlak zengini. Bir işadamı olarak barıştan yana olması beklenebilirdi; çünkü barış, ticaretin neredeyse tüm türleri için olmazsa olmaz bir koşuldur. İki ülke arasında savaş varsa ticaret olmaz. Ancak, biraz önce “neredeyse tüm türleri için” dedik. Nedir dışarıda kalan? ABD’nin 34. Başkanı Eisenhower’ın ortaya attığı ve şaşırtıcı bir biçimde Marksist temelli bir kavram olan ‘askeri-endüstriyel kompleks’in egemenliğinde ve denetiminde olan ticaret türleri. Nedir bunlar? İsimden de anlaşılacağı gibi, silah, mühimmat, askeri teçhizat, uçak, tank, savaş gemisi türünden kalemler. 34. başkan, 1953-1961 arasında yönetimde. Kuşkusuz, Eisenhower, bu kavramı, 2. Paylaşım Savaşı’ndan sonra galip güçlerden biri olarak ABD’de savaş sırasında savaş ekonomisini döndüren ve devletle içiçe geçmiş olan büyük şirketleri yakında tanıdığı için ileri sürüyor. “Trump’ın ne yapacağı tam da bu savaş ekonomisi paydaşlarının Beyaz Saray üstünde ne kadar etkili olacağına bağlı” diyebiliriz.

ABD’NİN ÇATIŞMA İÇİNDE OLMADIĞI YIL YOK

Şunu anımsayalım: ABD’nin 2. Paylaşım Savaşı’ndan sonra askeri çatışma içinde olmadığı tek bir yıl bile yok, ya açıkça savaşıyor ya vekaleten savaş yöntemini uygulayarak halihazırdaki bir savaşın bir tarafını eğitiyor, donatıyor vb. ya da savaşa doğrudan dahil olmamakla birlikte silah yardımı yapıyor. Dolayısıyla, savaş, zaten ABD’nin emperyal projesinin bir rutini haline gelmiş durumda. Bu rutinde, Vietnam yenilgisi sonucunda önemli bir değişiklik oluyor:Yenilgiyle birlikte, askerlik, zorunlu olmaktan çıkarılıyor ve böylece ‘savunma’ (‘saldırı’ diye de okuyabiliriz elbette) adım adım özelleştiriliyor. Bugün ABD’nin askeri etkinliğinde güvenlik şirketlerinin büyük bir rolü var. Bu açıdan baktığımızda, Amerikan askeri-endüstriyel kompleksinin devletten kopup daha da bağımsızlaştığını söyleyebiliyoruz.

BUSH 4, OBAMA 7 ÜLKEYİ BOMBALADI

Nobel Barış Ödülü sahibi olan Obama, dikkat çekici bir biçimde, ABD’nin en fazla ‘savunma’ harcaması yapan başkanlarından biri oldu. Bush döneminde ABD, 4 ülkeyi bombalamışken, Obama döneminde 7 ülke bombalandı: Afganistan, Irak, Libya, Pakistan, Somali, Suriye veYemen.

Bu tablo düşünüldüğünde, şahin söylemleriyle öne çıkan Trump’ın, Obama kadar saldırgan olup olmayacağı sorusu ortaya çıkıyor. Trump’ın söylemlerinde ağırlıklı olarak ticaret savaşları öne çıkıyor. Bu söylem, özellikle Çin’i hedef alıyor. Buna göre Çin malları ABD’de haksız rekabete yol açıyor, Amerikalıları işlerinden ediyor ve servetin Çin’e akmasına neden oluyor. Buna karşı, Trump, sözgelimi “Çin’i bombalayalım” demiyor. Çin’e gücü yeterse yapabileceği, kota, ambargo, tarife gibi önlemler, o da gücü yeterse.

Bunlar bir ülkeyi bombalamaktan çok daha makul önlemler. Ancak bir yandan da, usta gazeteci John Pilger’ın, ABD’nin, kimin başkan seçildiğinden bağımsız olarak, Çin’le bir nükleer savaş hazırlığı içinde olduğuna, üslerini Çin’i saracak biçiminde kurguladığına ve tatbikatlarını Çin tehdidine yönelik olarak yaptığına ilişkin yeni bir belgeseli yayınlandı. Dolayısıyla, tam da Eisenhower’ın kavramından hareketle, Trump’ı aşan durumlar da sözkonusu. Üstelik, önümüzdeki yıllarda Çin’in ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olması bekleniyor.

İSRAİL POLİTİKASI

Bu bağlamda, Trump’ın yalnızca ticaret savaşlarına değil sıcak çatışmalara da yöneleceği, olasılıklar arasında: Filistin’i işgal eden İsrail yerleşimlerine karşı verilen Birleşmiş Milletler kararı, İsrail ile Obama yönetimi arasında krize yol açarken, Trump’ın İsrail’e sözü, “benim zamanımda bunlar geçersiz olacak” biçimindeydi. Trump’ın yapmayı planladıkları arasında, ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak var. Şu an büyükelçilik Tel Aviv’de. Kudüs, hem Yahudiler hem Müslümanlar hem de Hıristiyanların kutsal mekanlarına sahip olduğu için ortak bir statüde.

Büyükelçiliğin Kudüs’e taşınması, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması anlamına gelmesinin ötesinde, Müslümanların kutsal mekanlarını İsraillerin eline geçireceği için tüm İslam dünyasında büyük olaylara yol açabilir.

Obama’nın bakanlarından John Kerry’nin bu açıdan Trump’ı uyaran açıklamaları İsrail gazetelerinde çıkmış durumda. Zaten Obama’nın bombalattığı 7 ülke de Müslüman çoğunluklu ülkeler. Bu durumda, yaşanacak gerginlikler sonrasında bunlara yenileri bile eklenebilir.

KUZEY KORE VE GÜNEY ÇİN DENİZİ

Trump, Kuzey Kore’yi de yakından izliyor. Belki de Kuzey Kore’de sıcak çatışmaya yol açabilecek zikzaklı bir zihinsel dünyası var. Truman, ABD’nin 33. devlet başkanıydı ve Hiroşima’yla Nagasaki’yi bombalatan oydu. Oysa bizzat bombalatan, ‘çılgın diktatör’ olarak görülmezken, devleti ise ‘haydut devlet’ olarak değerlendirilmezken, Kuzey Kore ve genç lideri böyle görülüyor. Trump döneminde Kuzey Kore’nin üstündeki baskıların daha da artacağını söyleyebiliriz; ancak bir yandan da, Trump, Çin’e yönelik ticaret savaşlarına başlarsa, Çin için Kuzey Kore güçlü bir koz olacaktır. Çin, bugün Kuzey Kore’nin en önemli müttefiki konumundadır. (Bu arada, ‘koz’un İngilizcesi ‘trump card’! Eli kazanmanızı sağlayan beklenmedik kart ya da askeri terim olarak, savaşın ‘yazgı’sını değiştiren beklenmedik bir kaynak ya da olanak.)

Özellikle Doğu Vietnam Denizi (Çinliler bu denize ‘Güney Çin Denizi’ diyor), Çin ile, Vietnam başta olmak üzere bölge ülkeleri arasında temel bir anlaşmazlık konusu. Çin’in tartışmalı (ihtilaflı) kara sularında askeri üsler inşa etmesi ve böylece bölgeyi askerileştirmesi kaygıyla izleniyor. Bölge, Trump döneminde sıcak çatışmaya en yakın alanlardan biri olacak.

ARTIK MASKE YOK

Anımsayalım Obama seçildiğinde, bir Afrikalı-Amerikalı’nın seçilmesi dolayısıyla, liberaller, demokrasi naraları atmıştı. Ancak siyah başkanın ilk işi, yönetimi en şahinlere vermek olmuştu. Onun dönemi, makyajlı hegemonya dönemiydi. Tüm Amerikan saldırganlığı, podyumdaki Nobelli siyah üzerinden görünmezleştiriliyordu.

Afrikalı-Amerikalılara hiç bir yararı olmamış olan Obama (hatta onun zamanında Afrikalı-Amerikalıların devlet güçlerince öldürülmesinde büyük bir artış oldu), Asya’da kullanılan bir ifadeyle bir ‘hindistan cevizi’ olduğunu gösterdi: Dişi kahverengi, içi beyazdan beyaz. Başarılı bir halkla ilişkiler atağı yürüttü; halkın adamı resmi çizdi.

Trump ise, onun tersine, skandal reklamı taktiğini uyguluyor. Skandal sözler ediyor, böylece dikkatleri üstüne çekiyor. Yetmiyor, skandallarıyla seçim kazanıyor.

2017 çok hareketli olacak. Özellikle Arap halkları için zor bir dönem. Ama şöyle diyor özetle bir Arap yazar: “Hillary’nin yerine Trump’ın seçilmesi iyi oldu. İnsanlara ABD’nin ne kadar anti-demokratik olduğunu anlatamıyorduk. Artık maske yok.”

Evet, aynen, maske de yok makyaj da yok. Dahası, dünya tek kutuplu olmaktan uzaklaşıyor. Bu açıdan, ABD için de güneşli günler azalacak.

ÖNCEKİ HABER

Suriye ordusu, Halep'in doğusunda operasyona başlıyor

SONRAKİ HABER

Simge stat Maracana bakımsızlığa terk edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...