05 Haziran 2012 12:11

İran ile müzakerelerde Nixon yöntemi mi?

Güvertede sandalyeleri düzenleme çabası, Titanic gemisinin kurtarılması için yeterli olmamıştır. Vietnam’da yürütülen sonu gelmez müzakereler sırasında yapılan görüşmeler de, şeytani anlaşmazlık konularının sona ermesi çabasına yeterli katkı sağlamamıştır. Ama yine de, birçok Amerikan Devlet Başkanı

İran ile müzakerelerde Nixon yöntemi mi?
Paylaş
William H. Luers / Thomas R. Pickering

Franklin D. Roosevelt 1933 yılında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasında diplomatik ilişkilerin başlanması konusunda dönemin Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Maxim Litvinov ile şahsen görüşmeleri sürdürmüştür. ABD Devlet Başkanı Dwight D. Einenhower 1959 yılında ülkesini, ilk elden muhatap olan Sovyetler Birliği yöneticisine tanıtmak amacıyla, Devlet Başkanı Nikita Khrouchtchev’i Birleşik Devletlere davet etmiştir. Başkan Richard Nixon ve Milli Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger’ın Pakistan hakemliğinde doğrudan müzakerelerde bulunma yolunu açmaları sürecine kadar, 1960’lı yıllarda, Birleşik Devletler ile Çin arasında Varşova’da devam eden ikili görüşmeler daha steril haldeydi.
İran nükleer programı konusunda, İran ile yapılan uluslararası müzakerelerde de yeni bir konsepte ve daha geniş bir gündeme ihtiyaç duyulmaktadır. Geçen ay düzenlenen İstanbul Zirvesi sonunda olumlu kararlar alınmıştır. Her iki tarafın, karşılıklı suçlamaya ve verimsiz ilişliklere yol açmaya neden olmayacak görüşme tarzını geliştirme prensibi benimsenmiştir. İki ülke arasında, daha mütevazı hedefleri olan ilk anlaşmanın yapılması yolu artık açılmıştır.
Ancak, Birleşik Devletler ile İran arasında, bazı itilafların olmadığı, doğrudan görüşmelerin gerçekleştiği yeni bir dönemin başladığı beklentisi içinde de olunmaması gerekir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi beş devlet + Almanya (P5 + 1) temsilcileri müzakerelerin yürütülmesi sürecinde yalnızca protokolde yer almış olup, müdahil olmamıştır. Bu devletlerin kendi başlarına bir girişimde bulunma ihtimali de çok düşüktür. İranlı yetkililer, gerçek gündem maddelerinin görüşülmesi sırasında, kendilerini diğer devlet temsilcileri tarafından kuşatılmış olarak hissetmiştir. Bu nedenle, Birleşik Devletler temsilcilerinin, İran ile uzlaşmanın sağlanması amacıyla, müzakere ortamını yeniden düzenlemesi gerekir.
ABD’nin ikili girişimleri teşvik etmeleri gerekir. ABD eski başkanlarından alınacak bir ders, başlıca rakipleriyle doğrudan ve üst düzeyde temasların başlanması açısından bir değer teşkil etmektedir. Bu aşamada, Başkan Barack Obama ile Ayetullah Ali Hamaney arasında, baş başa yapılacak bir görüşmenin olmasını beklemek çok absürt olur. Ancak, 1969 ve 1971 yılında Başkan Nixon ve Mao Zedung arasında yapılan görüşme de aynı derecede absürt değil miydi? ABD ve İran’ın, dünyayı algılama tarzları, bölgesel güvenlik konusu ve aralarındaki farklılıkları asgari düzeye indirmek üzere, ikili anlayışı geliştirmeyi amaçlayan tasarımlar üzerinde daha geniş kapsamlı görüşmelerin yapılmasına yol açmaları gerekir.
Bugün, ABD ve İran arasında doğrudan görüşmeler olamasa bile, mevcut müzakerelerin yeniden formüle edilmesi gerekir. P5+1 ülkeleri, uranyum zenginleştirme programı konusunda İran ile görüşmelere devam etmeleri ve aynı şekilde, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (AIEA) da, nükleer programında daha şeffaf olmasını teşvik etmede İran ile temas halinde olması gerekir. İranlı yetkililer, problemlerini doğrudan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile görüşmek istemekte ve İran’ın uranyum zenginleştirme programını iptal etmek üzere, kendilerine yaptırım uygulayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi hakemliğinde görüşmelerde bulunmaktan kaçınmaktadır.
Bu durum, aşamalar halinde ilerleyen bir yaklaşımı gerektirir. İlki, Bağdat’ta yapılacak görüşmeler sırasında, P5+1 ülkeleri en kısa zamanda, İran’ın gönüllü olarak, yüzde 20 oranında fissile izotope  U-235 maddesini geliştirmesinden vazgeçecek ve İran’ın silahlanma düzeyine yaklaşan uranyum rezervini ayrıştıracak ve dağıtacak şekilde güven artırıcı bir anlaşmanın yollarını araması gerekir (*). Bu ülkeler, aynı zamanda, İran’a karşı uygulanan bazı yaptırımların durdurulması ve bilimsel araştırma amaçlı yakıt çubuklarının sağlanması karşılığında, Kum şehri yakınlarında, Fordow’da, yer altı derinliklerinde işler halde olan tesislerin durdurulması kararını almanın yollarını arayabilir.
İkincisi, P5+1 ülkeleri, İran’ın daha şeffaf bir zeminde, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile bir anlaşma imzalayabilmesine teşvik edilmesi amacıyla, beli bir düzeyde uranyum zenginleştirme yapmasını kabul edebilir. Paralel olarak atılacak bu adımlar, ABD açısından kilit özelliği taşıyan bir hedefe ulaşılması sürecinin gelişim seyrinde yeniden belirleyici olan adımlar olacaktır: İran yönetiminin, Ayetullah Hamaney’in nükleer silahlar konusunda verdiği fetvaya riayet ettiğini bilmemiz gerekiyor.
Üçüncüsü, her iki tarafın, uzun vadede yapılacak müzakerelerde varılmasını arzuladığı hedefleri somut olarak ortaya koyması gerekir. Atom Enerjisi Kurumu (AIEA) daha büyük bir şeffaflık zemini üzerinde anlaşma imzalaması için İran’a baskı yaparken, İran ise, özellikle uygulanan yaptırımlar başta olmak üzere, anlaşmaların hangi konularda olacağını öğrenmek istemektedir.
İranlı yetkililer, ABD ile ortaklaşa bir adım atma önerisinde bulundukları her defasında, iki ülke arasında ilişkilerin gelişmesi önünde yeni bir engel konusu ortaya çıkarıldığını iddia etmektedir. İran, ABD’nin İnsan Hakları, güvenlik veya diğer temel konularda yaptırım uygulamaya devam edeceği endişesiyle, bugün için istenen veya gelecekte verilmesi düşünülen ödünler karşılığında, hangi yaptırımların erteleneceğini, dondurulacağını veya uygulanmayacağını öğrenmek istemektedir.
Amerika Birleşik Devletleri, İran’a, nükleer silah üretmeye kalkışan, görüşmeleri ciddi almayan,  düzenbaz ve müzakerelerde güvenilmez bir taraf olarak bakmaktadır. Şimdilerde, her iki tarafın da ulaşmayı arzuladığı hedefe varmak üzere, ödün vermesi gereken karşılıklı eylemlerde bulunarak, bu yazıda belirtilen iki aşamalı anlaşmalar süreci gibi; daha uzun vadeli veya aşamalar halinde ilerleyen bir sürecin yaşanması için İran’ın niyetini test etme zamanı gelmiştir.
Sonuç itibariyle, İran’ın nükleer programı konusunda aşamalar halinde ilerleyen süreç tercih edilse bile, bölgesel istikrarı tehdit eden, ama nükleer konusunda olamayan çok sayıda sorunun görüşülebilmesi için daha geniş kapsamlı müzakerelere ihtiyaç vardır. Afganistan, Irak, uyuşturucu ticareti, Basra Körfezi güvenliği, her iki tarafta istem dışı meydana gelebilecek itilaf halleri, derin güvensizlik kaynağı ve yanlış anlaşılma durumlarından sakınmak için, kısa sürede gerçekleşebilecek iletişim yolları gibi konularda kamuoyuna yönelik herhangi bir tartışma yapılmamaktadır.
İran ile yakın ilişkiler içinde olan hükümetler de dahil olmak üzere, P5+1 üyesi olmayan ülkelerin temsilcilerinin bazı müzakerelere katılmaları gerekirdi. Geniş kapsamlı bu konuların tartışılabileceği müzakerelerin düzenlenebilmesi için ABD ve diğer ülkelerin, İran’ı yeni açılımlar yapmaya teşvik etmek üzere, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında çalışmalarda bulunacak eski bir devlet başkanı gibi bir şahsiyeti, özel yetkilere sahip delege sıfatıyla tayin etme yollarını araması gerekir.
ABD ve diğer devletlerin İran ile temasa geçme sürecinin gelişmesi ve uzlaşmanın nasıl sağlanacağını formüle etme çalışmalarının başında Başkan Obama bulunacaksa, sürecin gelişmesi daha kolay olacaktır. İstanbul müzakereleri taraflar arasında anlaşma sağlanması için ilk bir atılımda bulunmanın yolunu açmıştır. Birleşik Devletlerin önünde müzakerelerin yapılmasına uygun ortak bir zemin hazırlama fırsatı ve daha istikrarlı siyasi bir çözüm yolunu bulma imkanı vardır.

(*) Bu yazı Bağdat toplantısından önce yazılmıştır.

Fransızcadan Çeviren: Nizamettin Karabenk

ÖNCEKİ HABER

Direnişteki THY işçilerine EMEP’ten destek

SONRAKİ HABER

Veliler, okul dönüşümlerine tepkili

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...