07 Ocak 2017 14:18

Aşk dediğin televizyonda başka fabrikada başka

Fabrikadaki genç işçi kadınlarla buluştuk, imrenerek anlattılar: Keşke biz de evlensek, böyle güzel evimiz olsa...

Paylaş

Yasemin AKPINAR

Kanallarda kavgaların, tartışmaların canlı yaşandığı yüksek reytingli evlilik programları, yeni gelin evlerinin sergilendiği, stil sahibi olmak için nasıl giyineceğimizin anlatıldığı programlar saatlerce ekranları ve tabi ki kadınları meşgul ediyor. Hemen her kanalda, hemen hemen aynı saatlerde, birbirinin tıpkısı olan bu programlardan neredeyse kaçış yok.

Genç bir kadın işçinin evine ziyarete gittiğimizde televizyonda bu programlardan biri açıktı. Tuzla’da metal fabrikasında çalışan iki arkadaş, Aslıhan ve Selen, televizyondaki yeni gelin evlerini izlerken “Keşke biz de evlensek, böyle güzel evimiz olsa” diyorlar imrenerek. Selen, gözünü programdan ayırmadan “Evlenirsem hemen işten çıkarım. Benim de zevkime göre dayayıp döşediğim bir evim olur, sevdiğimle mutlu mesut yaşarım” diye sürdürüyor sözlerini.

Aynı fabrikada başka bir bölümde çalışan bir işçi ile çıkıyor Selen. Aslında fabrikanın genelinde durum bu; çoğu işçi fabrikada tanışıp evleniyor. “Çünkü sosyal bir hayatımız yok. Biriyle tanışabilmek için ortamınız olması lazım” diyor Selen. İlişkisi başlamadan önce kendince bir sosyal bir hayatı varmış aslında. “Aileme maaşımdan bir miktar veriyordum, gerisi bana kalıyordu. Arkadaşlarımla gezmeyi severdim, sosyal medyayı aktif kullanıyordum” diye anlatıyor. Hep geçmiş zamanlı konuşuyor. Çünkü şimdi durum şu: Erkek arkadaşı ‘çok kıskanç olduğu için’ önce Selen’in sosyal medya hesaplarının şifrelerini almış, sonra da hesapları kapatması için baskı yapmış. “İlişkinizde şiddet var mı?” diye sorduğumuzda “Hayır, bana hiç el kaldırmadı” diyor. Aslıhan giriyor söze, “Bunun sevgilisi konuşurken sürekli geri zekalı, aptal diyor. Neden böyle konuşuyorsun, ilişkide saygı çok önemli dediğimde, ‘Ben böyleyim beğenmezse çeksin gitsin’ diyor.”

‘ESKİ RESİMLERİME BAKTIM VE...’

Aslıhan da benzer şeyler yaşamış. O da fabrikadan biriyle çıkmaya başlamış, “Ben çok kıskancım kimseyle görüşmeni istemiyorum” sözüyle karşılaşmış, “Facebookta paylaşım yapmama kızıyordu. Bir gün eski resimlerime bakarken ‘ben neden böyle oldum’ diye düşündüm ve ayrılma kararı aldım” diye anlatıyor. Sevgilisi “Bir daha seni sıkmayacağım, karışmayacağım” deyince barışmışlar. “Tekrar sosyal hayatıma döndüm. Arkadaşlarımla görüşmeye başladım. Bir süre sonra tehdit dolu bir mesaj attı, şok oldum. ‘Beni kızdırma, eski halime dönersem nefes bile alamazsın, evden bile çıkamazsın’ diye yazmış. Yarım saat bir şey yazamadım. Sonra ‘Bitti, beni arama’ diye mesaj attım. ‘Babam bile bana bu kadar baskı uygulayamazken bu hakkı nerden buluyor’ diye düşündüm ve ayrıldım” diyor ve gülerek devam ediyor: “Fabrikada arkamdan ‘O görmüş geçirmiş bir kız. Yemeyi, içmeyi, gezmeyi seviyor’ demiş. Halbuki biz 8 ay boyunca sadece ayda bir kere maaşı aldığımızda dışarıda görüşebiliyorduk. Diğer günler sadece fabrikada ya da serviste görüşüyorduk. İyi ki daha çok buluşmamışız.”

Aslıhan, Selen’in çok sevdiği için ayrılamadığını söylüyor. Selen’e “Bu nasıl bir sevgi, her şeyini baskılıyor” dediğimizde, verdiği yanıt “Ayrılık acısı yaşamaktansa ilişkiye devam etmeyi seçtim” oluyor. Aslında bu buluşmayı da sevgilisiyle kavgalı olduğu için gerçekleştirebildiğimizi sohbet ilerledikçe öğreniyoruz. Sevgilisi arkadaşlarının evine gitmesine bile kızıyormuş.

Bakmayın siz muhabbeti sevgililerden açtığımıza. Aslıhan’ı da Selen’i de en mutlu eden şey arkadaşlarıyla birlikte geçirdikleri vakitler, hayatı güzelleştirmek için yaptıkları ufak tefek şeyler. “Mesela” diyor Selen “Haftada bir gün yiyecekleri evden getiriyoruz, çıkmıyoruz yemeğe, birlikte oturup sohbet ediyoruz. O günkü yemek kartlarımızla ihtiyacı olan bir arkadaşımızın evine alışveriş yapıyoruz.”

BENİMLE DE KAVGA ET, BİR ÇİÇEK YÜZÜ GÖRELİM

“Sosyal bir hayatımız yok” diyorlar ya kadınlar; en büyük dilekleri evlenip kendi evlerini dizmek ya, sohbetimiz gösteriyor nedenleri... Aslıhan ve Selen günde 8 saat vardiyalı çalışıyor. Sendikalı ikisi de. 1800 TL ücret alıyorlar. 100 lira makine parası, ayrıca bir ay boyunca devamsızlık yapmazlarsa 100 lira da ücretlerine ekleniyormuş. Çalıştıkları fabrikanın yarısı kadın. Günde sadece bir molaları var; 50 dakikalık yemek molası. Yemekhane dışarıda olduğu için yürüme ve yemek sırası derken boğazlarına dizilerek yemek yedikleri, bir çay içmeye bile fırsat bulamadıkları bir mola.

Malzemeler yurtdışından geliyor, malzeme gelmediği zaman 2 ya da 3 gün çalışmadıklarını söylüyorlar. Çalışmadıkları bu günlerse yıllık izinlerinden kesiliyor. İşe gitmedikleri günler için borçlandırılıyorlar, “Örneğin 8-4 vardiyasındayken o gün saat 12’ye kadar çalışıyoruz borcumuz için.”

Fabrikada işten çıkarmalar olduğunu, ustabaşının, elinde telefon olan veya sakız çiğneyen işçileri “işinizi dikkatli yapmıyorsunuz” diye işten çıkarmakla tehdit ettiğini söylüyorlar. Vardiyadaki işçilerle yaşananlara karşı çıktıklarında sendika temsilcilerinin gelip “burası ekmek tekneniz, fabrika önünü göremiyor, işsiz kalmaktansa biraz fedakarlık yapın” diye kendilerini ikna ettiğini anlatıyorlar.

Çalıştıkları bölümde hızlı çalışan bir makine var ve sadece kadınlar çalışıyor bu makinede. İlk başta erkekler makineyi kullanmış ama işi yetiştiremedikleri için onların yerine kadın işçiler gelmiş. “İşten ilk kimi çıkarırlar?” diye soruyoruz, “Bizim bölümde erkekleri çıkarırlar. Çünkü kadınlar işin en zor kısmını yapıyor” diye yanıtlıyorlar.

“Keşke biz de evlensek, kendi yuvamızı kursak” hayali var ya hani... İşte o hayalin bu hayatta pek karşılığı yok aslında. Çok ironik bir örnekle anlatıyor Aslıhan bunu: “İşi yetiştirmek için sürekli hızlı olmamızı ve hatasız üretim yapmamızı istiyorlar. Bize sürekli ‘hadi hadi’ diye baskı yapıyorlar. Ben de artık dayanamadım, çok gerildim. Karşımdaki çok sevdiğim bir ablama bağırdım. Sonra eve gidince yaptığımın yanlış olduğunu düşünüp, bir gün sonra çiçek alıp özür diledim. Vardiyada beraber çalıştığım diğer kadınlar ‘Aslıhan, nolur bizimle de kavga et, bir çiçek yüzü görelim. Kocalarımız evliliğimiz boyunca bize hiç çiçek almadı’ dediler. Hep beraber güldük.”

ÖNCEKİ HABER

Kütahya Belediyesi’nden güzide hizmet!

SONRAKİ HABER

Diyarbakır Belediyesi önünde duran 2 heykel kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa