06 Ocak 2017 01:10

'OHAL’de referandumun meşruluğu son derece zayıf olur'

Kamu Hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker sürece dair sorularımızı yanıtladı.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Anayasa değişiklik teklifi Mecliste görüşülmeyi beklerken, Hükümet OHAL’i 3 ay daha uzattı. Siyasetçilerin, gazetecilerin tutuklandığı, ihraçların yaşandığı, bombalı saldırılarda insanların hayatını kaybettiği bir süreçte anayasa değişikliği komisyondan geçti. Değişiklik Mecliste geçmesi durumunda referanduma OHAL sürecinde gidilecek. Gazetemize konuşan Kamu Hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker, OHAL koşullarında referandum yapılmasını engelleyen bir kural bulunmadığını söyledi. Ancak, şu uyarıda bulunmayı da ihmal etmiyor: “OHAL’in demokratik bir ortam olmadığı dikkate alındığında, bu koşullarda yapılacak bir anayasa değişikliğinin demokratik meşruluk açısından son derece zayıf bir zemine oturacağı ve her zaman tartışmalı ve dolayısıyla hedeflendiği iddia edilen istikrarı yok edici sonuçlar üreteceğini öngörebiliriz.” Köker, sorularımızı yanıtladı.

Komisyondan geçen anayasa değişiklik teklifini ve anayasa değişikliğinin OHAL döneminde yapılmasını nasıl yorumlarsınız?
Gündemdeki anayasa değişikliği teklifi, Türkiye’nin hükümet sistemini yüzyıldan fazla bir süredir alışık olduğu parlamenter sistemden farklı bir yönde ve temelden değiştirmeyi amaçlıyor. Bu kadar kökten bir sistem değişikliğinin özgürlükçü demokratik bir ortamda ve dışlayıcı olmayan bir süreçte yapılması gerekirdi. Oysa OHAL, bilindiği gibi, temel hak ve özgürlüklerin olağan olmayan biçimlerde sınırlandırılabildiği, hatta durdurulabildiği “geçici” bir rejimin adı. Bu geçici rejim döneminde özgürlüklerin “olağanüstü” kısıtlandığı bir ortamda ve dışlayıcı bir süreçle, TBMM’deki AKP-MHP çoğunluğuna dayanılarak gerçekleştirilmek istenmesi, demokratik ilkelerle bağdaşmıyor.

‘GENİŞ KESİMLERİ DIŞLAYAN ANAYASALARIN ÖMÜRLERİ DE UZUN OLMUYOR’

Değişikliğinin Meclisten geçmesi durumunda olası bir referandum söz konusu. Bu durumda referandumun yapılması ne kadar mümkün ya da meşru olabilir?
Sayın Başbakan, bundan bir süre önce, OHAL koşullarında anayasa değişikliği yapma girişimiyle ilgili eleştirilere bir ölçüde hak vermiş ve referandum sürecine gidilirken OHAL’in kaldırılabileceğinden söz etmişti. OHAL’in üç ay daha uzatılması, referandumun OHAL koşullarında gerçekleşebileceği ihtimalini kuvvetlendirmiş oluyor. Belirtmek gerekir ki, hukuken OHAL koşullarında böyle bir referandum yapılmasını engelleyen herhangi bir kural bulunmuyor. Ancak, OHAL’in demokratik bir ortam olmadığı dikkate alındığında, bu koşullarda yapılacak bir anayasa değişikliğinin demokratik meşruluk açısından son derece zayıf bir zemine oturacağı ve her zaman tartışmalı ve dolayısıyla hedeflendiği iddia edilen istikrarı yok edici sonuçlar üreteceğini öngörebiliriz. Otoriter yönetim dönemlerinde yapılan ve çoğunluğa dayansa da, toplumun çok geniş kesimlerini dışlayan anayasaların meşruiyet temelleri ve dolayısıyla ömürleri de uzun olmuyor. 1961 Anayasası Demokrat Parti mensuplarını dışlayan bir süreçte yapılmış ve sonuçta demokratik olmayan şartlara rağmen Türkiye toplumunun yüzde 40’ı tarafından reddedilmişti. Bu nedenle de en fazla 10 yıl dayanabildi.1982 Anayasası sıkıyönetimin baskısı altında yapılmıştı. Darbe Lideri Evren’in “Anayasamı deldirtmem” çığlıklarına rağmen beş yıl geçmeden, 1987’de delindi, bugüne kadar 17 kez değiştirildi. Bugünkü anayasa ile hayır deme kampanyasının yasak olduğu sıkıyönetim döneminde yüzde 94’e yakın oyla kabul edilmiş olan 1982 Anayasası’nın orijinal hali acaba birbirine ne kadar benzemektedir? Dolayısıyla, OHAL döneminde, toplumun en az yarıya yakınının itiraz ettiğini bildiğimiz böyle kapsamlı bir hükümet sistemi değişikliğine gitmenin akıbeti de yukarıdaki örneklerden farklı olmayacaktır.

‘HÜKÜMET İSTİKRARI İLE SİYASİ İSTİKRAR AYNI ŞEY DEĞİL’

Muhalefetten değişiklikle ilgili, “seçilmiş tek adam rejimi” gibi eleştiriler gelirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümet kanadı ise değişikliği “Bir kişi için değil, koalisyonlar dönemine son verileceği, istikrarı da beraberinde getireceği” iddiasıyla sundular. Muhalefet ve iktidarın yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz?
Değişikliğin istikrar getireceği çok sık söyleniyor. Bu iddiayı ileri sürenler, hükümet istikrarı ile siyasi istikrarı aynı şey zannediyor. Oysa, 14 yılı aşkın AKP iktidarları döneminde de kanıtlandı ki, hükümet istikrarı ile siyasi istikrar aynı şey değil. Hedef siyasi istikrar olmalı, siyasi istikrar için de Türkiye toplumun etnik, dini, toplumsal cinsiyet/cinsel yönelimler ve sınıf esasına dayanan ayrımcılıkları kaldıran ve aşırı “otoriter” merkeziyetçilikten kaynaklanan sorunlarını demokratikleşme yönünde aşan yepyeni bir anayasa yapılmalı. Bu yola gidilmeyip, cumhurbaşkanlığı makamını yürütme organı halinde yeniden örgütlemek ve ek olarak bir de bu organa “cumhurbaşkanlığı kararnamesi” adı altında yasama yetkisi vermek, bunu yaparken TBMM’nin denetimini de neredeyse ortadan kaldırmak, siyasi istikrar getiremez. Umarım yanılıyorumdur.

Önerilen değişiklik gerçekleşirse, TBMM’nin kanun yapması cumhurbaşkanının güçleştirici vetosuna tabii olacak, buna karşılık Cumhurbaşkanı kanun ile açıkça düzenlenmemiş hemen hemen bütün konularda, TBMM’den bir kanunla yetki almaksızın ve TBMM’nin onayına da tabii olmadan kanun hükmünde kararname çıkarabilecek. Bu, yürütme organına yasama yetkisi vermek gibi bir garabetin yanı sıra, Anayasa’nın 7. maddesinde yer alan ve “yasama yetkisi Türk milleti adına TBMM’nindir. Bu yetki devredilemez” kuralına aykırı da olacaktır. Keza, bu değişiklikle cumhurbaşkanlığı makamına, tek taraflı kararnamelerle, TBMM onayından veya denetiminden yoksun olarak, kamu yönetimini ve bürokrasiyi dilediği gibi örgütleme ve yönlendirme yetkisinin yanında yüksek yargı organlarının oluşumunda belirleyici olma imkanı da verilmek istenmektedir. Şu noktayı vurgulamak gerekir: Halk tarafından doğrudan seçilen cumhurbaşkanlığı makamını yürütme organı olarak düzenlemek ve bu organa, yani cumhurbaşkanlığına yukarıdaki gibi yetkiler vermek düşünülebilir ve nitekim başkanlık sistemi denilen sistem örneklerinde devlet başkanlarına böyle yetkiler verildiğini biliyoruz. Ancak, demokratik hukuk devletlerinde hiçbir devlet yetkisinin tek yanlı ve denetimsiz bir biçimde, sorumluluktan arındırılmış olarak verilmesi söz konusu değildir, örneği de yoktur. Oysa bu teklifte cumhurbaşkanının yalnızca cezai sorumluluğu düşünülmüş, siyasi sorumluluğu ile ilgili hiçbir düzenleme getirilmemiştir. Oysa bugünkü sistemde, yürütme organı olan bakanlar kurulu üyelerinin hükümet icraatından siyasi olarak birlikte sorumlu oldukları Anayasa hükmüdür. Bakanlar Kurulunu kaldırıp bunun yerine cumhurbaşkanlığı makamını geçirmek isteyen teklifin, siyasi sorumluluk ve dolayısıyla denetim, özellikle de yürütmenin yasama üzerindeki denetimi hususunu düzenlememiş olması ve sadece ceza sorumluluğunu dikkate alması doğru olmamıştır. 

ÖNCEKİ HABER

Necmiye Alpay: Toplum, ‘barış açısını’ oluşturmalı

SONRAKİ HABER

Şişli'de bazanın içerisinde erkek cesedi bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...