24 Aralık 2016 01:00

El Bab endişesi: Çocuklarımız ölmesin

El Bab’da önceki gün IŞİD tarafından yayımlanan dehşet videosu yeni ölümlerin yaşanabileceği endişesi yaratıyor.

Paylaş

Vedat AYDEMİR
İstanbul

IŞİD'in saldırıları sonucu 4 ayda 37 askerin öldürüldüğü el Bab'da önceki gün IŞİD tarafından yayınlanan dehşet videosu yeni ölümlerin yaşanabileceği endişesi yaratıyor. Yazarlar, akademisyenler "Artık çocuklarımız ölmesin" sözünün çok daha güçlü çıkması gerektiğini söylüyor. Suriye'de yaşanan savaşı ve Türkiye'nin pozisyonunu yakından takip eden akademisyen ve yazarlar Evrensel’e değerlendirmelerde bulundu:  Yazar Oya Baydar "Bizim olmayan bir savaşta çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz. Güçlü bir ses çıkaramadıkça böyle acılar çekeceğiz” derken, Demokrasi İçin Birlik platformundan Prof. Dr Gençay Gürsoy ölen genç insanların iktidar tarafından yan hasar olarak değerlendirilmesini eleştirdi. Gürsoy, bu gidişin Türkiye'nin daha ciddi bir Ortadoğu savaşına yaklaştığını gösterdiğini söyledi.  Gazeteci Şükrü Taş ise çatışmalar kent merkezinde yoğunlaştıkça daha da vahim bir tablo yaşanacağına işaret etti.

‘TÜRKİYE VEKALET SAVAŞININ PARÇASI DEĞİL MAŞASI’

Yazar Oya Baydar:  Türkiye, bir avuç muktedirin yanlış ve bir o kadar da keyfî emellerinin peşinde, ülkemizin bugününü ve geleceğini karartan çılgın bir savaşa sokulmuş bulunuyor. Bizim olmayan ve bölgedeki bütün halkları perişan eden bu kirli savaşta riyakar “şehitlik” yüceltmesiyle çocuklarımız, askerlerimiz ölüme gönderiliyor. Ne yazık ki Türkiye Ortadoğu’daki vekalet savaşlarının parçası bile değil, maşası, tetikçisi mertebesine düşürülmüş durumda. İlginç olan; on-on iki yıl önce ulusalcı, vesayetçi, faşizan kesimlerin “öcü”sü olan Sevr paranoyasını bugün Erdoğan AKP’sinin devralmış olması. Daha doğrusu Sevr paranoyasını, savaşçı-istilacı, Kürt düşmanı siyasetlerine toplumsal destek sağlayabilmek için kullanması. AKP ile Avrasyacı- ulusalcı- Ergenekoncu ittifakının buluştuğu noktalardan biri bu. Yabancı ve her şeye rağmen halen hükümran bir devletin topraklarına girip savaşmanın vatan savunmasıyla hiçbir ilgisi yok. Vatanını sınırlarını koruyarak, cihatçı çetelerin, terör örgütlerinin ülkene girmesini engelleyerek ve bir de kendi halklarını koruyup mutlu ederek savunursun, elin ülkesine girerek değil.
Demokrasi güçleri savaşa karşı güçlü ve birlikli bir duruş sergilemedikçe, “Bizim olmayan bir savaşta şehit verecek tek bir insanımız yok, çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz” diye güçlü bir ses çıkaramadıkça böyle acılar çekeceğiz.


ORTADA SEVR’E DAVET EDECEK, YOL AÇACAK BİR DURUM YOK

Demokrasi İçin Birlik platformundan Prof. Dr Gençay Gürsoy, Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına saplandığını ve birbiri arkasına kaybedilen gençlerin siyasi iktidar tarafından yan hasar olarak değerlendirildiğini söyledi. Bu gidişatın  Türkiye’nin daha ciddi bir Ortadoğu savaşına yaklaştığının göstergesi olduğunu ifade eden Gençay Gürsoy, kamuoyunun bu ölümler karşısındaki sessizliğine vurgu yaptı. Gürsoy, “Yani tören yapma ve acıları gösterme dışında bir tepki göstermemesi de kamuoyu adına endişe verici bir durum. Ortada ülkeyi savaşa sürükleyen bir iktidar var, ne yazık ki ciddi bir tepki görmüyoruz” dedi.  

Hükümetin el Bab üzerinden Sevr vurgusu yapmasına ilişkin ise Gençay Gürsoy şöyle konuştu: Bütün savaş baronları gerekçeyi böyle ifade eder, I. ve II. Dünya Savaşlarında da iktidarlar aynı şeyleri söylüyordu. Ortada Sevr’e davet edecek, yol açacak bir durum yok.”

Gürsoy “Bütün demokrasi güçlerinin yan yana gelip önümüzdeki günlerde başkanlık rejimi ile ilgili oylamalarda tavır alması gerekiyor. Bıkmadan usanmadan barış mesajları verilmesi gerekiyor. En büyük görev de ana muhalefet partisine düşüyor. Daha cesur, daha kapsayıcı ve ön yargılardan arınmış bir siyasi kucaklayıcı tavır bekleniyor CHP’den” ifadesini kullandı.


ABD VE RUSYA TÜRKİYE’Yİ YALNIZ BIRAKTI

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünden Prof. Dr Hüseyin Bağcı: Türkiye’nin Suriye’deki varlık nedeni sınırlarının güvenliği ve Irak ve Suriye’deki Kürt devletini engellemeye yönelikti. Son Moskova antlaşmasıyla artık böyle bir durum mümkün değil. Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsedildi ve sınırsal bütünlük Esad’ın vereceği tavizlere göre şekillenecek artık. Suriye’de Türkiye şu an IŞİD’le karşı karşıya bırakıldı. Ölen asker sayısı 16’ya çıktı. Bu Türkiye açısından iyi bir gelişme değil. Suriye’deki varlığı oradaki Kürtlerin aktivitelerini engellemeye yönelikti. Türkiye bundan sonra bölgeden ‘onurlu bir şekilde’ geri çekilme stratejisi belirleyecek. Ya Rusya’yla hareket edecek ya da etmeyecek. IŞİD’le karşı karşıya kaldığı bir durum söz konusu.
Türkiye’nin varlığı bölgesel güç olarak önemli. Daima mı kalacak? Nasıl olacak? Türkiye’yi IŞİD’le baş başa bırakan bu durum. IŞİD’in Türkiye içinde uyuyan hücrelerinden bahsediliyor. Türkiye Fırat Kalkanı ile sınırlarını güvenceye almak istedi. Ama şimdi komşunun bahçesine girmiş olduk. Türkiye için bu sınır ötesi bir harekattır. Ancak yaşanan durum iç politikada infial yaratabilir. İnsanlar korkuyor ve bizim orada ne işimiz var diyorlar.  Fırat Kalkanı önemli ama IŞİD’i devre dışı bırakmak tek Türkiye’nin sorumluluğu mu? Hem ABD hem de Rusya’nın Türkiye’yi yalnız bıraktığını düşünüyorum.


TÜRKİYE’NİN EL BAB ISRARI PAHALIYA MAL OLUYOR

Şükrü TAŞ

Son birkaç gündür şiddetli çatışmaların yaşandığı el Bab, Suriye’de çatışma halinde olan güçler açısında stratejik öneme sahip. YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) hedefinde Menbiç’ten sonra el Bab vardı. YPG Türkiye sınırında birleştiremediği Kobanê ve Afrin kantonlarını el Bab üzerinde birleştirmeyi planlıyordu. Türkiye’nin Cerablus’ta başlattığı Fırat Kalkanı harekatıyla bu plan gerçekleşmedi. Türkiye Suriye topraklarında kendine geniş bir alan açmak, güvenli bir bölge oluşturmak istiyordu. YPG’nin batıya doğru daha fazla ilerlemesini engellemek hatta Menbiç’ten çıkarmaya, Fırat’ın doğusuna atmaya çalışıyor. Rusya ve İran destekli rejim güçleri Halep’te Türkiye destekli muhaliflerin çekilmesi karşılığında Türkiye’nin ÖSO ile birlikte el Bab’a yapacakları müdahaleye sesiz kalacaklardı: “Ver Halep’i al el Bab’ı” Nihayetinde öyle de oldu. IŞİD için el Bab, Rakka’dan sonraki en önemli merkez. Burayı kaybedince Rakka’yı kaybetmesi daha da kolaylaşacaktır.Onun için direnebildiği kadar direnecek, sonra son kalesi olan Rakka’ya çekilecektir. Türkiye’ye verdirdiği askeri kaybı başarı sayacaktır.
TSK’nin öncülük ettiği Fırat Kalkanı harekatının 120. gününde Türk askeri en büyük kaybını verdi. Yaşanan çatışmalarda ve bombalı saldırılarda 16 Türk askeri ölürken 30’dan fazla asker de yaralandı. Yaralılar arasında durumu ağır olanlar var. Böylece 4 ayın sonunda operasyonda ölen Türk askeri sayısı 37 oldu. Buna ÖSO’nun verdiği kayıplar da eklenince tablo Türkiye açısından hiçte iyi görünmüyor. IŞİD’in daha fazla kayıp verdiği doğru ama durumu kurtarmaya yetmiyor. Çatışmalar kent merkezinde yoğunlaştıkça tablo daha da vahim olacak gibi görünüyor. Cerablus, el Rai gibi bölgeler IŞİD tarafından önceden boşaltıldığı için kolayca TSK ve ÖSO’nun eline geçmişti el Bab da işin bu kadar kolay olmadığını hep birlikte gördük. Son birkaç günün bize gösterdiği IŞİD’in kent merkezinde önemli bir direniş göstereceği; çünkü biliyor ki el Bab kaybedildiğinde sıra Rakka’ya gelecek Rakka savunmasız kalacak. Ancak IŞİD bu direnişi ne kadar sürdürebilir bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Görünen o ki Türkiye eninde sonunda el Bab’da kontrolü ele geçirecek, IŞİD de Rakkka’ya çekilecektir. İş bu aşamaya geldiğinde kimin ne kadar kayıp verdiğini hep birlikte göreceğiz.
Türkiye Fırat Kalkanı harekatı adını verdiği operasyonla birlikte Suriye’deki savaşı içine fiilen dahil oldu. Bu savaşa dahil olduğundan bu yana 37 kayıp verdi. Bu savaşın faturasının Türkiye’ye çok ağır olacağı şimdiden belli. Türkiye bir savaş bataklığının içine düşmüş durumda. Türkiye Suriye ile ilgili dış politikasında ciddi bir makas değişikliği yaptı. ABD ve batı ile köprüleri atmış durumda. Rusya ve İran ile birlikte hareket ediyor. Suriye’deki en önemli, sorunun rejim değişikliği değil terör sorunu olduğunu söylüyor. Yani Rusya ve İran’la aynı düşünüyor. Rus, İran ve Türkiye üst düzey yetkilileri Rusya’nın başkenti Moskova’da bir araya geldiler ve 8 maddelik ortak bir bildiri yayımladılar. Bildirinin ilk maddesinde üç ülkenin çok mezhepli, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü tamamen destekleniyor. Türkiye böylece iki kırmızı çizgisinden biri olan “Esat’sız çözüm” den vazgeçmiş durumda. İkinci kırmızı çizgisi olan “PYD/YPG terör örgütü” olarak görülmesinde ise ısrarlı. İşte Türkiye’nin baş döndüren Suriye politikası. Nereden nereye

ÖNCEKİ HABER

Fenerbahçe, son şampiyonu uzatmada geçti

SONRAKİ HABER

Avrupa’da karşılıklı radikalleşme

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa