22 Aralık 2016 07:47

AYM’den MİT TIR’ları savcılarının hak ihlali iddialarına ret

Anayasa Mahkemesi, MİT TIR’larının durdurulması ve aranmasında görev alan eski savcıların hak ihlali başvurusunu reddetti. 

Paylaş

Anayasa Mahkemesi, MİT TIR’larının durdurulması ve aranmasında görev alan eski Cumhuriyet Savcıları Süleyman Bağrıyanık, Ahmet Karaca, Aziz Takçı ve Özcan Şişman’ın hak ihlali başvurusuna ilişkin kararın gerekçesi Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.

Eski savcılar, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunmaksızın doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, yetkisiz bir mahkeme tarafından savcılık mesleğine ilişkin kanundan kaynaklanan görevlerin yerine getirilmesi ve görev gereği verilen kararlarda ve resmi metinlerde açıklanan hukuki görüşler dolayısıyla tutuklama kararı verilmesi, soruşturma dosyasında kısıtlama kararı alınması ve hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı itiraz hakkının etkin bir şekilde kullanılamaması, tutukluluk incelemesinin yapıldığı duruşmaya katılımın engellenmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği haklarına yapılan bazı açıklamalar nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. İtirazı değerlendiren Yüksek Mahkeme ise tüm iddiaları oybirliğiyle reddetti.

MİT’e ait TIR’ların durdurulması sonrasında yaşananların kamuoyu tarafından yakından takip edildiği ve uzun bir süre ülke gündeminde yer aldığı anımsatılan kararda, Cumhurbaşkanının ve Adalet Bakanının, başvurucuların isimlerini söylemeden, ulusal güvenliğe ve hükümete yönelik bir eylem olarak değerlendirilen söz konusu faaliyetlere ve bu faaliyetlerin icra ediliş şekline yönelik eleştiri ve açıklamalarda eski savcıların suçlu olarak nitelendirilmesinin ya da suçlu muamelesine tabi tutulmasının söz konusu olmadığını belirtti.  

‘TUTUKLAMANIN NEDENLERİ VAR’

İhtisas mahkemelerin görevlendirilme ve çalışma usullerinin de irdelendiği kararda, başvurucuların “doğal hâkim” ilkesine aykırı olarak kurulan, bağımsız ve tarafsız olmayan yetkisiz mahkemece tutuklandıkları iddialarına ilişkin olarak bir ihlal bulunmadığının açık olduğu belirtildi.

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının devletin, bireylerin özgürlüğüne keyfi olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir hak olduğu vurgulanan gerekçede, başvurucuların, Tarsus 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebir şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin güvenliğine ve siyasal faaliyetlerine ilişkin bilgileri temin edip ifşa etme” suçlarından tutuklandığı anımsatıldı. Mahkeme kararları, HSYK Müfettiş raporlarına yer verilen gerekçede, eski savcılar hakkındaki soruşturmada bir tutuklama nedeninin bulunmadığının söylenemeyeceğine vurgu yapılarak, tutuklamanın gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir gerekçe de bulunmadığı belirtildi.

‘YÜRÜTTÜKLERİ YARGISAL BİR FAALİYET NEDENİYLE TUTUKLANDIKLARI İDDİASI YERİNDE DEĞİL’

Hâkim ve savcıların da suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğunun, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulü olduğu vurgulanan gerekçede, kişinin hâkim veya savcı olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalmasının düşünülemeyeceği vurgulandı. Hukuk sistemi içinde hâkimlerin ve Cumhuriyet savcılarının görevleriyle ilgili işleyebilecekleri suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa ve kanunlar ile özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercilerinin öngörüldüğü anımsatılan gerekçede şöyle denildi:

“Somut olayda Cumhuriyet başsavcılığı, Cumhuriyet başsavcıvekilliği ve Cumhuriyet savcılığı görevlerinde bulunan başvurucular soruşturma makamlarınca, bir kısım kamu görevlisi ile planlı ve sistematik bir şekilde yürütülen organizasyonun parçası olarak ve örgütlü bir şekilde hareket ederek görevlerinden kaynaklanan yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle yetkili olmadıkları hâlde verdikleri arama kararları ve talimatlar ile yaptıkları/yaptırdıkları soruşturma işlemleriyle devletin güvenliği veya dış siyasal yararlan bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken ve MİT tarafından gerçekleştirilip özünde devlet sırrı niteliğinde olan faaliyetleri ifşa etmekle suçlanmaktadırlar. Başvurucular hakkında verilen tutuklama kararlarının, onların Cumhuriyet başsavcısı, Cumhuriyet başsavcıvekili ve Cumhuriyet savcısı olarak soruşturma işlemleri yapma ya da yaptırma yetkileri kapsamında verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle değil yetkileri olmadığı hâlde kasıtlı bir şekilde mesleki konumlarını ve mesleklerinden kaynaklanan yetkilerini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak, terör örgütlerine yardım ettiği görüntüsü vererek uluslararası yargı organları nezdinde hukuki ve cezai sorumluluk altına sokmak amacıyla kullandıkları iddiasıyla verildiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucuların görevleri kapsamında yürüttükleri yargısal bir faaliyet nedeniyle tutuklandıkları iddiası yerinde değildir.”

‘İLAHLARIN EŞİTLİĞİ İLE ÇELİŞMELİ YARGILAMA İLKELERİNİ İHLAL EDİLMEDİ’

Başvurucuların yazılı savunmalarında isnat edilen her bir suçlama konusuna ilişkin ayrıntılı şekilde savunma yaptıkları ve bu savunmalarında suçlamalara dayanak yapılan delillere ilişkin vasıflandırmada bulunduklarına dikkat çekilen gerekçede, başvurucuların ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimleri olduğu belirtildi.

Gerekçede, “Suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı itibarıyla suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvuruculara ve müdafilerine bildirilmiş olması ayrıca başvuruculara bunlara itiraz etme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında, salt kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucuların soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldıklarının ve bu itibarla silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğinin kabulü mümkün değildir” denildi.

Gerekçede, başvurucuların kısıtlama kararı nedeniyle suçlamalara ilişkin delillere erişememeleri ve sorgu sırasında alınan ifadelere ilişkin SEGBİS yoluyla yapılan kayıtların imajlarının kendilerine verilmemesi nedenleriyle itiraz haklarını etkili bir şekilde kullanamadıkları iddialarına ilişkin olarak bir ihlal bulunmaddığının açık olduğu vurgulandı. Gerekçede, tutuklandıktan bir ay sonra tutukluluğa itiraz duruşmasının görüldüğü belirtilerek, “Bu sürenin aşırı uzun olmaması, başvurucuların tutukluluk incelemesinin duruşmalı olarak yapılacağının müdafilerine aynı gün sabah saatlerinde telefonla bildirilmesi, saat 14.00 sıralarında yapılan tutukluluk incelemesine ilişkin duruşmaya başvurucuların müdafilerinin katılımlarının sağlanması, duruşma sırasında müdafilere tutukluluğa ilişkin talep ve itirazlarını sözlü olarak ileri sürme imkânı tanınması, duruşmaya Cumhuriyet savcısının katılmamış olması olguları birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların duruşmada bizzat dinlenilmemelerinin tutuklunun makul aralıklarla dinlenilmesi yönündeki kuralı ihlal ettiği, tutukluluğa ilişkin itirazı etkisiz kıldığı ve silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal ettiği söylenemez” denildi. (ANKA)
 

ÖNCEKİ HABER

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ 'ın duruşması ertelendi

SONRAKİ HABER

‘Türkiye’de İran’a karşı atmosfer oluşturuluyor’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa