29 Mayıs 2012 05:44

Yeter artık bırakın çocuklarımızı

Sultan Yurt ve Seher Kılıç cezaevinde bulunan 600 öğrenciden, Eren Yurt ile Ali Deniz Kılıç’ın anneleri. Henüz  20’li yaşlarda üniversite öğrencisi iki genç. Tutuklanmalarının  nedeniyse  alışıldık şeyler; Newroz’a gitmek, üzerinde parmak izinin bulunmadığı molotofu atmak ve basın açıklamas

Yeter artık bırakın çocuklarımızı
Paylaş
Ruken Tuncel

Eren Yurt Emek Gençliği Merkez Yöneticisi. Ali Deniz de Sosyalist Demokrasi Partisi’nin (SDP) Gençlik Kollarına üye. Eren Yurt, polisin ‘güller’ dağıttığı, askerin halaylar çektiği Newroz’a katılmakla ‘suç’ işliyor. Ali Deniz de, Başbakan gibi parti kapatmanın yanlış olduğunu düşündüğünden, 2009 yılında Demokratik Toplum Partisi (DTP)’nin kapatılmasıyla ilgili Ümraniye’de yapılan basın açıklamasına katılıyor. Şimdi ikisi de cezaevinde. İşledikleri ‘suç’  haddinden  fazla büyük olunca, onlar da 600 öğrenci gibi ayları, hatta yılları, okullarından, arkadaşlarından, ailelerinden uzak, 8 metrekarelik alanda geçirmek zorunda kalıyor. Annelerinin tek isteğiyse bir an önce bu hukuksuzluğa son verilmesi, çocuklarının ve cezaevindeki tüm öğrencilerin serbest bırakılması.

‘MOLOTOFU ELİNE VERMEYE ÇALIŞMIŞLAR’

Ali Deniz Kılıç, tutuklandığında 18 yaşındaydı. Bilgisayar Mühendisliği bölümünde okuyordu, devamsızlık sebebiyle okuldan uzaklaştırıldı. Şimdi cezaevinden tekrar sınavlara hazırlanıyor. Ailesi bir yandan Ali Deniz’in cezaevinden eğitimine devam edebilmesi için çaba sarf ederken diğer yandan sağlığı için mücadele ediyor. Çünkü Ali Deniz aynı zamanda tek böbrekli ve çok hijyenik koşullarda hayatını sürdürmesi gerekiyor. Sağlık memurluğundan emekli olan Ali Deniz’in annesi Seher Kılıç oğlunun tutuklanmasını ve sonrasında geçen iki buçuk yılı şu sözlerle anlatıyor; “SDP’nin gençlik kollarında çalışma yapıyordu. Biz oğlumuzun ne yaptığını biliyorduk. Kitap gazete okuyan ülke gündemini takip eden bir aileyiz. Bu yüzden oğlumuzun siyasetle ilgilenmesi bizim için korkunç bir durum değil. Ümraniye’de DTP’nin kapanmasına yönelik basın açıklaması yapılıyor. Baran ve Ali Deniz de gidiyor. Açıklama bitiyor, ayrılırken polisler çeviriyor yollarını, kimlik kontrolü yapıyor ve devam ediyorlar. Biraz ilerlediklerinde  polisler kollarına giriyor ve polis aracına doğru götürüyorlar. Çocukları arabaya koyuyorlar fakat daha sonra polisler çocuklara siyah bir poşet veriyor  ‘alın bunu önünüze koyun’ diye. Ali Deniz poşetten kötü bir koku geldiği için şüphelenmiş ve almamış, Baran’ın da ayağına basmış o da almamış. O poşette molotof varmış. Çocukların eline tutuşturmaya çalışmışlar.”  

‘ÖLDÜRÜP KENARA ATSAK KİMSENİN RUHU DUYMAZ’

Ali Deniz’in gözaltında olduğunu ancak 24 saat sonra öğreniyor Seher Kılıç, Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne gönderildiğinde. O saate kadar düşünebildikleri her yere bakıyorlar, arkadaşlarına soruyorlar. Fakat hiçbir arkadaşı Ali Deniz’in ve Baran’ın gözaltına alındığını görmemiş. Giderek daha da meraklanıyor Seher Kılıç ve eşi, kaygı dolu o 24 saat içinse şunları diyor: “Emniyeti arıyorum gözaltında olmadıkları söyleniyor. Biz Kadıköy sokaklarını dolaştık başlarına bir iş mi geldi? diye. 24 saati  geçti biz yine emniyeti aradık ve Vatan Emniyette olduklarını öğrendik. Zaten Vatan’a gidene kadar hiç kimsenin kaydını almıyorlarmış. Sorunda burada başlıyor o süre içerisinde baskı yapıyorlarmış ‘Şu an hiçbir yerde kaydın yok sizi öldürüp kenara atsak kimsenin ruhu duymaz’ diye.”

‘BİR KERE DAHA ANLADIK Kİ BU ÜLKEDE ADALET YOK’

Ali Deniz’in tutuklanmasının ardından  Seher Kılıç ve eşinin hayatı tamamen değişiyor. Bütün programlar Ali Deniz’in ziyaret gününe göre yapılıyor. Hatta öyle ki Seher Kılıç, oğlunun gözaltına alındığı gün artık hayatının devamında  yer alacak bir sağlık problemi yaşıyor. O gün yaşadığı korku onu tıbbın ‘bipolar’ diye tanımladığı bir rahatsızlığa yakalanmasına sebep oluyor. Bu hastalık beraberinde panik atağı da getiriyor. Duruşma günleri yaklaştıkça hastalık kendini hatırlatıyor. Seher Kılıç, her duruşma gününde ‘bu defa bırakılacak’ umuduyla mahkeme salonuna girerken, mahkeme heyeti “kuvvetli suç şüphesi” diyerek “tutukluluk hallerinin devamına” karar veriyor. İki buçuk yılda geçen 6 duruşmayı da şöyle anlatıyor Seher Kılıç: “İlk zamanlar duruşmalar 3-4 ay sonrasına ertelendiği için hafta sayıyorduk. Her görüşe gittikten sonra kaç hafta kaldığını, kaç hafta sonra oğlumuza kavuşacağımızı hesaplardık. Serbest bırakılmayınca hafta saymayı da bıraktık. Çünkü artık daha bir anladık, bu ülkede adaletin olmadığını.”

‘CEZA İÇİNDE CEZA’

 “Başbakan bir ay cezaevinde kaldı, ama hâlâ anlatıyor. Benim çocuğum bir ay iki ay değil 2 buçuk yıldır içerde, yıllarfan söz ediyoruz mevsimler değişti” diye başladığı sözlerine şöyle devam ediyor seher Kılıç: “Ali Deniz tek böbrekli ve çok  hijyenik koşullarda yaşaması gerekirken, çok ilkel koşullarda yaşıyorlar. Ben Ali Deniz’e her hafta iç çamaşırı götürüyorum diğerlerini atmasını söylüyorum. İnfaz memuru ona bile müdahale ediyor ve almıyor hepsini içeri. Neymiş cezaevindeymiş tutukluymuş elinde yıkasınmış. Oradaki mantık bile “bunlar içerde her türlü zorluğu çeksinler” hatta bir tanesi bana şöyle dedi “Siz görebildiğim kadarıyla para yatırabilen, giysi getirebilen her hafta ziyarete gelebilen bir ailesiniz niye bu kadar üzülüyorsunuz ki orası bir tatil yeri gibi cennet” ben de ona madem öyle sen de yaz tatillerini orada geçir dedim.”

‘NE KADAR MOLOTOF O KADAR BONUS’

Ali Deniz’in gözaltına alınmasından dört gün önce haberlerde İstanbul Emniyet Müdürünün konuşmasını dinliyor Seher Kılıç,  “Bundan sonra bonus uygulamasına geçildi. Terör suçlusu yakalayan polislerimize 100 puan, cinayet zanlısı yakalayana 30 puan verilecek’ şeklindeki açıklamasını dinlerken dehşete  kapıldım” diyor ve ekliyor “Ben sağlıkçıyım bu uygulama performans adı altında hekimlere yapıldı. Hekimler hipokrat yemini etmiş insanlar. Fakat doktorlar arasında bile bunu kötüye kullananlar oldu. Doktorlar ile polislerin gelirleri arasında  çok büyük fark var. Polisler mi bunu kötüye kullanmayacak? Önüne geleni terör suçlusu diye içeri atacak. Ben bundan kaynaklı terör suçu adı altındaki tutuklamaların çok yüksek olduğunu düşüyorum.” (İstanbul/EVRENSEL)


‘ARTIK ONUN ÖNÜNDEYİM’

Eren Yurt, İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü öğrencisi, onun hikayesi de tanıdık. ‘Suçu’ Newroz’a katılmak. 600 öğrencinin hepsinde olmasa da Kürt olanlarının hemen hemen hepsinin iddianamesinde vardır Newroz’a katılmak. Bir gece sabaha karşı evi basılıyor ve gözaltına alıyorlar Eren’i. Kapıyı polislere açan da kendisi. Çok rahat davranıyor Eren, öyle ki Eren’in rahatlığı annesi Sultan Yurt’u da etkiliyor, o da aynı rahatlıkta davranıyor. Oğlunun niçin gözaltına alındığını soruyor Sultan Yurt polislere ve o meşhur  yanıtı alıyor: “Gizli.” Bunun üzerine Eren polislerle beraber kapıdan çıkıyor, geri gelecekmişçesine...

‘ONLAR GİBİ DÜŞÜNMEYENLERİ TUTUKLATIYORLAR’

Eren’in tutuklanmasının üzerinden geçen altı haftayı şöyle anlatıyor Sultan Yurt: “Oğlum rahattı, biz de rahattık çünkü oğlumuz yasal bir partinin Emek Partisinin gençlik kollarında faaliyet yürütüyordu. Ben oğlumun ne yaptığını biliyorum. Oğlum yazı yazardı, yazdıklarını önce bana okurdu. ‘Beğendin mi anne?​’ diye sorardı. Eren’i  Newroz’a katıldığı için tutuklamışlar. Taş attığı söyleniyor ama elinde limon var. Ben çocuğumun çocukken bile kavga ettiğini bilmem. Benim çocuğum haklarını yasal yollarla arayan bir insan.  “İş ekmek özgürlük” dediği için “parasız eğitim” dediği için tutuklandı oğlum. Eren, insanların insanlık onuruna yakışır bir şekilde yaşaması için mücadele etti. Bunlar suçsa evet benim oğlum suçlu. Ama şu da unutulmamalı ki bu çocukları biz yetiştiriyoruz, çocuklarımızın tutuklanmasına neden olan suçları biz de işliyoruz, o zaman bizi de tutuklayın. Hükümet kendi görüşlerinin aksini savunan herkesi tutuklatıyor. Sağlıkçılar her gün eylemde ya da öğretmenler iyi bir eğitim için sokaklarda onlara copla gazla saldırıyor devlet. Bizim çocuklarımız bu haksızlıklara karşı olduğu için cezaevinde.”

Eren’in savcılığa çıkartıldığı gün Sultan Yurt, eşiyle beraber işlettikleri bakkal dükkanında kalıyor. “İçim rahattı” diyor ve devam ediyor “Bir önceki gün savcılığa çıkartılanlar bırakılmıştı. Eren’i de bırakırlar diye düşündüm. Ben kaldım, eşim adliyeye gitti. Zaten suç dedikleri şey Newroz’a katılmak. Niye bırakılmasın ki... Sonra telefon geldi ‘Eren tutuklandı diye’ yerimde öylece kaldım, dizlerim tutmadı. Ama biz bir şeyi unutuyoruz devlet kendince bu gençleri tutuklayarak cezalandırıyor. Bunlar birkaç ay yatınca ‘akılları başına gelir’ diye bakıyorlar. Ama şunu unutmasınlar ben şimdiye kadar oğlumun yanındaydım şimdi onun önündeyim” sözleriyle noktalıyor konuşmasını.

ÖNCEKİ HABER

Çeşmelerin başında yeşeren kardeşlik

SONRAKİ HABER

Sınavları boykot tartışması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...