06 Aralık 2016 00:45

Akademisyen Öztan:Muhalefet iktidar tabanına seslenebilmeli

Yard. Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan, olası başkanlık referandumunda muhalefetin iktidarın tabanına seslenmesi gerektiğini ifade etti.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

AKP ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı başkanlık sistemi ile ilgili anayasa değişikliğinin bu hafta Meclise gelmesi bekleniyor.

Muhalefetin ‘tek adam yönetimine dayalı despotik bir sistem’ olacağı eleştirisi getirdiği düzenlemeye ilişkin Yard. Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan’la görüştük. Olası başkanlık referandumunda toplumsal muhalefete önemli görev düştüğünü belirten Öztan, mümkün olduğu kadar iktidar blokunun tabanına seslenmesi gerektiğine ifade ederek, “Yoksa CHP ve HDP’nin tabanıyla yetinen bir kampanya baştan başarısızlığa mahkum” uyarısında bulundu. Öztan, muhalefetin ‘ülkeyi böldürtmeyeceğiz’ söylemi yerine ‘Demokratik Türkiye’yi kuracağız’  söylemini de öne çıkartması gerektiğini söyledi.

‘TÜRKİYE YOL AYRIMINDA’

Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu belirten Güven Gürkan Öztan şöyle devam etti: “Saray- AKP- MHP koalisyonu, fiili durumu ‘meşrulaştırmak’ adına bütün gücün tek makamda toplandığı bir sistem değişikliğini tüm topluma dayatıyor. Hem de örneğine rastlanması zor olan bir siyasi mühendislikle. Daha önce Anayasa Komisyonunda partilerin üzerinde mutabık olduğu maddeleri elinin tersi ile iten iktidar bloku, yangından mal kaçırırcasına köklü bir değişikliği şark kurnazlığı ile gerçekleştirme niyetinde.

1 Kasım sonrasında “Seni başkan yaptıracağız” dövizi taşıyan AKP’lileri hatırlayın, aslında şahit olduğumuz süreç bir yanıyla 7 Haziran’ın da rövanşı. 7 Haziran’a giderken Saray AKP’nin tek başına iktidara gelmesini başkanlık için istemiş ve Erdoğan bizzat sahaya inmişti. Seçim sonuçları AKP’ye tek başına hükümet olma şansı vermeyince MHP desteğiyle önce seçimler yinelendi sonra da Davutoğlu krizi yaratıldı. Davutoğlu’nun gidişi “sessiz” olunca yani parti tabanından yükselen itirazlar güdük kalınca ikinci faza geçildi. Yıldırım’ın başkanlığa geçiş misyonu ile getirildiği açıktı. Erdoğan’ın başkanlık isteğinin dizginlenemeyeceği algısı son dönemeçte pekişti. İktidar blokunun tabanı bir bütün halinde olmasa da bu talebin gerçekleşmesinden “rahatlama” adına medet umuyor. “Sistem tıkandı” argümanı kitleler üzerinde ne denli ikna edicidir bilinmez ama Cumhurbaşkanının istediğini almak için ‘neler yapabileceğini’ bilmek yeteri kadar etkili!”

'OHAL ŞARTLARINDA SİSTEM DEĞİŞTİREMEZSİNİZ’

Cumhurbaşkanı ve başbakanın görev ve yetkilerini düzenleyen maddeleri başkanlığa “uydurup” haklar ve özgürlükler konusunda bir ileri adım dahi atılmadığına vurgu yapan Öztan, “Süreç hem yürütülme biçimi hem de bağlamı açısından antidemokratik. OHAL şartlarında, medyanın ve üniversitenin baskı altında, vekillerin tutuklu olduğu bir zaman diliminde, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkla bırakın sistem değiştirmeyi toplumun geleceğini etkileyen hiçbir düzenlemeyi yapamazsınız. Ötesinde sistem değişikliği operasyonunun temelinde ne toplumsal bir ihtiyaç ne de siyasi bir gereklilik var. Fakat 15 Temmuz sonrasında, başkanlık sisteminin getirilmesini bir “beka meselesi” olarak lanse eden iktidar bloku oldubittiye karşı çıkan herkesi düşmanlaştırıyor” diye konuştu.

Türkiye’nin esas meselesinin parlamenter sistemin tıkanması olmadığını anlatan Öztan, “Meclisin iktidar bloku tarafından 7 Haziran’dan bu yana çalıştırılmadığı gerçeği ortada dururken kimse sistem işlemiyor iddiasında bulunamaz. Bulunsa da haklı ve gerçekçi olmaz” dedi.

Başkanlığa geçişle yasama ve yürütme arasındaki ayrımın netleşeceği argümanı da geçersiz olacağını belirten Öztan, “Tek meclisli, sıkı parti disiplinli, hiyerarşik örgütlenmiş bir siyasette sorunlar yürütmenin başkana havale edilmesiyle iyiden iyiye içinden çıkılmaz bir hal alır. Ayrıca kuvvetler ayrılığının bugünün Türkiyesi’nde can damarı yasama ve yürütme arasındaki dengeden ziyade yargının denetleme gücüdür ki ufukta görünen yargının tek başına yürütme haline gelecek başkanın emrine gireceğidir. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, HSYK üyelerinin yarısının başkan tarafından seçilmesi halinde yargı yürütmeye teslim olur” şeklinde konuştu.

Başkanlık referandumu öncesinde toplumsal muhalefete çok iş düştüğünü ifade eden Güven Gürkan Öztan şunları söyledi: “Koşulların bu denli zor olduğu bir dönemde muhalefetin tüm unsurlarını bu gündemle bir araya getirmek dahi ciddi bir çaba gerektiriyor. Ötesinde mümkün olduğu kadar iktidar blokunun tabanına da seslenmek elzem. Yoksa CHP ve HDP’nin tabanıyla yetinen bir kampanya baştan başarısızlığa mahkum. “Ülkeyi böldürtmeyeceğiz” söylemi yerine “Demokratik Türkiye’yi kuracağız” diyebilmek, başkanlığa hayır derken özgürlüklerin, refahın ve barışın altını çizen bir siyasi hat kurmak ancak örgütsüz kitleleri ortak bir umuda davet etmekle beraber yürütüldüğünde inandırıcı olabilir.”

‘BARIŞÇIL BİR DIŞ POLİTİKAYA GERİ DÖNÜLMELİ’

Türkiye'nin hem uluslararası siyasette hem de iç politik dinamikler çerçevesinde pusulasını kaybettiğine dikkat çeken Güven Gürkan Öztan şunları söyledi: “Rasyonel tercihler ve stratejiler yerine pragmatist ve fırsatçı bir dış politika izleyen Türkiye’nin Moskova’dan Bürksel’e Bağdat’tan Tahran’a her yerde inandırıcılık sorunu var. Dün ak dediğine bugün kara diyen, sürekli “eksen” değiştiren, diplomatik kanalları kullanmak yerine meydanları hariciye koridoru haline getiren bir siyaset yapma biçimi en çok halka zarar veriyor. Lozan tartışmasından idamın geri getirilmesi taleplerine kadar birçok başlık belki içeride kitleleri oyalamak için iktidarın başvurduğu bir taktik ama dış dünyada yarattığı etki ülkenin topyekün itibarsızlaşmasında rol oynuyor. Yeni Osmanlı düşleri gördükçe izole olan, 2071 derken bugünün nesillerini riske atan bir konumda Türkiye. Bu yanlıştan dönmenin ön koşulu emperyal fantezilerden ve bunları körükleyen aktörlerden uzaklaşmak ve gerçekçi, barışçıl ve etkin bir dış politikaya geri dönmek.” 

ÖNCEKİ HABER

Ciğerini veriyor, ‘asgari’de yaşıyor

SONRAKİ HABER

Alfonso’nun annesi ve Fidel

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...