29 Kasım 2016 00:52

Hepimiz göçük altındayız duydunuz mu? 

Şirvan'da bir maden işçisi: Hocam tek bir arkadaş göçüğün altında mahsur kaldıysa inan biz hepimiz o göçüğün altında kalıyoruz. Nefes alamıyoruz.'

Paylaş

Uzm. Dr. Gökmen ÖZCEYLAN
İşyeri Hekimi

Bundan yaklaşık bir yıl önce yazmışım. Döndüm bugün yine okudum, haberlerde Siirt Şirvan’daki maden cinayetinin akıbetiyle ilgili bilgi almayı boşa beklerken. Boşa beklerken diyorum çünkü 2 yıldır Soma faciasından bu yana bir konunun hep altını çizmeye çalıştım. Özellikle işçi cinayetlerindeki bu kadar yüksek sayılar bir gün kanıksamaya yol açacak. Haber değeri bile taşımayacak. Kamuoyu unutursa, üstüne gidilmezse, bütün bu madenlerin maden şirketlerinin sahibi olan büyük şirketler basının da sahibi şirketlerdir. Ve bu şirketlerin medya organları da sistemin bu en acımasız boşluğunu hepimize unutturacaktır. Unutmayanları da çaresizlik ruh haliyle alıştıracaktır. Alışmak bu cinayetleri yaşayan bir toplumun başına gelebilecek en kötü durumdur. Hele bir de bilinç düzeyi düşük, kader ve fıtrata ciddi bir inanışla bağlıysa bu toplum. 

Hele bir de bu son cinayet duymak istemediğimiz ve görmek istemediğimiz, görürsek ve duyarsak üzerine yorum da yaparsak başımızın ağrıyacağından emin olduğumuz bir bölgeden gelmişse acı haber. Ben daha çok televizyon başında Siirt Şirvan’da göçük altında kalan madencilerin akıbetini merak eder dururum.

BAĞIMLI MEDYA

Soma faciası sonrası medyanın ve medya üzerine toplumun baskısının en yüksek noktasındayken yazmıştım. Bize düşen, davanın takipçisi olmak, kamuoyundan ve gündemden düşmesine izin vermemekti. Ama öyle olmadı tabii ki Soma sonrası kaçıncı maden faciası bu. Hepsinde de olay kadere veya doğal afete bağlandı. Bazıları hiçbir sonuca bağlanmaya bile gerek duyulmadı. Çünkü zaten duyulmadı. Şurası kesindir. Bizim gibi ‘az gelişmiş-gelişmekte olan’ ülkelerde medya bağımsız olamaz. Ufak tefek bağımsız medya organları hep bir sebep ve gerekçeyle susturulup, sistemin bekası için popüler medyayı duymamızı sağlanacaktır. Ve ilginçtir ki bu medya organlarının sahipleri de enerji başta olmak üzere birçok iş cinayetinin en yaygın yaşandığı iş kollarında da söz sahibi kişi ve kurumlardır. Bu tablo da sizin ve benim sustuğumuzu, unuttuğumuzu onların bize hatırlatmasını beklemek saf dillilik olacaktır. 

Her çıkan maden yasası ve yönetmelik sonrası buradan dilim döndüğünce çığlık çığlık yazmaya çalıştım. Bu yasalar bu yönetmelikler üretimi daha fazla artırmak, işverene daha fazla kazandırmak, için çıkarılıyor. Ve bu yasaların boşluklarını, Avrupa standartlarındaki maden çıkarma cihazlarından vazgeçip, o şartı kaldırıp en ilkel yöntemlerle bile en kısa sürede en fazla hammaddeyi çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu zaman ve hızlı, daha fazla üretim sevdasının da karşılığının bu topluma daha fazla işçi cinayetiyle döneceğini söyledim. Haklı çıkmaktan inanın hoşnut değilim. Ama bugünler dünden bağıra çağıra geliyordu. Ve inanın hâlâ diyorum ki daha fazlasının gelme ihtimali yüksektir. Benim gibi düşünen ve yazanlara hükümet ve devlet yetkilileri şu suçlamada bulunuyor: “Ekonomimizin gelişmesini istemiyorlar. Bizim hızla müreffeh bir ülke olup Avrupa’yla yarışan, hatta onları geçen ülke olmamızı istemiyorlar. Kendi kaynaklarımızı kullanmamızdan rahatsızlar. Enerjideki bu enerji üretiminin en önemli hammaddeleri madenlere bu kadar takılarak bizim gelişmemizi istemiyorlar” diyorlar. 

TARİH BİZİ HAKLI ÇIKARMAYA DEVAM EDİYOR

Yine söylüyorum. Biz buna karşı değiliz. Biz bunun daha güvenli. Kendi çalışanımızın daha sağlıklı ortamlarda bu üretimi yapması için çırpınıyoruz. O sizin Avrupa deyip de beğenmediğiniz ülkelerin kaynaklarını çıkarırken işçisine verdiği kıymeti gösteriyoruz. İş kazalarında nasıl sıfıra yaklaştıklarını anlatıyoruz. Olmaz değil bunların hepsi bu dünyanın tarihinde yaşanmış, ders alınarak azaltılmış facialarla doludur. Sorun burada bir Zonguldak, Soma, Ermenek, Siirt sorunu değildir. Bu facialardan sonra toplumun refleksi, devletin bu reflekse cevabı, buna bağlı alınacak tedbirlerle sonrasında tekrarlanmaması. Ancak haklı olan biziz. Tarih ne yazık ki bizi haklı çıkarmaya devam ediyor. Çünkü siz ısrarla ders çıkarıp ekonomik gelişimin en önemli ayağının sosyal gelişimle kurduğu paralellik olduğunu görmüyorsunuz. Ora madendir. Madencinin babası dedesi de bu kaderi paylaşmıştır. O zaman biz üretimi hızlandırmaya ve çalışmayı arttırmaya bakalım demeye devam ediyorsunuz. Tekrar tekrar söylüyorum. Bir işyeri hekimi olarak söylüyorum. Bu yol hep birlikte altında kaldığımız göçüklere çıkar başka yere değil. Belki yanınızdaki yörenizdeki şirketler zenginler sıralamasında daha yüksek yerlere ulaşır. Belki siz de bunları seçim malzemesi yapıp övünç kaynağı olarak gösterirsiniz. Ancak her zaman o toprağın altındaki Şirvanlı, Somalı ve Zonguldaklı kardeşimle beraber hatırlanacaksınız. Bu rakamlar ne yazık ki düzelmeyip hep daha kötüye gidecek. Halk belki susacak, halk belki görmeyecek, halk belki bu sebepten dolayı sizi sandıklarda cezalandırmayacak, yine seçim dönemlerinde cümbüşler ve bayramlar kurarak isteklerinizi yerine getireceksiniz. 

Ancak yaşanan her facia sonrasında yerin derinliklerinden geleceğinden korktuğunuz o uğultu peşinizi bırakmayacak. O haklılığın uğultusudur. Afşin’deki gibi çıkarılamayacak o işçilerin cenazeleri belki, Şirvan’ın da yüreğinin bir kısmı orada gömülü kalacak. Analar yine ağlayacak, haberler yine unutulacak, davalar uzatılıp, sulandırılıp zamanın acımasız kollarına bırakılacak belki. Ama şu kesindir ki; dünyanın hiçbir yerinde bu kadar göz göre göre bağıra çağıra gelen facialar unutulmaz. Mutlaka tarih bunların hesabını soracaktır. Yöneticilerden de bunu duymayan toplumlardan da. Çünkü bu dünya var olduğundan beri en kıymetli ve en onurlu şey evine barkına ekmek parası götürmek için çalışanın alın teridir. Bunun ancak ve ancak mükafatı olur. Karşılığı bu kadar keskin ölüm olamaz. 

NEFES ALAMIYORUZ

Son söz olarak ancak şunu belirtebilirim. Rakamlar ve sayılarla yazılar yazan ve durum analizimi de işçilerin yorumlarına bırakan bir saha çalışanı olarak bugün bu yazıyı kendi fikirlerimle yazmak istedim. Ne bir tek işçi kardeşimin yorumuna ne de onların ölüm ve kaza sayılarına yaslanmadım. Neden mi bugün biliyorum hepsi Şirvan’daki işçi kardeşleriyle beraber toprağın altındalar. Çünkü biz ne dersek diyelim. Onların şu anki durumunu en iyi her öğleden sonra kalkıp kahvaltısını yapıp çocuklarına sarılarak kokularını içlerine çekerek bir veda havasıyla yerin derinliklerine inen kardeşleri anlar. O yüzden sadece bir işçi arkadaşımın sözüyle noktalamak istiyorum. “Hocam tek bir arkadaş göçüğün altında mahsur kaldıysa inan biz hepimiz o göçüğün altında kalıyoruz. Nefes alamıyoruz.” 
Saygılar...

ÖNCEKİ HABER

Ortadoğu Döküm Sanayi işçilerinden açık mektup

SONRAKİ HABER

Amerikan şirketi TPI Kompozit’te ağır sömürü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...