23 Kasım 2016 00:50

OHAL işçi ve emekçi haklarını gasbetmek için de ‘lütuf’ oldu

OHAL, hükümetin yıllardır kamu emekçilerine dair hayal ettiği rejimi kurma ve işçilerin hakları için verdiği mücadeleleri bastırma için fırsat oldu.

Paylaş

15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL, AKP hükümetlerinin yıllardır hayalini kurduğu kamu personel rejimini değiştirme hayalini gerçekleştirmek ve işçilerin hakları için verdiği mücadeleleri bastırmak için de fırsat oldu. OHAL kapsamında yayımlanan kanun hükmünde kararnamelerle, kamu emekçilerinin iş güvenceleri ortadan kaldırıldı. On binlerce kamu emekçisi görevden alındı, on binlercesi mahkeme kararına bile gerek duyulmadan memuriyetten atıldı. Sendikalaşma mücadeleleri, grevler ve tıkanan sözleşmeler için yaptıkları eylem ve etkinliklerin hemen hepsinde işçilerin karşısına OHAL duvarı çıkarıldı.

ÖNCE İHRAÇ, SONRA SÖZLEŞME VE MÜLAKAT

Darbe girişimi sonrası birçok kamu kurum ve kuruluşunda yürütülen çalışmalar kapsamında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonunun (KESK) verilerine göre, 10 bini KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olmak üzere, 120 bin civarında kamu çalışanı açığa alındı.
 
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun açıkladığı son rakamlara göre ise ihraç edilen kamu çalışanı sayısı 70 bin 784. Bu kamu çalışanları meslek gruplarına göre ayrıldığında ilk sırayı yaklaşık 30 bin rakamıyla öğretmenler alıyor. Bakanın açıklamasına göre açığa alınarak haklarında soruşturma yürütülen kamu çalışanlarının sayısı ise 56 bin 575.

KHK’lerle kamu emekçilerinin açığa alınması ve ihraç edilmesinin ardından Milli Eğitim Bakanlığı, 15 bin sözleşmeli öğretmen alınacağını açıkladı. Sözleşmeli öğretmenlerin mülakatla alınacağı açıklanırken, bu durum sendikalar tarafından, “Açığa alınan eğitim emekçileri nedeniyle oluşan boşluk sözleşmeli istihdamla doldurulmak isteniyor. Böylece bir yandan mülakatla kadrolaşmanın önü açılırken, bir yandan da kamu emekçilerinin iş güvencesi ortadan kaldırılıyor” şeklinde değerlendirildi.

DİRENİŞLERE OHAL ENGELİ

OHAL’in uygulandığı süre boyunca işçiler de çeşitli baskı ve tehditlerle karşılaştı:

- OHAL ilk olarak Avcılar Belediyesinde Belediye-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan ve direnişe geçen taşeron işçilere yansıdı. İşçilere ‘OHAL ilan edildi’ gerekçesiyle direniş çadırı açtırılmadı. “OHAL için kağıt geldi” diyen zabıtalar, bütün ısrarlarına rağmen sözünü ettikleri belgeyi işçilere göstermedi. Olay yerine gelen polisler de “Henüz bildirim yapılmadığını ama çadırın açılamayacağını” söyledi.

- Gemlik Serbest Bölgede faaliyet gösteren Gemlik Gübre’de örgütlü Petrol-İş Sendikasına üye 550 işçi adına patronla yapılan görüşmelerin olumsuz sonuçlanması üzerine 20 Temmuz Çarşamba günü işyerine grev kağıdı asıldı. İşçilerin toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürecinde patronun tutumunu protesto etmek için işyerine giriş ve çıkışlarda düdüklü protestoda bulunmalarına “OHAL var” denilerek patron tarafından engel olunmaya çalışıldı.

- Elazığ’da bulunan AKSA Elektrik’te çalışan 100’ün üzerinde işçinin zam talebiyle başlattığı iş yavaşlatma eylemi 3. gününde engelle karşılaştı. Polis, “OHAL var burada eylem yapamazsınız” diyerek 25 işçiyi gözaltına aldı.

- Sendikalaşma mücadelesi veren Tedi işçilerinin önüne direnişlerinin 10. gününde OHAL engeli çıkarıldı. Polis, OHAL yasaklarını ileri sürerek işçilerin direniş yerine girmesine engel oldu.

- Ermenek’te Özkar Madencilik’e ait bir maden ocağında çalışan işçiler, 5 aylık ücretlerini alamadıkları için kendilerini çalıştıkları madene kapatarak açlık grevine başladı. Aynı gün akşam saatlerinde madene giren Jandarma komutanı, OHAL’i gerekçe göstererek işçilerden eylemlerini bitirmelerini istedi.

- İstanbul’da bulunan İMES’te zam isteyen işçiye “OHAL var” denildi. Patronun, yakınan işçiye “Çok şikayet etme, bu yasalarla seni bedava bile çalıştırırım” dediği belirtildi.

- Bursa’da DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan ve direnişleri OHAL gerekçesiyle yasaklanan MSC Medlog Lojistik işçilerinin yapmak istediği basın açıklaması da aynı gerekçeyle engellenmek istendi.

- Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde üretim yapan ve Birleşik Metal-İş Sendikasına üye oldukları bahanesiyle işten atılmaları üzerine direnişe geçen Yüksel Endüstri işçilerine polis saldırdı. Çok sayıda işçi ve Birleşik Metal-İş Genel Örgütlenme Sekreteri Hami Baltacı ile Şube Başkanı Telat Çelik gözaltına alındı.

- EMİS sözleşmesinin tıkanmasını protesto etmek isteyen Birleşik Metal-İş üyesi General Elektrik işçilerinin yürüyüşü OHAL gerekçesiyle engellendi. İşçilere ve sendikacılara valiliğin emri olduğu söylenerek, her türlü yürüyüş ve eylemin yasaklandığı bildirildi. Bu yasağa tepki gösteren işçiler, OHAL’in kaldırılmasını istedi.

İŞÇİ SAĞLIĞI ERTELENDİ KİRALIK İŞÇİLİK BAŞLADI

- Sendikaların “kölelik” dediği kiralık işçiliğin önünü açan özel istihdam büroları  mayıs ayında yasalaşmıştı. Kiralık işçi çalıştırma koşulları ile ilgili yönetmelik, tüm tepkilere rağmen OHAL sürecinde Resmi Gazete’de yayımlandı. .

- 50 kişiden az çalışanı bulunan ve “az tehlikeli” sınıfındaki işyerleri ile kamu kurum ve kuruluşlarında işçi iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli çalıştırma zorunluluğuna dair düzenlemeler ise 1 Temmuz 2017 tarihine bir kez daha ertelendi.

BURJUVAZİNİN ‘OLAĞAN’ HALİ

Özgür MÜFTÜOĞLU

Burjuva demokrasisinde “olağan hal”, patronların en fazla kârı edecek biçimde emeği ve doğayı sömüreceği ortamı ifade eder. Fransız İhtilalinin ardından çıkartılan 1792 Anayasası -ki hâlâ tüm burjuva devletlerin anayasasına temel oluşturur- bunun ilk ve en açık örneğidir. Burada mülkiyet ve girişimcilik devlet tarafından güvence altına alınırken, emekçilere hiçbir hak tanınmadığı gibi örgütlenmek, iş bırakmak gibi eylemler de girişimcilik özgürlüğünü engellediği gerekçesiyle yasaklanmıştır. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleştirilen sınıf mücadeleleri, burjuva demokrasisinin bu “olağan” halini değiştirmiş ve emekçilere örgütlenme ve sosyal haklar başta olmak üzere birçok hakkı tanımak zorunda bırakmıştır. Burjuvazi, her fırsatta emekçileri rahatça sömürmesini engelleyen bu hakları ortadan kaldırarak “olağan” haline dönme arayışına devam etmektedir.

HER FIRSATTA HAKLARA SALDIRI

Türkiye Cumhuriyeti tarihi de her fırsatta tüm demokratik haklarla birlikte işçi sınıfının haklarının ortadan kaldırılmasının örnekleriyle doludur. Bu örneklerden ilki, “gerici kalkışmalar” bahane edilerek çıkartılan 1925 tarihli Takrir-i Sükûn yasasıdır. Bu yasayla bir taraftan Kürtlere yönelik baskılar arttırılırken, diğer taraftan her türlü işçi örgütlenmesi ve mücadelesi yasaklanmıştır.

Öte yandan 1938 yılında çıkartılan ve savaşın neden olduğu “olağanüstü koşullar” gerekçe gösterilerek uygulanan, sınıf esasına dayalı cemiyet kurmayı yasaklayan düzenleme ile de işçi hareketleri engellenmiştir.

Daha sonraki yıllarda da asayişi sağlamak ya da ekonomik kriz bahaneleriyle kimi zaman askeri darbeler vasıtasıyla kimi zaman ise seçilmiş hükümetler tarafından “olağanüstü hal” ilan edilerek, emekçilerin mevcut hukuk düzeni içinde dahi hak arama yolları engellenmiştir. Nedeni ne olursa olsun olağanüstü hal dönemlerinin sonucunda hak arama yolları tıkanan emekçilerin, ekonomik ve sosyal hakları gerilemiş; böylece işsizlik, yoksulluk artmış, çalışma koşulları ağırlaşmıştır.

15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından siyasi iktidar, OHAL’in darbe girişimine katılanların yakalanmasını kapsadığını, normal hayatı aksatmayacağını söylese de ilk etkilenen -beklendiği üzere- darbeyle uzaktan yakından ilgisi olmayan emekçiler oldu. Uygulamaya konulduğu 21 Temmuz’dan itibaren Avcılar Belediyesinde, BEDAŞ’ta, Aksa Elektrik’te ve daha birçok işyerinde sürmekte olan direnişler OHAL gerekçesiyle engellenmeye çalışıldı. Yürürlükte olduğu üç ay (süre) boyunca zaten AKP Hükümeti ve işverenler tarafından sürekli olarak ihlal edilen işçi hakları OHAL gerekçe gösterilerek daha da ileriye götürüldü. FETÖ’yle hiçbir ilgisi olmayan işçiler OHAL gerekçesiyle tazminatsız olarak işten çıkartıldı. On binlerce kamu emekçisi yine aynı gerekçeyle açığa alındı ya da işten çıkartıldı. Uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve yasalar hiçe sayılarak KESK’in çağrısıyla gerçekleşen 29 Aralık grevine katıldığı gerekçesiyle binlerce KESK üyesi de aynı uygulamayla karşı karşıya bırakıldı. İşten çıkartılan kamu emekçilerinin yerine ise iş güvencesi bulunmayan sözleşmeli statüsünde kadrolar açıldı. Öte yandan yine OHAL’le yaratılan baskı ortamından yararlanılarak, emekçilerden zorla BES kesintisi yapılması ve kiralık işçilik düzenlemeleri de uygulamaya konuldu. Daha önce hükümetin söz verdiği taşeron işçilerin kadroya alınması gibi vaatler ise unutuldu. Yine OHAL gerekçesiyle emekçilerin sorunlarını gündemleştiren Hayatın Sesi, Özgür Radyo, İMC TV gibi yayın kuruluşları kapatıldı. Ve OHAL süresince 500 dolayında emekçi iş cinayetlerinde can verdi.

SENDİKALAR HÜKÜMETE CESARET VERDİ

Emekçilerin haklarını ortadan kaldırmanın fırsatı olarak değerlendirilen OHAL dönemi Türkiye’de sendikaların hal-i pür melalini de bir kez daha ortaya serdi. Zaten uzunca bir süredir emekçilerin en temel haklarına yönelik saldırılar karşısında dahi sessiz kalan

-KESK ve DİSK dışındaki- sendikalar, bu süreçte de sessizliklerini bozmayarak, hükümete cesaret ve OHAL uygulamalarına destek vermiş oldular.

OHAL’de geçen ikinci üç ay içindeyiz. Belli ki emekçilerin zaten sürekli olarak ihlal edilen hakları bir süre daha askıda kalacak ve ihlaller devam edecek. Bu arada hükümetin yaptığı hazırlıklara bakılırsa “olağanüstü hal” koşulları -tıpkı 1925, 1938 ve 12 Eylül 1980’de olduğu gibi- çıkartılacak yasalarla “olağan” hale getirilecek. Yani OHAL’le birlikte daha fazla işsizleşen, güvencesizleşen, yoksullaşan ve örgütsüzleşen emekçiler, kazanılmış hakların çok daha geriye düştüğü “yeni olağan” koşullarda mücadeleyi sürdürmek zorunda kalacak. Buna engel olmak için özellikle işsizlik tehdidi üzerinden yürütülen baskılara karşı direnç göstermekten başka yol görülmüyor. Elbette örgütlülüğü ve dayanışmayı daha da büyüterek...

KADROLAŞMANIN ÖNÜ AÇILIYOR İŞ GÜVENCESİ TEHDİT EDİLİYOR

KESK Genel Sekreteri Hasan Toprak, kamu emekçilerinin ihracını ve hemen ardından gelen sözleşmeli kamu çalışanı ve mülakat uygulamalarını gazetemize değerlendirdi. Kamu personel sistemiyle ilgili tartışmaların daha önce de olduğunu hatırlatan Toprak, şunları söyledi: “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklik gündemdeydi. Bununla ilgili çalışmalar vardı. Güvencesiz bir yasa düzenlemesi çıkmıştı. Bununla ilgili olarak performans sistemi de gündemdeydi. Tabii bazı iş kollarında uygulanıyordu ama hükümetin istediği biçimde değildi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ‘FETÖ’yle mücadele adı altında OHAL ve KHK’lerle sendikalar kapatıldı. Bunun yanında 103 bini aşkın kamu emekçisi ihraç edildi ve açığa alındı. Eğitim öğretim bir sıkıntıya uğradı. İlk başta hükümet sanki öğrenciler öğretmensiz kalmamış gibi hareket etti ama bu boşlukları sözleşmeli öğretmenlerle dolduracaklarını ifade etti. Ve bu öğretmenleri mülakatla alacaklarını söylediler. 15 Temmuz öncesi de mülakat sistemi, kadrolaşma üzerinden çok tartışılmıştı.”
 
21 Ekim’de kamu personel sisteminin değerlendirmesiyle ilgili bir çalıştayın yapıldığını hatırlatan Toprak, “Çalıştayda performans sitemi, sözleşmeli-kadrolu çalışmalar, ücret sistemi, terfi sistemi gibi başlıklar konuşuldu. Yani performansa dayalı, sözleşmeli çalışmayı esas alan, iş güvencesini ortadan kaldıracak bir çalışma yürütüldüğü ortaya çıktı” dedi.

AMAÇ MÜCADELEYİ SİNDİRMEK

KESK üyelerinin açığa alınmasının hiçbir gerekçesi bulunmadığına dikkat çeken Toprak, “Darbecilerle ilişkilendirme boyutu da yoktur. Hükümetin esas amacı, mücadeleci unsurları sindirmeye yöneliktir. Hükümet darbe sonrası ilan ettiği OHAL’i, iş güvencesine bir saldırı olarak kullandı. Şimdi bizim önümüzde iş güvencesi en önemli talep olarak duruyor. Toplam olarak da kamu emekçilerini biat ettirme politikası hayata geçirilmek isteniyor” diye konuştu.

OHAL’in uzatılmasının sorunları büyüteceğini vurgulayan Toprak, şöyle devam etti:
“Emekçiler açısından en önemlisi, halen ihraç edilmeyenler işlerinden olabilirler. OHAL’in uzamasıyla birlikte tüm işyerlerinde çalışma barışı da bozulacaktır. KHK’lerle birlikte açığa alınanlardan ve ihraç edilenlerden sosyal sorunlar da çıktı. Birkaç arkadaşımız da intihar etti. Önümüzdeki süreç içerisinde kamu hizmetlerinin bu kadar baskı altında yürütülemeyeceği aşikardır.”

YARIN: OHAL’de eğitim

ÖNCEKİ HABER

Ya madende çalışacaksın ya ekmeksiz kalacaksın

SONRAKİ HABER

Madenci aileleri : Bakanlar bizi de dinlesin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...