23 Kasım 2016 00:40

Devletin bekası için doğum şart

‘Torun İstiyorum’ kadının doğurganlığından, paranın yarattığı iktidara kadar ağır konuları işliyor. Eylem Aydoğdu, oyunu tiyatro ekibiyle konuştu.

Paylaş

Eylem AYDOĞDU
İstanbul

Her yeni günle birlikte yeni bir mücadelenin içine giriyoruz. Herkes taşıyabileceği kadar bir yükün, bir mücadelenin altına giriyor. “Kimine” ağır gelen mücadele, bir diğerine hafifliğiyle tebessüm ettiriyor. Kendi gücüyle hiçbir sıkıntının altında kalmayarak, toplumsal sorunları sahnelerine yıllardır taşıyan mücadeleci Moda Sahnesi, ülkede olanı biteni sahnelerinden anlatmaya devam ediyor. Alman Yazar Thomas Jonigk’in  yazdığı “Torun İstiyorum”u, Oyunun Yönetmeni Kemal Aydoğan ve oyuncuları Nazan Kesal, Caner Cindoruk, Hülya Gülşen, Bülent Çolak, Aslı Samat ile konuştuk.

“Torun İstiyorum” Nazi kültürünün hâlâ günümüzde nasıl yer bulduğunu, kapitalist sistemin, en küçük birimi aileye nasıl sirayet ettiğini, kadının doğurganlığından, paranın yarattığı iktidara kadar birçok ağır konuyu işliyor. Sizler oyunu bu yanıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal Aydoğan: “Torun İstiyorum” oyununa hazırlanırken yaklaşık yirmi beş kitaptan faydalandık. Bu kitaplarda, Nazi dönemine dair Hitler faşizmi nasıl vücut bulmuş, nasıl yapılanmış, dilini nasıl kurmuş, nasıl bir zihniyet dünyasına sahip olduğu araştırmasını yapıp, inceledik. Kitaplardan ve izlediğimiz belgesellerden birçok çıkarım kazandık; en önemlisi de şuydu: Nazi döneminde evlerde bombalama sırasında çabuk hareket edip kaçabilmek için  genelde eşyayı az kullandıklarını bu kitaplardan öğrendik. Dekorda neredeyse hiç eşya olmamasının nedeni de bu…

Nazan Kesal: Moda Sahnesinin Torun İstiyorum’u tercih etmesinin sebeplerinden bir tanesi yönetmenimizin tiyatronun bizim bildiğimiz anlamdaki o formatlarının çok dışında, seyircinin de oyuncunun da ezberini bozan, klişe dışı oyun seçmesi ve tiyatroya bakışında referans olarak sanatı alması… Dolayısıyla oyunun okuması ve sahneye konması belli bir sanatsal estetikte ortaya çıkabilmesi sanattan aldığı referansla açıklanabilir. Bunu da çok gerekli ve doğru buluyorum. Çünkü tiyatroların kendi üzerine düşen sanatsal ve toplumsal sorumluluklarının ancak sanatla duyulan kaygılarla yapılan işlerin amacına ulaşacağına inanıyorum.

Caner Cindoruk: Çok şey söyleyen bir oyun “Torun İstiyorum.”  Ötekileştirme, burjuvazi, sınıfsal çatışma, sınıflar arasındaki farklılıkları anlatıyor. Bu konuları anlatmasının asıl sebebi de “Kapital sistem…” Bu sistemin dünyaca içinde yaşıyoruz. Erkek kafasıyla kurulmuş olan sistemin maalesef erkek öldükten sonra da nasıl devam ettiğini, bunun bireyleri nasıl etkilediğini ve nasıl hayatlarını çıkmaza soktuğunu anlatan bir oyun…

Hülya Gülşen: Bugün toplumsal olarak yaşadıklarımızla “Torun İstiyorum” oyununun içeriği iç içe… O yüzden bence bu oyun için çok doğru bir zamanlama olduğunu söyleyebilirim.  Oyuncular olarak toplumsal sorunlara karşı sözümü sahneden söyleme üslubumuza “Torun İstiyorum” iyi bir referans oluyor.

Bülent Çolak: Faşizme bacak omuz yaptıran bir oyun “Torun İstiyorum;” katmanları çok, soy soy bitmiyor ve oyunu her oynadığımızda hep yeni bir şey keşfediyoruz. Oyun günümüzde faşizmi nasıl hayatlarımıza yapıştırdığımızı öyle büyük bir şekilde ortaya koyuyor ki; tüm hayatlara nasıl tezahür ettiğini görüyoruz.

Aslı Samat: Oyun o kadar gerçek ki… Mesela benim rolüm şişman ve çocuk doğurarak önemsenmeyi, evlenmeyi hayal eden biri… Oyundaki karakterimin kilolarıyla ilgili birçok olumsuz diyalog geçiyor. Ben de kendi geçmişimde aynı bu kız gibi çevresindeki kişilerle kiloları arasında müthiş bir mücadele veren biriydim. Oyun ’90’larda yazılmış ve ben bu sorunu 2005’te yaşadım. Bence oyunun bu kadar güncel olması seyirciyi çekecek en önemli  unsur.

HERKESİN İÇİNDE KÜÇÜK ‘HİTLERCİKLER’ VAR

Anne gey evladına evlenip çocuk doğurması, üremesi, çoğalması  için olağanüstü bir baskı uyguluyor. Doğum, kim için, ne için önemlidir?

K. A: Doğum, devlet için önemlidir. Bizi asker edecekler, bizim emeğimizi sömürecekler, yoksa bizi nasıl bu kadar rahat öldürebilirlerdi ki? Sayıca çok olmalıyız ki, onların işleri düzenli bir şekilde devam edebilsin!..

Hitler döneminde annelik  kutsallaştırılıyor, amacı nedir sizce?

Hitler  anneliği her şeyin üzerinde tutuyordu. Bizim sanırım düzeltmemiz gereken düşünce de bu olmalı… Çünkü bu kutsallaştırmanın sebebi kadını önemsemek, önemsetmek değil. Buradaki amaç devletin, kendi bekasını sürdürebilmek için fabrika görevini üstlenmesini sağlamak, o yüzden Hitler’in annelere yönelik övgüleri oldukça fazladır.

“Baskı”  eylemine karşı tepkinizi  oyunun sonuna doğru  “Hitler bıyığı” ile  ortaya çıkarıyorsunuz ve o bıyık sanki sahneye  yeni bir karaktermiş gibi giriyor, neredeyse kadroya dahil oluyor.

Seyirciyi şaşırtıyoruz o bıyıkla, amacım biraz da açık bir şekilde, gerçeği kaybettirmeden göstermek. Bir hortlayan Nazizm var ortada, Hitler’in Nazizm denen belayı tek başına yapmadığını biliyoruz. Dolayısıyla herkesin içinde küçük “Hitlercikler” var. Küçük küçük diktatörlerle yaşıyoruz hepimiz… Ben de o diktatörlüğün altını “Hitler bıyığı”  ile  çizdim.

Oyundaki rahibin “gerçek dünyamızda” yarattıkları sorunlar da ele alınıyor. Örneğin cinsellik ve para karşılığında her şeyin kabul görmesi konuları…  

Bireysel olarak kapitalizmin payandası rolünü üstlenmiş bir dinsel durumdan bahsediyor oyundaki rahip rolü…  Ahlaki yapıyı kuran ve onun sağlamlığını burjuva adına devam ettiren bir unsur.  Oyunda  gey çocuğun geyliğini görmezden gelip evlenmesini sağlamaktan bahsediyoruz. Normalde geylerin evlenmesi dinsel anlamda oyunda söz konusu değilken burjuva ailesinin para teklifi karşılığında, arıza olarak gördüğü “öteki” duygusunu görünmez kılıyor. Hitler’in anneyi fabrika olarak görmesi devletin de dini ticaret olarak görmesiyle eşleşiyor.

ERKİ TADAN VE ERKİ TADAMAYAN KADIN ÇATIŞMASI

Erkek hegemonyasının kadına olan kışkırtıcı baskısıyla birlikte, bir kadının başka bir kadınla sınıfsal çatışması konusu da işleniyor...

N.K: Çünkü, cinsiyetçi bir oyun!..  Yazar aslında oyunda gey bir oğlanın annesi tarafından evlendirme baskısını bir bahane olarak sunmuş. Hatta oyunun yazarı “Oyundaki gey olmasaydı başka bir ‘öteki’ olabilirdi” diyor. Onun için önemli olan yeryüzündeki cinsiyetlerin sorgulanması… Oyunda kadın cinsini önce kendi içinde parçalıyor. Mesela benim karakterim baskıcı bir karakter, ama Norma karakteri hedonist bir karakter hayatı sadece haz üzerinden tarif ediyor, diğer karakterimiz gelin adayı olan genç kızımız da entelektüel ama boş bir bilginin peşinden koşuyor. Onun nereye ait olduğunu, kazandığı bilgiyi nasıl demleyeceğini bilmeyen, içi boşalmış bir genç kadın.

H.G: Hikayede zevki tatmış bir kadınla zevki tatmamış bir kadın çatışmasıyla, erki tadan ve erki tadamayan kadın çatışması var aslında… Ama her ikisi de, kadın-erkek eşit değildir diyor! Öyle bir erkek aklıyla yönetilmeye alışmışlar ki; oyundaki kadınların kendi fikirleri bile yok! Niye çatıştıklarının farkında bile değiller!..

ÖNCEKİ HABER

İşbilen: Daha fazla konuşup partime zarar vermek istemiyorum

SONRAKİ HABER

Fillon'a kürtaj ve cinsel ayrımcılık eleştirisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...