20 Kasım 2016 00:50

'Televizyonlar kapandı, ben üniversiteden atıldım'

Hayatın Sesi ve İMC’yi doktora tezi olarak çalışan Bermal Aydın OHAL ve KHK’leri Evrensel’e değerlendirdi.

Paylaş

Sedat BAŞKAVAK
Mersin

Televizyonda tek kanallı dönemi geçeli çok oldu. “Tek kanaldan film izleyip, haber dinlemeyeceğiz, artık bir alternatifimiz var” diye düşündüğümüz dönemler de geçti, gitti. TRT’nin 10’un üzerinde kanalı var artık. Onun dışında “360 dereceyi gören”den, televizyonların Star’ına, Flash’ına, holdinginin D’sine, sermayenin Show’una kadar evimizin içine egemen fikir neyse, onu haftanın 7 günü 24 saat boca eden yüzlerce kanal var.

Her biri sahibinin sesi olan bu televizyonlar karşısında Hayatın Sesi ve IMC televizyonları ile gerçek bir alternatif arayışı yerli yerine oturmuştu. Bu çıkışları elbette diğer muhalif televizyon kanallar da takip etmeye başladı. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Elemanı Bermal Aydın doktora tezini bu iki muhalif televizyon kanalı üzerinde yazmaya karar verdi. Ne var ki tez çalışmalarından kısa bir süre sonra Hayatın Sesi ve İMC’nin de içinde olduğu 12 televizyon kanalı ve 11 radyo bir akşamüstü çıkarılan OHAL KHK’si ile kapatıldı. İş bununla kalmadı. Bermal Aydın da barış bildirisine imza attığı için işten (üniversiteden) atıldı. Hal böyleyken biz de Bermal Aydın’la bir araya geldik ve hem tez konusu olan çalışmayı hem de memleketin ahvalini konuştuk. “Ben işten atıldım, tezime konu seçtiğim televizyonlar kapatıldı, sonra Evrensel’in de başına bir şey gelmesin” kaygısı ile başlayan söyleşimiz yine de umuda kapı açtı. İyi okumalar...

GEZİ’DEN SONRA SANSÜR DAHA GÖRÜNÜR OLDU

2015 dönem itibariyle de bu kadar kapatma, sansür vb. ayyuka çıkmadığı bir dönemdi. Bugün daha da anlam kazandı ama 2015’te böyle bir “Alternatif medyayı araştırarak tez konusu yapma” fikri nasıl doğdu?

Aslında şöyle diyebiliriz 2013’teki Gezi direnişinden kaynaklandı. Ana akım medya Gezi direnişini (Sadece bizler tarafından değil Gezi direnişine katılanlar tarafından da gözlemlenen bir durum olarak) uzun süre görmezden geldi. İnsanlar yaşadıkları, gördükleri olayların büyük bir kısmını ekranlarda göremediler. Bir kısım gazeteci ve akademisyenin malumu olan baskı ve sansür üzerinden yürüyen bu süreç geniş kitleler tarafından da görünür oldu. Bu yüzden ana akım medyadakine göre daha küçük ya da orta ölçekli olup yayın yapan, yaşananları tüm kısıtlı imkanlarına rağmen insanlara aktarmaya çalışan Hayatın Sesi televizyonu ve IMC benim dikkatimi çekti.

HAYATIN SESİ’Nİ VE İMC’YI ÖZEL OLARAK SEÇTİM

Yani Hayatın Sesi ve İMC televizyonlarının merkez medya dışında kimler var bir bakalımdan ziyade özel seçilmiş tez konuları olduğunu söyleyebilir miyiz? Çünkü Gezi’de ucundan kıyısından yayın yapan başkaca kanallar da vardı.

Tabii ki özel bir sebebi var. Bu kanalları daha önce de biliyorduk ama geniş kesim tarafından bilinmesi ve izlenmesi özellikle Gezi’yle birlikte oldu. Bu kanallar zaten ana akım medyadan ayrı özellik gösteriyordu. Hayatın Sesi televizyonu işçi sınıfı ve bu sınıfın temel problemlerini odağına alıyordu. Onun dışında kadınlar ve ikincil kesimlerin sesini duyurmaya çalışıyordu. IMC Televizyonu ise doğu ve güneydoğu bölgesindeki ve Suriye’deki Kürtler ve onların ulusal ve uluslararası sorunları üzerine yoğunlaşıyordu. Ermeniler, LGBTİ’ler yine kadınlar vs. yer alıyordu. Odaklarına aldıkları toplumsal kesimler, belirledikleri yayıncılık ilkeleri, kullandıkları dil ve söylem açısından zaten ilgimi çekiyorlardı, Gezi’yle birlikte de öne çıkmaları nedeniyle araştırmaya yöneldim.

HER MUHALİF OLAN ALTERNATİF OLMUYOR

O zaman akla şu soru da geliyor. Bir televizyon alternatif medya olması için iktidarı eleştirmesi, muhalefet etmesiyle yaptığı yayıncılık alternatif medya yayıncılığı olmuyorsa, örneğin yine Gezi’de yayın yapan Ulusal Kanal ve Halk TV gibi kanalları da alternatif medya olarak sayamıyor muyuz?

Eğer sadece iktidara muhalefet ve eleştiri üzerinden bir alternatiflik değerlendirmesi yapsaydık şu an kapatılmış olsa da Cemaatin kanallarını da sayabilirdik ama sadece iktidar karşıtlığı ve muhalefet üzerinden okumak doğru değildir alternatifi. Yani her muhalif olan alternatif olmuyor. Çoğulcu ve çok sesli olması, katılımcılık, çalışanlar ve asıl izleyici açısından, izleyici katılımına ne ölçüde açıklar? “Gerçeği tarafsız bir şekilde yansıtıyoruz” diyen liberal gazetecilik anlayışı mı, yoksa ezilen sınıflardan toplumun ikincil kesimlerinden yana hak odaklı mı habercilik anlayışı mı benimsiyorlar? Ücretlendirme ve sendikal örgütlenme ye yaklaşım ve politikaları nasıl, mülkiyet yapıları, sermaye yapıları nasıl, patron ve sermaye yayıncılığı mı yoksa bir kolektifin ürünü mü? Bunun yanında fiziki konumlanışları nasıl, iktidar üreten bir yapı mı sergiliyor mekan yoksa değil mi. Bunların hepsine bakıldığında bir kuruluşun ya da medyanın alternatif olup olmadığını söyleyebiliriz.

BEN ATILDIM, TEZ YAZDIĞIM KANALLAR KAPANDI

Geldiğimiz noktada tez konusu olan televizyonlar kapatıldı. Tezi hazırlayan akademisyenler de barış bildirisini imzaladığı için üniversiteden atıldı? Nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?

Ben teze başladığımda Hayat Televizyonu, Hayatın Sesi olmamıştı. İkisi de Türksat’tan yayın yapıyordu. Medyanın ekonomi politiği ile ilgili bir bölüm yapmıştım, medya sermaye ilişkilerini içeren. Yayın kuruluşları ve şirketler sürekli el değiştirdiği için bunları aralıklarla güncellemek zorunda kaldım. Onun dışında ben tezi yazarken Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğretim elemanıydım, barış bildirisine imzaladığım için işime son verildi. Ben tezimi tamamladığım sıralarda IMC Türksat’tan çıkarıldı. Bu sırada televizyonculukla ilgili hiçbir faaliyeti olmayan büyük bir sermaye grubu Hayat isminin patentini aldı diye Hayat Televizyonu ismini ‘RTÜK uyarısıyla’ değiştirmek zorunda kaldı, Hayatın Sesi oldu.

En sonunda da 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bu iki kanal da KHK ile kapatıldı. Ben oldukça güncel bir tez yazdığımı düşünürken şimdi daha da güne denk düşen ve bildiğiniz bir medya tarihi çalışmasına dönüştü. Yani bu iki şeyin birbirinden bağımsız olmadığını düşünüyorum. Hem benim işimden olmam, hem de bu iki kanalın kapatılması siyasi iklimin sonucudur. Barışı isteyenlere ve barışın sesi olan kanallara karşı yapılanlar kendi içinde de tutarlı bir durumdur. Bu anlamıyla da bir duygudaşlık yaşıyoruz.

Teziniz bu anlamıyla da tarihe tanıklık eden bir belge haline de geldi. Peki, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Yaptığım şey kendimi bulma şekliydi. Ne yazık ki Türkiye’de bunun koşulları ortadan kaldırıldı. Biz üniversitelerde kalsaydık bile özgürce düşündüğümüzü ifade edemeyecektik. O nedenle yine bir şekilde yazmaya çizmeye devam edeceğiz. Tezimi de dediğiniz gibi tarihi bir belge durumuna gelmiş olması nedeniyle bir kitaba dönüştürerek yayınlanması temennim bu aşamada.

Bu arada tez kabul edildi değil mi?

Edildi. Sanıyorum doktoramı köklü bir üniversite de yapıyor olmamın avantajıydı. Tabi Mersin Üniversitesi’nde aynı tezi bir doktora öğrencisi olarak yazıyor olsaydım tezi tamamlamama izin verileceğini sanmıyorum.

Yeri gelmişken teze ilişkin nasıl bir çalışma yöntemi belirlemiştiniz?

7 Haziran 2015 seçimlerini merkeze aldım ve 4-10 Haziran 2015 tarihlerinde bu iki kanalın yaptıkları yayınlara baktım. İçerik analizi, hangi tür yayınlara ve programlara ağırlık verilmiş, bu programlarda hangi siyasi ya da toplumsal kesimlerin temsilleri öne çıkıyor. Her iki kanalda da birer haftalık süreler geçirdim. Haber toplantılarına dahil oldum. Haber üretim pratikleri, kurum içi katılımı ne ölçüde önemsediklerine ilişkin gözlemlerim oldu. Fiziki konumlanış, mülkiyet yapısı, sendikal örgütlenme, ücret yapısı vs. verileri toplamaya çalıştım.  

HAYATIN SESİ VE İMC ARASINDAKİ FARKI GÖRDÜM

Çalışmalarınız sırasında Hayatın Sesi, İMC ve muhalif medyaya ilişkin gözlemleriniz ne oldu?

Tezin kuramsal temeline ben iki yaklaşımı koydum. Birincisi ana akıma alternatif medya olarak, alternatif medya diğeri ise rizom, köksap olarak alternatif medya. Bütün veriler toplanıp yorumlandığında gördüğüm şu oldu. Hayatın Sesi televizyonu tam anlamıyla ana akıma bir karşı duruş sergiliyor. Arkasında büyük bir sermaye odağı bulundurmuyor. Çok kısıtlı imkanlarla ortaklaşmacı ve dayanışmacı bir disiplin ve çalışma ilişkileri toplamıyla bunu yapmaya çalışıyor. Çalışanlarla görüştüğümde yürütülen şeyin profesyonel bir mesleğin icra edilmesinden ziyade daha eşit ve özgür dünya tahayyülünü hayata geçirmek için bir ideolojik adanmışlıktan bahsetmek söz konusu. Bu yüzden ana akım medyaya göre alınan düşük ücret sorun olmazken daha özgür ve rahat hissettikleri için böyle bir kanalda çalışmayı tercih ediyorlar. Bu açıdan da hegemonik temsil ve söylemlerin tamamen karşısında bir yayıncılık yürütmeye çalışıyorlar. Ana akım medyada görmediğimiz ve görmezden gelinen ancak çok büyük ölçekte, örneğin Soma gibi iş cinayetleri olduğunda, görebileceğimiz işçi sınıfını odağına alan bir yayıncılık yürütüyor. Yatay bir ilişki ağı var ve katı kurallar yok. Mülkiyet yapısı açısından da yasal prosedür gereği kanalın iki çalışanının şirket sahibi göründüğü bir yapıya sahip. Teknik imkanlar sınırlı, bu da zaten arkasında büyük bir sermaye yapısının olmadığının en büyük kanıtı. Yurttaştan gelen içeriğe önem veriyorlar ve bizim katılımcı gazetecilik dediğimiz şeye onlar gönüllü muhabirlik diyorlar. Böylece izleyicinin haber üretim sürecine katılımına da izin veriyorlar. Bu nedenle de Hayatın Sesi televizyonu tam anlamıyla ana akıma alternatif bir yayıncılık yapıyor. IMC’ye baktığımızda ise birçok yönden ana akımla benzeşirken, çok temel konularda ana akımla ayrıştığını gördüm. Ben IMC televizyonuna baktığımda arkasında büyük bir sermaye desteği olduğunu gördüm. Kanalın bulunduğu plazadan, teknik olanaklardan, bünyesinde bulundurduğu kadrodan da belli oluyordu. Daha ana akımda çalışmış popüler isimler IMC televizyonunda benzer olanaklarla yer buluyordu. İç mekan açık ofis şeklinde düzenlenmiş, ama kanal plazanın içinde holding medyasından farklı bir görünün arz etmiyordu. Sendikal örgütlenme konusunda hayat televizyonunda 12 kişiyle görüştüm ve hepsi TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) üyesi. Bunun kanal tarafından teşvik edildiğini de söylediler. Ancak IMC televizyonunda görüştüğüm 9 kişiden sadece ikisi sendika üyesi ve biri DİSK Basın İş diğeri ise TGS üyesi. Her iki televizyonda da haber toplantıları herkesin katılımına açık olarak ortadaki masada yapılıyor. Sonuç olarak IMC Televizyonu sermaye yapısı, konumlanışı, kadro ve sendikalaşma meselelerinde ana akımla benzeşse de, bu IMC’nin ana akım medya kuruluşu olduğu anlamına gelmiyor. Temsil ettiği gruplar ve gündeme aldığı konular nedeniyle her iki televizyonda ana akımdan ayrışıyor. İkisinin de alternatif olduğunu düşünüyorum ancak bir tanesi tam anlamıyla ana akıma bir karşıtlık içerisindedir. Ana akıma bir alternatiftir. Diğeri ise devlet, ana akım ve piyasa ile tamamen bir karşıt ilişkiler içerisinde olmasa da bir şekilde özgün ve farklı işler yapıyor.

EL ELE VERİP MÜCADELEYİ BÜYÜTEBİLİRİZ

Özellikle muhalif kanalların  radyoların ve siz genç akademisyenlerin başına gelenlerden sonra, iletişim fakültelerinde genç akademisyenler ve öğrenciler geleceğe nasıl bakıyor ve sizin çağrınız ne olur?

Çok umutlu baktıklarını zannetmiyorum çünkü çalışma mecrası olarak çok sınırlı seçeneğe sahipler artık. Geriye kalan yayın kuruluşlarına baktıklarında özgür ve bağımsız bir yayıncılık yapamayacaklarını biliyorlar. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi gazetecilik öğrencileri kafalarına taktıkları hunilerle derse girdiler ve “Bilimsellikten ve laiklikten uzak aklın ve mantığın bitti bir ülkede yaşıyoruz. Bizde artık deliyiz. Bu ülkede başka türlü yaşanmaz” dediler. Tüm farklılıklarımıza rağmen ezilenler olarak dayanışmak ve yan yana durmak gerekiyor. İnsanlar artık sokağa çıkmaya seslerini duyurmaya korkuyor olabilirler ben bu korkuyu da anlıyorum. En azından bu kapatılan ya da kapatılma tehlikesi olan yayın organlarına karşı hiçbir şey yapamıyorsanız bunların gazetelerini almamız gerekir. Sadece Cumhuriyet’ten de bahsetmiyorum. Evrensel, BirGün sıra muhtemelen onlara da gelecek ve herkes sıranın kendilerine geleceği günü bekliyor muhalif yayın organları olarak. El ele verip hayatın her alanında dayanışarak ve omuz omuza yürüyerek mücadeleyi büyütebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Esenyalı’da kadınlar istismar yasasına tepki gösterdi

SONRAKİ HABER

Amasyalı kadınlar ‘Tecavüz insanlık suçudur, aklanamaz’ dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...