13 Kasım 2016 10:32

Akademisyenlerden CHP’ye ‘diktatörlük’ uyarısı

CHP’nin Anayasa Çalıştayı’nda sunum yapan akademisyenler, Türkiye’nin diktatörlük, bölünme ve savaş  tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı uyarısı yaptı.

Paylaş

Cem GURBETOĞLU
Ankara

CHP’nin dün Ankara’da Parti Meclisi üyeleri ve milletvekillerinin katılımıyla Anayasa Çalıştayı düzenledi. Çalıştayda CHP’nin anayasa tartışmaları ve nasıl bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu konusundaki bakışına ilişkin sunumu bir süre önce silahlı saldırıya uğrayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan yaptı. 

OHAL sonrası yeni bir darbe hukuku inşa edildiğini vurgulayan Tezcan, bugün iktidarın Anayasa’yı tanımayarak Türkiye’yi hızla anayasasızlaştırdığını ifade etti. AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği Anayasa değişikliğinin yarattıkları fiili duruma anayasal dayanak sağlamak amaçlı olduğunu belirten Tezcan, bugün asıl yapılması gerekenin ise Cumhurbaşkanı ve iktidarın anayasal sınırlarına çekilmesi olduğunu ifade etti. Tezcan, Türkiye’nin kurucu değerlere bağlı, özgürlükçü, güçlü sosyal devlet ilkesini benimsemiş, denge ve denetleme mekanizması ile özerk kurumları olan güçlendirilmiş parlamenter sistemi esas alan bir anayasaya ihtiyacı olduğunu söyledi. Özgürlükler ve demokrasinin gelişmesi için anayasa değişikliğinin yeterli olmayacağını belirten Tezcan, bununla birlikte seçim barajlarının kaldırılması, Meclis işleyişinde muhalefet ve özerk kurumların denetime etkin katılımının sağlanması, torba kanun çıkarılmasının yasaklanması ve Meclis araştırması açma yollarının kolaylaştırılması gerektiğini dile getirdi. 

‘GÖRÜNÜŞTE DEMOKRASİ’

Prof. Dr. Bertil Emrah Öder ise Türkiye’nin anayasacılık ile anayasızlık ikilemini aşması gerektiğini söyledi. Bugün görünüşte klasik demokratik kurumlar var gibi gözükse de, bu kurumların güç siyasetinin birer aracı olarak kullanıldığına dikkat çeken Öder, bu durumu “Suistimalci anayasacılık” olarak niteledi. Anayasa tartışmalarının yüksek yargı, yasama yürütme ilişkisi gibi kavramlar üzerinden tartışılmasının konuyu anlaşılması zor ve manüplasyona açık hale getirdiğini vurgulayan Öder, bunun yerine “özgürlükçü, sosyal ve ekonomik açıdan bireyleri özgürleştirecek bir model ortaya konması gerektiğini” ifade etti. 

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi tartışmalarının Türkiye’de sadece Kürt sorunu üzerinden değerlendirilmemesi gerektiğine dikkat çeken Öder, bu sorunun İzmir’in de, İstanbul’un da sorunu olduğunun anlaşılması gerektiğini söyledi. 

‘ANAYASAYI TARTIŞMA ORTAMI YOK’

Prof. Dr. Kaboğlu, bugün Anayasa değişikliği konusunda Türkiye’de serbestçe tartışma ortamı olmadığını belirterek, bu şartlarda kamuoyuna çıkmasına olanak sağlanan uzmanların ise hükümetin teklifini tartışamayacağını, sadece övebileceklerini ifade etti. Dünyanın pek çok ülkesindeki anayasalarda OHAL koşullarında Anayasa değişikliği yapılamayacağı yönünde hüküm olduğunu anlatan Kaboğlu, “Başbakan bugün asıl görevi olan Türkiye’yi olağan hale getirmeye değil, rejim değişikliğine mesai harcıyor. Eğer yeni bir anayasa yapılacaksa bugünkü anayasal güvence ve kazanımların gerisine düşmemesi gerekir” dedi. Kaboğlu, bugün ilk yapılması gerekenin OHAL’e hayır demek olduğunu belirterek, sonraki adamın ise demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti için mücadele etmek olduğunu söyledi. Kaboğlu, böyle bir mücadelenin Türkiye’nin bugünü ve geleceği için büyük bir barış projesi olarak ele alınabileceğini ifade etti. 

‘ASIL KRİZLER TEK PARTİ DÖNEMLERİNDE YAŞANDI’

Prof. Dr. Selin Esen ise parlamenter sistemin Türkiye gibi homojen olmayan ülkelerde en başarılı isteyen sistem olduğunu, başkanlık sisteminin sadece düşük nüfuslu ve heterojen nüfuslu ülkelerde sağlıklı işlediğini söyledi. Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ise ABD başkanlık sisteminin bambaşka tarihsel ve siyasal koşullarda açığa çıktığını ve kurucularının temel argümanlarından birinin “iktidarın suistimale açık olmasını engellemek” olduğunu ifade etti. Federal yapıdaki ABD’nin tarihinin yarısında başkanların mecliste muhalefet partisinin çoğunluk ettiği koşullarda görev yaptığını anlatan Yüzbaşıoğlu, AKP’nin siyasi iktidar ile hükümet istikrarını aynı şeylermiş gibi göstermesini eleştirdi. Yüzbaşıoğlu, Türkiye’de asıl istikrarsızlık ve kriz dönemlerinin koalisyon değil tek parti dönemlerinde yaşandığını söyledi. 

‘BİR SONRAKİ ADIM FAŞİZM’

Doç. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz, Türkiye’nin yarışmacı otoriter yönetimden hızla Patronlu Başkanlık Sistemine doğru kaydığını belirterek, bu sistemin en açık örneklerinin Sahraaltı Afrika ülkelerinde görüldüğünü söyledi. Boyunsuz, bunun bir sonraki adımının faşizm olduğunu dile getirdi. Türkiye’de Başkanlık sisteminin istikrar gerekçesiyle tartışılmasına yabancı akademisyenlerin anlam veremediklerini, çünkü dünya literatüründe Başkanlık sistemlerinin istikrarsızlık üretmeleri nedeniyle tartışıldığını belirten Boyunsuz, tek adam yönetiminin doğasında kavga, kutuplaşma ve çatışmacılık olduğunu söyledi. Bu nedenle Başkanlık sistemini esas alacak bir anayasanın “Türkiye’nin bölünmesi anayasası” olacağı uyarısı yapan Boyunsuz, bunun nasıl bir sosyal, ekonomik, siyasal felakete yol açacacağının halka anlatılması gerektiğini söyledi. Boyunsuz, bu konuda ana muhalefet partisine büyük sorumluluk düştüğünü ifade etti. 

‘HİTLER’DE İDAM İÇİN KHK ÇIKARMIŞTI’

Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu ise, Türkiye’nin diktatörlük, bölünme ve savaş tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirterek bu kaostan çıkmak için herkese önemli görevler düştüğünü söyledi. Almanya’da Hitler’in parlamento yangınının ardından Cumhurbaşkanı’nı Kanun Hükmünde Kararnameler ile özgürlükleri sınırlamaya çağırdığını hatırlatan Kanadoğlu, belli suçlara idam cezası verilmesinin de KHK’ler ile getirildiğini anlattı. Kanadoğlu, Almanya’nın bundan öğrenerek Anayasasına “direnme hakkı”nı koyduğuna dikkat çekti. 
 

ÖNCEKİ HABER

'Müzakerelerin askıya alınması yerine ekonomik yaptırım'

SONRAKİ HABER

HDK 7. Genel Kurulu'ndan mücadeleyi büyütme çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa