07 Kasım 2016 20:06

Bir mühendisin mezun olurken düşünmesi gerekenler

"Zor bir bölüm okudum, bir şeyler öğrendim, umarım uygulayabileceğim bir yerler bulurum diyorsunuz: Ta ta ta tamm işte karşınızda montaj sanayi."

Paylaş

Genç bir mühendis
İstanbul

Üniversite okuma çağına erişmiş hemen hemen herkes, üniversite kapılarını iş bulma ümidi ile aşındırır. Her devletin, her toplumun bir üniversite tanımı, üniversiteye yüklediği bir misyon olmuştur. Bilimsel dünya görüşünü savunanlar için üniversite fikir, düşünce ve bilimin özgürlük alanıdır. 
Tarihsel açıdan bakarsak, dünyadaki büyük üniversitelerde okuyup, tarihe damgasını vurmuş bilim insanları “soylu” ailelerin çocuklarıdır. Bugün özellikle mühendislik eğitimi verilen okullarda okutulan teknik bilgilerin çoğu yüzyıllar öncesinde bu insanların bıraktığı miras üzerinden yükselmektedir. Elbette geçmişteki bu başarının kişinin zekasıyla bir ilişkisi vardır, ancak önemli bir yönü çalışma disiplinidir.
Çalışma disiplininin sağlanması insanın stres düzeyinin, kaygılarının düşük olduğu ortamda kolaydır. Bugün ülkemizde üniversite sıralarında oturan milyonlarca genç, zaten o sıralara gelene kadar yaşadığı kaygı ve stresin yanında ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşmaktadır. Ülke genelinde yüzlerce üniversiteye yayılmış binlerce bölüm içerisinde “Acaba mezun olduğumda iş bulabilecek miyim?” sorusunu soran ve eğitim hayatı boyunca bu stresi taşıyanlar için öğrenme isteği ve entelektüel merak varsa bile bilimsel-akademik gelişim zordur.
Bunun yanı sıra hiçbir üniversite içinde bulunduğu devletin ekonomik düzen tercihinden bağımsız olmadığı için, ülkemiz gibi kapitalist ekonominin hakim olduğu ülkelerde bilimsel düşünme, entelektüel merak geri plandadır. Önemli olan çabuk paraya dönüşebilecek bilgilerdir. Bu sebeple iyi sayılabilecek üniversitelerde okunmuş olunsa bile temel bilimler ve felsefe gibi bölümler hak ettiği değerin çok altında muamele görmekte. 
AVRUPA’NIN HÂLİ
Üniversitelerimizde genellikle farklı kültürleri tanıma, eğlence amaçları ile tercih edilen yurtdışı değişim programları, bazı öğrenciler için ileride akademik eğitim amaçlı yurtdışında okuma ihtimali sebebiyle önemli görülmektedir. Elbette Avrupa ülkeleri de eğitimde daha çabuk bilgiye dönüşecek alanları tercih etmektedir. Ancak tarihsel açıdan yaşadığımız topraklardan daha önce sanayi devrimini yaşamaları, yüzlerce yıllık din savaşları sonrası rönesans ve reformlar ile ortaçağcılığın aşılmış olması, bilimsel gelişmelerin kendine daha fazla yer bulmasına sebep olmuştur. Bu üniversitelerin donanımlı eğitim kadroları, altyapıları, toplumlarının gelişmişlik düzeyi akademik anlamda kendini geliştirmek isteyen öğrenciler için bir tercih sebebi olmuştur. Tabi ki bu imkanlara sahip olabilen öğrenci sayısı toplam içinde çok azdır. Piyasa ekonomisinin işine yarayabilecek belli başlı meslek gruplarından öğrenciler kendi mesleklerini yapma umuduyla piyasaya yönelirken, ”para etmeyeceği” düşünülen bölümlerin mezunları memur olmaya yönelmektedir. 
ÜNİVERSİTE KAPISINDAN ÇIKARKEN
Yazımın üstte okuduğunuz kısmı genel, çoğumuzun kıyısından köşesinden çarptığı bilgiler içeriyordu. Şimdi biraz spesifik devam edeceğim. Türkiye’de iyi sayılan bir üniversitenin, iyi bir bölümünden mezun bir mühendis arkadaşınız olarak bir şeyleri paylaşmaya çalışacağım. Genellikle iyi üniversitelerin akademisinde yer almak için yurtdışında yüksek lisans ya da doktora eğitimi alınmış olunması isteniyor. Çeşitli sebeplerden ötürü bu eğitimi alamayanlar, biraz önce değindiğim gibi “mesleklerini satabiliyorlarsa” piyasada iş bakıyorlar, geride kalanlar ise tabiri caizse “KPSS kasıyorlar”. Lisans hayatının son zamanlarında hızla artan iş arama telaşı, mezuniyetle birlikte yerini iş görüşmesi telaşına bırakıyor.

Zor bir bölüm okudum, bir şeyler öğrendiğimi düşünüyorum umarım uygulayabileceğim bir yerler bulurum diyorsunuz: Ta ta ta tamm işte karşınızda montaj sanayi gerçeği. Türkiye’de isim yapmış, ihracat meclislerinde kırdığı rekorlarla ödül alan, yurtdışına yayılmış çalışan ağıyla övünen “kurumsal firma”ların hemen hemen hepsinin Ar-Ge ofisleri vardır. Mühendislik anlamında buralardan gerçekten ürün geliştirme işi çıkar ancak yapılan işler uzun uzun düşünmeye imkan veren ya da bu işle uğraşan kişinin kendisini geliştirmesine çok fazla fırsat veren işler değildir. Mühendislik faaliyetinde gerçekten önemli olan ağırlık ve maliyet azaltımı bu tarz yerlerde başat amaçlardır. Yapılan işlerin bir kısmı montaj hattındaki “yangını” söndürmek üzerinedir. Montaj sanayi içinde çalışan mühendislerin çok büyük gelişim kazanabileceği bir yer değildir ama piyasa deyimiyle katma değerli bir iştir. Kimi küçük işletmeler biraz daha yetkinlik kazandırıcı çalışma imkanı sunar ancak piyasada tekelci firmaların hakimiyeti vardır ve Türkiye gibi biz gençlerin şu ana kadar yaşadığı kısacık ömürde dahi sayısız olayın yaşandığı bir yerde küçük işletmeler çok fazla direnemezler. 

HERKES MÜHENDİS, BEYAZLAR BİRAZ DAHA FAZLA MÜHENDİS
Türkiye’de yüzlerce üniversite binlerce mühendis mezun verdiğinden piyasada patron mühendis-işçi mühendis ayrımına ek olarak çalışma tarzı açısından iki taraf arasında kalan mühendisler çoktur. Sıklıkla işyerlerindeki beyaz yaka-mavi yaka ayrımlarını duymuşsunuzdur. Ar-Ge ya da ürün geliştirme ofisleri mavi yakalıların (yani işçilerin) bulunmadığı yerlerdir. Görece “kurumsal firma”ların göz bebeği olarak baktıkları yerlerdir buralar. Firmalar fabrikada çalışan işçilerle buralarda çalışan mühendisleri “ayırmayı” iyi bilirler. 
Tam beyaz yaka kıvamına kavuşmuş mühendisler de işçilerden yollarını ayırmışlardır. Öğretilen şey büyük kazançtan daha fazla pay almak, kademe yükseltmek için çalışmak ve sabretmektir. Ülkemizde tüm toplumsal alanlarda olduğu gibi mühendislik alanında da örgütlenme düzeyi vasat seviyede olduğu için bireysel kurtuluş inancı bu yerlerde  çok yüksektir. Kişisel deneyimlerimden gördüğüm kadarıyla çalışanlar arasında çalışma yılı arttıkça mesleki anlamda idealist fikirler yerini daha kolay para kazanma fikrine bırakmıştır. Piyasadaki firmalar haftalık 45 saat çalışma isterler, çoğu beş gün için 9 saat çalışır.
Yaşadığı ömrün çoğunun işyerlerinde geçtiğinin herkes farkındadır ancak çare kişisel kurtuluşta aranmaktadır. İşçilerin hayatı elbette daha farklıdır. Fabrikada hattan gün içinde çıkacak ürün hedefinin tutması için çırpınırlar. Senelerdir çalışan işçiler dahi konuştuğum kadarıyla 1600-1700 lira almaktadırlar. Oysa üretiminde yer aldıkları ürünlerin ederi onbinlerce, yüzbinlerce lira ile ölçülmektedir. Ve yine mühendislerden öğrendiğim bilgilere göre %100 kar ile satılan ürünlerdir bunlar. İşçi sınıfının payına bu kardan bel-boyun fıtığı, kireçlenme vb. meslek hastalıkları düşmektedir. Fabrikalarda işçi sınıfının haklarını savunmaktan aciz sarı sendikaların varlığı sınıfın kendi yaşamıyla ilgili sözünü söylemesini zorlaştırmaktadır. Mühendislerin yaşam standartlarının işçilerinkinden farklı oluşu mühendislerin kafasında işçilerin geleceği ile ortak bir gelecek fikrini ortadan kaldırmaktadır. Oysa kendi deneyimlerime göre olası bir işten çıkarma durumunda çalışılan yer büyük bir işyeri olsa dahi mühendis de en az işçi kadar güvencesizdir. 
KAÇIMIZ KURUMSAL FİRMAYA?
İşçi sınıfının bugün kazanacağı daha iyi çalışma saatleri, maaş, iş koşulları vb. her hak mühendislerin yaşamını da etkilemektedir. Kendi deneyimlerime göre anlattıklarımın haricinde, şantiyelerde, tedarikçi firmalarda, küçük işletmelerde çalışan, çalışma yaşamı işçilerinkine nispi olarak benzeyen mühendisler için bu daha da belirgindir. Binlerce mühendis mezunun olduğu ülkemizde büyük bir çoğunluk “kurumsal firma”ların “nimet”lerinden yararlanamayacağı ve çalışma şartları işçi sınıfı şartlarına yakın olduğu için mühendis gençlerin sınıfla buluşması gelecekleri açısından seçim değil zaruriyettir. Bugün madenlerde işçilerle ölen maden mühendisi genç arkadaşlarımız var, şantiyede bir işçi gibi iş güvenliğinden yoksun ölen inşaat mühendisleri, tersanelerde gemi mühendisleri ve daha birçok alanda sınıfla aynı kaderi yaşayanlarımız var. Ölümlerde ortak isek gelecekte de ortak olmalıyız. Daha iyi bir yaşam, güvenceli bir iş ve gelecek birlikte mücadeleyle gelecek.

ÖNCEKİ HABER

Bir kavram: Para

SONRAKİ HABER

Korku çağında barış ve barış felsefesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...