04 Kasım 2016 11:09

Mehmet Hayta: Göreceksin bak abi, tüm Türkiye beni tanıyacak

10 Ekim Ankara Katliamı'nda hayatını kaybeden Mehmet Hayta anısına...

Paylaş

Hatice Kapusuz

10 Ekim katliamı sonrasında #SayıDeğilİnsan diyerek kayıpların hayatlarından kesitleri paylaşmaya başladığımızda, tanımadan sevdiğim gencecik bir insan Mehmet Hayta. Onu daha yakından tanımak ve kimse unutmasın, tarihe not düşebilelim diye Malatya'ya doğru yola çıkıyorum. Geç ve eksik bir tanışıklık olacak bu. Malatya'da oturup sohbet ettiğim her hayat değişmiş, gidenlerin ardından simsiyah saçlara aklar düşmüş. Bir gecede yaşlanmak, yiyip içemez olmak var Malatya'da. Bayramda, kar yağdığında önce mezarlığa gidiliyor. Mezar taşları öpülüyor, mezardakiyle sohbet ediliyor, sigara içenin mezarına bir sigara yakılıp konuyor. Gitmekle kalmak arasında, zamanın durduğu bir anda kalmış Malatya. Gördüğümü, hissettiğimi yazacak kadar güçlü değil kalemim maalesef. Katliamın ardında bıraktığı yıkımı anlatacak kuvvette sözcükler bulamıyorum. Ondan ne yazsam eksik, ne yazsam yetersiz!

Gidenin ardından hayat durur, gülüşler yarım kalır!

Mehmet Hayta, dost, kardeş, evlat, yoldaş. Öyle zor ki Hayta'yı ve geride kalanlardaki yansımayı anlatmak. Giden öylece gitmiyor; gülüşleri, akşam muhabbetlerini, sabah kahvaltılarının tadını, bir babanın oğlu için elma alma keyfini de alıp gidiyor yanında. Hayta ile birlikte yapılan, birlikte sevilen ne varsa artık yok veya yarım.

Hayta dört kardeşin en küçüğü, küçüklüğünden beri vicdanıyla, adalet duygusuyla yer etmiş herkesin hayatında. Hayta annesinin nazarım değer diye sarılmaya kıyamadığı yavrusu... Hayta oryantring milli takımına girdiğini öğrenememiş idealist bir sporcu.

Hayta sadece on dokuz yaşında. On dokuz yaşından beklenmeyecek kadar çok anıyla doldurmuş hayatını. Hayali oryantring alanında Türkiye'de herkesin onu tanımasıymış. Biz onu bambaşka biçimde tanıyoruz, seviyoruz ama yirmilerinde nasıl müthiş bir sporcu olduğuna tanıklık edemiyoruz.

Hayta ailesinin, arkadaş ortamlarının gülüşü, ne zaman göz göze gelse biriyle gülümsetirmiş muhakkak. Birlikte izlenen videolar, Malatya delilerinin taklitleri ve niceleri, yaşamın ve gençliğin enerjisi dolu her anı.

Herkesin Hayta'yla ilgili tekrar ettiği meşhur sözü "bunlar nasıl insan ya!" Hayta çocukluğundan gençliğine bir yandan adaletsiz insanlara şaşırmış, öte yandan hep bu haksızlığa karşı çıkmış. Çoğunlukla boyundan büyüklere başkaldırmış. Daha dördüncü sınıfta okul müdürüne gidip bu sorunu çözmezseniz milli eğitim müdürüne giderim diye tavrını koymuş. Haksızlık kime yönelirse onun yanında durmuş, dik duranı sevmiş. Bu anılarından birini, on bir yıllık ekmeğine, suyuna, gecesine, gündüzüne ortak olmuş, aynı zamanda 10 Ekim'de yaralanmış ve o gün on arkadaşını gözünün önünde yitirmiş, can yoldaşı Okan Aladağ şöyle anlatıyor:

"Okula ilk geldiğimde müdür akrabamız olduğundan beni dışladılar. O zaman Hayta bunu doğru bulmadı, kaç yıllık arkadaşlarının karşısında durdu. Beni tanımıyordu ama benimle bir oldu arkadaşlarına karşı durdu, beni korudu. Sonra onlarla da dost olduk elbette. Ben o zaman çok çekingendim, ses çıkaramazdım, ama Hayta bana hep arka çıkardı.''

Mehmet Hayta'yla Okan'ın kurdukları dostluk güne ve geceye yayılır ondan sonra. Günün yirmi saatini birlikte geçirirler. Aynı zamanda anne babalarının diğer çocukları haline gelirler. Öyle ki Okan ve Hayta küs olsa bile Okan'ın annesiyle Okan'ı ufaktan çekiştirir Hayta. Kimi zaman kız arkadaşını beğenmez ''bunları ayıracağım, Okan'a zarar veriyor'' der. Okan pek sevmediği basketbolu Hayta ile sever, birlikte basketbol oynarlar her gün. 10 Ekim'den sonra ise basketbol Okan'ın hayatından çıkar.

Hayta'nın hayatının bazı kesitleri bu yazıda eksik kalıyor. Çünkü yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş Eren Akın'la. Onu da 10 Ekim'de yitirdik. Eren'i Hayta'dan, Hayta'yı Eren'den dinleyemiyoruz. Eren'in kocaman gülüşü ve dişleriniz varken gülün sözleri, gerideki herkese miras kalıyor. Gülüşleri ise buruk... Eren ve Hayta'nın akşam yürüyüşleri ve sohbetleri gök kubbede yayılıp kalıyor.

Yahya en büyük abisi Hayta'nın. "O büyüdükçe bana bir sırt büyüyordu, onu yitirdim" diyor ve Hayta'yı en iyi anlatacak anılardan birini şöyle aktarıyor: "Param yok diye benden para isteyince kenara çektim oğlum sen bursunu ne yapıyorsun diye sordum. Önce cevap vermek istemedi. Sonra 'abi ben bursumu beş arkadaşıma pay ediyorum. Benim nasılsa evim var, bir şekilde karnımı doyururum. Onlar ailelerinden uzakta okuyor' dedi. Ben de bunu öğrenince ne zaman destek istese destek vermeye çalıştım."

Bu anı, Hayta'nın hayatının her köşesinde göreceğiniz anılardan biri. Kime sorsanız benzeri bir anıya sahip Hayta'yla ilgili. Hayta bir gün evdeki halıyı toplar, beri gün abisinin dolabındaki fazla kıyafetleri alır, "insanların giyecek bir şeyi yokken sen bu kadar kıyafeti ne yapacaksın" diye abisine kızar. Bir gün kornişteki perdeyi indirir. Malatya'ya dışarıdan okumaya gelmiş arkadaşlarının ihtiyaçlarını gidermeye çalışır. Bunu yaparken de geceleri usul usul yapar ki kimse görmesin.

Hayta'nın bu inceliğini ise Barış Yıldız şöyle aktarıyor: "O yaz söz verdiği için, hem de turnuvalarda el harçlığını çıkarmak için çim sulama işine başladı. O zaman seçim çalışmaları yapıyorduk. Toplanıyoruz sabaha kadar afişleme yapıyoruz, muhabbet ediyoruz. Hayta gelmeyi çok istedi, 'birine devredip gel' dedim. Hayta, 'abi iş çok ağır kimseye devredemem! dedi."

Kendi inceliği ve insanların kötülüklerine şaşırdığındandır ki Hayta'nın düşü âdil bir dünyadır. CHP Malatya Gençlik Kolları'na Okan ile birlikte gelmeye başlaması da bunun ve Okan ile yaptığı tartışmaların bir sonucu. Gençlik kollarında hemen sıkı bir arkadaşlık kurarlar. Arkadaşlarıyla birçok hayalleri ve planları vardır. Sabaha kadar afişleme yapar, yazılar yazar, uzun uzun sohbet ederler. Muhabbetlerine katıkları veya yakıtları çekirdek ve koladır her zaman. Kimi zaman yaya, kimi zaman kamyonet kasasında çalışırlar. Birlikte plan yaptıklarından biri Cemo'dur. Cemo, bu hayallerden birini şöyle aktarıyor: "Eren, Hayta ve ben sırtımıza çantalarımızı alıp köyleri dolaşacaktık, oralardaki çocuklara hem kitap okuyacak, hem de çocukları eğlendirecektik ama olmadı".

Hayta arkadaşlarını, yoldaşlıklarını, onlarla bir şeyler paylaşmayı çok sever. Dostluk Hayta'nın tasvirinin temel unsurlarından biridir. O yıl üniversite tercihlerini birlikte yaparlar. Berivan'ın Kırklareli'ndeki üniversitesini de birlikte tercih ederler. 10 Ekim sonrası Berivan üniversiteyi bırakır ve geri dönemez.

Hayta arkadaşları için tek tek burs başvurusu yapar. Ancak iş kendisine gelince daha fazla ihtiyacı olanlar var diye, başvuru yapmayı haksızlık görür, kendi başvurusunu geri çeker.

Hayta merhametiyle, adalet duygusuyla tanınır ancak her zaman açık sözlü ve cesurdur. Gerektiğinde, haksızlıkla karşılaşınca kavgadan da kaçınmaz. Haksızlığı kim yapsa ona karşı çıkar mevkisine bakmadan. Babası bunu şöyle aktarıyor "hiç harçlığımı alıyorum, harçlığımı keser mi demezdi, beğenmediği bir şey oldu mu baba uzaktan yürü derdi. Ama nezaketli olduğundan, çoğunlukla aile içinde kızdığı şeyleri espriyle anlatırdı." Ablası ise "Bir kaç kelimeyle, göz bakışıyla anlaşırdık, karşısındakinin halini sözsüz anlardı" diye ekliyor.

Mehmet Hayta günü yirmi dört saat yaşarmış. Gözünün kestiği gücünün yeteceği hiçbir şeyden geri durmamış. Örneğin zaman buldukça araştırma hastanesine gidip hasta tiyatrosuna dahil olup asistanlara destek olurmuş, oradan oraya koşarken yemeği sofrada bırakıp arkadaşlarıyla bir simidi paylaşmayı tercih edermiş. Annesi de sen nasıl sporcusun hiç yemiyorsun, dinlenmiyorsun diye kızarmış, kıyamazmış oğluna. Hayta da sen benim önümü kesiyorsun diye annesine takılırmış çoğu zaman. Ama annesi aynı zamanda dert ortağıymış, her şeyini annesiyle paylaşırmış.

Hayta'yı çok dertlendiren bir anı ise şöyle: Bir gün arkadaşlarıyla uzunca otururlar, çoğunda para kalmaz, hesabı Hayta öder. Parası bittiği için de arkadaşlarından bilet için 1 lira alır. Akbile yükler ama bilet 1,15 olduğundan 1 lira yetmez otobüs parasına. Tabana kuvvet eve yürürken bebeği için süt parası isteyen bir kadınla karşılaşır. Hayta o gün yürüdüğü için değil, kadına süt parası veremediği için çok üzülür.

Hayta aynı zamanda idealist bir sporcudur, elini atmadığı spor dalı kalmamış. Bu yüzden eş zamanlı iki üniversite okur ve oryantring yapar. Arkadaşı Deniz Umut Ulutaş ile birlikte okulda oryantring kulübü kurmak için başvuruda bulunurlar. Şehir şehir dolaşıp oryantring turnuvalarına katılırlar, derece alırlar, antrenörlük yaparlar. Turnuvalara giderken de kıt kanaat masraflarını çıkarırlar. Bu yolculukların birini Deniz Umut şöyle anlatıyor "Hayta'nın akşam için bir paket bisküvisi vardı. Yarı yarıya saydık bir tane fazla geldi. Sen ye olmaz sen ye derken o fazla bisküvi sebebiyle ikimiz de hiç bisküvi yemedik. Aç yattık."

Mehmet Hayta bir yön bulma ve strateji oyunu olan oryantringde pusula kullanmadan galibiyetler alır. Dünyayı tanımak, görmek bilmek ister ama aynı zamanda oryantring branşında da dünya onu tanısın ister. Bunun için hayaller kurar. Yahya abisiyle plan yaparlar, oryantring alanında daha gelişmiş olan Norveç'e gidecektir abisinin de desteğiyle. Bu alanda tanınacak, aynı zamanda oryantringin Türkiye'de tanınmasını sağlayacaktır. Sık sık abisine "Göreceksin bak günün birinde tüm Türkiye beni tanıyacak" der. 2015'te Deniz Umut'la milli takıma başvururlar, milli takıma kabul yazıları ise 10 Ekim'den aylar sonra gelir. 10 Ekim'den sonra Deniz Umut oryantringi bırakır. Üniversite ise kulübün açılmasını 14 Ekim'de onaylar ancak arkadaşları Hayta'sız kulübü kapamaya karar verir.

Ankara'ya gidişler hep çok heyecan vericidir gençlik kollarındaki gençler için. 9 Ekim gününü hep birlikte geçirirler, miting sonrası planları yapılır ve yola çıkarken de 11 Ekim'de kahvaltıda buluşmak için sözleşilir. Barışa giderler ama bir yandan da kaygılıdırlar. Müdahale olursa nasıl korunacaklarını da konuşurlar, başlarına bir şey gelirse unutulmamayı da.

O gün Hayta akşam alelacele bir tas çorba içer, ablası aç gitmesin diye bir elma soyar, bir dilim eline verir diğer dilimleri ise poşete koyar. Elma Hayta'nın en sevdiği meyvedir. Eve elma Hayta için alınır ve o günden sonra da bir daha alınmaz.

Hayta o gün Latif'i, Barış'ı defalarca arayıp beni unutmayın demesine rağmen, unuturlar Hayta'yı. Otobüs Hayta'sız hareket eder, zar zor yetişir. Azcık oyalansa belki de bırakıp gideceklerdir Hayta'yı.

Ankara artık "Kara şehir" CHP Malatya Gençlik kollarındaki gençler için. Berivan ''Bir daha Ankara'ya gitmem'' diyor, Latif ise ''Meclis kürsüsüne Hayta ile çıkacağım, barış siyaseti yapacağım'' diyor. Okan ''Çocuğuma Hayta'nın adını vereceğim'' diyor. Giden giderken yalnız gitmiyor. Kayıpların ardından hayat hem altüst oluyor hem de geride bırakılan mirasla yeniden kuruluyor. Acıyla kardeşlikler kuruluyor, akraba olunuyor. Hayatlar bambaşka bir hâl alıyor. Hayatı altüst eden de yeniden kuran da on dokuz-yirmi yaşlarındaki gencecik çocuklar. Tekrar aynı soru, on dokuz yaşa bunca güzelliği nasıl sığdırmış bir gencecik can.

Kaynak: http://101015ankara.org/untitled-4/

ÖNCEKİ HABER

Veysel Atılgan: Kendime kanat yapsam uçabilir miyim anne?

SONRAKİ HABER

Mehmet Esin: Motosiklete atlayıp üzüm bağlarına doğru gitti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...