04 Kasım 2016 00:35

İspanya: Sermayenin zaferi ve ana muhalefet krizi

Yeniden başbakan seçilen Rajoy, İspanyol demokrasisinin en fazla yolsuzluğa bulaşmış partisinin başkanı.

Paylaş

Jesus de la ROZA
Hilal ÜNLÜ
Gijon

İspanya’da 300 gün süren ‘geçici hükümet’ döneminden sonra sağcı Halk Partisi Genel Başkanı Mariano Rajoy, parlamentonun 29 Ekim’deki oturumunda yeniden başbakan seçildi. Rajoy, İspanyol demokrasisinin tarihte en fazla yolsuzluğa bulaşmış partisinin (PP-Halk Partisi) başkanı. Onun başbakanlığı dönemi eğitim, sağlık, sosyal yardım alanlarında en fazla kesintilerin yapıldığı, ekonomi yasalarıyla emekçilerin haklarının ve maaşlarının en aşağılara çekildiği dönem. İspanya’da halkların, emekçilerin  “Ağız Tıkama Yasası” diye isimlendirdiği İç Güvenlik Yasası’yla özgürlüklerin ve demokratik hakların kısıtlandığı, ülkenin eşitsizliğin en çok arttığı OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkesi haline geldiği dönem...

YOLSUZLUK SUÇLAMASINDAN KURTARDI

Mariano Rajoy, o tarihe kadar yargıya taşınan en büyük yolsuzluk davası olan ve partisini de içine alan bir davada, yargının dikkatini başka yöne çekmeyi başardı. Gurtel davası olarak bilinen davada yer alan Eski Hazine Bakanı Luis Barcenas, 14 suçtan yargılanmış (19 ay cezaevinde kaldı) ve savcı bu şahıs hakkında 42 yıl hapis cezası talep etmişti. Bu davadan kendisini kurtardı.

Öte yandan son iki seçimde de en fazla oy alan parti olması nedeniyle hükümet kurma sorumluluğu kendisinde olmasına rağmen diğer partilerden destek beklemek dışında ciddi bir girişimde bulunmadı. “İspanya’da hükümetin kurulamamasının sorumlusu bu partidir” mesajı ile kamuoyunun dikkatinin ana muhalefet partisi, sosyal demokrat PSOE (Sosyalist Parti) üzerinde odaklanmasını sağladı. PSOE’yi içinden çıkılması zaman alacak ve sonuçları öngörülemeyen bir krize sokmayı başardı.

ANA MUHALEFETTE KRİZ

Sosyalist Parti, önemli bir karar aşamasındaydı. İki seçeneği vardı: Parti Genel Sekreteri Pedro Sanchez’in ve tabanın büyük çoğunluğunun savunduğu gibi ‘Rajoy’a hayır’ demek; ya da sermayenin, basının, bankaların ve Felipe Gonzalez gibi partinin ağır toplarının talebi olan Rajoy’un yeniden başbakan olmasına olanak tanıyacak şekilde mecliste çekimser kalmak.
Ancak sorunun temeli daha eskilere dayanıyor. 2008 yılında yapılan seçimlerde eski PSOE’nun Eski Başbakanı Zapatero, 11 milyon 3 yüz bin oyla hükümet oldu. 2011 seçimlerinde (Halk Partisi kazandı) PSOE 4 milyondan fazla oy kaybetti; oy sayısı 7 milyona düştü.

PSOE, TROYKAYA TESLİM OLDU

Ekonomik kriz patlak verdiğinde Zapatero yani PSOE, hükümetin başındaydı. Bu dönemde PSOE’nin gerçek yüzü ortaya çıktı: Adı sosyalist olan hükümet, troykanın (IMF, AB, Avrupa Merkez Bankası üçlüsü) tüm taleplerine boyun eğdi ve ücretlerin düşürülmesi, işten atmaları kolaylaştıran çalışma reformu gibi neoliberal dayatmaları uygulamaya koydu. PSOE’nin uyguladığı ekonomi politikalarıyla, muhafazakar sağ partininkiler arasında bir fark olmadığını gören seçmen, bu partiye güvenini kaybetti.
PSOE’nin seçmen tabanının yaş ortalaması yüksek. Özellikle de gençlik kesimi bu geleneksel partiler tarafından temsil edilmiyor. Ayrıca ki gençliğin yüzde 50’si işsizliğe ya da diğer ülkelere göçe mahkum edilmiş durumda. On binlerce üniversite diplomalı genç İspanya dışında, Avrupa (Almanya, İngiltere, Fransa, Portekiz vb.) ya da Güney Amerika yollarında iş arıyor.

15 MAYIS HAREKETİ VE PODEMOS

Bu koşullar içinde “Öfkeliler Hareketi” olarak da bilinen 15M hareketi doğdu. Bu, 15 Mayıs 2011 tarihinde yapılan bir gösteriyle şekillenen, farklı kolektiflerden oluşan bir halk hareketiydi. Bu hareketten ve geleneksel partileri destekleyen gençlerin bu partileri terketmeleri sonucu 2014 yılında Podemos partisi ortaya çıktı. Podemos (Yapabiliriz) yalnızca iki yıl içinde ülkenin üçüncü politik gücüne dönüştü ve PSOE’nin sol hegemonik konumunu tehdit eder pozisyona geldi. Güç kaybeden PSOE’nin çok sayıda seçmeni bu yeni partiye kaydı.

SAĞCI AZINLIK HÜKÜMETİ NASIL KURULDU?

20 Aralık 2015 seçimlerine yukarıda saydığımız koşullarda girildi. Podemos’un ortaya çıkması, PSOE yeniden oy kaybetti. Aldığı oy sayısı 7 milyondan 5 milyon 500 bine düştü. Podemos 5 milyonun üzerinde bir oy ile güçlü bir şekilde parlamentoya girdi.
PP Başkanı Mariano Rajoy seçimleri kazanmasına rağmen mutlak çoğunluğu kazanamadı, hükümeti kurmada da gerekli çabayı göstermedi. Ne Yurttaşlar Partisi (Ciudadanos) ne PSOE ne Podemos ne de herhangi bir Bask ya da Katalan partisi onu destekleme yanlısıydı.
Öte yandan PSOE-Podemos ittifakıyla herhangi bir Bask ve Katalan partisinin desteği ile ‘sol bir hükümet’ kurulma olanağı mevcuttu.
Podemos Lideri Pablo Iglesias, PSOE’ye Pedro Sanchez’in başbakanlığında ve kendisinin de başbakan yardımcısı olduğu bir hükümet oluşturma teklifinde bulundu. Ancak bu, ne devletin gerçek iktidar güçleri (sermaye güçleri) ne de PSOE’nin gerçek yönlendiricilerince kabul görmedi.

PODEMOS’A KARŞI SALDIRI KAMPANYASI

PSOE’nin motor güçleri, Felipe Gonzalez gibi eski liderleri ve Endülüs bölgesinde Susana Diaz ya da Extremadura’da Ferhando Gonzalez Vara gibi bölgesel liderleri harekete geçtiler. İspanya sermayesi ve medyası, AB güçleri ile birlikte, içinde Podemos’un olduğu sol bir hükümetin kurulmaması için uğraştı. Podemos’a karşı özel bir saldırı kampanyası başlatıldı: “Podemos popülist, sistem karşıtı, Bolivarcı...”dır denildi. Basklıların ve Katalanların ‘karar verme hakkı’ lehine tavır aldığı için ulusal birliği bozmak isteyen bir parti olarak sunuldu.
Yine sermaye çevrelerince çok sevilmeyen PSOE Genel Sekreter Pedro Sanchez, Yurttaşlar Partisi ile anlaştı. Ancak hiçbir partinin desteğini alamadı. Doğal olarak üçüncü kez seçime gitme tehlikesi doğdu. PSOE bu hükümetin kurulamamasından Podemos ve sağcı liberal Yurttaşlar Partisi arasında bir anlaşma olamayacağı gerçeğini bildiği halde Podemos’u sorumlu tuttu.

‘HAYIR HAYIRDIR’DAN ÇEKİMSERLİĞE

Her ne kadar Halk Partisinin oyu biraz artmış olsa da son yapılan 26 Haziran seçimlerinden de aralığa benzer sonuçlar çıktı. PSOE tekrar oy kaybetti ve Unidos-Podemos’da da (Podemos ve Birleşik Sol ittifakı, Podemos’un birkaç ay önce ayrı girdiği seçimlerden aldığı oydan 1 milyon daha az oy aldı) oylar düştü.
Bu parçalı parlamento aritmetiğinde, daha önce Rajoy’un başbakanlığındaki bir hükümeti asla desteklemeyeceğini söyleyen Yurttaşlar Partisi, Rajoy’un Halk Partisi ile anlaştı.
Öte yandan PSOE Genel Sekreteri Pedro Sanchez, Rajoy’a defalarca yönelttiği “Hayırın anlamı hayırdır” sözünü yineleyerek PSOE desteğiyle böyle bir hükümetin kurulmasına muhalefet ediyordu. Bu diretme ise yeniden seçimlere gidilmesi anlamına geliyordu.
Dolayısıyla Sanchez, hükümetin kurulamamasından sorumlu tutuldu. Sanchez’e olağanüstü baskı yapılarak istifaya zorlandı. Sanchez’in istifasından sonra PSOE Federal Komitesi çekimser kalma kararı aldı.

VE SAĞ AZINLIK HÜKÜMETİ

Bu karar partinin Federal Komitesinde bölünmeye yol açtı; üyelerinin yüzde 40’ı Rajoy Hükümetine hayır oyu verdi. Sanchez, maruz kaldığı bu baskıları bir televizyon kanalına verdiği röportajda isim de vererek açıkladı. Bu isimler partinin eski lideri Felipe Gonzalez, el Pais gazetesi, çok uluslu telekominikasyon şirketi Telefonika’nın eski başkanı gibi isimlerdi. Sonunda Sanchez milletvekilliğinden istifa etti ve parlamentoyu terketti.
PSOE milletvekillerinin geneli ise hükümet oylamasında çekimser kalarak Rajoy’un seçilmesine olanak tanıdılar.
84 milletvekilinden 15’i hayır oyu verdi. Sonuç olarak PSOE ne zaman sonlanacağı bilinmeyen derin bir krize girdi. Partinin bir genel sekreteri yok, içte bölünme söz konusu, militanlarının geneli muhalif durumda, geçici bir yönetimle idare ediliyor. Ayrıca Unidos-Podemos’un temel sol güç olma pozisyonunu elinden alma tehlikesi var.
Kısacası PSOE’nin geleceği şimdiye kadar olmadığı kadar bir belirsizlik içinde. Bazı önderlerinin, Yunan PASOK partisi ile aynı kaderi paylaşacağı kaygısını taşıdıkları söylenebilir.

ÖNCEKİ HABER

Ebeveynlerden ev ödevlerine boykot

SONRAKİ HABER

Yalana dolana gerek yok, Diyarbakır mutsuz ve öfkeli!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa