30 Ekim 2016 09:20

O gün sayacağım...

ALİKEV Burslarına destek olmak için 38. Vodafone İstanbul Maratonu’nda koşacak olan Oyuncu Emre Canpolat yazdı.

Paylaş

Emre CANPOLAT

Telefonumda bir adımsayar olmadığını fark ettim. Günde kaç adım attığımı saymayı pek düşünmedim daha önce. Evden çıkmadığım zamanlarda birkaç yüzden fazla adım atmıyorum gibi geliyor bana ve bunun kaydını tutmak çok moral bozucu olabilir.
Evin en uzak noktasına sakin bir yürüyüşle yirmi beş adımda ulaşabiliyorum. Odamda en uzak noktaya altı adım mesafedeyim. Tek bir adım atmadan bilgisayarıma, bir adımda televizyonuma (imc TV ve Hayat TV kapandığından beri hiçbir kanalı göstermiyor kendisi. Sadece bilgisayara bağlıyordum zaten) ulaşabiliyorum. Çalışma masam üç adım mesafede ve üstünde okuma lambası ve giyip çıkardığım giyisilerden bir demet var. Çalışma masam ve arada sırada parmağımı kanatıp alyuvarları izlediğim antika sayılabilecek dökme demirden ve aynalı mikroskobum arasında üç adım var. (Şu anda yanımdaki pet şişeden son yudum suyu içtiğim için üç adımda çöpe gidip şişeyi atıp döneceğim. Etti mi sana altı adım daha?)
Bilmek istemiyorum aslında kaç adım attığımı. Gecenin bu saatinde evde adımlarımı sayarak dolaşmamın başka bir nedeni var. Biraz sonra geleceğim o konuya.
Aslında emeklemekten adımlamaya çok zor geçmiş bir bebekmişim. Hızlı emekleyici olduğumdan ihtiyaç hissetmemişim adımlamaya ta ki ellerimi davul fırına basıp adımlamaya mecbur kalana kadar. Ama bir adımlamışım pir adımlamışım...
İlk okulum olan ilkokulum (ki burada konuyla ilgisizce, anaokuluna gitmediğimin altını çiziyorum) evimizin önündeki caddenin sonundaydı. Her gün kaç adım olduğunu bilmediğim bu sekiz yüz metrelik yolu adımlardım. Adımlarımı o zaman da saymadım ama mutlaka yolda adımlarını sayan arkadaşlarım olmuştur. Gerçi o zaman adımlarım kısa ve okula giderken oynadığım oyuna göre değişen aksaklıklarda olurdu. “Hareketli” bir cocuk olduğum için düz yolda bile çapraz yürürdüm çoğu zaman. Öyle adımsayar falan da yoktu o yıllarda. Siyah önlüklü, leblebi tozunun hijyeninin kafalara takılmadığı yıllardı.
Ortaokul, lise... Hep adımladım. Arada bir yıl Mersin’de lise maceram var ki en çok orada adımladım. Tasdiknamemi takdirname gibi taşıdığım İstanbul’a dönüşte ayaklarımda fazla adımlamaktan morluklar oluşmuş, araştırmacı doktor abiler parça alıp üzerinde uzun uzun konuşmuştu...
Adımlarımı saymadan yıllarca adımladım işte... Okuldan eve, evden okula adımladım. Dalacağım meyve ağaçlarına gitmek için adımladım. Kız arkadaşımı görmek için gece yarısı Isparta ayazında kız yurduna adımladım. Mecliste pankart açan gençler için Sıraselviler’den Taksim istikametine doğru adımladım. O meşhur tezkereye karşı Antalya’da adımladım.
2007 1 Mayıs’ında Taksim’e doğru Gümüşsuyu yokuşunu adımladım mesela. Kaç adımda çıktım meydana, kaç adımda İstiklal’e geçtim, o yoğun gazdan kaç adım kaçtım, kaç adım sonra bir teyzeye siper oldum ve kaç adım sonra yere düştük ve polislerin kaç adımı sırtımdan geçti bilmiyorum. Gezi’ye dozer geldi dediklerinde adımlarımı alıp gittim oraya. İlk gece sabaha karşı üşüdüğüm için adımladım oralarda, daha sonra Gezi’ye varmanın başka yolu olmadığı için...
Ceylan için adımladım, Uğur için adımladım, Medeni için adımladım, Berkin için adımladım, Ali İsmail için adımladım...
Bu gece evde adımlarımı sayarak dolaşıyorum demiştim ya... Yabancılaştım çünkü adımlarıma. Kırk kere adını söylesen kendi adına yabancılaşırsın ya, öyle bir şey. Şimdi ben bu adımı atıyorum ya diyorum kendime, onların evinde gece yarısı canı sıkıntısından atacağı böyle adımları çaldılar, onu sevgilisine götürecek adımlarını çaldılar, yaşam hakkı için, özgür bir dünya için atacağı adımları çaldılar. Benim hayat boyu saymadığım her bir adım gibi adımlarını çaldılar. Boş boş bakıyorum evi adımlarken otuz beş yaşındaki ayaklarıma...
Birkaç hafta önce ALİKEV’e bagış toplamak için İstanbul maratonunda adımlayabileceğimi öğrenmiştim. Bugün adimadim.org sitesindeki profilimi tamamlayıp Ali İsmail Korkmaz Vakfı (ALİKEV) için adımlamak üzere kampanyamı başlattım. En az beş bin TL toplamayı hedefliyorum. Evde adımlarımı izliyorum... Kulağımda “Düşlerinde Özgür Dünya” belgeselinde Emel annenin, Ali’nin bir sineğin yaşam hakkını savundugunu anlattığı bölüm çınlıyor.
Artık Ali’nin yüreği o güzel ALİKEV’in içinde atıyor. Emel anne adımlarını oğlunun yerine Ali’sinin düşlerine doğru atıyor.
Ondan çalınan adımların bir tanesini bile karşılamaz biliyorum ama onun için birkaç adım da ben atacağım ve attığım adımları bağış yapan arkadaşlarıma paylaştıracağım. Diyeceğim ki “Senin için bilmem kaç bin adım attım dostum iki kalp atışı olsun diye Ali’nin yüreğinin attığı ALİKEV’de...” O gün sayacağım...
Ali’nin düşlerine nefesini katan dostlara vermek için...

NOT: http://alikev.org/adimadim/ sayfasını ziyaret ediniz. Nasıl kampanya başlatacağınızı ve nasıl katkıda bulunacağınızı orada bulacaksınız. Emel annenin peşinden, Ali’nin düşlerindeki özgür dünyaya doğru siz de adımlayın.

ÖNCEKİ HABER

Çanakkale ne pahasına geçiliyor!

SONRAKİ HABER

Cevabı belli bir soru; İstanbul depremine hazır mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...