17 Ekim 2016 00:54

‘Romantik Laz temsiline savaş açtım’

Nilüfer Taşkın’ın 'Bu Bir İsyan Şarkı Değil' kitabı Laz kimliğinin temsili üzerine yazılmış ezber bozan çalışmalardan biri.

Paylaş

Bahar Çelik OMUR
İstanbul

Nilüfer Taşkın’ın geçtiğimiz aylarda İletişim Yayınları’ndan yayımlanan kitabı “Bu Bir İsyan Şarkı Değil”  Laz kimliğinin temsili üzerine yazılmış ezber bozan çalışmalardan biri. Türkiye’de Laz etnik/kültürel kimliği üzerine yapılmış az sayıdaki çalışmalardan biri olması ise onu da daha değerli kılıyor.

Kitabınızın adından başlamak gerekirse, neden “Bu Bir İsyan Şarkısı Değil?” Çoğu insan tam tersi bir başlık beklerdi diye tahmin ediyorum oysa Lazlar söz konusu olduğunda…
Kitapta genel olarak güncel kentli Laz kimliğinin dinamiklerini ve dönüşüm süreçlerini anlatmaya çalıştım. Lazlar yakın bir zamana kadar sadece fıkra kahramanı olarak temsil ediliyorlardı. 2000’lerden itibarense Kazım Koyuncu ve onun müzikal mirasını devralanların sayesinde metropollerde müzikle öne çıktılar. Özellikle de “isyanlar” olarak temsil edilen rock müziğin Karadeniz dilleri/ezgileri ile buluşmasından ortaya çıkan bu müzik türü bir hayli popüler oldu. Bu “isyankar” imajın muhalif çevre örgütlenmeleri, Laz Kültür Hareketi ve popüler kültür ürünlerinin biraraya gelmesiyle pekiştiğini söyleyebiliriz. Ama resme daha yakından bakınca işin aslının çok da öyle olmadığını görüyoruz. Bu müzikal türün Karadenizlilerin kimlikle ilgili talepleriyle müzik piyasasının biraraya gelmesinin bir ürünü olduğunu söylemek mümkün.

Müziğin Lazlar açısından nasıl dönüştürücü etkisi oldu?
Müzik, kültürel performanslar çok güçlü araçlar toplumsal dönüşüm açısından. Bu yüzden iktidarın da ilgi alanına giriyor ve sürekli müdahale ediyor. Bu çekiştirme sonucunda bir yere varıyor bu kültürel üretimler. Başlangıçta Babylon’da Lazca bir şarkı dinlemek, İstiklal Caddesi’nin ortasında horon oynamak çok radikal şeylerdi ve biz Lazlar için çok şey ifade ediyordu ama şimdi aynı etkiyi yapmıyor bilhakis başka anlamlar üretiyor. Lazları şarkılarını söyleyip horonlarını oynamaktan öteye herhangi bir kültürel hak talebi olmayan makbul vatandaş pozisyonuna getiriyor bu performanslar.

KİTAP LAZLARI SEVİMLİLİK MUSKASI GÖRENLERİ MEMNUN ETMEYECEK

Kimlik konusuna nasıl yaklaşıyorsunuz? Nasıl bir Laz kimliği portresi çiziyorsunuz bugün için?
Öncelikle özcülüğe kaçmadan, kendi kırılma noktalarımı ortaya koyarak, nerede durduğumun altını çizerek bir pozisyon almaya çalıştım. Romantik Laz temsiline savaş açtığım söylenebilir bir bakıma, bu yüzden Lazları sevimlilik muskası ya da asi bir millet olarak görmek isteyenleri de memnun etmeyecektir kitap.
Hegemonik sistemle uyumlu bir Laz kimliği portresi çiziyorum en nihayetinde ama geleceğe dair kötümser bir tablo çıkmıyor baktığım yerden. Şu an konuşulan, görünen Laz temsilinin de tıpkı fıkraların yaptığı gibi Lazları önemli ölçüde nesneleştirdiğini düşünüyorum. Tabi ki çerçevenin dışına taşan ve Lazları özneleştiren faktörleri görmezden gelmemek gerek. Bütün bunlara tarihsel, sosyolojik bir perspektiften bakmaya çalıştım kitapta.  
 
Kitabın içeriğine bakınca çaydan milliyetçiliğe, çokkültürcülükten müziğe kadar pek çok konuya değinildiğini görüyoruz. Neden bu kadar geniş bir kapsamda tuttunuz çalışmayı?
Aslına bakarsanız başlangıçta amacım Kazın Koyuncu ile başlayan “Karadeniz Rock” müzik türünü incelemek ve bunun Laz kimliğini nasıl etkilediğine bakmaktı.
Ama önce gaz ve toz bulutundan başlamam ve Lazlar kimdir, ne yer ne içerler onu söylemem icap etti. Çünkü çok az çalışılmış bir alan bu yüzden de argümanlarımı temellendirmek için farklı konulara değinmem gerekti. Hal böyle olunca da müzik kısmı beklediğimden daha yüzeysel kaldı denebilir. Daha fazla grubu dinlemek, röportaj yapmak, seyirciye karışmak, horona durmak isterdim oysa ki.

Kitaba dair nasıl eleştiriler alıyorsunuz? Lazlar nasıl değerlendiriyor kitabınızı?
Genel olarak kitabın diliyle ilgili övgüler aldım. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde yazdığım yüksek lisans tezimi devşirerek yazdığım bir çalışma bu. İnsanlar tez lafını duyunca haliyle ürküyorlar, çünkü akademik Türkçe genel olarak çok kuru, soğuk ve kibirli bir dil. Ben bu tarz bir dil kullanmak istemedim. Giriş kısmında da belirttiğim gibi aksanımı yansıtabileceğim bir dil bulmaya çalıştım. Zaten kimlik meselesine dair düşünmem hep kendimden yola çıkarak olduğu için bunu yapmak kısmen kolay oldu. Karşılaştığım diğer ortak bir yorum da Lazlarla ilgili merak edilen, bilinmeyen pek çok şeyin cevabını içerdiğiydi. İtiraf etmek gerekirse Kazım Koyuncu’ya olan yaklaşımımın nasıl karşılanacağını merak ediyordum. Biliyorsunuz Kazım hem Lazlar hem de olmayanlar için çok önemli bir figür, keza benim için de öyle, hayatta olmadığı için ona dair söyleyeceklerim konusunda çok hassas davranmam gerekiyordu. Romantize etmekten kaçınırken sosyolojik tahlillerimi de esirgemediğimi bunun yanında özel bir insan/müzisyen olma durumunun da hakkını teslim ettiğimi düşünüyorum. Şimdiye dek olumsuz bir yorum da gelmedi. Kitabın kapsamının öngördüğümden de geniş olması yüzünden müzik kısmında az sayıda müzisyen/gruptan bahsettiğime dair haklı bir eleştiri geldi az önce de değindiğim sebeplerden dolayı.

LAZ AYDINININ TALEBİNİ LAZ HALKI REDDEDER

Laz halkı ile Laz aydınları arasında vizyon farklılıkları olduğunu söylüyorsunuz. Bu iki grubun ayrışıp uzlaştığı noktalar neler?
Laz aydınları Lazların ulusal kültürden farklılıklarını vurgularken genel olarak Laz
halkı benzerliklerinin altını çizmeye meyillidir. Aydınlar kültürel hak taleplerinde bulunurken, halk bu talepleri reddeder. Örneğin bir grup Laz aydını Lazca TV için dilekçe verdiklerinin akabinde başka bir grup Laz da Lazca TV istemediklerine dair beyanda bulunmuşlardı. Bunun yanında Kazım Koyuncu ile birlikte başlayıp popülerleşen müzik gruplarını her iki kesim de sahipleniyordu. Çünkü bu müzik sayesinde Lazlar ve Laz kültürü tanınıyordu üstelik geniş kitlelerce benimseniyor, kabul ediliyordu. Bu müzik türü her iki uçtan Lazların da gururunu okşarken Lazları marjinalleştirmiyor aksine onları daha da “makbul vatandaş” koltuğuna oturtuyordu.

Kitapta Zuğaşi Berepe’nin Kazım’ı ile Kazım Koyuncu’nun solo kariyeri arasında bariz farklılıklar olduğunun altını çiziyorsunuz… Biraz bundan bahseder misiniz?
Zuğaşi Berepe’nin Laz Kültür Hareketi içinde en radikal üretim olduğunu düşünüyorum. Çünkü ilk kez Lazcayı, Laz kimliğini, köy ve geçmiş bağlamından çıkartıp bugüne ve kentli olmaya dair bir söz söylüyordu Zuğaşi Berepe. Bunu çok önemsiyorum çünkü bu bir dilin ve kültürün bugün yaşayabileceğine dair bir umut ışığıdır bu. Oysa elli yıl önce söylenmiş bir atma türküyü bugün rock formunda söylemiş olmanız aynı etkiyi yaratmıyor, ancak o dilin nostaljisini yapmış oluyorsunuz. Zaten sistemin etnik kültürlerle ilgili en fazla tahammül edebildiği nokta da bu. Bu yüzden Kazım Koyuncu’nun Zuğaşi Berepe ile değil solo kariyerine başladıktan sonra ve ancak bu tarz derleme şarkılar icra ettiğinde (başka faktörlerin de etkisiyle) geniş kitlelere ulaştığını düşünüyorum.  

LAZCANIN DA TÜRKÇE GİBİ KURUMSALLAŞMASI GEREKİYOR

Lazcanın geleceğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Lazca yaklaşık son otuz yıldır gelecek kuşaklara aktarılmıyor. Bu yüzden de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya haliyle. Egemen yazı dili Türkçe oldukça da sözlü olarak aktarılsa bile yaşama şansı yok bence. Bunun için Lazcanın da Türkçe gibi kurumsallaşması, modernize edilmesi gerekiyor. Yani eğitim, medya gibi araçlarla yazılı hale getirilmesi, standartlaşması ve gelecek kuşaklara öğretilmesi gerek. Laz halkının merkezi otoriteyle yakınlığı malum olduğu için devletin yeşil ışık yakması gerekiyor bu denli bir girişim için. AKP’nin liberal kültür politikaları benimsediği dönemde Lazlara da doğrudan yansımıştı örneğin bu durum. Laz olmak, Lazcaya dair taleplerde bulunmak çok daha kolay ifade edilir olmuş hatta Lazcanın seçmeli ders olarak okutulması, özel bir kanalın Lazca yayın yapması vs. gibi beş yıl öncesine kadar hayal sayılabilecek pek çok gelişme olmuştu.

KÜRTLERDEN FARKLI OLDUKLARINI SÖYLEMELERİ LAZ OLARAK VAROLMANIN SİGORTASI

Laz Kimliği üzerinde Kürt kimliğinin etkisinden bahsetmişsiniz kitapta. Bunu biraz açar mısınız?
Lazlar Kürtlerle çokdillilik, İslamiyet, tarımla uğraşmak, köy kökenlilik, Anadolu’da yerleşik olma durumu gibi pek çok konuda birbirlerine çok benziyorlar. Kürtler cumhuriyet tarihi boyunca, özellikle seksenli yıllardan sonra açık devlet şiddetine maruz kaldılar. Lazlar aynı kötü kaderi paylaşmaktan ve çay tarımıyla kazandıkları ekonomik ve toplumsal imtiyazlardan feragat etmekten korktukları için her fırsatta Kürtlerden farklı olduklarının altını çizme gereği duydular. Bunu adeta Laz olarak varolmanın bir sigortası olarak gördüler. Bu yüzden Lazların çoğunluğunun aynı zamanda Türk milliyetçisi olduğunu görürsünüz. Lazlıklarını inkar etmeseler ve hatta sahiplenseler bile bunu Türklüğün bir alt kümesi hatta kuvvetli bir bileşeni olarak görüyor ve bu durumu çelişkili de bulmuyorlar. Laz aydınları da aynı marjinalleşme kaygısı yüzünden üretim ve örgütlenmelerini siyasi bir hareket olarak değil “Kültür Hareketi” olarak ifade ettiler ve bu “kültür” kelimesini her fırsatta dile getirdiler. Bu biçimde Laz halkını da arkalarına almayı arzuluyorlardı.

ÖNCEKİ HABER

Çocukluğunu inşaata verenler

SONRAKİ HABER

Musul’un gölgesinde bölgesel savaşa doğru!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...