14 Ekim 2016 00:29

Eşitlikçi, özgürlükçü bir baro anlayışıyla hareket edeceğiz

Cansu PİŞKİN
İstanbul

 
Dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu seçime hazırlanıyor. Seçime girmeye hazırlanan 5 aday içersinde tek kadın aday ise Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar grubunun adayı Several Ballıkaya. Avukat Ballıkaya’nın 10 kişilik Yönetim Kurulu listesinin içinde de 5 kadın üye yer alıyor. Seçim öncesinde Evrensel’e konuşan Ballıkaya, tekçi hukuk anlayışını kabul etmediklerini belirterek, “Eşitlikçi, özgürlükçü bir hukuk anlayışı istiyoruz. Haklardan, özgürlüklerden yana bir anlayışla baro mücadelesinde yer alıyoruz” dedi. İstanbul Barosu seçimleri 22-23 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek. 

‘TEKÇİ HUKUK ANLAYIŞINI KABUL ETMİYORUZ’

Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu’nun önüne koyduğu hedefleri biraz anlatabilir misiniz?
Bizim farklılığımız sadece baroya, baro hukukuna, hukuk siyasetine bakıştan kaynaklanmıyor. Bunun dışında çok önemli temel farkımız da var; eşitlikçi, özgürlükçü bir baro anlayışıyla hareket eden bir grubuz. Mesela bütün gruplar içerisinde tek kadın baro başkan adayı bizde var. Şuan ki baro yönetiminde saf başkancı ve çok erkek egemen bir yönetim anlayışı var. Kadınların temsili son derece düşük ve karar mekanizmasına etki şansları yok. Biz başta kadınlar olmak üzere tüm baro mensubu ve tüm çalışan arkadaşlarımızın baro politikalarına aktif olarak katılmalarını sağlayacak bir yönetim anlayışı göstereceğiz. Bizim açımızdan avukat, hukuk mücadelesi yürüten temel mesleklerdendir. Dolayısıyla hukuk alanındaki ihlaller öncelikle avukatları ilgilendiriyor. Avukatlar, mesleklerini yürütürken çok önemli problemler yaşıyor. Biz, baronun avukatın yanında olacağı bir anlayış ile baroyu yöneteceğiz. Tekçi bir hukuk anlayışını kabul etmiyoruz. Eşitlikçi, özgürlükçü bir hukuk anlayışı istiyoruz. Haklardan, özgürlüklerden yana bir anlayışla baro mücadelesinde yer alıyoruz.

‘AVUKATLAR BİREY OLARAK DA HAK İHLALLERİ YAŞIYOR’

Sizi, seçime giren diğer gruplardan ayıran yanlar nelerdir?
Temel hukuk politikasına bakış açımızda çok büyük farklar var. OHAL sürecinde yaşıyoruz. Muhalif tüm örgütlerin baskı altında olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu süreç içerisinde bizim dışımızdaki tüm örgütlerin OHAL sürecinde yaşanan ihlaller dahil olmak üzere hukuk ihlallerinin hiçbirine ses çıkarmadığını görüyoruz. Hatta bazı adayların buna destekleri var. Mevcut baro yönetimi de bu uygulamaların hiçbirine ses çıkarmamış bir yönetim. Geçtiğimiz 1 yılda, Türkiye’nin belki 20 yıllık geçmişinde dahi yaşanmayan ağır ihlaller süreci, yaşam hakkı ihlalleri oldu. Bazı kentler yok edildi bu süre içerisinde. Baro yönetimi bunlara da ses çıkarmadı. Baro başkanlığına aday olan diğer gruplar da aynı anlayıştılar. Avukatlar birey olarak da hak ihlalleri yaşıyorlar. Avukatın yaşadığı ihlallerde, kendisini savunamadığı bir koşulda hukuk mücadelesi vermesi de, müvekkilini savunabilmesi de mümkün değil. Baronun öncelikli bunu sağlaması lazım. Mevcut baro yönetimiyle çok esaslı bir farkımız daha var. Mevcut baro yönetimi, avukatların adliye girişlerini tamamen savcının kontrolüne bırakmış durumda. Güvenlik görevlileri tarafından avukatların yerlerde sürüklendiği günler yaşadık. Bu anlayışların tamamı dışında bir anlayış getireceğiz. 

‘BARO, OHAL’E KARŞI ÇIKMIYOR’ 

Darbe girşiminin ardından ilan edilen OHAL’le birlikte yargıyı bypass eden bir süreç yaşandı. Şimdi yeni düzenlemeler de gündemde. Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu’nun buna dair düşünceleri ve önüne koyduğu bir çalışma var mı?
OHAL uygulaması baronun baştan karşı çıkması gereken bir uygulamaydı. İstanbul Barosu 15 Temmuz gecesi darbeye karşı olduğuna ilişkin kısa bir açıklama yaptı fakat sonrasında yaşanan hiçbir hak ihlaline karşı bir görüş, bir tepki ortaya koymadı. Darbe teşebbüsü ile mücadele etmek adı altında başlayan tasfiye, baskı, sindirme politikalarının artık yerleşik hale getirilmeye başlandığını görüyoruz. Cezaevlerinde gerçekten insan haklarına aykırı uygulamalar had safhada. Savuna hakkı ortadan kalktı birçok yerde. Gözaltında 30 gün tutma uygulamasının, paralelinde avukatla görüştürülmeme, avukat yardımından faydalandırılmama ve cezaevinde müvekkille avukat arasında görüşmeye engel olma ve görüşmenin tamamen kontrolü. Pek çok hukuksal işlem Sulh Ceza Hakimliği’nin kontrolüne verilmiş vaziyette. Avukatlar hiçbir Sulh Ceza Mahkemesi hakimiyle temas kuramıyor, görüşemiyor, şikayet ve itirazlarını dile getiremiyor. Baroların birincil görevi bu savunma hakkını korumaktır. Darbe teşebbüsüyle ilgisi olmayan örgütlerin, kurumların tasfiyesi gündemde. Muhalif basın yayın organlarının tamamı kapatıldı. Eğitim Sen’li olup, sistem muhalifi olan öğretmenlerin neredeyse tamamı görevden alındı. Tüm bu yaşananlar toplumun, demokrasi güçlerinin tamamen tasfiyesi ve tekçileştirmek demek. İstanbul Barosu OHAL’e karşı çıkmayan bir baro. OHAL’i destekleyip OHAL sınırları içerisinde kalınmasını isteyen bir baro yönetimi. Hukukun insan haklarına ve hukukun temel prensiplerine uygun bir şekilde uygulanmasının en etkili kurumlarından biri olacağız. Çünkü İstanbul Barosu 36 bin üyesiyle bu güce sahip. Fakat bu gücünü ne yazık ki haklardan, özgürlüklerden yana değil, iktidarın politikalarına destek vermek için kullanıyor. Savunma hakkının en temel ve onun olmazsa olmayacak tamamlayıcı unsurlarından bir tanesi de hakim güvencesi. Hakim güvencesi şu an da Türkiye’de kalmamış vaziyette. Hakimin görevden alınamayacağını ve tarafsız olmasını sağlayacak bir güvenlik sisteminin olması gerekiyor ama maalesef hakimler, savcılar şu anda hükümetin kontrolü ve baskısı altında. Baronun buna karşı çıkması gerekir. Baronun 3 bin 500 hakimin neden görevden alındığını merak etmesi gerekir. Etmiyor. Hiçbir gerekçe olmadan içlerinde demokrat hakimlerin de olduğu ya da Cumhurbaşkanı ile ilgili bir hakaret davasında beraat kararı vermiş hakimler var. Hiçbir gerekçesi olmadan bunlar görevden alınıyor, Baro burada da yok. Dolayısıyla hakim güvencesi yoksa, avukatın güvenliği yoksa, avukatın bağımsız çalışabilme hakkı yoksa, adalet de yoktur. İstanbul Barosu tüm bunları yaparak adaletin ortadan kaldırılmasına zımni olarak hizmet etmiştir. 

‘HUKUKU VE İNSAN HAKLARINI SAVUNACAK BİR YÖNETİM OLMALI’

Seçimlerde oy kullanacak avukatlara bir çağrınız var mı?
7 dönemdir İstanbul Barosu “Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu” tarafından yönetiliyor. Ve geldiğimiz nokta hukukun ortadan kaldırıldığı bir nokta. Şimdiye kadar oy vermiş olanlar da dahil olmak üzere artık buna dur demelerini istiyoruz. Artık değişim zamanı. Hukuku, insan haklarını savunacak bir yönetimin gelmesi gerekir. Kadına ve eşitliğe, avukatlığa önem veren bir anlayışın gelmesi gerekir. Bu baro yönetiminin büyük oranda oy almasına neden olan başlıklardan birisi de laiklikti. En çok da bunların döneminde laiklik ortadan kalktı. Sünni-Müslüman inancına göre bir eğitim sistemi dayatılıyor, Alevi kanalı kapatılıyor. Okullarda eğitim sitemi üzerinde müthiş bir baskı var. Dindar bir nesil yetiştirme kaygısıyla yürüyen bir eğitim sistemi var. Bu kadar laiklik diyen bir yönetimin bunlara karşı çıkması gerekirdi ama çıkmadılar. Bir avukat arkadaşımız Kadıköy’de laiklik bildirisi dağıtırken gözaltına alındı ve 30 saat gözaltında kaldı. İstanbul Barosu bu avukata sahip çıkmadı. Laiklik söylemi açısından da bu yönetim sınıfta kalmıştır. Buna inanan insanların da, bizim gerçekten laikliğin savunucusu, eşitlik, özgürlük ve insan haklarına dayalı bir laikliğin savunucusu olacağımızı bilmelerini istiyoruz. Kadınların daha görünür hale gelmesi, avukatlığa ve sosyal hayata katılımının sağlanması açısından da kadınların bize oy vermesini istiyoruz. Gençlerin de oy vermesini istiyoruz. Genç avukatlar, özellikle genç kadın avukatlar meslekle ilgili çok büyük problemler yaşıyorlar. Staj yapacak avukatın staj yapacağı yerin belirlenmesinde baronun hiçbir müdahalesi ve etkisi yok. Stajyer avukatlar çok büyük bir sömürü altında staj sürelerini tamamlıyorlar, çok düşük ücretlerle angarya sayılacak şekilde çalıştırılıyorlar. Genç avukatlar da öyle. Maalesef bu konuda başvurabilecekleri hiçbir mekanizma yok. Kadın avukatlar hem emek sömürüsü altındalar, hem de kadın olmaları nedeniyle artı bir sömürü yaşamak zorunda kalıyorlar. Baro bunları engelleyecek bir kurum olmalı, yoksa niye baromuz var? Biz stajyer avukatların, genç avukatların, genç kadın avukatların yanlarında olacağız. Baronun ekonomik ve insan potansiyeli mevcut konumu itibariyle bunları yapabilecek gücü var. Mesele bunu gereği gibi ve usule uygun kullanmasında. Olanaklar mevcut, sadece yapacak irade lazım ve o iradenin bizde olduğunu söylemek istiyorum.

Evrensel'i Takip Et