26 Eylül 2016 00:55

Prof. Dr. Kurul: Kitapta kâr çok pedagoji yok

Devletin eğitim politikalarını ve Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin eğitime yansımalarını Prof. Dr. Nejla Kurul ile konuştuk.

Paylaş

Derya KAYA
Ankara

2016-2017 eğitim ve öğretim yılı OHAL uygulamalarının yarattığı yıkımla açıldı. Okulların ilk haftasında öğrenciler, öğretmenler ve veliler büyük sorunlar yaşadı. Öğretmensiz okullar, içeriği değiştirilen dersler ve kitaplar, kitapların yeniden basımı, Kanun Hükmünde Kararnamelerle gündeme getirilen yeni düzenlemeler... Yeni eğitim öğretim yılında öğrenci, öğretmen ve velileri neler bekliyor, darbe girişimi sonrası yaşananlar ve içinde bulunduğumuz OHAL koşulları eğitimi nasıl etkileyecek? Devletin eğitim politikalarını ve Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin eğitime yansımalarını Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nejla Kurul ile konuştuk. Kurul ile söyleşimizin bugünkü bölümünde ders kitaplarındaki içerik değişikliğini masaya yatırdık.

Yurttaşların vergisiyle öğrencilere merkezden belirlenmiş değer yargısı ve belli bir düşünme tarzının  aktarıldığını söyleyen Kurul, kitap içeriklerinin hiçbir çocuğun kitap sayfaları arasında dolaşırken kendisini “öteki” hissetmediği bir kapsamda hazırlanması gerektiğini kaydetti.

‘GELİR TRANSFERİNİN ARACI MI?’

Uzunca bir süredir ders kitapları devlet tarafından basılıp öğrencilere ücretsiz dağıtılıyor...
 Siyasal iktidarın ders kitaplarının bedelsiz dağıtılmasını yaşama geçiren politikası teknik olarak yerindedir. Ne var ki iktidarın eğitimi bir hak olarak görmediğini gösteren çok sayıda işaret, politika, yasal düzenleme vardır. Eğitimin özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi, öğretmenlerin güvencesiz çalıştırılması, öğrenme ve eğitimin sınav odaklı bir “yetenek ve başarı” meselesine indirgenmesi gibi, 1980’lerden beri hayata geçirilen politikalar, bu iktidar döneminde daha çok derinleşmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu nedenle ders kitaplarının bütçeden finanse edilerek öğrencilere dağıtılmasının arkasında, kamu kesiminden özel sektöre gelir transfer etme gibi bir amacın mı olduğu sorusu sorulmadan edilemiyor.
Bu yaklaşım, niyet okuma diye eleştiriye uğrayabilir kuşkusuz; ama bu görüş 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra Hükümetin Gülen Cemaatiyle bağlantılı yayınevleri ile ilişkilerin kesilmesi, kamudan bu yayınevlerine kaynak transferinin durdurulması ve bu kitapların okullardan arındırılması gibi düzenlemeleri, eleştirel bir bakışla incelenmek durumundadır. Görünen o ki yayıncılık büyük ve çok kârlı bir sektör; üstelik öğrenci sayısı 18 milyon civarında olan bir eğitim sisteminde devletle bağlantılı çalışmanın garanti bir kazanç kapısı olduğu ortaya çıkmıştır.

‘MERKEZDEN BELİRLENMİŞ DÜŞÜNME TARZI AKTARILIYOR’

Ders kitaplarının hazırlanışında nasıl bir süreç izleniyor?
Kamuoyu, ders kitaplarının hazırlanması ve basımının en adil ve verimli yolunun, iktidarın izlediği yol olup olmadığını müzakere etmek ve tartışmak durumundadır. Yurttaşların vergileriyle finanse edilmiş ders kitapları yoluyla öğrencilere, merkezden belirlenmiş belli bir içerik, değer yargısı ve belli bir düşünme tarzı aktarılıyor. Üstelik kamuoyunun denetiminden geçmeden, hatta hiç tartışılmadan bu yapılıyor. Bu nedenle ders kitapları meselesi,  kamusal eğitimin bir boyutu olarak politik kamuda mutlaka tartışılmalıdır.

Peki, ders kitaplarının içeriği ve hazırlanma süreci nasıl olmalıdır?
Ders kitaplarının piyasalarda yayınevleri tarafından hazırlanıp, MEB’in kurullarından geçirilerek öğretmen ve velilere önerilen kitaplar olarak okullarda tanıtımı ve pazarlanması çok çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Kuşkusuz farklı kitap seçeneklerinin olması ifade özgürlükleri zemininde olmalıdır. Ne var ki, “resmi” nitelikleri ağır basan, bu nedenle birbirine çok benzeyen, çok sık değiştirilen, okunmayan/okutulmayan, derslerde kullanılmayan tonlarca kitabın ortaya çıkışı, harcanan emeğin yanı sıra ekolojiye verdiği zarar ve bunların bizim vergilerimizle finanse ediliyor oluşu, bütçenin adil ve etkili kullanılmadığı eleştirisini gündeme getirir. Ders kitapları, yaşları yakın iki kardeşin ya da kuzenlerin birkaç yıl arayla okuyabileceği, baskı niteliği dahil, biçim ve içeriği iyi düzenlenmiş materyaller olarak hazırlanmalıdır.
Ders kitapları her yıl değişmez; devletten ve piyasalardan özerk bilim insanları ve eğitim politikacılarının katkıları ve eğitim bileşenlerinin sendika, dernek ve platform vb. geniş bir demokratik zeminden gelen talepleri dikkate alınarak hazırlanmalıdır; hazırlıklar kamuoyunda herkese açık olarak tartışılmalıdır. Kitapların içeriği; çoğulculuğu, kadınların güçlendirilmesini,  etnik ve dinsel farklılıkları ve ekolojik duyarlıkları dikkate alacak biçimde, hiçbir çocuğun kitap sayfaları arasında dolaşırken kendisini “öteki” hissetmediği ve dolayısıyla yaralanmışlık duygusuna kapılmadığı kapsam ve içerikte hazırlanmalıdır.

‘OTORİTER DEVLET SÖYLEMİ YAYGINLAŞIYOR’

Milli Eğitim Bakanlığı programlarında, öğrencilere okutulması gereken kitaplarda “milli birlik, vatan” gibi kavramların vurgusunun bulunması gerektiğinden bahsediliyor. Bu nasıl bir politikaya işaret ediyor?
Siyasal iktidarın öncü politik özneleri sıklıkla devleti yeniden yapılandırmaktan söz ediyor. ‘Yeni rejim’, organik ve yekpare bir millete derin bir bağlılık yaratmanın eğitimle mümkün olacağını düşünüyor. Bilindiği gibi, milliyetçi ideolojide etnik ve kültürel çeşitliliğe tahammül çok azdır; çünkü bu çeşitlilik, tahayyül edilen organik ve yekpare birliği bozacaktır.
Milliyetçiliğe ek olarak eğitimin karakteri, yeni rejime uygun biçimde Siyasal İslamcıdır; okulun İslamileştirilmesine koşut olarak erkek egemen toplumsal baskı, okullarda sert bir biçimde hissedilecektir.
Kurumsallaşmış otoriter ve totaliter devlet ve liderliğin söylemi, okullarda hiçbir itirazla karşılaşmadan yaygınlaştırılmaktadır.

TÜRKİYE’DE ‘KONUŞMA BASKISI’ YAŞANIYOR

Çocuklara ilk hafta asker kıyafetleri giydirilip 15 Temmuz gösterileri yaptırıldı. Peki, bu tarz etkinlikler eğitim ortamını nasıl etkiliyor?
Kuşkusuz okullar, her içeriğin tartışılabileceği, farklı söylemlerin karşılaşabileceği mekânlardır;  özgür bir iklime sahip demokratik bir okulun toplumsal dinamikleri, eğitim bileşenleri yerine getirir. Ne var ki OHAL döneminde, sözünü ettiğiniz uygulamalar, eğitimi resmileştirir; onu kamusal bir hizmet ve ortak bir yaşam alanı olmaktan uzaklaştırır.
“15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitleri Anma” temalı bilgilendirme ve çeşitli etkinlikler ile “… çocukların ve gençlerin milli birlik ve beraberlik, vatan sevgisi, yurt savunması ile şehitlik konularında farkındalığının artırılması” istenmektedir.
Bakanlığın yeni genelgesi ile güncel politik bir meselenin, kamuoyunda yeterince tartışılmaksızın eğitimin gündemine taşınması hem öğretmenleri hem de öğrencileri çok güç bir durumda bırakmaktadır.  Toplumun darbe ve darbecilere karşı sergilediği tavır çok değerlidir.

Yarın: Okullar öfke, korku ve güvensizlikle açıldı

ÖNCEKİ HABER

Tramvay projesi tartışmalarla devam ediyor

SONRAKİ HABER

Üreticinin parasını Pazarspor’a kestiler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa