24 Eylül 2016 00:55

AB, Avrupa ordusunda kararlı

Avrupa'nın Gündemi'nde AB ordusu kurulması, Suriye savaşı ve Fransa'daki Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.

Paylaş

Bratislava Zirvesi sonrası Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin, AB’nin militarizasyonu konusunda hemfikir olmaları, belli çevreleri sevindirdi ama ‘hümanist AB’ beklentisi içinde olanları endişeye soktu. Alman Hükümeti, AB ordusu kurulması konusunda kararlı. Bu konuda baş engel olan İngiltere’nin Brexit’le devre dışı kalmasından sonra rakibi Fransa’yı güçsüzleştirebilmek için, kuruluşu zamana bırakmak ve pragmatik adımlar atmak düşüncesinde. 

İngiltere’de, 62 Suriyelinin askeri hava operasyonu esnasında öldürülmesinin ardından, Suriye savaşında Britanya’nın askeri müdahalelerin yasallığı ve bu konuda dikkatsizce yürütülen güvenlik politikalarının pilotlara ve komutanlara uluslararası yasaları çiğneme riski yarattığı tartışılıyor. Buna benzer suçların Irak’ta ve Afganistan’da işlenmiş olduğu iddia ediliyor.

FRANSA SEÇİM TARTIŞMASI

Diğer yandan Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça aday adayları yarışması kızışıyor ve siyasi partilerin gündemini bu yöne doğru kaydırıyor. 

Sağcı Cumhuriyetçiler Partisi iç yarışma kampanyasına başladı, hükümet partisi bu yarışmayı Ocak ayında gerçekleştirecek. Antiliberal sol içerisinde ise ortak bir aday çıkmadı ve şubat ayından bu yana aday olduğunu açıklayan Sol Parti Lideri Jean-Luc Melenchon eski Sol Cephe ittifakı bileşenlerinden destek alma peşinde. Fransız Komünist Partisinin buradaki tavrı önemli ama iki oluşum arasında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. 


AVRUPA’DA SAVAŞÇIL VİZYONLAR

Jörg KRONAUER
Junge Welt

AVRUPA Birliği’nin militaristleşmesi hızlandırılacak. AB üyesi 27 ülkenin Bratislava’daki zirvesinde AB içinde güvenlik ve savunma konusundaki iş birliğinin güçlendirilmesi konusunda mutabakata varıldı. AB Komisyonu aralık ayına kadar bu konudaki önerileri toplayacak, geliştirecek ve gelecek yıl AB’nin askeri müdahaleler konusundaki tavrı somutlaştırılacak. 

AB’nin militaristleştirilmesi çoktan başlamamış mıydı? Evet, bu konuda epey adım atıldı: 2003 yılında Makedonya ve Kongo’ya asker gönderildi. Şu sıralar biri Akdeniz’de diğeri Afrika boynuzunda iki deniz müdahalesi sürüyor. Üç alanda da (Mali, Somali ve Orta Afrika Cumhuriyeti)  ülke ordularının eğitimi konusunda müdahale var. Buna ilaveten AB üyesi ülkelerin tek tek müdahaleleri söz konusu; Fransa’nın Fildişi Sahili ve Mali, Fransa ve İngiltere’nin ABD’ye destek amaçlı Libya müdahalesi gibi…

Almanya için bunlar yeterli değil. Suriye’de de görüldüğü gibi AB askeri açıdan güçlü olmazsa Rusya ve ABD kendi aralarında anlaşıveriyorlar. Almanya veya AB’ye ne soran ne de yardım isteyen…

AB’nin dış askeri müdahalelerde istediği düzeye çıkamamasının nedeni ne? Britanya’da  AB’den çıkma kararının alınmasından beri Londra’nın AB’nin askerileştirilmesinin önünde engel olduğu, 2003 yılından beri güvenlik ve savunmanın koordine edileceği bir merkezin oluşturulmasına karşı çıktığı söyleniyor. Britanya için bir AB ordusu kabul edilemeyecek bir askeri güç. Fransa ile Almanya arasındaki oldukça farklı yaklaşımları da buna eklediğimizde AB ordusunun şimdiye kadar istenilen düzeyde iş çıkaramamasının nedenini anlayabiliriz. 

Paris defalarca militaristleştirmenin hızlandırılmasını istedi ama Almanya bunu frenledi. Fransa’nın etki alanında olan Çad ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne yapılması istenen  müdahalelerin  rakibini güçlendireceğini bilen Almanya, AB’nin savaş araçlarının en vurucusu konusunda atak davranmadı.

AB, askeri olarak nasıl ilerleyecek? AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker Bratislava’da varılan sonuca bağlı üç somut proje olduğunu söyledi: Kriz bölgelerine müdahale konusunda Almanya ile Fransa’nın anlaşması, Avrupa’da askeri konularda koordinenin sağlandığı, kararların alındığı bir merkezin oluşturulması ve AB için silahlanma sanayinin güçlendirilmesi gerekli. Juncker, AB üyesi ülkeler içinde savunma ve güvenlik konularında sıkı iş birliği isteyenlerin sayısının artmasının sevindirici olduğunu sözlerine ekledi.

Özellikle Almanya tarafından sürekli talep edilen AB ordusu ne olacak? Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, “Acele etmeyelim, pragmatik adımlar atalım” diyor. Ona göre önce AB’nin birleşik ordusunun tek tek ulusal ülke ordularından daha yararlı olup olmadığı denenmeli. Juncker de ona destek vererek, AB ordusunun şimdinin değil uzak geleceğin sorunu olduğunu açıkladı; “AB ordusu, AB’nin militaristleştirilmesinin başlangıcı değil sonucu olarak görülmeli...”  

AB bayraklı orduların dış müdahalelerini görmemiz belki epey zaman alacak ama hedefin bu olduğu konusunda herkes mutabık. 

(Çeviren: Semra Çelik)


İNGİLTERE ORTADOĞU’DA YİNE YASA DIŞI BİR SAVAŞTA MI YER ALIYOR?

Robert VERKAİK
Guardian 

62 SURİYE askerinin öldürülmesi İngiltere’nin, Suriye’deki kullandığı insansız uçaklarıyla ilgili ciddi soru işaretleri yaratıyor. İngiltere’ye ait bir insansız uçağın 62 Suriyeli askerin “kazayla öldürülmesinde” bir rol oynadığı itirafı, ülkenin bu kanlı ve kazanılamaz savaşa ne kadar bulaştığını gözler önüne seriyor. Aynı zamanda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve müttefiklerinin İngiltere’ye karşı, savaş suçları işlediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunması için yeterli gerekçe yaratmış olabilir. Irak savaşı ile ilgili olan Chilcot araştırmasından öğrenilen derslere bakınca, Irak’ta yapılan hataların bilmeden de olsa tekrarlanabileceğini görebiliyoruz. Fakat geçen sene Parlamento, Suriye’de sınırlı askeri harekete izin verdiğinde İngiltere ordusuna sadece önceden belirlenmiş IŞİD hedefleri vurulması konusunda talimat vermişti.

Geçtiğimiz hafta yaşanan kanlı saldırı, Birleşik Milletlerin yardım konvoyuna gerçekleştirilen (failleri henüz bilinmeyen) saldırıdan önce olmuştu. Suriyeli askerlerin öldürülmesi Esad’ın lehine oldu. İngiltere’yi ve Amerika’yı, ordusunu bilerek hedef almakla suçlamasına izin verdi. Bu suçlama İngiltere’nin Ortadoğu’da yine yasa dışı bir savaşa katılması riskini yaratıyor.

Esad, askerlerine yapılan saldırının hata olamayacağını iddia ediyor. Suriye’nin Rus müttefikleri bu olayı gözden geçirmek için Birleşik Milletler Güvenlik Konseyini acil toplantıya çağırdı. Ve Rusya’nın Birleşik Milletler Elçisi Vitali Çurkin, saldırının zamanlamasının bir hayli “şüpheli” olduğunu söyledi, bunun saf bir hataya benzemediğini de ekledi. Asıl hedef olan IŞİD güçlerinin, bu saldırıyı askerlere karşı kendi pozisyonlarını güçlendirmek için kullandıkları söylendi.

Savunma Bakanlığı Suriyeli askerlerin bilerek hedef alındığı suçlamasını yalanladı ve olayın inceleneceğini söyledi. Fakat eğer Suriyeli mağdurlar Lahey’de Uluslararası Ceza Mahkemesine suç duyurusunda bulunmak isterlerse bu durum İngiltere için çok utanç verici olur. ABD, Uluslararası Ceza Sözleşmesini imzalamadığı için, Washington ile ortak koalisyondaki küçük partner olan İngiltere, her hangi bir suçlamayı yalnız başına savunmak zorunda kalır. […]

Geçen sene askeri müdahaleye karşı oy kullanan 233 milletvekilinin bir çoğu, büyük ihtimal Suriye’nin başka bir çatışmaya benzemediğini ve İngiltere ordusunun karmaşık ve tehlikeli bir iç savaşa karışma riski taşıdığını görüyordu. […] Savunma Bakanlığından elde edilen verilere göre, aralık ayından bu yana İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri, Suriye’de binden fazla saldırı uçuşu gerçekleştirdi ve 79 kere hedef vurdu. […]

Fakat İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinin kullandığı Reaper adlı 10 insansız uçak, İngiltere ordusunu illegal bir çatışmaya sürüklemiş olabilir. 62 Suriyeli askerin ölümüne “kazayla” neden olan ve zaten hassas bir ateşkesi tehlikeye atan ABD’nin başını çektiği operasyonda yer almıştı Reaper adlı insansız uçaklar. Üstelik Kraliyet Hava Kuvvetlerinin, Waddington Lincolnshire’den uzaktan kontrol edilen ve Irak’da bulunan bu Reaper’ların Suriye’de İngiltereli IŞİD savaşçılarını öldürmek için kullanmış olması yüzünden bir araştırma zaten açılmıştı. 

Hükümet, Birleşik Krallık’ta tehdit olarak görülen İngiltereli IŞİD savaşçılarını hedef alan suikast operasyonlarda Reaper’ların yer aldığını teyit etmişti. […]  Bu suikastlar Parlamentodaki insan hakları komisyonu tarafından araştırılıyor, komisyon şimdiden hükümetin “hedefli suikast” programında insansız uçakların kullanımının İngiltereli pilotlar ve komutanları cinayet suçu iddialarına karşı savunmasız bıraktığını söyledi.[…]

Hükümet şu ana kadar kendisini savunma adına yaptığını iddia ettiği bu operasyonlarla ilgili verilen yasal tavsiyeleri yayımlama çağrılarını reddetti. İnsan Hakları Komitesi raporuna tam yanıt yayımlasa da, Suriye’de askeri girişimlerin uluslararası yasalara aykırı olduğu iddialarını kabul etmeyecektir. İngiltere her geçen gün daha da çok Suriye bataklığına saplanıyor. ABD’nin başını çektiği operasyonlara daha fazla insan ve askeri güç verdiğimiz sürece, yasa dışı hareketlere bulaşma riskimiz de artıyor.

(Çeviren: Çınar Altun)


FRANSIZ KOMÜNİST PARTİSİNİN CUMHURBAŞKANLIĞI ÇIKMAZI
Raphaëlle Besse DESMOULIERES
Le Monde

FKP yönetimi 2017 seçimleri için kendi kendine düştüğü çıkmazdan nasıl kurtulacak? Kimi partilerin normalden fazla adayı varken, Komünistlerin bir adayı yok. Sol Cephe’den eski müttefikleri Jean-Luc Melenchon’un, şubat ayında kendi siyasi çizgisiyle adaylığını açıklaması ve kampanyaya başlaması, “bireysel adaylıkları” başından beri eleştiren Pierre Laurent’un yönettiği örgütün işini hiç de kolaylaştırmıyor. Ocak ayında FKP Genel Sekreteri ve Paris Senatörü, Eski Yeşiller Partisi (EELV) AB Milletvekili Daniel Cohn-Bendit’in önerdiği, tüm solu kapsayacak bir adaylık yarışına kapıyı kapatmamayı tercih etmişti. Fakat bunun çerçevesine dair tereddütleri vardı: Bu yarışma François Hollande’lı mı yoksa onsuz mu olacaktı? Parti içindeki itirazlara uyarak Hollande’sız olmasını seçti. Fakat bu tereddüt, haziran başında tertiplenen FKP kongresinde ona pahalıya patladı ve Parti Merkez Yönetim Kurulu kıl payıyla çoğunluğu sağlayabildi. Parti de karar vermek için biraz zaman tanımayı kararlaştırdı: FKP Cumhurbaşkanlığına dair kararını 5 Kasım’dan önce vermeyecek. 

Bu arada Parti Genel Sekreteri, “alternatif soldan”, eğer mümkün olursa Jean-Luc Melenchon’un olmadığı bir aday arıyor. Her şeyin hâlâ mümkün olduğunu sürekli ifade ediyor fakat giderek tersi kesinleşiyor. 

9-11 Eylül’de gerçekleşen Humanite Yenliğinde Pierre Laurent herkesin kampanya çalışmasında olduğunu görebildi. Jean-Luc Melenchon, olumlu kamuoyu yoklamalarının verdiği enerjiyle yolunu çizmeye devam ediyor. Yeşiller Partisinin aday adaylığına katılacak olan Cecile Duflot, Nisan 2017’de çevrecilerin seçimlerde olacağını teyit etti. Sosyalist Partisi içi muhaliflerden ise Benoît Hamon ve Marie-Noëlle Lienemann, partinin Ocak 2017’de gerçekleştireceği adaylık yarışmasına aday olacaklarını belirttiler. Eski Ekonomi Bakanı Arnaud Montebourg kesin karar vermedi, fakat eğer Sosyalist Partinin adaylık yarışmasına katılırsa Komünistlerin onu destekleyebilmeleri zorlaşacaktır. Bu varsayıldığı koşullarda bile Humanite şenliğinde eski ekonomi bakanına yapılan yuhalamalar, Pierre Laurent’a 2017’de olası bir birliğin partisi içerisinde çok zor kabul edileceğini açıkça gösteriyor. 

Zira parti içerisinde cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda bir bölünme var. Eski Genel Sekreter Marie-George Buffet, haziran sonunda Sol Partinin kurucusunu (Jean-Luc Melenchon) desteklediğini ilan etti. Bu desteğin parti içindeki yankısı küçümsenemez. Başkalarından da benzer destek geldi. 

Peki, bu durumdan FKP’yi nasıl kurtarabilirler? Zaman geçtikçe Melenchon ile ilişkiler daha da kötüye gidiyor. […] FKP’nin de olduğu eski müttefikleri, herkesin eşit olduğu bir birlik olmayan böyle bir oluşumda kendilerini nasıl bulabilirler? Pierre Laurent açıkça cevap verdi: Bu koşullarda imzalamak imkansız. […]

2012 seçimlerinde FKP umduğunu bulamamıştı, Melenchon’un Cumhurbaşkanlığındaki başarılı sonucuna rağmen komünist ve destekleyenler listesi sadece 10 milletvekili çıkartabilmişlerdi. 2017’de durum daha da sıkışık olacak ve tüm olası rekabetler onlar açısından ölümcül olacaktır. 

Melenchon ise eski müttefiklerini bocalamaya bırakmaya niyetli gibi görünüyor. Uzlaşma yapmak kesinlikle kabul edilir değil onun için. Uzun süre Komünistlerin kendi adaylığına destek çıkmaktan başka ihtimalleri olmadığını düşündü. Fakat salı günü Humanite gazetesine verdiği bir mülakatta değerlendirmelerinin değiştiği görülüyor. Ona göre “FKP yönetimi beni desteklememe kararını aslında çok uzun zaman önce aldı. 5 Kasım’da FKP kendi başına yön çizecektir”. […]

FKP yönetimi hükümet dışı soldan tek aday olmasını başından beri savunuyor ama kendisi de ayrı bir aday sunuyor olacak. Üstelik geçmişteki acı tecrübeleri göz önünde bulundurduğunda aday bulması da zorlaşacak: 2007’de Marie-George Buffet yüzde 1.93, Robert Hue ise 5 yıl önce yüzde 3.37 oy almıştı. Yani 2012’de Melenchon’un aldığı yüzde 11.1’den çok düşük oranlar. Sonuçta FKP, Jean-Luc Melenchon’un adaylığını belki destekleyebilir fakat kendi bağımsız kampanyasını yürütecektir. 

Yani bir yandan ortak yönler öne çıkartılırken, diğer yandan ise müttefiki ile son dönemlerde artan anlaşmazlıkları da (Avrupa, göçmenlik, sağ-sol çatışması gibi konularda örneğin) öne çıkartacaktır. 

Seçim dinamiği yaratmanın en iyi yolu herhalde bu değildir. Boyun eğmeyen Fransa’nın adayı ise 2012 yılındaki aldığı 4 milyon oy temelinden hareket ettiğini belirtiyor. Fakat o dönem seçmenler bir yandan adayın bireysel becerilerine olduğu kadar genelde birbirine saldıran siyasi güçlerin birliği için oy vermişlerdi. Bugün hedef koyduğu 3 milyon seçmeni ikna etmek için her şeyden önce kendi siyasi cephesini ikna etmesi gerekiyor. Bu ise herkesin diğerine doğru bir adım atmasını zorunlu kılıyor. 

(Çeviren: Deniz Uztopal)
 

ÖNCEKİ HABER

Annesinin özgürlüğü için eylem yaptı: Mamma kom, hem*

SONRAKİ HABER

Toplumun akli melekeleri sistemli bir şekilde imha ediliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa