17 Eylül 2016 00:02

Avrupa’da emekçiler çözümü sokakta arıyor

Fransa'da sendikalar, nisan 2017’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasının 'terör saldırıları ve güvenlik' üzerinden yürütülmesine karşı.

Paylaş

Fransa’da 15 Eylül’de işçiler tekrar sokaklara inerek yeni iş yasasının geri çekilmesini talep ettiler. Bunun yanı sıra işçi sendikaları nisan 2017’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sürecinin sadece “terör saldırıları” ve güvenlik sorunları üzerinden yapılmasına da karşı çıkmak istiyorlar. Onlara göre işçi ve emekçiler mücadeleleriyle bu sürece müdahale edip, sosyal ve ekonomik sorunların tartışılan birincil sorunlar olmasını sağlamalıdır. Humanite gazetesinden çevirdiğimiz haber, bu süreçte ülkenin en büyük iki işçi sendikasının öne süreceği talep ve yürüteceği kampanyaları konu ediyor. 

Bu hafta İngiltere’den seçtiğimiz yazı Avrupa Birliği dışında Birleşik Krallık’ın çıkarlarının nasıl korunması gerektiğini ele alıyor. Özellikle de son günlerde tartışılan “Avrupa ordusu” fikrine karşı olan basın, bu konuda Birleşik Krallık’ın NATO’nun rolünü önemsemesi gerektiğini ve kendi çıkarları için Avrupa ordusu planına karşı çıkmasını öneriyor. Diğer yandan Avrupa dışındaki geleceği daha netleşmemiş bir ülke olarak ülkede politik bir tedirginlik olmasına rağmen, the Telegraph başyazısında Avrupa Komisyonunu ve başkan Jean-Claude Juncker’in çok ciddiye alınmaması gerektiğini söylüyor. 

Almanya’da, mültecilerle ilgili sertleştirmeler aralarında suç işleme potansiyeli olanların sayısının yüksekliği ve çarşaf (burka) yasağı tartışmaları arasında devam ediyor. Bielefeld’de burkalı bir kadının lokantadan kovulması tartışmaları daha da kızıştırdı. Die Zeit gazetesindeki yorumda “Burkayı değil savaşı tartışın” deniyor. 

İŞÇİLER EL KHOMRI YASASINA KARŞI TEKRAR MÜCADELEDE 

Clotilde MATHEIU
Humanite 

Toplumsal hareket tekrar canlandı. Temmuz ayında yeni İş Yasası’nın zorla kabul edilmesinden sonra, birkaç günlük dinlenme ve ardından önce Nantes kentindeki sürtüşmeler ve Humanite şenliğindeki tartışmalardan sonra, işçiler tekrar sahnenin önüne geliyorlar. Mitingler, yürüyüşler, grevler… düzenlendi […] Fakat sendikalar sadece sokakları işgal etmeyecekler, yanı sıra hukuksal başvurular yapmaya da hazırlanıyorlar. Çünkü FO Sendikası Genel Sekreteri Jean-Claude Mailly’ye göre, bundan sonra “İş Yasası’nın yeniden yazılacağı iki yıllık bir süreç başlıyor”. 
CGT Sendikası Genel Sekreteri Philippe Martinez ise tüm basın organlarında “İlkbaharda kötü olan bir tasarı sonbaharda da kötü bir yasa olmaya devam ediyor” diye belirtiyor. Daha fazla esneklik dayatmak için 2013’te Renault’da imzalanan toplu iş sözleşmesini değiştirmek isteyen patronu örnek gösteren Martinez’e göre aynı şekilde birçok şirket “İşyeri düzeyinde iş sözleşme tasarılarını şimdiden hazırladılar. Bunlara karşı mücadele etmeye devam etmek lazım”. CGT Sendikası, işyeri düzeyindeki müzakerelerde işçi temsilcilerine yardım etmek için ve başka alternatifler sunmak için bir “izleme komisyonu” kuracak.  
Esnek çalışma, iş güvencesizliği… CPE yasa tasarısının geri çekilmesinden sonra yeni genç kuşaklar bu tür çalışma koşullarına mahkum olmak istemiyorlar. Fakat sendikalar için bunun tek yolu yeni hakların kazanılmasından geçiyor. […]Fransızların yüzde 64’ünün, 2017 seçim sürecinde ekonomik ve sosyal sorunların birinci sırada tartışılmasını istediği bir dönemde sendikalar sadece itiraz etmekle yetinmek istemiyorlar. Alstom, SFR, HSBS... gibi şirketlerde işten atmaların yoğunlaştığı şu günlerde, sendikalara göre sosyal acil durum yaşanıyor. 
Düzenlediği basın açıklamasında Philippe Martinez, “Daha seçim kampanyasının başında birçok aday, güvenlik bahanesiyle kampanyayı iğrenç, mide bulandıran bir alana, çoğu zaman ırkçılığın yapıldığı bir alana çekmek istiyor” diye açıklama yaptı. Sendika liderine göre “İsteğimiz, sosyal sorunların seçim kampanya tartışmalarında yerini almasıdır. İşçilerin talepleri ilkbaharda duyuldu. Artık ücretler, alım gücü, çalışma süresi konuları tekrar gündeme gelmelidir”.  
CGT sendikası için, haftalık 32 saatlik çalışma süresine geçilmesi “matematiksel” olarak 4.5 milyon işçiyi istihdam edecektir. “Böylelikle zorunlu olarak, ezici çoğunluğu kadınlar olmak üzere, part time çalışan işçilere daha fazla çalışma ve daha fazla kazanma olanağı sağlanacaktır.” […] Yani söz konusu olan işe öncülük verme sorunudur.  
Fakat ücretler sorunu da acil sorunlar arasında. OFCE’nin yaptığı bir araştırmaya göre Fransızların alım gücü 2010’den bu yana her yıl 350 avro düşmüş. Kısa bir süre önce yapılan başka bir araştırmaya göre ise düzgün yaşayabilmek için Fransızların aile bütçesinden ortalama ayda 464 avro eksik. Zira her 5 Fransız’dan biri (yüzde 18) her ay bankada açık veriyor, bu oran 2013’te yüzde 15 idi. Yapılan anketlerde toplumun yüzde 58’i önümüzdeki yıllarda da alım güçlerinin daha da düşmesinden kaygılandıklarını belirtiyor. Bu eğilimi ters çevirmek için sendikalar ücretlerin arttırılmasını talep ediyorlar. FO Sendikası Genel Sekreteri Jean-Claude Mailly bunu “Gelir vergisinden daha fazla işçinin muaf tutulması yöntemi ile değil, asgari ücretin artırılmasıyla yapılması” gerektiğini belirtiyor. CGT Sendikası ise tüketimi canlandırmak için asgari ücretin 1800 avro olmasını, ekonomik kalkınmanın canlandırılması ve sosyal korumaya ayrılan bütçenin arttırılmasını talep ediyor. FO Sekreteri ücretlerin artırılmasının genelleştirilmesi için “İşyerlerine yapılan yardımlar daha isabetli olmalıdır” diyor. 
Ona göre “İsabetli bir yardım, bir sözleşme gibidir. Yardımlar yatırımlara bağlanmalıdır. Eğer verilen sözler tutulmazsa yardımları tekrar geri ödemek zorunda olmalıdırlar”. Tüm bu öneriler sosyal alanda yaşanan iç kanamayı durduracaktır. […] 
SFR’nin işçileri işten atacağını duyurduğunda, Philippe Martinez endüstride yaşanan tüm işten atmaları “İşyerlerini duvara çarptıran stratejilerin sonuçları” olarak değerlendiriyor ve “Fakat her seferinde faturayı işçiler ödüyor” diyordu. İşçilerin çalışma hakkını muhafaza etmek için CGT işçilere daha fazla müdahale hakkının verilmesini talep ediyor. […] Tüm bu öneriler, FSU Sendikası Genel Sekreteri Bernadette Groison’un önerdiği il düzeyinde toplanacak “atölyelerinde” tartışılacak. Bu tartışmalardan bir kitap çıkacak ve cumhurbaşkanlığı ve ardından da genel seçimlerin tüm adaylarına gönderilecek. Bu yöntem gelecek sendikalar platform toplantısında netleşecek.  

(Çeviren: Deniz Uztopal)

AVRUPA ORDUSU PLANLARI BRİTANYA’NIN ÇIKARINA DEĞİL

The Telegraph  
Başyazı 

Gürültülü müdahaleleri ve kurumun kendini olduğunda önemli gösterme alışkanlığından dolayı, bundan sonra gerçekleşecek Britanya’nın AB üyeliğinden ayrılma müzakerelerinde, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’u gereğinden fazla önemsemek kolay. Britanya’nın ortak pazara girişinin hiç de kolay olmayacağı iddiaları şüpheyle karşılanmalı. Seçilmiş devlet başkanları Juncker ve komisyondan daha önemli; Britanya’nın AB’den ayrılma kararı sonrası Avrupa’yla olan ilişkisinin neye benzeyeceği konusunda son kararı devlet başkanları karar verecektir. 
Varoluşsal bir kriz ortasında bu başkanlar AB’nin geleceğini konuşmak için Bratislava’da buluşacak. Britanya AB’den ayrılmanın getirdiği olumlu fırsatları gözden geçirirken, AB Britanya’nın ayrılmasından sonra mevcut haliyle kendi geleceğini koruyup koruyamayacağını çözmeye çalışıyor. Britanya’nın ayrılmasının yanı sıra, AB aynı zamanda kendi seçmenleri ve siyasetçileri tarafından başarısız ekonomik projeleri ve kötü idare edilen göçmenlik politikaları yüzünden ağır eleştiriler alıyor. AB ülkelerine göçmen kotaları kabul ettirme kararından vazgeçmesi Polonya gibi doğudaki ülkelerin sabrının taştığını gösteriyor. 
Britanya Başbakanı Theresa May Bratislava’da olmayacak fakat Avrupa, Britanya’nın geleceği için önemli. Durum böyleyken, bizim Avrupa ile ilgili politikalarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor ve Britanya’nın ulusal çıkarının ne demek olduğunu sormamız gerekiyor. Avrupa Komisyonunun uzun zamandır hayalini kurduğu süper devletini kurması acaba bizim için daha iyi mi olur diye düşünmemiz lazım? 
Bu eğer kurulursa bakarsın bu çekirdeğin dışında kalan ülkeler, Polonya ve İsviçre gibi, belki Britanya ile daha yakın ilişki kurmak isteyebilir. Diğer yandan Fransa ve Almanya gibi ülkelerde yeni başlayan göçmenlik kaynaklı politik kriz daha da yoğunlaşabilir: Aşırı sağcı partilerin Avrupa’da güçlenmesi Britanya’nın çıkarına kesinlikle değil. 
Benzer şekilde Juncker’in de açıkladığı askeri merkez fikri var. Avrupa’daki komşularımızla askeri savunma için daha fazla para harcamamız ve güvenlik konusunda daha fazla ağırlığımızı koymamız gerek. AB’nin içinde veya dışında olalım ama Avrupa ordusu konusunda NATO’nun bu işi daha iyi koordine edebileceği konusunda şaşmayalım. Sayın Juncker’in askeri hedefler konusunda yaptığı yanlış değerlendirmesi bu ittifakı baltalayabilir ve bu yüzden hem şimdi hem de AB’den çıktıktan sonra buna karşı durmamız gerek. 

(Çeviren: Çınar Altun)

BURKA ÜZERİNE Mİ KONUŞMAK İSTİYORSUNUZ?

Anita FETZ
Die Zeit

En az üç gazetecinin burka yasağı üzerine ne düşündüğümü sormadığı bir gün geçmiyor. Tüm Avrupa’da sanki önemli problemlerin üstü bu giysi yasağıyla örtülecekmişcesine burka tartışılıyor. 
Tabii ki burkaya karşıyım. Bu torba, bir giysi hapishanesi ve patriyarkal İslamcı düşüncelerin bir sembolü. Ayrıca konuştuğum kişinin yüzünü, gözlerini görme alışkanlığından vazgeçmeye hiç de niyetim yok. Buna rağmen burkanın anayasa düzeyinde yasaklanmasına karşıyım. Avrupa genelinde burka giyen çok az kadın olması bile bu yasağa karşı olmama yetiyor.
Ben Basel’de son 20 yıl içinde en fazla burka giyen iki üç kadına karşılaştım. Aslında burka yasağı minare yasağına benziyor. Terörizmle mücadelede sembolik yasaklamaların işe yaramayacağını minare yasağıyla gördük. Bu nedenle biraz pragmatik sağduyululuk rica ediyorum. Burkanın sokaklarda en çok göründüğü yerler turistik bölgeler, giyenler de zengin Arap turist kadınlar. Eğer onlar yüzünden turizmin sekteye uğrayabileceği korkusu varsa bu bölgelerde düzenlemeler yapılabilir, anayasal düzeyde değişikliğe gerek yok.
En kötüsü de bu giysi tartışmasının çok önemli problemlerin üzerini örtmek için kullanılması. Suriye’de kanlı savaş beş yıldan beri sürüyor. Savaşın her tarafı, işkence ve ölümlerle; açlıkla, korkuyla hatta kimyasal silahlarla savaşı kazanmak istiyor. Savaş, silah tacirleri için çok kâr getiren bir ticaret. İsviçre kaynaklı el bombalarının Suriye ve Suudi Arabistan’a satıldığını artık hepimiz biliyoruz. Bu silahlarla sivil halk öldürülüyor, aç bırakılıyor, göçe zorlanıyor. AB üyesi veya aday üyesi ülkelerin silah satışları Suriye’de milyonlarca kişiyi ülkeden kaçmaya mecbur etti. Ve aynı Avrupa, kendisinin ürettiği mültecileri almaya, adil şekilde dağıtmaya hiç mi hiç yanaşmıyor. Mülteci sayısındaki üst sınır ve burkanın yasaklanıp yasaklanmayacağı tartışılıp duruyor.
Halbuki gözlerimizi Suriye’de olan bitene dikmenin zamanı geldi de geçti bile. Örneğin sadece Halep’te 200 bin kadın, erkek, çocuk dışarıdan su ve yiyecek almayacak şekilde kuşatılmış yaşıyor. Geçen haftalarda bombaların arasından kurtarılan ambulanstaki çocuğun resmi hepimizin üzülmesine neden olmadı mı? Facebook’ta üzgün, kızgın olduğumuzu gösterdiğimiz bir tıklama yetiyor mu? Uluslararası politikanın kılını bile kıpırdatamadık. 1972 yılında Vietnam’da sokakta bombalardan kaçarken gördüğümüz çıplak çocuğun resmi karşısında milyonlar olarak sokağa çıkıp Vietnam Savaşı’na karşı çıktığımız gibi yapmalıyız.
Avrupa’da, Asya’da, Amerika’da silahların susmasını, savaşın durmasını sağlayıncaya kadar eylemler yapmalıyız. Savaş taraflarını masaya, insani koridorlar oluşturulması için adım atmaya çağırmalıyız.
Gücümüz kalmadı mı? Yaptıklarımızın işe yaramadığını, nasıl olsa egemenlerin bizi kale almadan  istediklerini yaptığını mı düşünüyoruz? Almanya’da toplama kampından kurtulan Stéphane Hessel’in mirasına sahip çıkamayacak durumda mıyız? 
Ne demisti Hessel: ‘Öfkelenin, harekete geçin!’ Evet bunu yapmalıyız, savaş kışkırtıcılarını sıkıştırmalıyız, öfkemizi görünür hale getirmeliyiz. 
Yeter artık, anlamsız burka yasağıyla uğraşmak yerine savaş çılgınlığına tepki verelim.

(Çeviren: Semra Çelik)

ÖNCEKİ HABER

Tarık Akan'ın hücresinden notlar

SONRAKİ HABER

Leyla İmret: Kayyımla halkın iradesi kırılmak isteniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...