09 Eylül 2016 00:57

‘Sistem kendisini koruyor çalışanları değil'

Günde 6 saat çalışmanın daha verimli olduğuna ilişkin bir araştırma yayınlandı. Prof. Dr. Yüksel Akkaya, konu hakkında sorularımızı yanıtladı.

Paylaş

Birkan BULUT
Ankara

İsveç’te günde 6 saat çalışmanın daha verimli olduğu ve çalışanları da mutlu ettiğine ilişkin bir araştırma ilgiyle karşılandı. Prof. Dr. Yüksel Akkaya araştırmanın “Huzurevi” gibi istisnai bir yerde yapılmasına dikkat çekti. Akkaya, “Çalışma saatlerindeki bu ‘radikal’ değişim burjuva demokrasisinde de mümkün mü?” sorumuza ise şu yanıtı verdi: “Aslolan verimli üretken çalışmak ve hizmet sunmaktır. Bunun için çalışma sürelerinin önemi yoktur. Bu nedenle evet, mümkündür! Peki, bütün sektörlerde mi? Hayır! Sistem kendisini koruyor, çalışanları değil: Bir lütuf değil, işin gereği olarak!”

İsveç hükümeti Svartedalens Huzurevinde bir yıl sürdürdüğü çalışma sonucunda 6 saat çalışan hemşirelerin daha uzun çalışan meslektaşlarına göre daha verimli sağlık hizmeti sunduğunu ve daha mutlu olduklarını saptadı. İşçi sınıfının en fazla 8 saatlik iş günü mücadelesinin 150 yılı aşkın bir süredir devam ettiğini de düşünecek olursak “Amerika yeniden mi keşfediliyor” yoksa kapitalizm yeni yöntemler mi istiyor?
Çalışma süresi sorunu sadece kapitalist toplumun sorunu değildir. 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başında, çalışma süresine ilişkin ilk çatışmanın, mücadelenin dokuma sektöründe yaşandığını belirten kaynaklar, sorunun 600 yıl önce de çatışma nedeni olduğuna işaret etmektedirler. Dolayısı ile sorun sadece kapitalizme özgü değil, artık ürün oluşturmaya başlandığı zaman ile ilgilidir. Kapitalistlerin temel amacı maksimum artık değer üretmektir. Başlangıçta bunu zora dayalı, uzun süreli çalışmalar ile elde edeceklerini düşündüler. İzleyen yıllarda bunun “sürdürebilir” olmadığını gördüler. Zira bu çalışma biçimine yönelik çok sert direnişlerle, mücadelelerle karşılaştılar. Bunun “sürdürülebilir” olmadığı kendilerine direnişler ve mücadeleler ile anlatılıp, gösterilince “bilim” e başvurdular. Taylorizm, endüstriyel demokrasi, sosyal diyalog gibi şeyler bunun sonucudur. Şiddete, zora dayalı baskıdan içsel bir rızanın inşasına yöneldiler. Verimlilik ve üretkenlik üzerine yaptıkları araştırmalar kapitalistleri gayri insani çalışma sürelerinden daha etkin daha yoğun çalışma sürelerine itti. Zira 15 saat çalışan bir işçinin ürettiğini daha az çalışan bir işçinin daha üretken ve verimli olarak yerine getirdiğini gördüler. Aşağıdaki tablo da bunu gösteriyor. Dolayısı ile “Batı cephesinde” yeni bir  şey yok.

8 saat iş günü yukarıda da belirttiğimiz gibi yüzyıllık bir talep. Bugünün üretim ve hizmet teknolojisini de düşünürsek; emekçilerin patronların kasalarını doldurmak için çalışmak zorunda olmadıkları sürece bu kadar çalıştırılmalarına gerek var mı?
İşverenler pahalı makinelerin yaygın olarak kullanılmaya başlanması ile birlikte çalışanları insan doğasının ortalama dayanma süresinin üstünde çalışmaya zorlamaktadır. Bunun sonucunda, çok fazla bireysel sefalet, mutsuzluk ve kamusal zarar oluştu. Büyük halk kitlesinin aile düzeni bozulmuş, insanlar eğitim görebilecekleri ve makul bir şekilde eğlenebilecekleri zamandan yoksun bırakılmışlardır. Bu durum ciddi toplumsal huzursuzluklara ve direnişlere yol açmış, iktisadi istikrar sekteye uğramış, işletmeler için ciddi riskler oluşturmaya başlamıştır. Kapitalistler kadar işçiler de çalışma sürelerini, teknolojik gelişmeyi sorgulamış, yaşadıkları karşısında hak eden tepkileri 19. yüzyılın ortasına kadar göstermiştir. “Antikapitalist” bir mücadele hattını bazen bilerek, bazen sezgisel olarak sürdürmüş ve sonuçlarını da almışlardır.

İskandinav ülkelerinde yaşam standartlarının daha yüksek olduğu biliniyor. Ancak çalışma saatlerindeki bu ‘radikal’ değişim burjuva demokrasisinde de mümkün mü?
Engels bir değerlendirmesinde burjuvazinin bir meşruiyet kurması/göstermesi gerektiğini de söyler bir toplumsal kabul için. Buradan baktığımızda sorunun yanıtı evettir. Aslolan verimli üretken çalışmak ve hizmet sunmaktır. Bunun için çalışma sürelerinin önemi yoktur. Bu nedenle evet, mümkündür! Peki, bütün sektörlerde mi? Hayır! Zira çok spesifik bir yerden, biraz “insancıl” bir iş görülen yerden konuşuyoruz: Huzurevleri…  Burada uzun çalışma süreleri, Mahsun Kırmızıgül’ün kült filmindeki sonuçları doğuruyor. Bu nedenle, çalışanlara, daha insani bir hizmet sunmaları için, toplumsal duyarlılığın baskısı ile de istisnai bir çalışma süresi öneriliyor: Bunca çalışıp ülke ekonomisine katkıda bulunmuş ve çöpe atılmış ebevyenler için ölürken daha “insancıl” bir hizmet! Sistem kendisini koruyor, çalışanları değil: Bir lütuf değil, işin gereği olarak!

ÖNCEKİ HABER

Her şeyimizi teslim etmişiz

SONRAKİ HABER

Çözüm için tecrit kaldırılsın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...