01 Eylül 2016 00:59

Sen istersen olur barış!

1 Eylül Barış Günü’ne OHAL koşullarında ve ölümlerin gölgesinde girerken, Brecht’in ‘Çağrı’sını hatırlatıyoruz: Sen istersen olur barış...

Paylaş

Barış sözüyle iktidara gelen AKP Hükümeti, ülke içinde ve dışında savaş politikalarının dozunu arttırıyor. Türkiye halkları 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne, OHAL koşullarında; bombaların, saldırıların gölgesinde, demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındığı bir ortamda giriyor.

Siyasi partiler, meslek örgütleri ve sendika temsilcileri ise ülke ve bölge halkları için daha büyük acılara ve felaketlere yol açacak savaş ve müdahale politikasının son bulması için, her milliyetten işçi ve emekçileri birlikte mücadele etmeye çağırdılar.

‘ATEŞKES İLAN EDİLSİN, MÜZAKERE BAŞLASIN’

Ahmet Faruk Ünsal (MAZLUMDER Genel Başkanı): Türkiye’nin içinde, Ortadoğu’da yakın zamanda bir barış maalesef gözükmüyor. Suriye’ye müdahale eden devletlerin sayısı arttıkça, problem daha da içinden çıkılmaz hale gelmeye başladı. Cerablus operasyonunun en kısa zamanda tamamlanmasını, sivil ölümlerine dair ve esir erlerin haklarının ihlal edildiğine dair iddiaların araştırılmasını istiyoruz. Cenevre sözleşmelerinin ihlal edildiğine dair iddia var. Bu iddiaların bir an önce araştırıp açığa çıkartılmasını bekliyoruz. Türkiye’de Kürt sorunu merkezli olarak müzakerelerin başlamasını, ateşkesin bir an önce ilan edilerek, müzakerelerin başlaması istiyoruz. Adil bir siyaset hayata geçirilmediği zaman sahada barışın gerçekleşmesi mümkün olmuyor. O yüzden kalıcı bir siyasi çözüm içinde bir an önce ateşkesin sağlanarak, müzakerelerin başlamasını bekliyoruz.

‘YENİ BİR DİYALOG SÜRECİ GEREKİYOR’

Öztürk Türkdoğan (İHD Genel Başkanı): Anlamlı bir dönemdeyiz. 20. yüzyıldaki devletler ulus devlette ısrar ettikleri için 2. Dünya Savaşı’nı yaşadılar ve tüm dünyada 60 milyon insan yaşamını yitirdi. Daha sonra bu devletler kendi demokratik dönüşümlerini gerçekleştirdiler. Yani beğensek de beğenmesek de bir şekilde çözüm buldular. Türkiye hâlâ 2. Dünya Savaşı öncesi ulus devlet anlayışında ısrar ediyor. Bu ısrarın Türkiye’ye bir sonuç getirmeyeceği açık ve bu ısrar hem içeride hem dışarıda açık sıcak savaşın sürmesine sebep oluyor.
1 Eylül vesilesiyle Türkiye’nin bütün geçmiş yüzyıldaki deneyimlerden ders çıkartarak bir an önce demokratik dönüşümü gerçekleştirmesini, Kürt meselesinde barışçıl politikalar izlemesini; Kürt halkını Türklerle ve diğer etnik gruplarla birlikte dost bir halk olarak görmesini ve bu noktada bundan ders çıkartması gerektiğini düşünüyorum.
Barış çok önemli çok kıymetli; barış hakkını hep savunuyoruz. Ama aynı zamanda geçmiş yüzyıldaki bu ulus devlet ısrarının sebep olduğu yıkımları da hep hatırlatıyoruz. Tek yol demokratik dönüşümdür. O da savaşı bitirecek yeni bir diyalog, yeni bir müzakere süreciyle olur.

‘HER YANIMIZ SAVAŞA KESMİŞ AMA BARIŞ DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ’

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı (TİHV Başkanı): O kadar korkunç durumdayız ki, her yanımız savaşa kesilmiş durumda. 50 küsur yıllık Kolombiya iç savaşını sona erdirdiği bir dönemden geçiyoruz bir taraftan da. Hani ne kadar olumsuz ve umut kırıcı görünse de barış her zaman uğruna mücadele edilecek ve kazanılacak bir durum. Dört bir yanımızda savaş var. Ciddi saldırılarla karşı karşıyayız. Devletin hem kendi halkına karşı yürüttüğü saldırılar hem de sınır ötesinde kime karşı olduğu tam olarak anlaşılamayan saldırılarla karşı karşıya olduğumuz bir zamanda, biz, yeniden barış çağrısı yapmaktan başka bir seçeneğe sahip değiliz. Bu barış içinde mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Her ne kadar barış isteyen herkesin ‘vatan haini olarak’ damgalandığı bir dönemden geçiyor olsak bile... Barış demeye devam ediyoruz. Ve bu suçsa biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz.

‘YURTTA VE BÖLGEDE BARIŞI SAVUNAN BiR ÇiZGiYE iHTiYACIMIZ VAR’

Alper Taş  (ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi): Bölgede savaşın giderek derinleştiği ve daha da iç içe geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Bu tablo, hem içeride hem de bölgede böyle. Bu, barış taleplerini daha fazla dillendirmemize neden olmalı. 30 Ağustos’ta Kürtler ve Türkler, beraber emperyalizmi kovdular, Kurtuluş Savaşı’nı kazandılar, cumhuriyet kuruldu. Fakat, bu cumhuriyet kurulduktan sonra Kürtlerin kimliği inkar edildi ve Türkiye bugünlere geldi.
Tam bu vesileyle emperyalizmi yenen Kürtlerin ve Türklerin yeniden bugünün konjonktüründe ve yeniden emperyalizme karşı mücadele ederek, Kürtlerin de hak eşitliğini içeren bir yerden yeni bir cumhuriyet kurmaları gerekiyor. Barışı kurmaları ve tesis etmeleri gerekiyor. Çünkü görünen tablo o ki, içinde yaşadığımız coğrafyada emperyalizm Türklerle Kürtleri savaştırmayı amaçlıyor. O noktada bu oyunu bozmak açısından da Kürtlerini hem bölgede hem Türkiye’de hak eşitliğini içeren bir anlayış çerçevesinde, ‘Kahrolsun emperyalizm, yaşasın hakların eşitliği, kardeşliği’ şiarı temelinde yurtta ve bölgede barışı savunan bir çizgiyi ihtiyacımız olduğu gözüküyor.

‘YANLIŞTAN DÖNÜLMELİ, SAVAŞ VE MÜDAHALEYE SON VERİLMELİ’

Selma Gürkan (Emek Partisi Genel Başkanı): Ülkemizde ve Ortadoğu’da barış halkların acil talebi haline gelmişken, siyasi iktidar savaşın yarattığı yıkımı büyütecek politikalarında ısrar ediyor.  Türk ve Kürt halkları ile her milliyetten işçi-emekçiler için asıl tehdit, iktidarın halkları da düşmanlaştıracak ve karşı karşıya getirecek bu savaş ve müdahale politikalarında ısrar etmesidir. Bu politika aynı zamanda emperyalistlerin halkları karşı karşıya getirmesine ve yaratılan çelişkileri kullanarak kendi çıkarlarını dayatmasına da hizmet etmektedir.
Bu ülkede halkların eşit koşullarda birlikte yaşayacağı bir geleceği kurmanın yolu savaştan değil; barış ve demokrasiden geçmektedir. Türkiye, Suriye’den derhal çekilmeli, içeride de silahlar susmalı ve eşit haklara dayalı demokratik çözüm yönünde adımlar atılmalıdır.  Barış, halkların faşizme ve gericiliğe karşı ortak mücadelesiyle kazanılır. 1 Eylül bu gerçeğin simgesidir. Dünya Barış Günü’nde halklarımızı ve her milliyetten işçi-emekçileri, ülkemiz ve Bölge halkları için daha büyük acılara ve felaketlere yol açacak savaş ve müdahale politikasının son bulması için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

‘BARIŞ BİR NEHİR GİBİ YOLUNU BULACAK, DENİZE ULAŞACAK!’

Melda Onur (Diyalog Grubundan, CHP Eski Milletvekili): İçte ve dışta savaş ve savaş söylemleri olduğu müddetçe bu 1 Eylül nasıl kutlanacak bilmiyorum. Kaldı ki, zaten barış kutlamalarına, barış gösterilerine izin çıkmadığını biliyoruz. Bu iktidarın barışla ilgisi yok! Kaldı ki, barışın bu iktidarın oy oranını düşürdüğünü düşünüyorlar. Ülkedeki barış iklimini, hem komşularla barışın hem de ülkedeki toplumsal barışın kendi iktidarlarının gücünü düşürdüğünden, savaşçı bir iktidar için barış durumu yaramadığından, mümkün olduğu kadar barış sözcüğünü kullandırtmamaya, kullanmamaya, barış iklimini yaşatmamaya çalışıyorlar. En ufak sakin bir ortamda bile çıkıp ‘onlar, bizler, ötekiler, idam’ diye bağırması sadece gerilimden beslendiğini gösteriyor. 1 Eylül de bu ortamda geçecek. Barış her zaman için güzel bir umuttur. Bir gerçektir. Ve olacaktır. Dünyada her yerde oldu. Burada da olacak. İsteseler de istemezler de. Özgürlük ve barış aynı bir su gibi, nehir gibi yolunu bulur ve denize ulaşır. Barışı savunanlara asla barıştan vazgeçmemek, asla yılmamak düşüyor. Çünkü baktığımızda derler ya, ‘En kötü barış savaştan iyidir’ diye, öyledir. Bu sözler boşuna yazılmamış.

‘KALICI BARIŞ UMUDU YENiDEN YEŞERTiLMELi’

İdris Baluken (HDP Grup Başkan Vekili): “Gerek içeride yürüyen savaş süreci, gerek son Cerablus operasyonuyla birlikte AKP’nin ülkeyi sürüklediği bölgesel savaş süreci, bu 1 Eylül tarihini çok daha anlamlı kılıyor. Savaş politikalarının gerek ülkede gerek bölgede çözümsüzlüğü derinleştirme dışında hiç bir işe yaramadığını, Türkiye halklarının demokrasiden yana olan büyük çoğunluğu dile getiriyor. Bir barış iradesinin güçlü şekilde görünür kılınmasına ihtiyaç var. 1 Eylül etkinliklerinin barış iradesini görünür kılması açısından sonra derece önemli olduğunu düşünüyoruz. İçeride çözüm sürecinin başlaması, yeniden kalıcı barışla ilgili umudun yeşertilmesi, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak Kürt meselesinin yeniden çözümüyle ilgili bir gündemin işletilmesi ve Suriye’de barışçıl diplomatik çabalara önem veren, Suriye halklarının iradesini ve haklarını ön plana çıkaran bir politik hattın belirlenmesinin önemli olduğu kanaatindeyiz. 1 Eylül’de bu mesajların güçlü bir şekilde alanlarda demokrasi ve barış çevreleri tarafında  sahipleneceğini düşünüyoruz. En azından kan ortamından siyasi rant devşirenlerin bu kadar yüzsüzleştiği bir dönemde barıştan yana olan çevrelerin ortaya koyacağı duruş, umarız ki, hem içeride hem de dışarıda barışla ilgili önemli bir olay yaratır.

BARIŞ, EMEKLE, İŞÇİLERİN BİRLİĞİYLE GELECEK

Kani Beko (DİSK Genel Başkanı): Neoliberal kapitalist düzen ve onun destekçisi emperyalist güçler için savaş, halkları/işçi sınıfını birbirine düşürerek bölüp parçalamanın, demokratik hakları askıya almanın, sermayeye kaynak aktarmanın, kısacası bu düzeni devam ettirmenin, bir yolu olarak değerlendirilmektedir.
Emperyalist güçler tarafından kışkırtılan Suriye’deki etnik-mezhepsel ayrımlara dayanan iç savaşa Türkiye’yi yönetenlerin taraf olması maalesef ateşi ülkemize taşımıştır.  
Ülkemizde Kürt sorunu da dahil tüm sorunların, şiddetle, terörle, çatışmayla çözülemeyeceği son 30 yıllık yakın tarihimize bakılarak dahi görülmektedir. Özlemle beklediğimiz, kalıcı bir toplumsal barış ve kardeşlik, bir arada insanca yaşayacağımız bir ülke, kanın ve şiddetin olduğu yerde sağlanamamaktadır.
Ülkemizde benimsenmesi gereken politika, “yurtta barış, bölgede barış, dünyada barış” politikasıdır.
İşçi sınıfı olarak özlemimiz, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar olarak barış içinde yaşayacağımız, demokratik bir Türkiye özlemidir. Çünkü bizler bilmekteyiz ki, işçilerin göz renkleri ne olursa olsun göz yaşları aynıdır.
Barış emekle gelecek, barış işçilerin birliğiyle gelecek.
Yaşasın işçilerin birliği, yaşasın halkların kardeşliği!

‘AKP KENDİ REJİİMİ İÇİN SAVAŞTA ISRAR EDİYOR’

Lami Özgen (KESK Eş Genel Başkanı): Her şeyden önce bu ülkede, faşizm, diktatörlük, OHAL ve savaş süreci vardır. Türkiye demokrasi güçleri ve Türkiye emekçileri bu başlıklar çerçevesinde demokrasinin bütün alt başlıklarını; eşitliği, özgürlüğü, adaleti, kardeşliği, laikliği öne çıkararak ortak bir arada yaşamı daha yüksek sesle ifade etmeliler.
Bu savaşın, kaosun, çatışmanın durdurulması lazım. Bir çatışmazsızlık ortamının sağlanması lazım. Ve o demokratik, barışçıl çözümün hayata geçmesi lazım. Ha keza Ortadoğu’da ve Suriye’de yürüyen bir savaş var. Şimdiye kadar o savaşı Türkiye adına birileri zaten yürütüyordu. Cihatçı örgütlerle birlikte Türkiye Cumhuriyeti devleti- hükümeti Cerablus’ta bir harekat yürütüyorlar. Aslında bu bir işgal sürecidir. Aynı zamanda Ortadoğu’daki savaş ve bataklığın içine girilmiş durumdadır. Bundan geri dönülmelidir.
Biz emekçiler, ülkedeki faşizan uygulamalara, diktatoryal sürece, darbelere karşı eşitliği, özgürlüğü, barışı, adaleti, kardeşliği öne çıkaracak şekilde bir tutumla Türkiye’nin bütün illerinde 1 Eylül’ü kutlama gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız ve bütün yasak ve engellemelere rağmen bunun hayata geçmesini sağlayacağız.

‘TEKMELENİP DEVRİLEN BARIŞ MASASI YENİDEN KURULMALI’

Mustafa Köz (Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı): Toplumsal barış teraneleriyle 15 Temmuz’dan sonra önce içeriyi tırpanlayan iktidarın şimdi de gözünü dışarıya çevirmesi akıl alacak gibi değil. Ancak hangi savaş, akıl ister ki? Yarattığı canavarla uğraşıyor iktidar. Ülkesindeki iç savaşıysa bitirmemek için elinden geleni yaptı.  Hele yeryüzünde 1 Eylül’ün “Barış Günü” diye anılıp kutlanacağı bugünlerde savaşı ülkenin tek gerçeği kılmak, fazlaca ironik değil mi? Durmadan ‘düşman’ yaratarak iktidarına ‘milis’ güçleri de katan bir yönetimin halkına sağlayacağı hiçbir esenlik kalmamıştır. Yaşamı değil, ölümü kutsayan ve milleti yaşarken ‘kahraman’, ölüyken ‘şehit’ sayan bir iktidardan Türkiyeli aydınların da eziyet gördüğü, daha da göreceği ortadayken aydınların suskunluğu da anlaşılır gibi değil. Gözaltılar yazarlar için de başladı. Ateş yalnızca düştüğü yeri yakmıyor artık. Her gün onlarca ölüm... ‘İntikam ve ihtiras kuyusu’na dönüşmüş bir ülke...
Artık bu baskı ve savaş günlerinde yan yana olmanın zamanıdır diyoruz. Türkiye Yazarlar Sendikası, bu birliktelik için ‘sürekli barış’ adıyla toplantılar yaptı, yapıyor. Çözüm de bu galiba. Düşüncelerimizi eylemlerimizle ete kemiğe büründürmek ve güçlü bir baskı ögesi oluşturabilmek... Tekmelenip devrilen ‘barış masası’nı yeniden kurmak... Barış isteğimizi yinelemezsek iktidarın savaş çığlıkları ruhlarımızı sağır edecek çünkü.
Düşünce ve ifade özgürlüğüne yapılan saldırılarıysa tüm sanat disiplinleri birleşerek giderebiliriz. Bu savunma da az şey değil doğrusu. Barış da başkalarının düşüncelerine açık olmak değil mi? Bunca kıyamet de bu tahammülsüzlükten doğmuyor mu?

‘ÜLKEDE BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ’

Emin Koramaz (TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı): Her gün yeni bir acıya, patlamaya, terör saldırısına uyanıyoruz ve artık ‘yeter’ diyoruz. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara karşı, ülkemizin Suriye’nin bir benzeri haline getirilmek istenmesine karşı tüm demokratik güçleri, siyasi partileri seslerini barıştan yana yükseltmeye çağırıyoruz. TMMOB, bölgemizde ve ülkemizde yaratılmak istenen kaos ortamına, savaş dayatmalarına, yeni dünya düzeni teorilerine karşı daima barıştan, demokrasiden, özgürlüklerden yanadır. 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla bir kez daha ülkede, bölgede, dünyada barış istiyoruz.

'BARIŞ İÇİN HERKES ÇABALASIN'

Raşit Tükel (Türk Tabipler Birliği Başkanı): 1939'dan bu güne aradan geçen 77 yılda savaşlar son bulmadı. İnsanlık tarihi pekçok savaşa tanık oldu. Emekçiler barış isterken, dünyayı yöneten emperyalist güçler kan dökmekten yana. Bizler hekimler olarak her zaman barıştan yana olduk. Savaşsız ve çatışmasız bir ülkede yaşamak istiyoruz. Savaş ve şiddet odaklı politikalar derhal terk edilsin, barışçıl bir ülkede yaşamak için herkes elinden geleni yapsın.

ÖNCEKİ HABER

DTK binasına polis baskını

SONRAKİ HABER

Fabrikada yemekten zehirlenen 42 işçi hastaneye kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...