31 Ağustos 2016 05:33

Barış mücadelesinin öznesi kadınlar

DİHA İstanbul bürosunda "Gönüllü Muhabir" nöbetine katılan Filmmor yönetmenlerinden Melek Özman, barış mücadelesinin öznesi kadınları kaleme aldı.

Paylaş

Özgür Gazeteciler Cemiyeti (ÖGC) tarafından tutuklu özgür basın çalışanları için başlattığı "Gönüllü Muhabir" kampanyası kapsamında dün DİHA İstanbul Bürosunda gönüllü muhabir olan Filmmor yönetmenlerinden Melek Özman, barış mücadelesinin öznesi kadınları yazdı. Özman'ın yazısı şöyle: 

"Barış Mücadelesinin Öznesi Kadınlar

Antigone'lar, Lysistrata'lar, Siyahlı Kadınlar, Barış Anneleri...

Savaşın herkesi ve her şeyi boğan gürültüsüne rağmen barış hareketleri barışın sesini yükseltmiş ve en son barışın sesi kalmış, daima. Günümüze ulaşan belgeler, kareler son 100-150 yılla sınırlı olsa da kadınların barış mücadelesi savaşların/kadınlara karşı savaşların tarihi kadar eski. Kadınlar tarih öncesi, mitik dönemlerden beri, Antigone, Lysistrata gibi anlatılara ilham veren geleneksel ya da isyankar yöntemlerle savaşanlara, savaşa meydan okumuş. Soyunmaktan erkekleri yatağına almamaya, çocuklarının ardından yollara, dağlara çıkmaya, saçlarını kesmekten tülbendini yere çalmaya çeşitli kadim ya da icat ettikleri özgün yöntemlerle savaşan erkeklere, savaşa müdahale edegelmiş. Son yüzyılda ise, patriyarkadan militarizme savaşla iç içe geçen tüm musibetlere karşı, öznesi oldukları bir barış mücadelesi deneyimi biriktirdiler. Yeryüzünün çeşitli savaşlı-çatışmalı bölgelerinde silahların susmasını ve müzakerelerin başlamasını sağlayan kadın barış hareketleri var ettiler.

Kadınların barış hareketlerinin ilham dolu tarihi de hala yazılmayı bekliyor, burada ise sadece bu tarihten sınırlı örneklerle, kadınların buralardaki barış mücadelesine dair, 89'dan beri barış mücadelesinde emek veren -son yirmi yılında birlikte emek verdiğimiz- feminist Nilgün Yurdalan'la söyleşerek bellek tazelemeyi deneyeceğiz. 

Yetmişlerde yeryüzüne yayılan barış hareketi kadınların özgürlük mücadelesinde de önemli mihenklerden oldu. Kadınlar bu hareketlilikte kendi özgürlük mücadeleleri yanında kadın barış mücadelesi için de ilham verecek olumlu-olumsuz deneyimler edindiler. 

1970'de, Fransa'da Meçhul Asker Anıtı'na hem savaşı hem de cinsiyetçiliği sarsan bir pankart astılar: "Meçhul askerden daha meçhul biri var: karısı." 

İrlanda'da "Senin bu masada ne işin var? Evine git, çocuk yap" diyenlere rağmen barış masasında kaldılar, barışın inşasında yer aldılar.

Kilisede bir araya gelip barış için dua ederek başlayan Liberya Kadın Barış Hareketi'nin protesto yürüyüşleri yanında; her hafta, beyazlar içinde, aynı yerde buluşarak barış için şarkılar söylemekten 'seks grevine' ısrarlı mücadelesiyle 15 yıllık iç savaş bitiren taraf oldu. 2002'de barış görüşmeleri başladı, Liberia'ya barış geldi.

İsrail'de Siyahlı Kadınlar, 1988 yılında, Gazze ve Batı Şeria'daki İsrail işgaline karşı Filistin topraklarında başlayan intifadaya destek vermek için çatışmalı alanlarda iştigal etti, eylem yaptı, nöbet tuttu. Güney Sudan'da, İngiltere'de, İskoçya'da, Bosna'da, savaşın olduğu yerlerde yine Siyahlı Kadınlar adıyla kadın barış örgütlenmeleri oldu. Kah çatışmalı bölgelerde yürüyerek, kah nöbet tutarak, kah silahlara karşı canlı kalkan olarak kadınlar savaşa ve militarizme karşı durdu. 

Türkiye'de de barış hareketlerinde kadınlar yer aldıysa da özgün barış örgütlenmelerine seksenli yıllardan sonra rastlıyoruz. 

Nilgün seksenlere dair, "Benim için 89'daki antimilitarist eylemler, vicdani ret hareketleri günümüze kadar süren barış hareketlerinin mihengi olarak önemliydi" diyor ve ekliyor: "Kadınların barış mücadelesi, savaşta kadınlar ne yaşıyor meselesine ayrı bir alan açma ihtiyacıyla başladı." 

İstanbul'da, çeşitli feminist gruplar, dernekler, dergiler Bağımsız Kadın İnisiyatifi adıyla bir araya gelerek, 98'da Abide-i Hürriyet Meydanı'nda Savaşa ve Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı 8 Mart mitingi yaptı. İlk Türkçe-Kürtçe kadın bildirileri yazıldı, heyecan ve zorlukla pankartlara, alanlara taşındı. 

Nilgün, "Biz Türkiye'nin batısında yaşayanlar, aslında Kürtlerin özgürlük mücadelesinden geç haberdar olmadık da, kulaklarımız geç duydu, geç ses çıkarmaya başladık" diyor ve devam ediyor: "Biz Bağımsız Kadın İnisiyatifi'nde Kürt feministlerinden çok şey öğrendik. Kürt kadınlarıyla dayanışma ile başladık, bu çok önemliydi, hala da öyle ama savaşın kadınlara yüklediklerini görmek, tanıklık etmek, buluşmak ve dayanışmak yanında barışın bütün kadınlar için, biz batıda yaşayan kadınlar için de ne kadar önemli olduğunu, ihtiyaç olduğunu fark etmek de çok önemli. Savaşta kadınlar ne yaşıyor, barış neden önemli üzerine kurduk sözümüzü ama biz olduğumuz yerde barışı neden istiyoruzu, kendi gündemimizi, barış sözümüzü de daha geniş kurabilmeliyiz." 

2000 yılında Türkiye'nin batısından feminist, gazeteci, siyasetçi yüze yakın kadın Barış İçin Kadın Buluşması için Diyarbakır'a, ardından Batman'a gitti. En son da İstanbul'da buluştular. 3 şehirde, on binlerce kadın, şarkılarla tanıklıklarla, hep birlikte binlerce "aşiti aşiti aşiti", "barış barış barış" biriktirdi. Barış için dayanışma enerjisi, barış umudu biriktirdi. 

Nilgün: "Savaş kadınlara yönelik her türlü şiddeti artırmanın yanında kadınların her türlü özgürlük mücadelesini çok daraltan, görünmez kılan erteleten de bir musibet. Benim için feminizm savaş karşıtı bir mücadeleyle iç içe. Savaş olan bir ülkede feminist mücadeleyi savaşa karşı mücadeleden bağımsız düşünemem." 

Şimdilerde Türkiye'de Barış Anneleri'nden Barış İçin Kadın Girişimi'ne artık Türkiye'de yaşanan şiddetin yarattığı tahribatın tanığı olan, belleğini tutan, dillendiren; aynı zamanda silahların susması-müzakere masasının kurulması için, barışı yakın ve kalıcı kılmak için emek veren kadın barış hareketleri var. Çatışmalı her alanda birlikte nöbet tutan, eylem yapan, hakikate göz kulan olan, barış için dayanışan binlerce kadın. Barışın inşası için yüzyılların birikimi, on yılların deneyimi var. Bir tek barışın kendisi yok. 

Savaştan sonra Kosova'da, Siyahlı Kadınlardan birinden Kosova'daki evinde, 240 kişiyi nasıl aylarca uzun süre boyunca sakladığını dinlemiştim. İki katlı bir evde, boylu boyunca uzanmak için yeterli olan olmadığı için oturarak uyumaya alıştıkları, aç kalmamak için geceleri ölü komşularının yanından geçerek, onların kilerlerinde kalan yiyeceklere geçirdikleri aylar... "Yine de hiç yeterli yiyeceğimiz, suyumuz olmadı, yaşamla aramızdaki göbek bağından beslendik sanki ama barış umudumuz olmasa hayatta kalamazdık" demişti. Bizi hayatta tutacak böyle bir barış umudu, şüphesiz hala var, şüphesiz uzağımızda değil..." (DİHA)
 

ÖNCEKİ HABER

OHAL'de gazetecilik: Gözaltı, tutuklama, kapatma, işsizlik

SONRAKİ HABER

Gözaltındaki 24 Azadiya Welat dağıtımcının evine baskın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...