29 Ağustos 2016 00:58

Azami kâr isteyen patronlar işçinin canına acımıyor

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) bünyesindeki İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Bülteni’nin ilk sayısı yayımlandı.

Paylaş

Uğur ZENGİN
İstanbul

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) bünyesindeki İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Bülteni’nin ilk sayısı yayımlandı. Bülten, Başyazı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinde Omurgayı Oturmak (Doç. Dr. Gürkan Emre Gürcanlı), Yaşamsal Bir Sorun Olarak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (S. Murat Çakır), Kadınlar İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Neresinde? (Sinem Derya Çetinkaya), Madencilikte Taşeron ve Güvencesiz Üretim ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Uygulamaları (Tevfik Güneş) başlıklı 5 yazı ve DİSK’in 13 Bölge Temsilciliği Kapsamında Yönetici ve Temsilcilerin İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi ve Uygulama Kapasitelerinin Geliştirilmesi Projesi Final Raporu’ndan oluşuyor.

BÜLTENDE NE VAR?

İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. G. Emre Gürcanlı, kapitalist üretim, hukuk ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanındaki nesnel ilişkiyi gözler önüne seriyor. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinden Murat Çakır, “Yaşamsal Bir Sorun Olarak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” başlıklı yazısında sendikaların mücadele pratiklerini ve meslek oda ve birliklerinin, sendikaların ve diğer demokratik kitle örgütlerinin ortak oluşturduğu İstanbul İSG Meclisinin yapısını, mücadelesini ve çalışma süreçlerini aktarıyor. DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası İSG Dairesi Uzmanı Sinem Derya Çetinkaya üretim ortamında kadınların karşı karşıya kaldığı işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarını ele alıyor ve bu olumsuzluklarla baş edebilmenin potansiyel olanaklarını tartışıyor.

‘İSG ALANI PİYASAYA AÇILDI’

“Dünya ölçeğinde ILO verilerine göre her yıl 250-275 milyon iş kazası yaşanmakta; 160 milyon meslek hastalığı vakası gözlemlenmekte ve 2 milyonun üstünde çalışan hayatını kaybetmektedir. Kayıt dışılık, kölece çalışma biçimleri, çocuk işçiliği sorunları ise bu vahşi sömürü düzeninin en belirgin yanını bize göstermektedir.” Bültenin başyazısında dünyadaki istatistiğin ardından Türkiye’ye ilişkin tespitler yer alıyor: “Ülkemizde, 2000’li yıllardan itibaren önce özelleştirmelerle ve daha sonra taşeron ve güvencesiz çalışma biçimleriyle kendini gösteren kapitalist birikim rejimi işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki sorunları derinleştirmiştir. Özellikle inşaat ve maden sektörlerinde ortaya çıkan kitlesel iş cinayetleri toplumsal yapıda ağır travmalara neden olmaktadır. Böyle bir kalkınma modelini kabul etmek mümkün değildir. Sendikal yapıların giderek zayıflatıldığı bir süreçte, işyerlerinde etkin bir denetim yapılamamaktadır. Mevcut sistem çökmüş durumdadır ve siyasal iktidar bu sistemi yenileyebilecek adımları atmaktan ısrarla kaçınmaktadır. Yapılan düzenlemeler sorunu çözmek yerine daha da derinleştirmiştir ve alanın kendisini piyasaya açmış durumdadır... Bu çerçevede, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikalara önemli görevler düşmektedir.
Sendikalar için bu alan artık temel bir mücadele ve örgütlenme alanı olarak görülmelidir. Nasıl ki, ücret ve sosyal haklarda mücadele ediliyorsa, yaşamımızı ve geleceğimizi yok eden çökmüş bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemine karşı mücadele de başat hale gelmiştir.”

TEMEL MÜCADELE BAŞLIĞI...

“Sermaye bu alanı dokunulmaz ilan eder, yasal düzenlemelere boğar, devletin bu alana müdahalesini mümkün olduğunca en aza indirmeye çalışır ve işin özünde istediği gibi davranmak ister. Bu alanın dokunulmaz olmasının en büyük nedenlerinden birisi de, doğrudan varolan düzenin sorgulanmasını da beraberinde getirecek olmasıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine bir de bu açıdan bakmak gerekir. Bir başka ifadeyle, sermayenin istediği düzeyde üretkenlik için asgari düzeyde işçi sağlığı ve iş güvenliği yeterlidir. Bunun
ötesini talep etmek sermaye açısından kabul edilemez. ‘Biz başka alem isteriz’ diyenlerin en temel mücadele başlığı olmalıdır, olmak zorundadır.”

SORULAR VE DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gürkan Emre Gürcanlı “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği’nde Omurgayı Oturmak” başlığıyla kaleme aldığı yazıda İSG alanının önemini ifade ediyor. Yazının tamamında ise İSG alanında temele inerek çok sayıda soruya ve kendi deyimiyle galat-ı meşhurlara (herkesin doğru bildiği yanlış) açıklık getiriyor. Birkaçı şöyle: İş Sağlığı mı İşçi Sağlığı mı? İşçi Güvenliği mi İş Güvenliği mi? İş Cinayeti mi İşçi Cinayeti mi?, “Kazaların yüzde 98’i önlenebilir” galat-ı meşhuru, “Önlemek ödemekten ucuzdur” galat-ı meşhuru, “Bizde değil ama gelişmiş ülkelerde sermayedarlar ceza alıyorlar” galat-ı meşhuru, ‘İş Cinayeti’ kavramı çok ağır bir kavramdır çünkü bunlar ‘istenmeyen olaylardır’ söylemi...

BİR ÖRNEK: İŞ CİNAYETİ Mİ İŞÇİ CİNAYETİ Mİ?

“Şöyle bir yanılsama olmasın, sanki ‘iş cinayeti’ egemen sermaye söylemidir de biz buna karşı ‘işçi cinayeti’ kavramını kullanmalıyız gibi bir şey anlaşılmamalı. ‘İşçi cinayeti’ dediğimizde kavramın kapsayıcılığını azaltırız ve öte yandan sınıfsallıktan da uzaklaşmayız.
Burada zaten “cinayet” kavramını egemen dile neredeyse bir mızrak gibi saplayanlar, bu alanda yıllardır mücadele eden işçiler, sendikacılar, akademisyenler, iş müfettişleri, tabipler, mühendis, mimar ve her alandan teknik elemanlar olmuştur.”

‘ÖNLEMEK ÖDEMEKTEN UCUZDUR’ GALAT-I MEŞHURU

“Peki, sadece Türkiye’de değil, dünyada da, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması madem kazandırmakta, önlemek madem çok daha ucuz olmaktadır, neden sermaye daha kârlı olan yolu seçmemektedir? Soruyu hemen yanıtlayalım, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almak sermaye açısından bir maliyet kalemidir ve bu maliyet kalemi ile ölümler ve yaralanmaların maliyeti kıyaslandığında her zaman ikincisi daha düşük olacaktır. Ne kadar düşük olacağını, o ülkedeki sınıf mücadeleleri, bu mücadelelerin belirlediği hukuk sistemi, çalışma rejimi belirleyecektir. Tuzla’da bir tersanede yaşamını yitiren işçinin ailesine 30 bin TL kan parası vermek sermayeye çok fazla koymayacaktır, ama İngiltere’de tazminatlar biraz can sıkıcı olabilir.”

‘YAŞAMSAL BİR SORUN OLARAK İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ’

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinden Murat Çakır, İstanbul İSG Meclisinin yapısını, mücadelesini ve çalışma süreçlerini aktarıyor: “İSİG Meclisi pratiğinin en önemli kazanımı iş cinayetleri raporlarıydı. Sistematik hale getirilen raporlarda “kaç işçi, hangi iş kolunda, nasıl ölüyorlardı?”, “Cinsiyet, yaş, şehir dağılımları nasıldı?”, “Sendikalı-sendikasız, göçmen ya da çalışma koşulları neydi?” gibi mücadelenin hareket noktalarını belirleyen ve bütünsel mücadele ile bağları kurabilecek hususlar yer alıyordu. İstatistik ile bu bağları kurabilmesi, devlet kurumlarının yetersizliğini gösterebilmesi, gelişerek devam eden; grafikleşen, broşürleşen şimdilerde ise haritalaşacak ve kamu spotları hazırlayacak bir noktaya evrildi raporlar. Esasen herkesin katılabileceği kadar basit ama etki gücü anlamı ile de bir o kadar da devrimci bir araç oldu.
Alanda yapılan çalışmalar küçük fakat derin bağlar kuruyordu. Her ay raporların işçi sağlığı sorununun yaşandığı bir işyeri önünde ya da bir direniş alanında yapılması mücadelenin yaygınlaşmasına ve somut kazanımlar elde edilmesine yol açtı. İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde 2012’den bugüne yapılan mücadele durumu özetliyordu: Alanda bulunan sendika, meslek odası, dernek ve öğrencileri içine katan bir çalışma oluşturuyorsunuz. Hepsinin ortak noktasında bulunan ama özerkliğini koruyan bir İSİG Meclisi ile müdahil oluyorsunuz ve bu durumun meşruluğu sorgulanmıyor. Üç yıllık süreklilik, 6331 Sayılı İSG Yasası’nın uygulanmasına müdahale, kadro sorunu, soruşturma vs. Ama son olarak iş cinayetinde Zafer Açıkgözoğlu’nun yaşamını yitirdiği kanalizasyon olayının ikincisinin yaşanmasını önlüyorsunuz. Bir binada kanalizasyon birikiyor. Dekanlık temizlik işçilerini görevlendiriyor. İşçiler hayır deyip doktor arkadaşlarıyla olay yerini fotoğraflıyor, İSG uzmanına tutanak tutturuyor ve Dekanlığa gidiyorlar. Nitekim yarım saat sonra asli görevli olan İSKİ çağrılıyor ve temizlik yapılıyor. İşçilerin kendi yaşadıkları soruna müdahale ederken yıllardır söylenen ortak mücadeleye, sendikal bir hareket oluşturmaktan genç bir kadro kuşağının oluşmasına kadar... Mücadelenin öncü unsurlarının bayrağının sosyalizm olduğunu söylemeye gerek var mı?”

KADINLAR ESNEK ÇALIŞIYOR

DİSK/Birleşik Metal İş Sendikası İSG Dairesi Uzmanı Sinem Derya Çetinkaya klasik işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışının kadınlara bakış açısını inceliyor. “Temel sorun, kadınların sorunlarının yeterince görünür ve ölçülebilir olmamasıdır. Türkiye’de artık her kesimin malumu olduğu üzere, kayıt dışı, esnek ve düzensiz işleri ağırlıkla kadınlar yapıyorlar. Düşük ücretlerle ve en kötü koşullarda yapılan işlerde kadınlar çalışıyor. Ev eksenli çalışma ve ücretsiz ev işçiliği kadınlar; özellikle de genç kadınlar arasında oldukça yaygın. Bu da kadınların hangi koşullarda, ne sürelerle, hangi risklere maruz kalarak çalıştığına dair gerçek ve yaygın verilere ulaşmamıza engel oluyor” diyor: “Kadın işçilerin çalışmaya bağlı risklerini değerlendirirken erkeklerden farklı olarak ruhsal, sosyal ve bedensel bütünlüklerini riske atabilecek unsurlar çok fazla dikkate alınmıyor. Tabii bu yalnızca Türkiye için geçerli olan bir durum değil, bugün pek çok Avrupa ülkesinde dahi iş yerlerinde cinsiyet körlüğü konusu kadınların yoğun çabaları ve ısrarlı itirazları ile sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin gündemlerine anca alınıyor.”

HER SEKTÖRDE ÇALIŞAN KADIN...

- Kadın ve erkek çalışanlar kıyaslandığında, kadınlar erkeklere oranla çok daha fazla mobbinge maruz kalıyorlar.
- Kadınlar arasında da 25 yaş altı genç kadınlar ile daha tecrübesiz kadınlar daha fazla mobbinge maruz kalıyor, bu uzun süren psikolojik baskı döngüsünden dolayı da kronik hastalıklara yakalanabiliyor.
- Ruhsal bütünlük zedelendiğinden işyerinde kaza risklerine de daha açık hale gelebiliyor. Kadın çalışanın gebelik ve emzirme dönemlerinde hem annenin hem de bebeğin korunması düşünüldüğünde alınması gereken iş güvenliği önlemleri de artmaktadır.
- Kimyasallar, biyolojik atıklar, tozlar, dumanlar, kaygan zeminler, titreşim, ağır iş… Bu başlıklar 6331 sayılı Kanun’da kendine yer bulabilmiştir ancak uygulama kesinlikle yeterli değil.
- Olması gerektiği kadar hijyenik olmayan wc, duş ve soyunma odaları kadınların erkeklere göre daha çabuk mikrop kapmasına neden olabiliyor. Kadınlar mikrop kapmak kaygısı ile WC’leri, duşları daha az kullanıyor, üstelik çok fazla tuvalete gitmemek için gün içerisinde daha az, bazen de hiç su içmeyerek önlem alıyor. Bunun sağlık açısından ne denli zararlar yaratacağını tahmin edebiliriz, ancak özellikle güvencesiz ve uzun çalışma saatlerine sahip tarım ve tekstil sektöründe kadınların en temel sorunlarından biri ne yazık ki bu.
- Örnekler çoğaltılabilir: Cinsiyetçi bir iş bölümünün hâlâ çalışma yaşamına hakim olduğundan bahsetsek de artık kadınlar yalnızca tarım, tekstil, hizmetler gibi sektörlerde değil, inşaat, maden, işleme, metal sanayi gibi sektörlerde de çalışmakta; yüksek ses, titreşim, yüksek ısı, ağır kaldırma gibi fiziksel risk faktörlerine, kimyasal toz ve dumanlara da erkekler kadar maruz kalmaktalar. Üstelik erkek işçilerin fiziksel özelliklerine göre örgütlenmiş çalışma alanlarında daha düşük sosyal statü, daha düşük ücretler ve kötü terfi imkan ve koşullarıyla.

‘İŞÇİ SAĞLIĞI, İŞ GÜVENLİĞİ SİSTEMİ ÇÖKTÜ’

DİSK Eğitim ve İSG Dairesi Müdürü Tevfik Güneş ise, “Madencilikte Taşeron ve Güvencesiz Üretim ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Uygulamaları” başlıklı makalesinde konuyu inceliyor: “Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır ve 6331 sayılı yasa bu çökmüş sistem üzerinden çıkarılmıştır. Başta madencilik ve inşaat sektörü olmak üzere son yıllarda yaşanan iş cinayetleri bu çökmüşlüğün en trajik ve kabul edilemez yüzünü bize göstermektedir. 13 Mayıs 2014 Soma’da meydana gelen maden faciası, yüzyılın katliamı olarak kayıtlara geçerken, aynı zamanda ülkemizde sermaye birikim rejiminin acımasız yüzünü de bizlere göstermiş oldu. Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma ilişkileri devlet ve sermaye işbirliğiyle temel birikim politikası olmuştur. İşverenlerin küresel kapitalist sistemde rekabet edebilmeleri ve birikim sağlayabilmeleri açısından ucuz işgücü ve düşük işletme maliyetleri temel önemdedir. 2003 yılında Karaman Ermenek’te kömür ocağında grizu patlaması sonucu ölen 10 işçiyle başlayan süreç, 11 yılda özel sektör ve taşeron üretime teslim edilen kamu madenciliğindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarının ne düzeyde olduğunu bize ibretle göstermektedir.”
“Özel sektör madenciliğinde ve kamuda rodövans ve taşeronlaştırmanın sonuçlarının en acımasız örneklerini bu yıllarda görmek hiç şaşırtıcı olmamaktadır. Bunlar açısından mesleki eğitim ve birikim önemli olmadığı gibi, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları da tamamen maliyet kalemi olarak görülmektedir. Maksimum kârı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler.”
DİSK İSG’ye konfederasyonun resmi sitesinden kolaylıkla ulaşılabilir.

ÖNCEKİ HABER

Elimizdeki en büyük güç dayanışma

SONRAKİ HABER

Cerablus operasyonunun sır kelimesi ‘Kürtler’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...