27 Ağustos 2016 00:53

Lirik Üşümelerin sıcaklığı

Neşe Yaşın’ın son şiir kitabı “Üşümüş Kuşlar” Ayrıntı Yayınları tarafından okurlarla buluştu. Barış Özdemir, Üşümüş Kuşlar'ı yazdı.

Paylaş

Barış ÖZDEMİR 

Neşe Yaşın, son şiir kitabı “Üşümüş Kuşlar”la okurlarını ‘eskimeyen yeni şiirleriyle’ selamlıyor. Kendini şiirine eklemekten imtina etmeyen / okurundan çekinmeyen Yaşın, şiirlerinde yine geçmişle ‘şimdi’nin kederini hatıra, aşk, yalnızlık ve toplumsal sorunlar bağlamında imliyor. 

Kederdir Şiirin Annesi Anne’nin doğurganlığı şiirde de keder olarak çıkar karşımıza. Aşk, yalnızlık, özlem, hatıra gibi insanlığın değişmeyen yazgısı bir çeşit keder bağlamında örülür şiirlerde. Neşe Yaşın da, yıllardır hatırlamanın derin sorumluluğunu şiirlerinde kederiyle örerken, bu duyguları yine kederle aşmaya çalışır gibidir: “Senden kalan/ rüyalarımda dolaştığın sokak/ içimi ezen adımlar/ dehlizde savrulan yaprak” (Aşka Övgü, s.23). “Işık Bahçesi” adlı şiirinde geçen “Gitmez/ kalbin sıcağından/ aşka kayıtlı hatıra” (s.26) ve “Eskiyen Kalp” şiirindeki “Eskiyen bir kalbi vardır her âşığın/ İçinde çiğnenmiş hayal/ dalgın bir yaz ikindisi …// Hatıra daha uzun hayattan” (s.81) dizeleri de şairin hatıralarını bu çalışmasında ne denli kucakladığını gösteriyor. 

AŞK, HATIRA VE İNSANLIK 

İki bölümden oluşan eserin ilk bölümü “Yasak Bahçeler”: Çoğunlukla Yaşın’ın kendi yaşanmışlıkları (en azından duygu dünyası/harmanı) ekseninde oluşmuş -muhtemelen- şiirler var bu bölümde: “Üvey bir Tanrım vardı/ ne desem işitmezdi// Zehirli elmayı ısırdığımda/ hem annem hem aşk terk etmişti beni/ ayazda inleyen daldım/ yalnızlık içen su/ ürperen yaprak sesi” (Zehirli Elma, s.17) Aynı şiirin son bölümlerinde geçen şu dizeler ise, kararlı bir ünlem koyar gibi hem şiirin yüreğine, hem de izleğe: “Kanayan ülkesine kayıtlıdır/ yitik bir aşkın kaderi” (s.18) Yaşın, “Kapıyı çalsam orada mısın?/ Ellerinin gövdemde izi var/ İçimde seni haykıran kuyular” (Hoyrat Bir Oyun, s.37) dizeleriyle aşk yaşamış tüm insanlara selam ederken, aynı şiirinin ilerleyen bölümlerinde geçen “Bulamadığım sen oldun/ aradığım sen değilken” dizeleriyle okura felsefi bir tebessüm de ettiriyor. “Penelope” şiiri ise “Bekleyen kadın/ çoktan yitmiştir/ başka kadınların sessizliğinde” (s.44) dizeleriyle sonlanıyor. Biz de sözün fazlalık olduğu yerdeyizdir artık; pencereye dönüp dışarı mı bakarsın, yalnızlığına kapanıp anılara mı dalarsın; ya da bir suçlu gibi başını önüne eğip sevdanı daha mı iyi anlarsın… Tüm aşıklar, toplanın: Herkes kendi gemisine! 

“Eskiyen Kalp” şiirinde, “Hatıra daha uzun hayattan” ( s.81) dizesiyle bir anlam daha yaratıyor okur, düşüncesinde: Hiç düşünmemiştik değil mi! “Kara Haber”de geçen “Sensiz soluyorum/ harap bahçende// Gül yalan oluyor bülbül gidince” (s.63) dizesi, yine aşka ve ayrılığa dair. Bu dizeler aynı zamanda şairin şiir geleneğimiz üzerine kafa yorduğunu, geleneği şiirine özgünlük olarak taşıdığını da gösteriyor. 

VİCDAN SORGUSU! 

C. Hakkı Zariç, Neşe Yaşın’la yaptığı bir söyleşide tüm samimiyetiyle soruyordu: “Yahu bu dizeyi insanlığa armağan ederken, yeryüzüne böyle bir dize bırakırken hiç mi düşünmedin, vicdanın hiç mi devreye girmedi?(*)” diyor ve kitabın o acı dolu soru -dizesini ekliyordu: 

“-Bir şiir kaç cehennemden doğar?-” (Harflerin Arkeolojisi, s.32) Bir şiir kaç cehennemden doğar, bilemeyiz; ancak şairlerin çok cehennemden beslendikleri, okurların da bu ateşle ısındıkları aşikar gibi. 

 

BİR MASAL,BİR HİKAYE, BİR ŞİİR… 

Her okur, kendi okuma macerasını yine kendi okuma algısı ve kendisini ait hissettiği şiir/şiirler üzerinden kurar elbet, bir şairi okurken. “Üşüyen Kuşlar”da bir şiir var ki, masal tadında nahif kurgusu ve bunu anlatma biçimiyle oldukça ses getirecek bir türden; “Kibritçi Kız Alayşa”: “Bizim o zamanlar bir kızımız vardı” dizesiyle başlayan şiir, “Alayşa mı neydi adı?” sorusuyla okuru önce şaşırtıp sonra şiirin o zoru kolaya çeviren tılsımlı yanıyla devam ediyor: “Minicik ayacıklarıyla yatağımıza konardı.” (s.27) Kızımız dediği mi kuş gibi konuyor yatağa, yoksa özgürlük sembolü bir kuş mudur kızı olarak gördüğü/algıladığı; nasıl bilinebilir ki! Şiirin ikinci bölümüyse, masal diyarına aşama aşama yaklaşıyor zaten: “Benim hayal ülkemdi evimiz/ Sen donuk bir göçmendin/ Bilinmez bir ülken vardı…” İşte bir okur, bir şairde kendini bulur ya hani, bir şiirin devam eden dizelerini de henüz okumadan hissetme/yaşama durumları vardır o okurun; şiirin dokuzuncu bölümü şöyle ilerliyor: “bilirdim rüyaydı bazen/ yine de bir küçük kızımız vardı/ kuş dilinde konuşan” (s.28) Bu dizelerde geçen kuş dilinde konuşan kız ifadeleri, masala ve anlam zenginliğine dair önemli bir gösterge. Şiirin finali mi? Yok hayır, “mahsuscuktan” söylemeyeyim(!). 

ŞİİR NE ZAMAN ŞİİR! 

Şiirin neliği üzerine çoğu şair, eleştirmen tarafından asırlar boyunca o kadar söz söylenmiş, düşünce üretilmiş ki, bu da durumun tek bir kalıbının/kuralının olmadığının kanıtı en azından. Her şairin şiirinde parmak izi formunda bir özgünlüğü, kendine has kurallar bütünü vardır; bu da o şahsın şair olabilme serüveninde karşılaştığı/deneyimlediği/okuduğu sayısız şiir çalışmalarının özel bir mayası olarak karşılığını bulur. Bir Cemal Süreya’yı, Ece Ayhan’ı gerek duygu, gerekse yapı gereği okur/severken, hiçbirimiz (çoğumuz demeliyim) Orhan Veli’yi ya da Nâzım Hikmet’i nasıl yok sayabiliriz ki -bu şairlerin gerek yapı, gerek izlek, gerekse dil tercihleri açısından-! (Bu örneklemenin tersi de aynı etkiyle geçerlidir; şairlerin ad sırası değiştirilerek). 

Buradan hareketle Neşe Yaşın şiirinin, tekniğin soğuk diliyle üşütülmemiş, aksine sıcak iklimlerin esintisiyle uçarı bir çocuk saflığında bir dile sahip olduğunu belirtelim. Yaşın’ın şiirinin çıkış noktasını ne denli keder, ayrılık, hüzünlü hatırlar oluşturuyorsa, bir o kadar da bu tem’lerini olabildiğince sıcak, samimi sözcükleriyle kurduğunu ‘üşüyen kuşlar’ın hüznünde okuyor, yaşıyoruz. 

Neşe Yaşın’ın şiirinde yapının öncelikleri arasında olmadığını hemen hemen çoğu şiirinde dize kümelenmelerindeki farklılıktan ve yine düzensiz -ve az, çok az- uyak-rediften anlayabiliriz. Şiirlerindeki doğallığı gölgelememesi açısından önemli olan bu durum, birkaç -yine yapıyla ilgili, teknik…- kusuru da içinde barındırıyor: Noktalama işaretleri ve büyük harf konusunda bir okur olarak daha bilinçli/tutarlı bir tercih bekledim şiirleri okurken. Bu kuralları şiirinizden tamamen atarsanız bu bir tercih ve tavır olarak algılanır ve eleştiriye kapı aralamazken, bu kuralları çoğunlukla uygulamayıp nadiren uyguladığınızda da okurda -şiiri şiirin diliyle birlikte şiirin imlasını da gözeterek okuyan okurda- kafa karışıklığı yaratabiliyor. Bu birkaç noktayı kenarda tutup şiirinin izleğiyle yapısının genel uyumuna odaklandığımızda -zira bahsettiğim bu imla ve büyük harf meselesi bir şiiri belirleyen/etkileyen birinci derecedeki konular değildir- yalın, sıcak, üzerinde rüzgarın sesiyle nehrin sesini iç içe duyabileceğiniz bir sal yolculuğu Yaşın’ın şiiri. “Bazen şaşıp kalırım işte/ İçimde açan bir şiire” (İçimde Açan, s.71) dizesi de bu doğallığa bir örnek teşkil ediyor. 

TOKAT DİZELER! 

Kitabın ikinci bölümü “Şiir Duvarı” başlığını taşıyor ve iki-üç dizelik kısa şiirlerden oluşuyor. Ancak Yaşın, önceki çalışmalarında yaptığı gibi -kimi şairlerin de tercihi olan- bu şiirlerini rakamlarla üst üste dizmemiş de, her birini kendi temine göre adlandırmış, başlık kondurmuş her birine. Bu tercihi ile aslında bir şiirin şiir olabilmesi için ‘uzunluk’ ölçütünün ne denli yanlış olduğunu da imler gibi şair. Bu bölümde ülkemiz ve dünyanın son yıllarının fotoğraf-şiirleriyle coşkun, hüzünbaz temalı şiirleri birbirine kardeşlik yapıyor: “Bu gece kaç iç çekiş var gökyüzünde?/ İçimden böyle havalanan ne?” (s.99) ile “Bir mülteci botunda/ Batıyor bu dünya” (s.118) kardeşliği gibi… Ve anne yüreği hiç eksik kalmaz kadın şairlerde: “O güzel çocukları bekleme şehir/ cıvıl cıvıl öldüler onlar/ bir hayalin dallarına konar gibi” (s.114). “Şiir Duvarı” bölümündeki “Şiirler” adlı şiiri, bizim son sözümüz yerine geçecek türden; eserin raporu adeta: “Kendimi işiteyim diye söyledim/ bütün şiirleri/ bunca gürültü içinde” (s.100)

 (*): Alıntı kısmı hatırlandığı kadarıyla aktarılmıştır; birebir alıntı değildir. 

Üşümüş Kuşlar, 
Neşe Yaşın, 
Ayrıntı Yayınları 

ÖNCEKİ HABER

İşte faşizm budur!

SONRAKİ HABER

Mola mı son durak mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...