22 Ağustos 2016 00:55

Evet, başımıza gelen birçok şey Suriye politikanızdan

İktidarın, Suriye politikasında IŞİD gerçeği ve diğer cihatçı örgütlerle ilişki bir süredir ‘mücadele’ ile ‘destek’ sarmalı arasındaki gidip geliyor.

Paylaş

Fatih POLAT

Antep’in Şahinbey ilçesinde bir sokak düğününe yapılan canlı bomba saldırısında hayatını kaybedenlerin sayısı bu yazı yazılırken 51’di. Onlarca da yaralı vardı. Konuştuğum gazetemizin Antep muhabiri arkadaşımız Fatma Keskintimur, ölü sayısının artabileceğinden endişe edildiğini aktardı.
Yani yine bir dehşet bilançosu ile karşı karşıyayız.
AKP Antep Milletvekili Şamil Tayyar, gelen ilk bilgilere göre saldırının failinin IŞİD olduğunu söylemişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “Gaziantep saldırısının muhtemel faili DAİŞ” diyerek benzer bir açıklama yaptı.
Tabi bu açıklamalarda, bu örgütü bu ülkenin başına kimin bela ettiğine dair birşey yok. “FETÖ de, PKK da, DAİŞ de aynıdır” biçiminde fail ile AKP Hükümeti’nin dış politikası arasında kurulabilecek bağları daha baştan savuşturmaya yönelik cümleler var.
Şimdi bir adım geriye çekilerek, epey bir zamandır üzerimizden eksik olmayan bu dehşet ve cinnet tablosunun arkasındaki politik bağlamlara bakalım.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 17 Ağustos’ta bir grup gazeteci, öğretim üyesi ve düşünce kuruluşu temsilcisiyle gerçekleştirdiği toplantıda, Türkiye’nin bugün başına gelen ‘birçok şeyin’ Suriye’deki durum ve ‘Suriye politikasının bir sonucu’ olduğunu söylemişti.
Ardından dün (cumartesi) Başbakan Binali Yıldırım’ın yabancı medya temsilcileri ile yabancı dilde yayın yapan yerli medya kuruluşlarının temsilcilerini Vahdettin Köşkü’nde kabulünde Suriye’deki iç savaşı bitirmek için Beşar Esad’ın geçiş sürecinde muhatap olarak kabul edilebileceğini söylediği haberi geldi.
Ve aynı gün, Reuters, Reuters’a konuşan Türkiye hükümetinden iki yetkilinin, 6 ay içerisinde görevi bırakması şartıyla Esad’lı geçiş dönemini kabul edeceklerini bildirdiğini duyurdu.
Ancak bu yazı yazılmadan birkaç saat önce Başbakanlık, Başbakan Yıldırım’ın, “Esad muhatap alınır” diye bir ifadesinin olmadığı; Başbakan’ın soruya açıkça “Esad’ın muhatabı Suriye muhalefetidir” diye cevap verdiğini belirten bir açıklama yaptı.
Böyle bir toplantıda insan ‘yabancı dil’ iletişimine dayalı bir sorunun olabileceğine pek ihtimal vermese de, sonuçta Başbakanlığın bu açıklamasını bir beyan olarak dikkate alıp onun üzerinden konuşmak durumundayız.
Kanımca ya Binali Yıldırım'a kendisini hep bağlı hissettiği yerden ‘Bu konularda daha dengeli konuşmakta fayda var’ gibi bir uyarı gelmiş olabilir, yada bir süredir Suriye politikasından değişim sancıları yaşayan iktidar, kendisini ifade biçimleri bakımından döneme uygun bir diplomatik düstur ve dil oluşturmaya çalışmanın handikaplarını yaşıyor olabilir.
Ama açık olan şu ki Türkiye’de iktidar, ABD ve AB’den gelen uyarılardan sonra Rusya ile girdiği yeni ilişki sürecinin doğal bir sonucu olarak, iflas eden Suriye politikasını yenilemenin bir gerçeklik olarak önünde durduğunu biliyor. Burada en kritik noktaların başında, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye'nin sınırındaki Rojava bölgesinde Kürtlerin etkinliğinin iktidar tarafından hâlâ bir ‘tehdit’ olarak algılanması. O da Türkiye’de Kürt sorununun iktidar tarafından ele alınış biçiminin bir devamı olarak yaşanıyor.
Tam da bu nedenle, IŞİD ile kurulan ilişki bir süredir ‘Kurtlarla dans’ kıvamında gidiyor. AKP Hükümeti bir yandan, IŞİD'in bölgedeki en büyük destekçisi olarak sıkıştırılmış olma gerçekliğinin bir sonucu olarak bu ilişkinin bu biçimde sürdürülemeyeceğini görüyor ve IŞİD'e karşı 'uluslararası koalisyona' destek verdiğini açıklıyor, ama diğer yandan da Suriye'nin kuzeyindeki Kürtlerin merkezinde durduğu denkleri zayıflatmak için cihatçı örgütlerle kurduğu ilişkiden de tamamen vazgeçmiyor.
Türkiye iktidarının, Suriye politikası içinde IŞİD gerçeği ve diğer cihatçı örgütlerle ilişki bir süredir 'mücadele' ile 'destek' sarmalı arasındaki bir çizgide gidip geliyor ve IŞİD de, kendi sıkışmışlığını aşmak için Türkiye'de onlarca ilde hücresi olan bir örgüt olarak bu ikili ilişki biçimine saldırı ile yanıt veriyor.
Bu konudaki diğer bir önemli nokta da, Antep'teki düğüne yönelik saldırının IŞİD tarafından aslında önceden haber verilmiş olmasıdır. Ankara Büro muhabirimiz Birkan Bulut'un 29 Haziran 2016 tarihinde yayımlanan, 10 Ekim Ankara Katliamı iddianamesine dair haberinde
IŞİD’in “Antep Emiri” Yunus Durmaz’ın örgütün “Sınır Emiri” İlhami Balı’ya, Antep’teki düğünlere bombalı intihar saldırısı düzenleyebileceklerini söylediği bir yazışma da yer alıyordu. Şu ifadelerle: “PKK’liler düğün yapıyorlar. bu düğüne sadece akraba olduğu için gelenlerde var  ama geneli PKK’li ve düğünlerde PKK bayrağı açılıyor, PKK şarkıları söyleniyor böyle bir yere amel yapalım mı diye soruyorum. Bugünlerde düğün var. Tamam derseniz amel yapacağız inşallah.”
Bu yazıyı, şu soruyu buraya bırakarak noktalayalım: O haberlerin gereği yapılsaydı adı verilerek söylenen bu saldırı gerçekleşebilir miydi?

ÖNCEKİ HABER

Bir başka sezon bir başka Barça

SONRAKİ HABER

Bebekten katil yaratılan ülkede, çocuktan bomba da üretilir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...