10 Mayıs 2012 11:48

Açık kapatacak, yara saracak takatimiz “yok artık”

“Yok artık” denilecek ne varsa bir bir üzerimize boca ediliyor.  AKP hükümetinin çocuklarımızın gelişimi için değil “üretim fazlalığını” eritmek için öğrencilere süt dağıtma projesinin altından zehir çıktı. Ülkenin dört bir yanından binlerce çocuk hastanelere zor yetiştir

Açık kapatacak, yara saracak takatimiz “yok artık”
Paylaş
Ekmek ve Gül

AKP hükümetinin çocuklarımızın gelişimi için değil “üretim fazlalığını” eritmek için öğrencilere süt dağıtma projesinin altından zehir çıktı. Ülkenin dört bir yanından binlerce çocuk hastanelere zor yetiştirildi, yetkililer açıklama yapıyor: “Zehirlenme yok, sorun tamamen psikolojik”. Sütten çıkmış “ak” kaşık rolü yapan yetkililerin akıllara zarar bir başka açıklaması ise, çok övündükleri “ekonomik büyüme”nin ne pahasına olduğunun da itirafı adeta: “Çocuklar daha önce hiç süt içmedikleri için etkilenmiş olabilir.” Yeter mi? Yetmez. Arka arkaya gelen zehirlenme haberleri karşısında “dağıtım durdurulsun” diyenlere verilen cevap “başbakanın emri var, dağıtmak zorundayız”! Sonra artık halkın tepkisine karşı koyamayan hükümet, “bazı yerlerde” süt dağıtımını durdurdu… “Giden gitti, kalan sağlar bizimdir” anlayışı! Ne de olsa artık 5 çocuğun salık verildiği bir memlekette birine bir şey olursa geriye kalıyor 4!
Zehirleyen sütler için “büyütülecek bir şey yok” açıklaması yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç herhalde bunu söylerken “Pozantı’da tecavüze layık gördükleri Kürt çocuklarını, Uludere’de başlarına bomba yağdırdığı çocukları, rızası vardı diye tecavüzcülerini akladıkları kız çocuklarını, memleket çocuk gelinler olmasın diye kampanyalara sahne olurken lisede de evlenmenin önünü açarak çocuğuyla büyüyecek çocukları, anneleri Emine yoksulluk yüzünden yan odada kendini asarken ellerine tutuşturulan fön makinesiyle ısınmaya çalışan çocukları mı işaret ediyordu acaba?
Çocuklarımıza reva görülen hayat böyle bir hayat işte!
Temeline ölüm giren sistemden faydalananların üzerinde yürüdüğü yollar, bizim çocuklarımızın bedeniyle, ruhuyla ve umuduyla döşeniyor. Üzerlerine basa basa yükseldikleri yerlerden buyruklar salanlar bize yaşananlar karşısında tevekküle sığınmamızı emrediyor. Çocuğunun kaygısını yaşa, derdine kendi kendine çare bul, açıkları kapa, yaraları sar, karınlarını doyurmak için en ucuzundan işçi ol…
Çok değil, bir hafta sonra “kutsal annelik” kılıfına uydurdukları şaşaalı cümleleriyle karşımıza çıkıp “anneler gününüz kutlu olsun” dediklerinde içinizden geçenleri yüksek sesle söyleyin, hatta hep birlikte yüksek sesle söylemek için bu anneler günü eylem günümüz olsun!
***
Dergimiz işte bu minval üzere kurulu bu sayıda; bize yapıştırıp durdukları etiketleri bir bir söküp çıkarmak niyetimiz. Emeğimizi, bedenimizi, kimliğimizi o etiketlerin kurbanı haline getirenlerin karşısına kendimizi bilerek, değerimizi bilerek, emeğimizin kıymetini bilerek geçme çabasının bir ürünü bu sayımız. Emeğimizi görünür kılmak için yazdık, ha bire “nafile işler” yapsak da kapatamadığımız açıkları ortaya çıkarmak, geleceğimizi neden güvence altına alamadığımızı sorgulamak, bunun karşısında ne yapmak gerektiğini hep beraber tartışmak için açtık sayfalarımızı kadınlara.
Kimi Diyarbakır’dan yoksulluk tablosu olarak çıktı karşımıza, kimi Antep’ten ayakta kalma mücadelesi olarak. Kimi emeklilik hayalinin bile çok görüldüğünü söyledi, kimi Tuzla’daki gibi sorunlar karşısında çözümü ilmek ilmek nasıl öreceğini anlattı. Kimi iş cinayetlerinin kadın yüzünü gösterdi hayatın aynasından, kimi 30 yıllık emeğin ardından yaşanabilir kıldıkları mahallelerinin zenginlerin göz zevki bozulduğu için yıkılmasına neden karşı olduğunu... Kimi Bursa’da bir tekstil fabrikasının nemden, tozdan boğulmuş havasında yazdı mektubunu, kimi gittiği hastanede yaşadıklarının sinirini attı alıp kağıdı kalemi eline… Atölyelerde, fabrikalarda okunası, çay molalarında tartışılası, alıp inciğini boncuğunu “hava güzel işimizi kapının önünde yapalım” diyenlerin oturtup bir çocuğu yanıbaşlarına yüksek sesle okutası bir dergi oldu dergimiz. Sizden geri dönüşler bekliyoruz, hemfikir misiniz, itirazlarınız var mı, hangi kadının hikayesi ne kadar benziyor sizin hikayelerinize… Bize yazın!
Yazın ki 90 güne yakındır direnişte olan ve yaşamının nasıl değiştiğini “içimizden biri” olarak kaleme alan Hey Tekstil işçisi yalnız olmadığını görsün…
Yazın ki tarih sayfamızdan bize bakan Lucy Stone’un başka bir memlekette başka bir zamanda yürüttüğü mücadeleden bugüne yansıyanlar açığa çıksın…
Yazın ki hukuk metinlerine süslü cümlelerle geçen “şiddete karşı” maddelerin biz kadınların şiddetle baş etme çabamız açısından ne anlama geldiğini görelim…
Yazın ki hikayeler çoğalsın, bir kızkardeşten diğerine uzanan mektuplar yerini bulsun…

ÖNCEKİ HABER

'Asker kaçağı'nı öldüren polis serbest bırakıldı

SONRAKİ HABER

‘Can’la aile olmak...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...