10 Mayıs 2012 09:12

AB ‘uyumlu’ güvensizlik yasası

İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Yasa Tasarısı yürürlükteki yasa maddelerinin “müstakil” dedikleri yeni bir metinde tekrarı şeklindedir. Yani Taslak’ta “yeni” olan bir düzenleme bulunmamaktadır. Tasarı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile çalışma ortamına ilişkin çalışanların sağlığın

AB ‘uyumlu’ güvensizlik yasası
Paylaş
Celal Emiroğlu

YÖNTEM HAKKINDA

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) AKP hükümet olduğundan bu yana “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı” üzerinde çalışıyor. Hükümetin 3 Ekim 2005 tarihinde AB’ye tam üyelik için yaptığı başvurusundan sonra müzakere sürecinin başlatılmasıyla birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki “uyum” çalışmalarına start verildi. Çünkü müzakere süreci AB ve ILO normlarına “uyum” sağlama zorunluluğunu getiriyordu. “Uyum” süreci sadece iş sözleşmesi ile çalışanlar değil tüm çalışanları kapsayan ”müstakil” düzenlemelerin yapılması gerekiyordu. AB’nin Çerçeve Direktifi (89/391/EEC) ile birlikte ILO’nun “İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin” 155 sayılı ve “İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin” 161 sayılı ILO sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı” adı altında hazırlanan ilk taslak aralık 2005’de öncelikle işveren örgütlerine gönderildi. Aynı taslak ocak 2006 da diğer taraflara gönderildi ve görüş istendi. Tasarı daha sonra 2008, 2010, 2011 ve son olarak TBMM’ye gönderilen 2012 versiyonu ile sürekli gündemde kaldı. “İşçi Sağlığı” adı ile başlatılan çalışmalar “İş Sağlığı”na evrilirken 2008 (5763 sayılı) ve 2010 (6009 sayılı) “torba yasalar” ile “istihdamı teşvik” adına sermayeye sadakatini belgeleyenler işçinin haklarını işverenin ‘adaletine ve himayesine’ alarak amaçlarına ulaştılar, ancak bu süreç AB müzakerelerinde beklenen gelişmeyi sağlamadı. Sermayeyi ihya eden “torba yasalar”; İSG hizmetleriyle birlikte işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı istihdamını gereksiz harcama olarak yorumladı, işverenlerin sorumluluğunu hafifletmeyi amaçladı, işyeri sağlık hizmeti ile birlikte bu disiplinlerin eğitimlerini serbest piyasa mantığıyla taşeron şirketlere bıraktı. Piyasa koşulları olgunlaştırıldı ve meslek örgütleri yok sayıldı. İlginçtir bu gelişmeler sırasında sendikalar kendilerinin taraf olmadığını düşündü! İşçi sağlığı ve iş güvenliği yaptırımları ile ilgili sorumluluk 1475 sayılı İş Kanunu ile işverene verilmişken, 4857 sayılı İş Kanunu bu sorumluluğu hafifletmeyi amaçladı. 4857 sayılı Kanun’un sadece iş sözleşmesine tabi olanları kapsaması, diğer çalışanların kapsam dışında kalması, İSG Kanunu’nun çıkartılma gerekçesinin temelini oluşturmaktadır. Bakanlık 9 yıl süren ve adeta ‘yaz-boz’ tahtasına dönen İSG Kanun Tasarısı çalışmaları; İSG alanında mevcut yasa maddelerini yeniden “gözden geçirip” AB müktesebatına “uygun” olarak işverenin asli sorumluluğunu işyeri sağlık ve güvenlik hizmetinden sorumlu profesyoneller ile birlikte çalışanlara yüklüyor. “İşçi” kavramından “çalışan” kavramına dönüştürülen terminoloji tüm çalışanları kapsamadığı gibi “işçi” kavramında da kapitalizmin vahşi dönüşümüne denk gelen ve çalışma koşullarını 1 Mayıs 1886 öncesine götüren değişimleri hedefliyor. Asli sorumluluk “İşçi sağlığı ve iş güvenliğini sağlamak” olarak gösterilirken; gizli sorumluluk olarak işçinin korunması adına işyerindeki araç ve gereçlerin korunması ile birlikte işyerinde verimliliğin artırılması olarak tasarının her maddesinde kendisini gösteriyor. Tasarı iş kazalarındaki vahşeti sergileyen SSK/SGK verilerine göndermelerle ironi yapıyor. İş Kanunu yürürlükte olduğu dönemde iş sözleşmesine tabi olan çalışanlar için azalmayan iş kazaları ve artan ölümlerle ilgili rakamlar yıllardır arsızca tekrarlanıyor. Tasarı gerekçesinde bu veriler bir kez daha kullanılırken kapsam dışı ve kayıt dışı çalışanlara işaret ederek yasanın çıkması halinde iş kazaları ve meslek hastalıklarının azalacağı söyleniyor. Aynı zamanda iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen 44 milyar TL’nin azalacağı ve GSYİH’nin artacağı belirtiliyor. Özetle hükümet son Tasarı ile sermaye-devlet ve AB “uyum” sürecinin gereğini yapmanın huzurunu yaşamak istiyor...


İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ KANUN TASARISININ KAPSAMI

İSG Kanun Tasarısında amaç “İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının sürekli olarak iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemek” (m.1) olarak ve amaca uygun kapsam “Bu kanun; kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, … tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.” (m.2) şeklinde belirlenmiştir.

Kanun Tasarısı gerekçesinde; AB’nin Çerçeve Direktifi ile ILO’nun 155 ve 161 sayılı sözleşmelerine “uygun” düzenleme yaptıklarını belirten hükümet söz konusu metinlerde belirtildiği gibi tüm çalışanların sağlığı ve güvenliğini sağlayacak kanun tasarısının kamu ve özel tüm işyerleri ile tüm faaliyet alanlarındaki çalışanları kapsayacağını iddia ediyor.

Tüm çalışanlar gerçekten yasa kapsamında “iş sağlığı ve güvenliği” hakkına sahip olacaklar mı?

KAMU ÇALIŞANLARININ ‘İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ’

Bu “hak” 1965 yılında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda tanımlanmıştır. 657 sayılı Kanun (m.188) “kaza ve mesleki hastalık hallerini” tanımlıyor, ancak mağdur olanlar haklarını 47 yıldır alamıyor. İşveren (yani devlet) kamu çalışanlarına özel sigorta yasası çıkarmadığından ve çalışanlar adına prim ödemediğinden; devlet memurları iş kazası geçirdiğinde “kaza”, meslek hastalığı geçirdiğinde “hastalık” geçirmiş gibi kabul edilecek, iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası haklarından yararlanamayacaklar. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunu kamu çalışanlarını Genel Sağlık Sigortası kapsamına aldı, ancak iş kazası ve meslek hastalığı sigortası kapsamına almadı. Bu nedenledir ki kamu çalışanlarının “iş kazası ve meslek hastalığı sigortası hakkı” bulunmuyor.

SSGSS Kanunu gereğince; çalışanlar ve devlet emekliliğe esas aylık tutar üzerinden (memurlar adına toplam yüzde 36) kısa ve uzun vadeli sigorta primi ödüyor. Ancak, tüm sigortalılar için işveren (kamu adına devlet) tarafından ödenmesi gereken, iş riskine göre değişen oranlardaki (yüzde 1–6.5) “iş kazası ve meslek hastalığı primi” devlet memurları adına ödenmiyor.

SSGSS KANUNU İSG’YE KARŞI

SSGSS Kanunu ile İSG Kanun Tasarısı aynı dönemde hazırlandı ve birbirine karşıt yaptırımlar içeriyor. İSG Kanun Tasarısı “çalışan” tanımını yaparken “Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişiyi ifade eder” (m.4/b) ibaresini kullandı. SSGSS Kanunu ise “kısa ve/veya uzun vadeli sigorta kolları bakımından adına prim ödenmesi gereken veya kendi adına prim ödemesi gereken kişiyi” (m.3/6) sigortalı olarak kabul ediyor. Başka bir anlatımla adına prim ödenmeyen devlet memurları iş kazası ve meslek hastalığı kapsamında sigortalı sayılmıyor. Özetle Devlet Memurları Kanunu’ndaki aldatmaca alelusul tekrarlanıyor ve kamu çalışanlarının sağlığı ve güvenliği üzerinden devlet tasarruf (!) ediyor.

KENDİ HESABINA ÇALIŞANLARIN ‘İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ’

SSGSS Kanunu; kendi hesabına bağımsız çalışanları “iş kazası ve meslek hastalığı sigortası”  kapsamında kabul ediyor. Sigortalı prime esas aylık gelir üzerinden riskin derecesine göre yüzde 1–6.5 oranında prim ödüyor.

Eğer kendi hesabına çalışan sigortalı iş kazası ya da meslek hastalığı geçirir ve mağdur hale gelirse; SGK müfettiş göndererek durum ve sorumluluk tespiti yapıyor. Ancak SSGSS Kanunu gereğince “İş kazası veya meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler … işverene ödettirilir”. Özetle kendi hesabına bağımsız olarak çalışanlar her durumda kendi sağlık ve güvenliğinden sorumlu tutuluyor. Yani SGK 3 milyondan fazla kişiden prim toplayarak olmayan bir hak için kaynak oluşturuyor.

Söz konusu sigortalılar, riske karşı iş kazası ve meslek hastalığı primi ödediğinden mağdur olma durumunda doğal olarak hak iddiasında bulunacaklar. Bakanlık olası sorunları önceden görerek, prim ödenerek kazanılan bu hakkın kullanımının önlenmesine yönelik düzenleme yaptı. İSG Kanun Tasarısı (m.3/ç) “Bu Kanun hükümleri; çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar hakkında, uygulanmaz” ibaresi ile kendi nam ve hesabına çalışanları “istisnalar” içerisinde sayıyor.

Bu nedenlerle “İSG Yasa Tasarısı ile bütün çalışanlar iş sağlığı ve güvenliği kapsamına alındı, sağlık ve güvenlik önlemleriyle ilgili çalışan sınırı kaldırıldı…” sözleriyle kamu çalışanları yanıltılmaktadır. Özetle Tasarı SSGSS Kanunu’nda değişiklik sağlamadığı sürece 155 ve 161 sayılı ILO sözleşmeleri ile uyumlu değildir.

Tasarı’nın tüm çalışanları kapsaması için hükümetin öncelikle sosyal sigorta hakkını SSGSS Kanunu ile kamu çalışanlarına da tanıması ve İSG Kanun Tasarısı kendi hesabına çalışanları ve diğer çalışanları istisna olarak kabul etmemesi gerekir. Ayrıca kayıt dışı çalışanların da bir işyerinde ve işverenin sorumluluğunda iş kazası veya meslek hastalığı geçirebileceği gerçeği kabul edilmeli ve devletin denetim zafiyeti sonucu kayıt altına alınamayan işyerlerindeki mağdurların mağduriyetlerinin bedeli çalışanlara çıkartılmamalıdır.

(*) İşyeri Hekimi ve TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi Editörü   YARIN: İSG hizmetleri konusunda yükümlülükler

ÖNCEKİ HABER

Ruhi Su'ya mektup

SONRAKİ HABER

Sendikanın S’si yüzde 20 zamma yetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...