01 Ağustos 2016 00:50

Biri bizi gözetliyor nöbetine hoş geldiniz

Eskişehir'den bir kamu emekçisi darbe girişiminden sonra yaşanan görevden alma ve soruşturmaları Evrensel'e yazdı.

Paylaş

Eskişehir’den bir kamu emekçisi

Gözlemleme eylemi bilimin gelişmesinde ve ilerlemesinde en önemli yapı taşını oluştururken, gözetlemek, yani karşısındakinin haberi olmadan seyretme fiili bilimin tam da tersine gayri insani ve ahlaki bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Henüz 5 yaşındayken altlı üstlü oturduğumuz babaannemin evimizin kapısını açtığımda bize gelen misafirlerin terliklerini gözetlemek suretiyle gidermeye çalıştığı merak duygusunu görünce (babaannem o kadar çok terlik gözetlemişti ki terliğinden kimin geldiğini anlardı) gözetleme ile ilgili en çarpıcı ilk anım olduğunu fark ettim.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası anlatılanlardan anladığımız kadarıyla, darbe teşebbüsü öncesinde darbeciler devleti, devlet de darbecileri epey bir gözetlemiş; ama maalesef bu gözetlemeler kanlı ve vahşi bu girişimin yaşanmasına engel olmadı. 15 Temmuz günü Eskişehir’de evlerimizde televizyonlardan hayretle seyrettiğimiz gelişmeler sonrasında halkın birden benzin istasyonlarına, bankamatiklere koştuğunu görünce televizyonda seyretmenin dışında Eskişehir halkının yarattığı bu telaş üzerimde daha fazla tedirginliğe sebep oldu. Neyse ki 16 Temmuz sabahında bu telaş ve tedirginlik, halkın darbecilerin oyununu bozmasıyla giderilmişti, ta ki bizler kendimizi iş yerlerimizin kapısında karşılayan yeni tedirgin atmosferin kollarında buluncaya kadar. Kamuda binlerce kişinin açığa alınması ile birlikte herkes “Acaba kurunun yanında yaş da yanar mı?” endişesi ile kendinden bile korkar hale geldi, tam da bu korkunun üzerine çalışanların cep telefonlarına ‘demokrasi’ nöbetine katılım mesajları gelmeye başladı iş yerlerinden. Gelmenin zorunlu ‘gönüllüğü’, ısrarla gönderilen birkaç mesajla anlaşılmıştı. Bu korku ve endişe gelen mesajlarla bütünleşince kamu emekçisi arkadaşlar kendilerini ‘demokrasi’ nöbetinde buluverdi; ancak buraya gelmenin idareciler tarafından yeterli görülmediği gidince anlaşıldı. Her kurum amiri, kendince geliştirdiği yöntemle ‘demokrasi’ nöbetine gelenleri en nihayetinde gelmeyenleri tek tek tespit ediyordu. Kimi, geleneksel kağıt kalem yöntemi ile gördüğü ya da görebildiği kurum çalışanlarını not ediyor, kimi cep telefonu ile her gelenin fotoğraflarını çekiyor, kimi kurumda daha teknolojik bir yöntemle kamera kaydı alarak nöbetin demokrasisine ‘katkıda’ bulunuyordu. Akşam bu tablo gözlenirken sabahın nasıl olacağını tahmin etmek hiç de zor değildi. “Nöbete gelenler” sırada otururken gelmeyenler tek ayaküstünde durdurulur mu, diye düşünülürken, neden gelmediniz konulu işyeri toplantısı bu düşüncelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu. Kamu çalışanlarına gerek valilikten gerek çalıştıkları kurumdan, tebliğ edilen herhangi bir katılım yazısı olmasa da, amirler ‘demokrasi’ nöbetine katılımın önemine dikkat çekerek aba altından sopa gösterircesine görevden alınmalara vurgu yapıyorlardı. Bu ‘vurgulu’ toplantının sonrasındaki nöbette herkes, her gördüğü kameranın kadrajına girme, elinde kağıt kalem olanın yanına yaklaşıp havadan sudan söz açıp orada olduğunu gösterme, ne olur ne olmaz deyip garanti olsun diyerek alandaki boy boy özçekimlerini sosyal medya hesaplarında  paylaşma yarışına evrildi.

Bundan çok değil 5-6 yıl önce Fethullah Gülen’e toz kondurmayanlar, işyerlerinde bugünkü paralelciler eleştirildiğinde bizlere demediklerini bırakmayanlar, bugün ‘demokrasi’ nöbetinde alanı kimseye bırakmayıp en önde duruyorlar, kadrajda en çok onlar görünüp, varlıklarını zikretme telaşıyla sosyal medya hesaplarını nöbet anılarıyla dolduruyorlar. FETÖ’nün inine kadar girip destekçilerini tespit etmek isteyen devletimize önerim şudur: ‘Demokrasi’ nöbetlerinde görülmekle, isminin geçmesiyle darbecisin ya da değilsin ayrımı yaratılmaya çalışılırsa emin olun FETÖ’cüler buralarda ‘ak’lanma çabasıyla meydanı kimseye bırakmayacaktır. Olan, gelmedikleri için arada kaynayanlara olacaktır.

Kamu çalışanları darbenin tedirginliğini üzerinden atamamışken, olağanüstü hal uygulamaları bu tedirginlik bulutlarını daha da kalınlaştırmıştır. Darbeyi ve darbecileri, geldikleri geleneği sadece bugün değil var oldukları günden beri eleştirmekle beraber olağanüstü hal uygulamaları ile sürekli görevden almaların devam ettiği, kimin neye göre neden alındığının anlaşılamadığı bir seyirde ilerlemesi, hiç suçu olmayan kamu emekçilerinde de baskı unsuru oluşturmaktadır. Bütün bu yaşananların üzerine “Büyük Birader”in gözlerini her daim üzerinde hissetmek, yazımın başında bahsetmeye çalıştığım gibi insani ve ahlaki bir yöntem değildir. Yüce devletimiz ya babaannemin terlikleri gözetlemesi gibi kendi halkına hep kuşkulu bakacak ya da hukuktan, insan haklarından yana ısrar edip gerçek demokrasinin en önemli aktörü olacak. Şahsen ben babaannemi tanıdığım için ikincisini öneririm. Güzel yarınlarda buluşmak dileğiyle...

ÖNCEKİ HABER

Numan Kurtulmuş: 7 Ağustos meydanlardaki son günümüz olacak

SONRAKİ HABER

Munzur Festivali’nde ‘Dersim’de Ekolojik Tahribat’ paneli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...