31 Temmuz 2016 00:59

Darbe girişimi kadın mücadelesine nasıl yansıdı?

Darbe girişimi ve sonrasında yaşananları değerlendiren kadın örgütleri, kadınların sokakta birlikte mücadelesinin önemine vurgu yaptı.

Paylaş

15 Temmuz akşamı yaşanan darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi açısından tartışılıyor. Bir yandan darbeye karşı sokağa çıkan kadınların ön plana çıkarıldığı, diğer yandan ise ‘Hanım kardeşlerimiz evde oturup dua etsinler’, ‘Darbecilerin eşleri ganimetimizdir’ gibi cinsiyetçi ve aşağılayıcı lafların dolaştığı bir süreç oldu bu süreç. Darbe girişiminin bastırılmasının ardından ise darbe dönemini aratmayacak bir biçimde olağanüstü hal rejimiyle ve kanun hükmünde kararnamelerle yönetimin tek elde toplandığı, her yerde cadı avlarının başladığı, özellikle kadınların tedirginlikle karşıladığı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Kadın hareketi bu süreci nasıl yorumladı? Darbe girişimin ardından yaşanan süreç kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi açısından nasıl sonuçları beraberinde getirecek? Kadınlar arasında yaratılmaya çalışılan ayrıştırmalar bu süreçte daha mı derinleşir? Kadın hareketinin cevabı ne olacak? Bugünkü sayfamız bu sorulara yanıt veren bir forum niteliği taşıyor. Tartışmayı kadın hareketinin farklı bileşenleriyle sürdürmeye devam edeceğiz.


SOKAKTAKİ KADINLAR BİRLİKTE DİRENMELİ

Gülsüm KAV
(Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu)

Hayat, çelişkilerle dolu. Ve biz Türkiyeli kadınlar, bu temel hayat bilgisini, yaşayarak öğrenmiştik. Şöyle ki; Türkiye’de bir yandan toplum ilerliyor, kentleşme artıyor. Bunun bir sonucu olarak toplumun her kesiminden kadın modern haklarını daha çok sahiplenirken, bu aynı dönem ülke tarihindeki en kadın düşmanı iktidara denk geldi. Kadınlar -AKP’ye oy verenler dahil- haklarını kullanmayı en çok bu dönemde toplumsallaşmış biçimde denediler. Kazanılmış tüm haklara da en çok bu dönemde saldırıldı, neredeyse tümü geri alınmaya çalışılıyor. Bunun yarattığı çelişkide binlerce kadın can verdi, onulmaz yaralar aldı. Türkiye kadın hareketi de yıllardır buna karşı mücadele yürütürken, başımıza 15 Temmuz belası geldi. Darbe gerçekleşseydi, kadınlar en çok zarar görecek gruptu. Darbe gerçekleşmedi, ama kadınlar yine benzer bir saldırıya maruz kaldılar. Darbenin bastırılma süreci tam bir cinsiyetçilikle karakterize oldu; tacizler yaşandı, tecavüz ve silahlanma çağrıları yapıldı. Senelerdir izlenen kadın düşmanı ve cihatçı siyasetin sonucunda, IŞİD benzeri bir yaklaşımda olanlar yine hedefe kadınları koydular. Ardından gelen OHAL kararı ve hemen her gün yeni bir KHK yayımlanan baskı dönemi, tüm hak ihlallerini ve kadına yönelik şiddeti artıracaktır. Genel olarak şiddetin ve hak ihlallerinin arttığı her dönemde bu durum kadınlara yansır; özel olarak da kadınların yaşadığı şiddeti dile getirmek, hak aramak bu ağır koşullarda zorlaşır. Demok-rasinin, ifade özgürlüğünün, laikliğin tehdit altında olduğu OHAL döneminde daha çok mücadele etmemiz, daha çok güçlerimizi birleştirmemiz gereken daha zor günler başladı diyebiliriz.

EVLERE KAPATILMAYA KARŞI MUHAFAZAKAR KADINLARIN CEVABI

Ancak aynı zamanda bu süreç, başta andığımız çelişkiyi de çok açık biçimde gözler önüne serdi: Darbeyi bastırma süreci cinsiyetçilikle maluldu ama öte yandan darbeye karşı canı pahasına direnen kadınlar gördük. Yani, tanklar ve silahlar karşısındaki cesareti ile Başbakanı ağlatan, Cumhurbaşkanını duygulandıran bu kadınlar “fıtratları” gereği evde oturmamışlar, sokağa çıkmışlardı. Şimdiye kadar sadece çocuk doğurma görevi verdikleri, anne olmayanını “yarım” kabul ettikleri kadınlar için hayat, ev ve çocuktan ibaret değildi. Kendi ağızlarıyla ”Kimseyi, hiçbir şeyi gözüm görmedi, çıktım” diyor, yaşadıklarını anlatıyorlar. İster AKP’ye oy verdikleri için, ister Erdoğan’ı savunmak için, isterse kendi çocuklarının geleceği için çıkmış olsunlar, onları tamamlayan sadece kendi çocukları değilmiş. Tamamlayan, büyük şehirlerin ana arterlerinde vuku bulan, büyük çaplı bir olayda topluma karışarak yer almaları; yani o momentte modern bir tarzda var olmalarıdır. Farklı görüşlerdeyiz ve bunun önemi yok. Bu noktada önemli olan; bizim yıllardır anlattığımız ama kabul ettirtemediğimiz esas görüşümüzün doğrulanmasıdır. Kadınların toplumsal bir varlık, ayrı ve eşit bir özne oldukları gerçeğidir bu. Hangi saikle direnmiş olurlarsa olsunlar, siyasal bir saikle direnen kadınlara -ki darbe karşıtı olmak önemli ve doğru bir saiktir ama onları otomatikman demokrat ve hak savunucusu yapmıyor- “Bir kadın olarak” direnme bilincinin, muhafazakar bir parti için de hayati önemini gösterdikleri ve cemaatlerin “Hanımlar eve dönsün” çağrılarına uymadıkları için teşekkür borçluyuz.
Evlere kapatılmaya karşı bu sefer muhafazakar cenahtan kadınların yanıt verişidir bu. Kadın hareketinin bunun üzerinde durması, zaman içinde daha çok değerlendirme yapması gerekir.

KADIN HAREKETİNE TEŞEKKÜR BORÇLULAR

Ancak şu anda net olarak açığa çıkan ve bu kadınların görmesi gereken bir başka gerçek şu; demek ki bizim bütün mücadele hayatımız boyunca yaptıklarımız, sözlerimiz boşa değilmiş. Kadın cinayetlerini durdurmak için, modern hakları için, laiklik için direnen kadınlara, evladı için darbecilerle mücadele eden Cumartesi Annelerine, toprağı için direnen Havva Analara, Gezi’de direnen, kadınları IŞİD barbarının elinden kurtarmak için direnen, savaşan kadınlara da teşekkür borçlular. O yüzden özellikle darbe karşıtı gösterilerde gördüğümüz kadınlar “cihatçı” bayrakları ellerine alırken bütün bunları göz önünde bulundurarak bir kez daha düşünsünler. Bu memlekette kaldığı kadarıyla laiklik, demokrasi ve hukuk ve bunun mücadelesini verenler olmasaydı, o tanklar zor durdurulur ve kadınlar karede bile yer almazdı. Bugün şu anda giydiğimiz kıyafetleri ile rahatça dışarı çıkıp topluma karışabildiğimiz, o cemaatlerin fetvalarındaki gibi bir hayata mahkum olmadığımız için de hepimiz dünya ve Türkiye kadın hareketine teşekkür borçluyuz. O halde ve OHAL’de, bizden öncekilerin büyük bedeller ödeyerek kazandıkları bu hakları  geri vermemek için de birlikte direnmeliyiz.


DAHA FAZLA KADIN DÜŞMANI BİR SİSTEMLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Hatice KAPUSUZ
(Kadın Özgürlük Meclisi/KÖM)

Ne zaman hak ve özgürlükler zarar görse ve şiddet artsa, erkek egemen zihniyet daha güçleniyor. 15 Temmuz’dan bugüne, darbe girişimi, sokaklardaki “demokrasi şölenleri”, devamında ilan edilen OHAL’de yükselen ve kutsanan erkek egemen zihniyetin çeşitli yüzlerini görüyoruz. ‘Kadınlar sokaklara çıkmasın’ uyarısından, taciz edilen kadınlara, gözaltına alınan insanların işkenceye uğramasından, bu görüntülerin pervasızca servis edilmesine kadar her yere yayılan bu erkek egemen şiddet, kadınların toplumsal ve siyasal hayatlarını, varoluşlarını tehdit ediyor. Savaş süreci başladığından beri kentlerdeki bombalar ve savaşın cinsiyetçi yüzüyle kadınlar zaten tehdit altındaydılar. Sokaklar ve kamusal alanda kadınların varlığı görünür oranda azalmış durumdaydı. Bugün ise antidemokratik söylem ve pratiklerin OHAL ile birlikte “meşru” bir zemin elde etmesiyle tüm ülkeye yayılan bu tehditkar ortam kadınların en küçük pratiklerine dahi etki ediyor. Sokaklar, kamusal alan “erkek” mekanlar haline geliyor.
Sürecin siyasal boyutunu ise çeşitli örgütlü yapılarda siyaset yapan, söylem üreten kadınlar açısından değerlendirmek mümkün.  Uzun süredir kadınlar gerek savaş sürecinin yarattığı etkilerle mücadele etmek, barış mücadelesi  yürütmek ve dayanışma yaratmak için en önde yer alıyorlar. Sözlerini çekinmeden kuruyor ve örgütlenmenin bu kadar zor olduğu, kanalların bu kadar kapalı bu süreçte mücadele taktikleri geliştiriyorlar. Ancak kadınlar şu an her zamankinden daha farklı olarak, daha fazla kadın düşmanı bir sistemle de karşı karşıyalar. IŞİD’leşmiş uygulamalar, günbegün bu yaklaşımın daha meşru hale gelmesi ön saflarda yer alan kadınları daha fazla hedef haline getiriyor. Zira IŞİD gibi terör örgütleri ve siyasal İslamcı olduğu iddiasındaki siyasal partiler en çok kadınlardan ve kadınların özgürleşmesinden korkuyor.

KADIN MÜCADELESİ HER ZAMANKİNDEN DAHA ELZEM

Darbe karşıtı sokak eylemlerinde kadınlar yer aldılar elbette. Ancak medyanın ön plana çıkardığı ve sembolleştirdiği oranda “kadınlı erkekli” bir kitlenin söz konusu olduğunu iddia etmek oldukça zor. Zira özellikle ilk iki gün akşam saatlerinde meydanları dolduranların çok büyük bölümünün erkekler olduğu kolaylıkla tespit edilebilir. Bu eylemlerde yaratılan ortam, zikir törenleri, kullanılan dil, silahlarla sokağa çıkma halinin birçok kadın için güven telkin etmediği, birçok kadının bu süreçte kent merkezlerinden kaçındığını gözlemledik. Ancak kısmen “tehlike” ortadan kalktıktan sonra kadınlar ve çocuklar da dahil olmaya başladılar. Sonuç olarak kadınların ön planda olması, taciz anlatıları ve İsmail Ağa Cemaatinin yaptığı kadınlar meydana çıkmasınlar söyleminin yarattığı etkiyle ortaya çıkan, gerçekliği zayıf bir söylemden ibaret.

Bununla birlikte şu an söz konusu olan hadım yasası, gözaltında tecavüz iddiaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin askıya alınması her tür norm ve ilkeden arınmış erkek egemen siyasetin güçlenerek ve meşruluk iddiasıyla var olacağını gösteriyor. Bu sebeple bugün kadın mücadelesi, özgürleşme ve demokrasi için her zamankinden daha elzem ve o oranda da çaba gerektiriyor.

ÖNCEKİ HABER

Binboğa eteklerinde festival coşkusu

SONRAKİ HABER

‘Bugün hadım diyenler yarın idam diyecek’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...