27 Temmuz 2016 10:13

Önder: Çözüm süreci devam etseydi bugünlere gelmezdik

Darbe girişimini yorumlayan HDP'li Sırrı Süreyya Önder, çözüm sürecinin devam etmesi durumunda bugünlere asla gelinmeyeceğini söyledi.

Paylaş

Hayri DEMİR

Darbe girişimi ve sonrasında yaşanılanlar Türkiye kamuoyunun gündeminde tartışılmaya devam ediyor.  HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanılanları değerlendirdi. 

Çözüm sürecinde PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın "çözüm gelişmezse darbe mekaniği devreye girer" değerlendirmesi vardı. Siz ne söylemek istersiniz?
Sayın Öcalan'ın uyarılarına, bunu bizim dile getiriş biçimlerimize ve bizim yaptığımız uyarılara baktığımızda içinde darbe mekaniği geçmeyen açıklama yok denecek kadar azdır. Hatırlayın kamuoyunda birçok insan dostumuz insanlar bile bu darbe mekaniği değerlendirmemizden dolayı bizimle çeşitli polemikler geliştirdiler. Anlatamadık yani. Önce sorumlusu biziz, kendimizden başlamalıyız. Biz belki Sayın Öcalan'ın işaret ettiği kadar kavrayamadık, kavrayabildiğimiz kadarını kitlelere yeterince kavratamadık, anlatamadık, yetersiz kaldık. Bu anlamda ama hepten de sorumluluk üstümüze düşecek bir cesamete de değildi bu. 

Cemaattin darbe yapmaya çalıştığı sır değildi. Bunu bu memlekette cemaat hariç herhalde söylemeyen kimse kalmadı. Cumhurbaşkanı ile Başbakanı ile CHP'sinden MHP'sine biz hepimiz buna işaret ettik. Fakat diğerleri bunu pratik bir güncel olay olarak ele alıyorlardı. Bizim bu yaptığımız kurumsallaşmış darbe analizi karşısında cılız kalmaya mahkumdular. O yüzden bu kadar derbeder bir şekilde yakalandı. Çünkü siz çözümleyemediğiniz zaman, adını doğru koyamadığınız zaman önlemini de geliştiremezsiniz. Böyle baktığımız zaman darbe mekaniği ile kendini var eder. 

Bunun önüne geçmek mümkün müydü? 
Bir, bu ülkede darbe ve darbe mekaniği ile esaslı bir yüzleşme yaşanmadı. En anti-darbeci davranan, en anti-darbeci tutum gösteriyor gibi gözükenler bile geçmişteki darbe gerçekliği ile yüzleşmede tamamen statükonun yanında yer aldılar. Birkaç örnek verelim. En yakın tarihte gelen 12 Eylül darbesi, o bile uzak bir dönem oldu yani nerdeyse 40 yıla yaklaşan bir zaman geçmişi oldu. Biz 12 Eylül darbesi ile hesaplaşabildik mi? Hesaplaşamadık. Aslında bir negatif hesaplaşma yaşandı. Yani bundan sonra 12 Eylül darbesiyle esaslı bir yüzleşme ve hesaplaşma yaşanamaz. Niye belli mekanizmalar oluşturuldu. Bu nedir? İşte sözüm ona cuntacıların yargılanması ve bizim Meclis'te yaptığımız Darbeleri Araştırma Komisyonu çalışmalarıydı. Yapılan en geniş iki önemli şey buydu. Fakat hepsini toplasan bir 78'lilerin Girişimi'nin ortaya çıkardığı toplam bilinç hafıza ve çalışma perspektifi kadar bile etkili olamadı. Gerçeği budur. 

15 Temmuz'a ilişkin ciddi soru işaretleri de duruyor. Cemaatin tek başına planlamadığı, darbe girişiminde başka kesimlerin olduğu yönünde. Bu konuda neler söylersiniz? 
Bugün itibari ile bu soruya verilecek cevap bir miktar spekülasyon içerebilir. Çünkü daha ortaya saçılmadı. Ama sezgilerimiz ve gözlemlerimiz paylaşabiliriz. Oradan ortaya çıkıyor ki ağırlıklı olarak bu bir cemaat darbesi. Fakat bu bir koalisyon da mutlaka içeriyor. Darbenin başarısızlığı da muhtemel bu koalisyonun kurduğu yapıların bu sürece kendilerinin bunlara arzu ettiği şekilde dâhil etmemesinden kaynaklanıyor ya da sebeplerinden birisi. Ama elbette ki halkın direnişini tepkisini gözü karalığını anmadan geçmek de olmaz.

15 Temmuz sonrası yaşanılanlar, görevden almalar, gözaltılar listeler 12 Eylül'ü katbekat aşan bir duruma ulaşmış durumda. Size göre  neler yaşanıyor? 
Şimdi AKP'nin iktidar etme biçimine baktığımızda kendisine ya da kendi iktidarına yönelecek olan her şeyi süratle -tahakküm alanını hegemonik alanını genişletmek amaçlı- kullandığını görürüz. Bunu sistematik bir şekilde ilk günden bugüne değin üstelik oldukça da pragmatik bir yaklaşımla hayata geçiriyorlar. Bu anlamda bizim bugün ki tavsiye ve 10 binlere varan tutuklama, işten çıkarılma yaklaşımlarına karşı savunmamız gereken tek şey ortaya bir kriter koyma zorunluluğudur. Bu kriter de objektif hukuk olmalıdır, demokrasi olmalıdır. 
Bunu içerisinde elbette darbeye şu yada bu şekilde darbe mekaniğine su taşıyan herkes hukuken cezalandırılmalıdır, halkın önünde teşhir edilmelidir. Fakat bunun ölçüsü hukuk ve bağımsız yargı olmak durumundadır. 

Çözüm süreci devam etseydi bu süreç yaşanır mıydı? 
Çok rahatlıkla söyleyebilirim; gelmezdi gelinmezdi. Niye bu kadar rahatlıkla söyleyebiliriz, çünkü her darbe kendisine bir toplumsal meşruiyet alanı arar. 12 Eylül' ü hatırlayalım. 12 Eylül'ün en meşhur generallerinden biri Türkiye'deki Gladyo'nun da kurucularından biri aynı zamanda şöyle demişti: 'Halk bize çok baskı uyguluyordu yönetime el koyun diye. Her gün onlarca insan ölüyor. Biz şartların olgunlaşmasını bekliyorduk' diyor. 
Şartların olgunlaşmasından kastedilen şuydu; bu toplumsal talebin çok daha büyümesini çok daha gelişmesini. Öte yandan bugün ortaya çıkan şeylere bakıyoruz ki, bu cinayetlerde, çatışmalarda Gladyo'nun birincil derecede rolü ve sorumluluğu var. Yani kendisi infazlar yapıyor, kendisi lojistik destekler sunuyor gibi gibi... Yani darbeye toplumsal destek sağlıyorlar. Bugün de bakıyoruz toplumsal talep yaratma, darbeye halkın destek olması ya da en azından karşı çıkmaması için ne yapmak gerekiyordu. En bilinen yöntem; yine Kürt nefretini ve bu çatışma durumunu tekrar güncelleme gerekiyordu. 

Bugün hükümet tarafından çatışmanın sebebi gibi gösterilen ancak kim tarafından yapıldığı bilinmeyen Ceylanpınar'da iki polisin infaz edilmesi olayı var. Süratle bölgede çatışmayı tetikleyecek şeyler yaptılar. Neredeyse KCK operasyonlarına rahmet okutacak tarzda yaygın tutuklama girişimi başlattılar. Bunu yapınca halkın kendini savunacağını biliyordu. Yönlendirmekten kastım bu. 
Siyasi akıl bunun böyle olduğunu görmeli ve buna karşı yetkin bir tutum alabilmeliydi. Ama bunu ne kadar yapabildi tartışmalı bir şeydir. Üç kırılma noktası daha yaşadık. Ağrı Diyadin saldırısı. Düşünün oradaki yerleşik tugay bunu yapmayı reddetmişti ve jandarma özel hareket gelip yapmıştı. Bugün bakıyoruz o özel hareketin karar komuta düzeyindeki herkesin darbeci olduğu çıkıyor. İkincisi süreç başlamadan önce yine bir Srilanka formülü güncelleniyordu. 

Darbe girişiminin ardından Kürt sorunun çözümü noktasında yeniden kimi tartışmalar yürütülmeye başlandı. Ama bir yandan da Öcalan ile görüşmeler kesilmiş durumda. Bundan sonrası için yeniden bir masaya ihtimali var mı yakın zamanda?
Ben işin doğrusu bu konuda kararsızım. Öyle idealı cümleler kurabilecek durumda değilim. Hükümet tamamen kendi hegemonik alanını genişletme tutumu alır da diyemiyorum. Bir yandan da yaşanılanlar bir bilinç uyanması yaratır, yeniden sürece dört elle sarılırlar da diyemiyorum. Her iki durumu da tekzip edecek bol miktarda pratik tutum var. Ama bizim burada anahtar kavram bizim ne yapacağımızdır. Bundan sonra yapılacak olan da bu demokratik siyaset ve demokrasi hukuk kriterine dört elle sarılmak. Görünen o ki, bunu yapabilecek olan bizlerden başka yapacak hiçbir siyasal yapı yok. (Ankara/DİHA)
 

ÖNCEKİ HABER

Öcalan ile görüşme neden engelleniyor?

SONRAKİ HABER

Nursel Aydoğan: O komutanların yargılanmasını talep edeceğiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...