08 Mayıs 2012 07:24

Dünya Bankası başkanı ‘Kim’ oldu

1990’lı yıllarda IMF “borç” ilişkisiyle, Dünya Bankası (DB) da yapısal uyum programlarıyla emekçilerin gündemine girmişti. ‘Çıkması’ da pek kolay olmadı. Ancak arkasında bıraktıkları, istediği işleri yaptırmış bir amirin “iç huzurunu” sağlayacak türden. Konumuz Dünya Bankası. Eskisi ka

Dünya Bankası başkanı ‘Kim’ oldu
Paylaş
Arif Koşar

Güncel tartışmalara geçmeden önce, klasik bir girişle; DB’nin dünya ekonomisi içindeki rolünü değerlendirerek başlayalım. DB, amiyane tabirle, ne işe yarar?

DB, İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan IMF’yle birlikte Bretten Woods ikizlerinden birisi. IMF’nin ödemeler dengesiyle ilgili döviz kuru politikasına yönelik düzenlemeler yapması; DB’nın ise altyapı yatırımlarına yönelik az gelişmiş ülkeleri desteklemesi şeklindeydi. Bunlar tabi ki az gelişmiş ülkelerin Amerikan menşeli mallarla finanse edilmesiydi. Bir şekilde Amerikan sanayine pazar bulmaya yönelikti. IMF ve DB deyince bizim aklımıza yapısal uyum politikaları geliyor. 1980’lerle yapısal uyum politikaları ve kapitalist küreselleşme tasarımının gerçekleştirilmesinin çok önemli aktörlerinden oldu. Türkiye’nin kendi tarihinden de bildiğimiz gibi, tarımda küçük çiftçinin tasfiye edilmesi, eğitim, sağlık gibi alanların piyasalaşması gibi düzenlemelerde DB söz sahibi oldu. Ama bu aradan geçen sürede gelişmekte olan ülkelere sermaye akışları 1, 1.5 trilyon dolar düzeyine geldi. Bu durumda DB’nin yıllık 50-60 milyar dolar civarındaki bütçesi yetersiz hale geldi. Artık finansman anlamındaki ağırlığı azaldı. DB giderek altyapıya ağırlık verme politikasını terketti. Daha çok özel sektörü finanse ederek Türkiye gibi ülkelerin özel sektörünü kredilendirmeye yöneldi. Diğer taraftan da en yoksul ülkelere yönelik olarak daha çok neoliberal tasarımın gelişmesini amaçlayan programları uyguladılar.

Yani DB’nin eskisi kadar etkisi ve önemi kalmadı mı?

DB’nin bu anlamda ağırlığı ve etkisi eskisi kadar kalmadı. Finansal olanakları oldukça kısıtlı. Ama DB’nin bir ülkeyi desteklemesi, o ülkenin neoliberal politikaları benimsediği, uluslararası sermayenin o ülkeye kaygılanmadan yatırım yapabileceği anlamına geliyor. Tam tersine DB ile sorun yaşaması o ülkenin neoliberalizmi geliştirme konusunda sorunlu olduğunu gösteriyor. DB başkanlığının sembolik anlamı finansal olanaklarının daha üstünde gelişiyor.

Gelelim seçimlere. Dünya Bankasında seçimi ABD’nin adayı Jim Yong Kim kazandı. DB’de Amerikalı başkan olması ‘gizli’ bir gelenek ya da açık bir ‘dayatma’. Siz, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kapitalist güçler arasında bir mutabakat var. O da şu şekilde. Dünya Bankası Başkanı Amerikalı. Bu şekilde başladı ve devam ediyor. IMF’nin başkanı da Avrupalı oluyor. IMF’nin başkan yardımcısı Amerikalı, DB’nin özel sektörden sorumlu başkan yardımcısı Avrupalı oluyor. İlk defa bu gizli mutabakatın zorlandığına tanık olduk.

Kim’in DB başkanlığına uygun olmadığı, mesela sağlık sisteminde daha kamucu politikaları savunduğu söyleniyor. Kim nasıl seçildi?

Aslında aday seçimi de, ABD’deki tartışmalara uygun gelişti. Şöyle ki, Obama Amerika’nın dünyadaki gücünün görece zayıfladığının, kendi iradesini çok kolay dayatamadığının farkında. Ve bu durumu çok fazla göze batmadan Amerika’nın kabullenmek durumunda olduğunu düşünüyor ve daha yumuşak geçişler öngörüyor. Kim’i aday göstermesi bir ara çözüm olarak görülüyor.

Ara çözümü gerekli kılan mücadele neydi?

IMF’nin bir önceki başkanı Paul Wolfowitz Amerika’nın Savunma Bakan Yardımcısı ve Amerikan’ın Irak işgalinin baş mimarlarındandı. Bush’un etrafında çöreklenen aşırı sağcı muhafazakarların da baş teorisiylerindendi. Bilindiği gibi bunlar, yeni Amerika projesi kapsamında bir araya gelmişlerdi. Wolfowitz’in bir ‘gönül işi’ nedeniyle görevinden istifa etmesinden sonra ABD, DB başkanlığındaki gücünü de sürdürmek istiyordu. Yine aynı kesimden Robert Zoellick DB başkanlığına getirilmişti. Evelki DB başkanları hatırlanırsa, en fazla akılda kalan ve 60’lı yıllara damgasını vuran Robert Magdamara’ydı. Vietman savaşı sırasında Amerikan savunma bakanlığı yapmıştı. Böyle şahsiyetler ve figürlerden sonra ABD’nin Kim’i önermesi bir taraftan ABD’nin gerileyen gücünü kabul etmesi, diğer yandan dizginleri elden bırakmama çabası olarak görülebilir.

Nijerya Maliye Bakanı Ngozi Okonjo-Iweala da Kim’in karşısında aday olmuştu. Kimi ülkeler de Iweala’yı destekledi.

Nijerya’nın Maliye Bakanı Iweala’nın aday gösterilmesi bu anlamda bir ilki ifade ediyor. Özellikle Afrika’nın dünya siyasetinde, küresel karar mekanizmalarında benim de sözüm var demesi anlamında belki önemlidir. Ama Iweala, aslında fikriyet olarak Amerikan emperyalizmine, Washington konsensüsüne karşı biri olarak da görülemez. Zaten DB’de çalışmış ve başkan yardımcılığına yükselmiş bir figür. Bildiğimiz Yunanistan Başkanlığına getirilen, AB Merkez Bankası Başkanlığına seçilen, Amerikan okullarından çıkmış, Washington uzlaşmasını benimseyen bildiğimiz figürlerden çok farklı değil. Ama sembolik olarak bir anlamı var. Bir Afrikalının DB başkanlığına aday gösterilmesi, bunun diğer Afrikalılar tarafından destek bulması, bazı ülkeler tarafından da desteklenmesi önemli.

DB’de ilk defa çok adaylı bir seçim oldu. Bu bir ‘kargaşa’ olarak yorumlanıyor. Önümüzdeki dönem için nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Bundan sonraki IMF genel direktörü ve DB seçimleri bu kadar kolay olmayacaktır. Özellikle Çin, Rusya ve Hindistan’ın yükselişi, ağırlık merkezinin buralara kayması, dünyanın yaşadığı küresel kriz nedeniyle neoliberal politikaların finansmanının giderek zorlaşması ve dibe vurması nedeniyle bir dahaki dönemde gerek IMF gerek DB’de daha çalkantılı seçim süreçleri olacağını ön görmek mümkün. (İstanbul/EVRENSEL)


PRESTİJLERİ AZALACAK

Geçtiğimiz günlerde DB-IMF ortak toplantıları yapıldı. Bu toplantılardan kapitalizme ve krize dair nasıl sonuçlar çıkarıldı?

IMF ve DB krize doğru bir teşhis koyabilmiş değil. Herşeyin olduğu gibi devam edeceğini düşünüyor. Halbuki Avrupa ülkelerindeki örnekler, Yunanistan, İtalya, Portekiz gibi ülkelerde kemer sıkma yöntemleriyle krizden kurtulamayacağını, krizden çıkışın ancak tek tek ülkelerde ve dünyada emekçilerin alım gücünün artması, reel gelirlerinin yükselmesiyle, eğitim, sağlık, konut ve altyapı programlarının geliştirilmesiyle olacağını henüz anlamamış görünüyorlar. O bakımdan ABD’deki sınırlı büyüme, AB’deki krizin son aylarda geride kaldığı yanılsamasına dayanarak güzel mesajlar vermeye çalışıyorlar.

Yani DB ‘yanıldı’ mı?

Kemer sıkma önlemleriyle, bu krizin faturasını emekçilere keserek, özel sektörü ve özellikle finans sektörünü kurtararak krizin geride bırakılması mümkün görülmüyor. IMF ve DB sınıfsal tercihleri gereği, dünya ekonomisinde AB, ABD ve Japonya’dan yana tavırların ötürü, böyle davranıyorlar. Ben önümüzdeki dönemde krizin devam edeceğini, neoliberal politikalar uygulandıkça DB ve IMF’nin prestijinin daha da azalacağını düşünüyorum.


TÜRKİYE ZATEN DB ROTASINDA

Son olarak Türkiye için DB nerede duruyor?

2001 krizinden sonraki yapılanma programı, Kemal Derviş ifade etmişti, 10 günde 10 yasayla birlikte, genel olarak ekonominin düzenlenmesi DB’nin standartlarına dayalı bir düzenlenmeydi. DB, Türkiye’nin uluslararası kapitalizme eklemlenmesinde ciddi bir rol oynadı. Şu anda Türkiye’nin bulunduğu durum daha çok piyasa süreçlerinden sermaye ihtiyaçlarını karşılayan, IMF ve DB’na ihtiyaç duymayan bir konumda. Ama Türkiye’nin kırılgan yapısını biliyoruz. Özellikle cari sistemler açığı, benzer ülkelere göre en yüksek düzeyde. Her an yeni bir ödemeler kriziyle karşılaşması, DB’nin kapısına gitmesi söz konusu olabilir. Ama şu durumda DB, Türkiye’nin finansmanında önemli bir rol oynamıyor. Türkiye zaten DB’nin neoliberal politikalarını tam anlamıyla benimsediği için herhangi bir sorun da yaşamıyor.

ÖNCEKİ HABER

Termikçi şirkete karşı mutlu sona yaklaşıldı

SONRAKİ HABER

Taşeron işçinin çocuğu kreşe giremez!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...