26 Haziran 2016 05:49

Kusurlu olmanın onuru

Zorla evlendirilen H. kusurlu. Önce baskı yüzünden, sonra çocuklarını büyütmek için 30 yıl boyunca istemediği evliliğe mecbur kalan H. kusurlu.

Paylaş

Mehmet TARHAN

Yer İstanbul 6. Aile Mahkemesi. 14 Ocak 2016. Yaklaşık bir buçuk yıl önce kocasından boşanmak için dilekçesini vermiş. 30 yıl önce ailesinin zoruyla evlendiği kocasından. Üç çocuğu var, hepsini büyütünceye kadar beklemiş, kızının düğününden iki gün sonra da evden ayrılmış. Bildik bir hikaye H.’nin hikayesi.

Dilekçesinde 30 yıldır mutsuz olduğunu yazmış, artık çocuklar büyüdüğüne göre ortak bir amacımız da kalmadı diyor. Koca ise “Bunlar doğru değil, yuvamız mutluydu, dul bayan arkadaşlar edindi, onlarla çok vakit geçiriyor, onların etkisinde kalıyor” diyerek boşanmaya karşı çıkıyor. Anahtar  gibi kullanıyor “Dul bayan arkadaşlar” lafını. “Yarım kadın”lar yani. Üç çocuklu, hem temizlikçilik yapıp hem onlara bakan, sahip olduğu “Tam kadın”ı elinde tutmak istiyor. Sahip olduğu kadın tarafından terk edilirse kendisinin erkekliğinin tartışmalı hale geleceğini düşünüyor olmalı. “Bende kusur yok, normal aileydik, dul bayan arkadaşlarından etkileniyor, kusurlu olan odur, bizi boşamayın Hakime Hanım” diyor özetle.

Hakime Hanım kürsüsünde oturuyor, adil olmakta kararlı, bir bakacak kim doğru söylüyor, kim yalan. “Atanacakları bölgeye veya bir alt bölgeye hak kazanmış, adli yargıda görevli, evli ve çocuk sahibi, otuz yaşını doldurmuş ve tercihan aile hukuku alanında lisansüstü eğitim yapmış olan hakimler arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atama yapılır” diyor kanun. Kendisi de bu özelliklere sahip olduğu için atanmış bu göreve. Evli ve çocuk sahibi bir kadın olarak yani kanunda da sıkı sıkı tembih edildiği gibi bir hakim olduğu kadar bir eş ve anne olarak da görevi aile için en doğru kararı vermek. Zaten kanunda “Evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri konusunda eşleri uyararak, gerektiğinde uzlaştırmaya,” diye belirlenmiş ilk görev olarak. Gerektiğinde yine tercihen evli ve çocuklu olmak kaydıyla atanmış psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan yardım alabilir. Onlar da hem alanlarında hem aile birliği konusunda uzmanlık desteği verecekler. Usul de belirlenmiş tabii ki kanunda: “Aile mahkemeleri, önlerine gelen dava ve işlerin özelliklerine göre, esasa girmeden önce, aile içindeki karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün korunması bakımından eşlerin ve çocukların karşı karşıya oldukları sorunları tespit ederek bunların sulh yoluyla çözümünü, gerektiğinde uzmanlardan da yararlanarak teşvik eder. Sulh sağlanamadığı takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında karar verilir.”

Hakime hanım kürsüsünde oturuyor. Görevi uyarmak, uzlaştırmak, evlilikteki sorunları sulh yoluyla çözmek. H.’nin boşanma başvurusunda bunları gerçekleştiremediği için bir karar verecek, kimin kusurlu olduğunu belirleyecek. Davacı H., davalı ve vekilleri içeriye çağırılıyor. Davalının avukatı tanıkların dinlenmesini istiyor. İlk tanık Ö. P. kocanın işyerinden arkadaşı. “Ailecek de birbirimize gidip geliriz ben tarafların arasında herhangi bir geçimsizlik tartışma, sürtüşme görmedim, davacı tarafın neden boşanmak istediğini bilmiyorum” diyor. Sonra ekliyor: “Davalı evcimen bir insandır, centilmendir, eşine karşı iyi davranıyordu işyerinde de saygılı, insanlara karşı hoşgörülü bir insandır.” Ö. P.’nin ifadesinde şaşıracak bir şey yok.

İkinci tanık ise kendisinin kızkardeşi B. A. Daha önce diğer kızkardeşleri de aleyhine tanıklık etmişlerdi. “Davacı ablam olur, müşterek çocuklar eniştemle yaşıyorlar, ablam ise çalıştığı evde kendi başına yaşıyor, ablam çalıştığı evde temizlik işlerine bakıyor, ablamın neden boşanmak istediğini bilmiyorum tarafların arasında herhangi bir huzursuzluğa geçimsizliğe şahit olmadım, müşterek çocuklar da tarafların barışmasını istiyor eniştem de barışmak için elinden geleni yaptı, eniştem ablama bildiğim kadarı ile iyi davranırdı kötü davrandığına hiç rastlamadım.” diyor B. A. da.  Daha önce iki kızkardeşi daha ifade vermişti. İkisi de neden boşanmak istediğini bilmediklerini söylemişti: “

Hakime Hanım davalı vekiline ekleyecek bir şeyi olup olmadığını soruyor; bir şey eklemiyor. Zaten ilk savunma dilekçesinde söylemişti söyleyeceğini: aile yakınları ile müşterek çocukların tanık olarak dinlenmesi neticesinde, dava dilekçesindeki beyanın aksine, ev ortamının huzursuz, gerilimli ve sevgisiz bir ortam olmadığı gerçeğini ortaya çıkaracağını, davacının dul bayan arkadaşlarından oluşan bir gruba girmesi, bunlarla yoğun şekilde vakit geçirmesi ve çok yakın arkadaşlık ilişkisi içinde olması ve bu çevreden etkilenmesi neticesinde son aylarda davranışlarında değişiklikler olmaya başladığını, yaş dönümü sürecinde olan H.T’nin ayrıca psikolojik yardım alması gerektiğini düşündüğünü, dul kadın arkadaşlarının etkisinde kalan davacının özgür olmak istediğini ve kendisi için yaşayacağını, evden ayrılacağını beyan ettiğini, büyük kızının 18  Ekim 2014 günü olan düğününden iki gün sonra yani 20 Ekim 2014 günü hiçbir uyuşmazlık yokken müşterek evlerini terk ederek evden ayrıldığını” yazmıştı özetle. Her şey hormonlar ve dul kadın arkadaşlar yüzündendi yani.

H.’nin avukatına dönüyor Hakime Hanım. Nihayet avukat açıklıyor durumu. Müvekkilinin Lezbiyen olduğunu söylüyor. H de ekliyor: “Bu evlilik benim için kesinlikle bitmiştir boşanmak istiyorum.” Hakime Hanım düşünüyor; ve kusurun boşanmak isteyen H’de olduğuna karar veriyor. Çünkü kocasının bir suçu yok; boşanma talebini reddediyor.

Zorla evlendirilen H. kusurlu. Önce aile ve toplum baskısı yüzünden ayrılamayan, sonra çocuklarını büyütmek için 30 yıl boyunca bu istemediği evliliğe katlanan H. kusurlu. Dul kadınlarla arkadaşlık ettiği için H. kusurlu. Bir lezbiyen kadın olarak 30 yıl boyunca tecavüze uğrayan H. kusurlu. Özgür olmak istediği ve çocukları da büyüttükten sonra ömrünün sonunu kendisi için yaşamak isteyen H. kusurlu. Kocası, kocasının arkadaşları, hatta kendi kızkardeşleri, daha fenası uğurlarına 30 yıl tecavüze katlandığı çocuklarına göre H. kusurlu. Evli ve çocuklu Hakime Hanım da devlet adına veriyor hükmünü: H. kusurlu.

Gezi’de sokağa çıkanlar da, Avon’da ya da madenlerde haklarını isteyen işçiler de, Cerattepe ve tüm doğanın sermayeye peşkeş çekilmesine karşı çıkanlar da, köylerinin kasabalarının yerle bir edilmesine, katliamlara, soykırıma karşı canlarını ortaya koyan Kürtler… Bugünkü LGBTİ+ Onur Yürüyüşü işte bu yüzden önemli. İstanbul 6. Aile Mahkemesi de İstanbul Valiliği de devletin tutumunu açıkça ortaya koyuyor. “Sizin mutluluğunuz değil önemli olan, kişi olarak kim olduğunuzun, ne olduğunuzun, ne istediğinizin önemi yok. Önemli olan devletin ne olmanızı ve ne yapmanızı istediği.” Özgür olmak ve kendi hayatını yaşamak isteyen H. gibi insanlar her yerde ve “Kusurlu olan ben değilim” demek istiyorlar. Sessizce çıktıkları mahkeme salonunda, işyerinde, okulda, evde, sokakta kusur sayılan var oluşlarını, onurlarını savunmak için sokaktalar.

Bu neyin onuru diye soranlara cevaptır: Karşı çıkmanın, özgür olmanın, kendisi olmanın onuru! Kusursuz vatandaş modeline karşı kusurlu olmanın onuru!

ÖNCEKİ HABER

Bir çocuğun hayali: Sur sokaklarında futbol oynamak

SONRAKİ HABER

Eşyaların istifi ve ömrümüzün kıymeti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...