26 Haziran 2016 04:33

Dokunmak ya da dokunmamak… İşte bütün mesele bu!

Mitoloji, din, siyaset, sanat... İnsan hayatına dâhil pek çok düzlemde, dokunmanın ya da dokunmamanın çok önemli bir yeri olduğu tartışılamaz.

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Mitolojiler, dinler, inançlar, siyaset, sanat, cinsellik ve daha insan ve toplum hayatına dâhil pek çok düzlemde, dokunmanın ya da dokunmamanın çok önemli bir yeri olduğu tartışılamaz!
Tartışılamaz mı? Ve böylece kendinizi, “kirletici ve iğrenç dokunulmazlar” sınıfına mı layık gördünüz?
Aslında her kavramı, her kelimeyi bu ikilik içinde düşünebilir ve “işte bütün mesele bu!” diyebiliriz. Yüce Shakespeare’in “olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” dediği günden bu yana, hayatımızın karşıtlıklar üzerine kurulduğunu, her davranışımızın, her durumun ve her duygunun ancak karşıtıyla birlikte düşünüldüğünde açıklanabileceğini ezberlemiş bulunuyoruz. Öyleyse, tartışılamaz değdiğimiz “dokunma” hakkında verdiğimiz belirleyici önem yargısı, rasgele her kelime, her kavram hakkında geçerli olmalı. Nerede, ne zaman, kime veya niçin, nasıl olduğuna bağlı olarak her davranışımızı dünyanın en önemli meselesi haline getirebiliriz.
Ama bugün asıl mesele, gerçekten dokunmak ya da dokunmamak!

DOKUNULMAZLAR

Kelimenin tarih içindeki işlevi de tuhaf bir biçimde değişkenlik gösteriyor. Kurumlaşmış dokunulmazların başında, kutsal olanlar olduğu kadar kutsala karşı olanlar da var. Örneğin, çok tanrılı Mısır, Mezopotamya ve İran dinlerinde, krala ya da tapınağa ait olan mallar, hayvanlar, ürünler, kadınlar, hazineler “dokunulmazlık” zırhına sahipti.
İslamiyet’in kutsal kitabında, belki de bu eski inançlara karşı bir sure vardır: “zanları üzere şöyle dediler: bu hayvanlar ve ekin dokunulmazdır… Onları dilediğimizden başkası yiyemez… Bu hayvanların sırtları haram kılınmıştır… Allah’a iftira ederek, bir takım hayvanları keserken üzerlerine Allah adını anmazlar! Allah onlara, iftiralarının sonucunu yaşatacaktır!”1
Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’te hemen hemen ortak  “dokunulmaz” hayvanlar vardır. En ayrıntılı liste ve yasaklama gerekçeleri Tevrat’ta verilmiştir. Sonraki dinlere az çok bunun tekrarlanmasıdır.
“RAB Musa`yla Harun`a şöyle dedi: İsrail halkına deyin ki, `Karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Kaya tavşanı geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir. Suda yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Denizde, akarsularda yaşayan pullu ve yüzgeçli canlıların etini yiyebilirsiniz. Denizdeki ve akarsulardaki bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar -suda toplu halde yaşayanlar ve ötekiler- sizin için iğrenç sayılır. Bunlar sizin için iğrenç sayılacak. Etlerini yemeyecek, leşlerinden tiksineceksiniz.  Tiksindirici kuşların etini yemeyecek, şunları iğrenç sayacaksınız: Kartal, kuzu kartalı, kara akbaba, çaylak, doğan türleri, bütün karga türleri, baykuş, puhu, martı, atmaca türleri, kukumav, karabatak, büyük baykuş, peçeli baykuş, ishakkuşu, akbaba, leylek, balıkçıl türleri, ibibik, yarasa. Dört ayaklı ve kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrençtir. Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz. Şunları yiyeceksiniz: Bütün çekirge türleri, küçük çekirge, cırcırböceği, ağustosböceği. Öbür dört ayaklı, kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrenç sayılır…”2
Görüyoruz ki, “sizin için iğrenç olan hayvanlar” sınıfına girenler dokunulmaz ilan edilmiş. Özetle semavi dinlerin dokunulmazları, iğrenç şeylerdir.

DOKUNULMAZ İNSANLAR

Hindistan’da ise bazı insanlar “dokunulmaz” kabul edilmişlerdir. Kast sistemi içinde olmayan, insanlığın en aşağı tabakasında yer aldığına karar verilmiş olan ve hiçbir hakları olmayan Paryalar, “dokunulmaz” insan olarak ilan edilmiştir. Kast sisteminde, bir insan ne kadar açık renkliyse o kadar üst tabakada yer alırdı. En koyu renkliler, genellikle göçmenler, Hindistan kıtasına dışarıdan getirilmiş köleler soyundan geliyorlardı ve onların dokunulmazlığının nedeni de, tıpkı Museviliğin kimi hayvanlara koyduğu ölçütlerde olduğu gibi, “kirletici ve iğrenç” olmalarıydı.
Beyaz insan, gücü elinde bulundurduğu her yerde, derisi farklı renkte olanları “kirli ve iğrenç” olarak nitelemiş, yakın zamana kadar olduğu gibi, aynı lokantada yemek yemeyi, aynı otobüse binmeyi, çocukların arkadaşlık etmesini, duygusal ilişkilere girmesini son derece ayıp, iğrenç, kirletici olarak görmüştür. Bu sınıflandırmaya, dünyanın değişik bölgelerinde, Afrika kökenliler, Çinliler, Japonlar, Hintliler, genel olarak bütün Müslümanlar ya da bütün Hıristiyanlar, yeryüzünün her köşesinde Yahudiler, Afrika’da beyaz adamlar dâhil olabilir. Herkes kendisinin dışındakini, iğrenç, pis, aşağılık görmeye hazırdır! Günümüz Türkiye’sinde Suriyeliler bu listeye girmişlerdir.  
Uzatmaya gerek yok; işin özeti şu: Herhangi biri toplumsal, siyasal ya da kültürel şartlanmışlık açısından, dokunulabilenler, temiz ve yararlı olanlardır. Siyaset, kültür ve toplumsal koşullar değiştikçe dokunmak ya da dokunmamak için ayrılanlar da değişmekte ama ölçüt aynı kalmaktadır. Belki de, iğrenme ve yararlanma kıstasları değişiyor!

BUNLARA DOKUNMALISIN!

El etek öperek, yüz sürerek, yiyerek, içerek dokunulabilen kutsal şeyler vardır. Bunlara bizde “mübarek”  ya da “nimet” denir. Mübarek kişiler, modern çağımızda “kanaat önderi” diye tanımlanıyor. Nimet ise, en pahalı yiyecekler, en pahalı şaraplar, yeryüzü hurileri, yedi yıldızlı oteller, azman gibi milyonluk cipler, defile podyumlarına çıkan tesettür kıyafetleri gibi şeyler oldu. Dokunmanın olumlu nesneleri bunlar.
Tam bu noktada, dokunmak ve dokunmamak karşıtlığının nesneler ve insanlar üzerinden yapılan tarihsel ayrımına hiç de denk düşmeyen son siyasal durum akla geliyor.
HDP milletvekillerine dokunmak, “kutsal, temiz, yararlı” şeylere verilen izin dâhilinde bir helal midir, yoksa “size iğrenç gelen ve zararlı” şeylere dokuna yasağına giren bir haram mıdır?
Daha açık soralım: Kutsal ve temiz ve yararlı bir şeye dokunmak için mi 376 kişi bir araya geldiniz? Dokunulmasın diyen 138 kişi, günaha mı girdi, sevaba mı?
Akıllara ziyan bir dilemma!

1 En’âm Suresi 138. Ayet
2 http://bilimselateistler.blogspot.com.tr/2012/10/dinlerde-helal-ve-haram-yiyecek-icecek.html

ÖNCEKİ HABER

Ankara sokaklarında yaşlı bir tamirci dolaşıyor...

SONRAKİ HABER

Şebnem’i tutuklamak...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...