AB’den bir yıldız düştü
Birleşik Krallık'taki referandumun sonucunu sadece “milliyetçiliğin zaferi” olarak sunmak ne kadar doğru? AB bundan sonra yoluna nasıl devam edecek?

Yücel ÖZDEMİR
Köln
İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’den oluşan Birleşik Krallık’ta 23 Haziran’da yapılan referandumda AB’den ayrılma kararı çıkması, beklendiği gibi AB’de “deprem” etkisi yarattı. Gerçi bu depremin olacağı çoktan biliniyordu. Bu nedenle yapılan hazırlıkların zaiyatı azaltıp azaltmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ama bugün net olan, referandum uzun yıllardır Avrupa halklarının başını döndüren AB’nin 12 yıldızından birisinin düşürdü.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, 1992’de, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), ekonomik ve siyasi entegrasyon hedefiyle adını Avrupa Birliği (AB) olarak değiştirirken, üye 12 ülkeyi temsilen mavi desen üzerindeki 12 yıldızlı kendisine bayrak seçmişti. AB’nin üye sayısı 12’den 28’e çıkmasına rağmen bayraklardaki yıldızların sayısı değişmedi. Bu yıldızlardan Birleşik Krallık’ı temsil eden referandumla düştü.
TEKELLERİ ‘DERİNDEN’ YARALADI
Birleşik Krallık sadece bayrakda değil aynı zamanda da ekonomide de AB için bir yıldızdı.
Almanya’dan sonra ikinci büyük ekonomik güçtü. İngiltere’nin varlığı hem AB içindeki sermaye, mal ve hizmet dolaşımına katkı sağlıyordu hem de Anglosakson ekseninde bulunması nedeniyle Atlantik’in değer yakasındaki ABD ile ilişkileri güçlendiriyordu. Özellikle ABD mali sermayesinin Avrupa’da Londra’yı kendisine üs seçmesi boşuna değil.
Bu nedenle seçim sonuçları en çok AB pazarını serbest şekilde kullanan tekelleri derinden yaralamış görünüyor. Zira, yeniden gümrüklerin konulması durumunda rekabet koşullarının ortadan kalkacağından söz ediliyor.
İNGİLTERE’YE NORVEÇ MODELİ Mİ?
Referandum sonucu en fazla yakından takip eden ülkelerin başında “AB’nin motoru” olarak bilinen Almanya geliyor. Sonuçların belli olmasından sonra yapılan açıklamalarda “üzüntüler” ifade edilirken halkın kararına saygılı olunduğu dile getirildi. Almanya cephesinde, başta Federal Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble olmak üzere, AB’nin hızlı bir şekilde siyasi entegresyona gitmesi gerektiğini savunanlar, yola bundan sonra İngiltere’siz devam etmenin felaket olmadığını ifade ediyorlar.
Basın toplantısı düzenleyen Almanya Başbakanı Angela Merkel, AB sözleşmelerinde gerekenleri yerine getireceğini söyleyerek, İngiltere’nin ayrılma kararına üzülmekle birlikte saygı duyduğunu söyledi.
Schaeuble de iki hafta önce Der Spiegel dergisine verdiği söyleşide, içinde biraz da tehdit barındıran, “Giden, gider” demişti. Yani referandumdan ‘Brexit’in çıkması durumunda bunu uygulayacaklarını, hatta Birleşik Krallık’ın “serbest pazardan” yararlanamacağını ifade etmiştii. Benzer bir görüşü referandumdan sonra Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz da dile getirildi.
Ancak, dünyanın giderek daha fazla “serbest ticaret bölgeleri” haline geldiği günümüzde, İngiltere’nin AB serbest ticaret bölgesinden çıkarılmasına pek ihtimal verilmiyor. Bu nedenle İngiltere’nın gelecekte “Norveç modeli”yle AB ile bağlantı içinde olabileceği şimdiden dile getiriliyor. NATO üyesi olan Norveç, AB’ye üye değil ancak ortak pazarı bir AB üyesi gibi kullanıyor.
Böylece hem İngiliz hem de Alman ve diğer ülkelerin sermaye gruplarının süreçten etkilenmesinin önüne geçilmesi isteniyor.
Zaten Schengen Anlaşması dışında olan İngiltere’nin AB vatandaşlarına oturum ve yerleşim hakkı konusunda yeni düzenlemeler yapıp yapmayacağı ise İngiltere hükümetlerine kalmış bir durum. Bu konuda da İsviçre ile AB arasında yapılan anlaşmalar örnek olarak gösteriliyor.
AYRILALIM DİYEN HERKES IRKÇI-MİLLİYETÇİ Mİ?
Referandum sonrasında yapılan diğerlendirmelerin çoğunda AB’den çıkma kararını asıl olarak ırkçılığın yükselişinin bir göstergesi olarak gösterildi. Evet, uzun süreden beri başta Muhefazakar Parti ve İngiliz basını olmak üzere çok değişik kesimler tarafından İslam ve göçmenler üzerinden sürdürülen propaganda, UKIP örneğinde olduğu gibi sağ-popülist, ırkçı-milliyetçi hareketleri güçlendirmiştir.
Ancak, sandık başına gidip AB’en ayrılmaktan yana oyunu kullanan 17 milyondan fazla seçmeni ırkçı olarak damgalamak kesinlikle doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Zira seçim bölgelerine göre yapılan analizlerde daha önce İşçi Partisi’nin birinci olduğu pek çok kent ve bölgede ayrılma eğiliminin açık farkla birinci çıktığını gösteriyor.
GELECEK KORKUSU BELİRLEYİCİ OLDU
Bu da İşçi Partisi seçmenlerinin de partini tutumunun aksine oy verdiğini gösteriyor. Genel olarak geniş kitleler arasında artan gelecek korkusu ve endişesi sonuçta asıl olarak belirleyici olmuştur.
Referandum sonucundan sora üzerinde asıl düşünülmesi gereken İngiliz halkının neden AB’ye bu kadar tepki içinde olduğudur. AB’nin asıl karar vericileri referandumdan sonra da sandıktan neden ayrılma kararının çıktığını sorgulama ihtiyacı duymadılar. Halbuki, sonuç aslında AB’nin tek tek ülkelere ve halklara uyguladığı baskı ve dayatmalarının ürünüdür. Ve neoliberal politikaları eses alan bu baskı ve şantaj politikaları devam ettikçe AB’den yeni yıldızlar kopmaya devam edecek.
Evrensel'i Takip Et