24 Haziran 2016 00:58

Eşitsizlik, gerilim, rant ve sistemsizlik

Türkiye’nin, Euro 2016’dan elenişine ekonomi politiğinin çerçevesinden bakınca görünen şu: 'Futbol fena halde hayata benzer!'

Paylaş

Bülent  FALAKAOĞLU

Türkiye’nin, Fransa’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’ndan elenişine ekonomi politik çerçevesinden bakıldığında görünen şu: “Futbol fena halde hayata benzer” sözü, Euro 2016’da, tam anlamıyla doğrulandı.
Bir tarafa takım değeri, harcanan para, yaratılan rantı diğer tarafa da alınan sonucu koyalım. Bu karşılaştırmadan tam bir Türkiye fotoğrafı çıkıyor.
Şöyle ki... Turnuva öncesi takım değerleri açıklandı. Transfermarkt.com sitesinin verilerine göre İspanya 592 milyon avroluk değeriyle 1. sırada. Türkiye ise listenin 10. sırasında yer alıyor. Türkiye’nin takım değeri 182,5 milyon avro.
Rakamlara bakınca Türkiye’nin bu değeriyle gruplardan çıkması gerekir. Öyle ya 6 grupta ilk iki sırayı alan 12 takım direkt gruptan çıkıyordu.
Şampiyonaya katılan 24 takım arasında piyasa değeri olarak 10. sırada yer alan takımın bunu başarması işten bile olmamalıydı.    
Rakama itiraz edilebilir. Zira, farklı kriterlere göre değer belirleyen Uluslararası Spor Araştırmaları Merkezi’ne (CIES) göre Euro 2016’da mücadele edecek 24 takımın piyasa değerleri sıralaması farklıydı. CIES, yaş, sözleşmenin tamamlanmasına kalan süre, son 2 yılda kulübünde gösterdiği performans, A milli takımda sergilediği performans vb. kriterler üzerinden sıralama yapmıştı. Bu sıralamaya göre de İngiltere birinci, Türkiye
ise 12. sırada yer alıyor.
Türkiye’yi daha aşağıda gösteren bir araştırma yok. Yani Türkiye, herhalükarda, ilk 12’nin içinde! Yalnız şunu belirtelim ki Türkiye’nin grubunda Türkiye’den piyasa değeri olarak önde olan iki takım vardı. İspanya ve Hırvatistan.
Rakamlara göre bu iki takımın gruptan çıkması doğal. Lakin aynı rakamlara göre (ki bunlar milli takım oyuncularının kalite ve potansiyelini gösterir) Türkiye’nin en iyi üçüncüler arasında da yer alması gerekirdi. En iyi üçüncüler arasında yer almak ilk 16’ya girmek demekti. Fakat bu başarılamadı.
Türkiye en iyi üçüncüler sıralamasında altı takım arasında averajla beşinci olarak elendi. Yani 17. sırada yer aldı. Türkiye kendi değerinin beşte biri değere sahip Macaristan’ın... Üçte biri değerindeki Slovakya ve Kuzey İrlanda’nın... Yarısı değerindeki İzlanda ve İrlanda Cumhuriyeti’nin gerisinde kaldı.

RAKAMLAR HER ŞEY DEĞİL AMA...

Değer, para her zaman şampiyon olmak anlamına gelmiyor elbette. Bu ligde de, uluslararası şampiyonalarda da böyle. Örneğin Portekizde düzenlenen Euro 2004’ü Yunanistan kazanmıştı. Gerçekten de sınırlı bütçe ve mütevazı bir kadroyla, oynamaktan çok oynatmamaya dayalı strateji kupayı havaya kaldırmıştı. Lakin bir daha tekrar etmedi.
Elbette deneyim, oturmuş sistem gibi faktörler de belirleyici olabilir. Örneğin bu şampiyonada piyasa değeri sıralamasında ilk 6’da yer almayan İtalya. Tam anlamıyla bir turnuva takımı. İtalya bu tecrübesi sayesinde finale kadar gidebilir ve kupayı kazanabilir.
Tüm bu örneklere rağmen... Giderek endüstriyel bir sektör haline gelen futbolda maalesef ağırlıklı olarak piyasa değeri bazında önde olan takımların, açık ara başarılı oldukları ortada. Bu turnuvada da piyasa değeri en yüksek 4 takım; İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya arasından ikisinin final oynaması kimse için sürpriz olmaz!
Nitekim geçmişte finans kurumları turnuvalar öncesinde, ekonomik ve sportif bir araştırma raporları yayımlamış... Ve kupa finalistlerinin en az birini analizlerinde doğru tahmin etmişlerdi.
Şimdi rakamlardan sahaya ve de hayata uzanalım!

SİSTEMSİZLİK HER TARAFIMIZI SARMIŞ!

Turnuvada ne yaptığını en az bilen, ne yapmak istediğini de en az gösteren takım Türkiye’ydi. En kötü üçüncülüğü paylaştığımız, (eksi 2 ile aynı averaja sahip olduğumuz) Arnavutluk mesela tarif edilebilecek bir şekle sahipti.
Türkiye kötü oyun ve dağınıklık içindeydi. Sahaya dizilişten öte bir sistem, taktik kurguya bağlılık yerine ‘bireysel beceri’, ‘sorumluluk alan oyuncu’, moral motivasyon üzerine kurulu kaos futbolundan medet umar haldeydik.
İlk maçta yani Hırvatistan karşılaşmasında ilk yarı yokları oynayan milli takım ikinci devre o bildik ‘kaos futbolu’na döndü sonuç alamadı. İkinci maçta yani İspanya maçında tamamen yokları oynadı. Üçüncü maçta ise piyasa değeri yarımız olan Çek’leri yetenekli oyuncuların inisiyatifi biraz da şansla yendik.
Oturmuş, işler bir sistemi üç maçta da göremedik. Şaşırdık mı hayır!
“Geçmişte de yoktu şimdi mi olsun” diyerek değil. Türkiye’ye bakıp şaşırmadık.
Hukuk sistemi çökmüş.
Demokratik işleyişinin kırıntıları hızla eritilmiş...
Eğitim sistemi kaosa sürüklenmiş...
Parlamenter sistemini askıya almış...
Denetleme mekanizmaları bertaraf edilmiş...
Keyfiliği, gücü, yandaşlığı öne çıkarmış bir ülkenin milli takımının takır takır işleyen bir sisteme sahip olmasını beklemek pek anlamlı olmasa gerek!
Nitekim, FIFA sıralamasında 18, Avrupa takımları içinde ise 11. sırada olmasına rağmen Milli takımın oynadığı futbol ile sırası arasında inanılmaz derecede uyumsuzluğun olması Türkiye tablosunun kendisi değil mi?
Ya da bu tablo... Türkiye’nin ekonomi sıralamasında 18. büyük ekonomi olmasına rağmen eğitim, demokrasi, insani gelişmişlik sıralamasında üçüncü ligde yer almasıyla çok uyumlu değil mi?
Sadece sistemsizlik değil elbette...

BAŞKAN, İMPARATOR, SARAY VE YOKSULLAR

Mesela Fatih Terim’e ödenen dünya kadar para... Rakama bakınca sanırsınız ki dünya futbol liginin tozunu attırıyoruz. Terim, şampiyonada en çok kazanan 3’üncü teknik direktör. Terim yıllık 3.5 milyon avroluk kazancıyla, Almanya, İspanya, Fransa teknik direktörlerinden fazla para alıyor.
24 teknik adam arasında 14 teknik adamının yıllık ücreti 1 milyon avro sınırının altında. Aradaki uçuruma bakar mısınız?
Terim’in, 7 yıllık anlaşması süresince alacağı maaş 25 milyon avroya yakın olacak. Şaşırdık mı?
Hayır!
Şaşırmadık çünkü burası tepedekilerin yüksek uçtukları bir ülke. Burası asgari ücreti Cumhurbaşkanı maaşının yüzde 3’ünün altında olan bir ülke. (Oysa bu rakam Fransa’da yüzde 11’e yaklaşıyor. İngiltere’de yüzde 8’in üzerinde. Türkiye’de cumhurbaşkanı asgari ücretlinin 30 katı maaş alıyor).
Burası dünyanın en zengin ülkesi değil ama en büyük sarayına milyarlarca liranın harcandığı bir ülke. O devasa harcamaya ‘itibar’ denilen bir ülke.
1,6 milyon kişinin 200 liranın altında bir gelirle geçindiği bir ülkede, ‘neyin itibarı?’ diye sorulmayan bir ülke.
Ailesi ile bir haftalık tatil yapacak gelire sahip olmayan hane sayısının 15 milyon olduğu, sıvasız, çatısız hane sayısının 12 milyonu bulduğu yoksulluğu örtecek ihtişamın itibar sayıldığı bir ülke.

REİSLER, KRALLAR ELEŞTİRİLEMEZ

Futbolun hakim dili de ülkenin aynası gibi! Örnek: Oyuncuları seçip takımı kurgulayan ve belirlediği düzende sahaya süren kendisi değilmiş gibi Terim’in futbolcuları aslanların önüne atan açıklamaları.
Tepedeki, “Kazancın tamamı benim, zararı siz ödeyin!” anlayışıyla bire bir benzeşmiyor mu?
Dün kanka dediğine, sonra katil diktatör diyen... Dün ‘ne istediler de vermedik?’ dediklerine bugün ‘paralel’, ‘çete’, ‘terör’ örgütü diyen... Dün savcısıyım dediği davaya bugün kumpas diyen... Dün komşularla ‘sıfır sorun’ deyip yola çıktığı dış politikası bugün herkesle soruna dönüşen...
Tüm bu zıtlıklara rağmen hiçbir şekilde sorumlu olmayan anlayışla...
“Biz bitti demeden bitmez” derken, ‘biz hiç başlayamadık ki’ye dönen...
Terim’in dili  ne kadar benzeşiyor değil mi?
TRT eleştirmiş.
“Görüş vermem o zaman”.
TRT müdürü hemen çalışanlara emri vermiş: Sakın, Terim’in ‘görüş vermem’ tavrıyla polemik yapmayın!
Eee ne de olsa reisler ve imparatorlar eleştirilemez bu ülkede.

RANTA KURULU SAATLERİMİZ!

Ülke ekonomisinin can damarının inşaat ve rant olduğu malum.
Futbola yansır elbette. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) internet sitesine göre A Milli Takım’ın 8 ana sponsoru 9 da resmi tedarikçisi var.
Bu firmalar turnuva boyunca, ulaşımdan, kıyafete, yiyecekten içeceğe ve iletişim ihtiyaçlarına kadar Milli Takım personelinin her türlü ihtiyacını karşılayıp 15 milyonluk kaynak yaratmışlar.
Ne kaynağı. Hepsini, kamu yararı sayıldığı için vergiden düşmüşler.
Senin benim param.
Reklam ve rant peşinde herkes.
Futbol endüstrisine akan milyarlarca para (kaynak) sistemsiz, vizyonsuz büyümeye çalışan bir endüstriye yatırılmış ve yatırılmaya devam ediyor. Tıpkı Türkiye ekonomisinin betona aktığı gibi.

‘KİMİN PARASI?’ DİYE FUTBOLDA DA SORULMAZ!

Kamu kaynakları keyfince harcanır hesap sorulmaz. Hesap sorulacak Sayıştay raporları sümen altı edilir. Yurt dışı resmi seyahatlere hısım akraba yandaş gazeteci doldurulur.
Böyle bir ülkede milli takımın maçları için Futbol Federasyonu, tam 3 uçak dolusu, 650 konuğu Fransa’ya taşımış çok mu?
Fransa’daki Euro 2016 maçlarını sunan TRT spikeri Ersin Düzen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Tarabya Huber Köşkü’nde verdiği iftar yemeğine katılmak için Fransa’dan gelir.
‘Kimin parasıyla?’ diye sorulmaz!

KAOSTAN BESLENEN ANLAYIŞ

Hırvat yenilgisi sonrası, “Bize kavga lazım, kaos lazım, gerginlik lazım” diye ciddi yazıldı. Hatta, Çek galibiyeti sonrası şöylesi anaizler yapıldı: “Fatih Terim önce futbolcularla, sonra medyaya, sonra da sosyal medya kullanıcılarına savaş açtı, ortaya koskocaman bir kaos geldi ve bu duruma içerleyen Millilerimiz, Çekleri yendi”.
Beklenti de Türkiye’nin 16 takım arasına kalması yönündeydi. Teknik direktör Fatih Terim’in medyaya ayar vermeye devam edeceği, hırslanan futbolcuların tempolarını artıracakları tahmin ediliyordu.
Bir gerçek vardı ki o da Türkiye’nin şanslı olduğuydu. İlk yarı Çekler adına direkten dönen top, beceriksizce harcanan pozisyonlar vardı. Çeklerin Türkiye ceza sahasına yaptığı ortaların haddi hesabı yoktu. Çeklerin yetersizliği kadar Topal ve Balta’nın defastaki hatasız oyununun da, maçın kazanılmasında, belirleyici olduğunu belirtmek gerekiyor.
Ülke siyasetinde normalleştirilen gerilim ve kaostan beslenme anlayışı futbolda da normalleştiriliyordu.
Lakin bu sefer elemelerdeki kadar şanslı olamadı Türkiye. Elemelerde olması gereken 7 olasılık bir araya geldi ve Türkiye EURO 2016’ya katıldı. Ama şampiyona da 4 olasılık yan yana gelmedi. Sonuç: Hüsran!
Terim, “Benle ya da bensiz devam edecek” çıkışı, konuşulması gerekenleri gölgelemeye ve işi kendi egosuna bağlamaya dönüktü. Fatih Terim, Aziz Yıldırım tarzı gündem yaratıcılık artık uzak olmalı futboldan.
Elbet de kaostan beslenen anlayış da hem siyasetten hem futboldan.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye İsrail’in şartlarına razı geliyor

SONRAKİ HABER

İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrılıyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...