03 Mayıs 2012 10:14

Afganistan’dan yalpalayarak çıkmak

ABD’nin iki başkan adayı İran, Suriye ve İsrail/Filistin konusunda birbirleriyle söz düellosu yapıyorlar. Her biri aynı amaçlar için daha çoğunu yaptığını ileri sürüyor. Ne garip değil mi şu anda Afganistan konusunda benzer hiçbir sözlü yarış söz konusu değil.Çok değil kısa bir süre önce,

Afganistan’dan yalpalayarak çıkmak
Paylaş
Immanuel Wallerstein

ABD’nin iki başkan adayı İran, Suriye ve İsrail/Filistin konusunda birbirleriyle söz düellosu yapıyorlar. Her biri aynı amaçlar için daha çoğunu yaptığını ileri sürüyor. Ne garip değil mi şu anda Afganistan konusunda benzer hiçbir sözlü yarış söz konusu değil.
Çok değil kısa bir süre önce, aynı demokratik cumhuriyet oyununa Afganistan konusunda tanık olmuştuk. Hangi parti daha maçoydu? Aralık 2009’da ABD Askeri Akademisi’nde yaptığı konuşmada Başkan Obama tarafından benimsenen bir anlayışı, askeri kuvvetlerde “hamle” kazanacak kavramını hatırlayalım. Şimdi birden Mart 2012’den bu yana bu konu, hiç kimsenin yüksek sesle dillendirmediği bir konuya dönüşmüi gibi görünüyor.
Bu açıklanabilir bir durum. Şimdiye kadar ABD’nin en uzun sürdürdüğü savaşta, Afganistan savaşında, ABD’nin elinde gösterisini yapacağı en ufak bir şey yok.  Belirlenmiş düşman, Taliban, özellikle ülkenin en geniş tek etnik bölgesi olan Pastun bölgesinde çabuk toparlanabilen esnek bir kuvvet oluşturmaktadır.
ABD, öyle ya da böyle, Taliban’a değil Pastun’a karşı, Afganistan’a başkan olarak, Hamid Karzai’yi dayattı. Karzai, ülkenin batısı ve kuzeyindeki etnik bölgede bulunan çeşitli etnik grupların önderliklerince kabul gören biri değildi. Yıllardır Karzai’nin ayağını kaydırmaya çalışan bu gruplar, Taliban’ın gücü ele geçirmesini önleme konusunda ABD kadar kararlı olan Rusya, İran ve Hindistan gibi ülkelerden destek buluyorlar. Fakat ABD İran ile çalışmaz; Rusya ile birlik olacağı kuşkulu; Hindistan ile ise iş birliği yapmaz gibi görünüyor.
Şubat 2012’de, Kuran metinleri ABD askerlerince yakıldı. Bu olay Afganistan’da şiddetli protesto eylemlerine yol açtı. Daha sonra 16 Afgan çocuk, kadın ve erkek, ABD askerlerince katledildi. ABD, bu iki olay için özür diledi; ama fırtına dinmedi. 18 Mart’ta Başkan Karzai, Afganistan’daki Amerikalıları “satanist eylem”lere girişen “şeytanlar” olarak ilan etti. Afganistan’ın iki tür şeytan, Taliban ve Amerikalılar tarafindan kuşatılmış olduğunu söyledi.
New York Times, ismini açıklamadığı Avrupalı bir diplomatın şunları söylediğini yazdı: “Tarihte hiçbir süper güç, bir ülkeye bu kadar para harcayıp, bu kadar askeri kuvvet gönderip de bu ülke önderliği üzerinde bu kadar az etkin bir sonuç elde etmemiştir.”
Konumunu bir parça olsun kurtarmaya çalışan ABD, geri çekilmeye başladı. Savunma Bakanı Leon Panetta, Şubat ayında ABD’nin, 2014 sonunda olmasa da önceden planlandığı üzere 2013’ün ortalarında savaş rolünden geri adım atacağını açıkladı. Nisan başlarında ABD daha da ileri gitti. Özel harekat kontrol görevlerini (insansız hava araçları kullanma ve gece baskınları gibi) Afgan kuvvetlerine devrettiğini bildirdi. ABD kuvvetleri şu anda yalnızca “destekleyici” rolünde.
Afganistan Dışişleri Bakanı, Zalami Rassoul’un konuşmalarında fazlaca bir minnettarlık yok. Rassoul yaptığı açıklamada, ABD ve NATO kuvvetleri 2014 yılında ülkeyi terk eder terk etmez, topraklarının, Pakistan’a yapılacak hava saldırılarında sıçrama tahtası olarak kullanılmasına izin vermeyeceklerini bildirdi.
Sonrasında Pakistanlılar ABD’de daha ileri bir hamle yaptılar. 12 Nisan’da parlamento,  ABD-Pakistan ilişkilerinin geliştirilmesi ve Afganistan’a NATO ikmal yollarının yeniden açılması için gerekli koşulları  içeren bir listeyi “oy birliği” ile onayladı. Bu listede, Pakistan’a yapılan hava saldırılarına son verilmesi ve Kasım 2011’de NATO hava saldırısında ölen 24 Pakistanlı askerin ölümü için “koşulsuz özür” dilenmesi koşulları yer alıyordu. ABD, bu koşullara direniyor. ABD ve Pakistan’ın Afganistan konusunda politik hedefleri arasında şu an varolan açık ayrılıklar göz önüne alındığında ABD’nin etkin olup olmayacağı konusu net değil.
4 Nisan’da Lawrence Korb, Reagon döneminin Savunma Sekreteri Yardımcısı, “Karzai’nin bizi kovmasına izin vermenin sırası” başlıklı bir makale yayınladı. Korb, makalesinde, ABD’nin 1945’den bu yana “savaşları başlatmadaki başarısını, bu savaşları tatmin edici bir sonuçla bitirmede gösteremediğini” dile getirdi. Kore ve Vietnam savaşlarının son iki yılında gereksiz can kayıpları yaşandığı düşüncesinde olduğuna işaret etti.
Irak’ın bir istisna olduğunu açıkladı. ABD bu ülkeden çekildi çünkü “Irak Başbakanı Nuri El-Maliki bize başka seçenek bırakmamıştı” dedi. Memnuniyet içinde şunu söyledi: “ABD, Irak’ta şanslıydı.” Vardığı sonuç: “Irak’ta El-Maliki bizi doğru şeyi yapmaya zorladı. Tıpkı bu olayda olduğu gibi bırakalım Karzai istediği anda ülkesinin kontrolünü eline alsın.” Korb, Afganistan’ı olası en kısa sürede terk etmede zorlanan ABD için maksimum avantajın ne olduğunu gören muhafazakar Cumhuriyetçi bir analist.
Bu konuda Korb yalnız değil. 12 Nisan’da The Washington Post/ABC News bir anket yayınladı. Bu ankete göre, nüfusun yalnızca yüzde 30’u savaşın sürmesinden yana. Çok daha dikkat çeken bir başka şey de şu ki cumhuriyetçilerin çoğunluğu ilk defa savaşmaya değmeyeceği düşüncesinde. ABD kamuoyu açısından iki şey ortaya çıkıyor. Birincisi, Afganlılar, ABD çabaları ya da askeri kayıpları konusunda alkış tutar görünümde değiller. Tamamen tersi. ABD’de maçoluk, terslenme sonrası, yerini geri çekilmeye bırakıyor. İkincisi, ABD, özellikle de muhafazakar cumhuriyetçiler, giderleri büyük ölçüde azaltmanın yollarını ararken Afganistan’daki savaşın maliyeti şu anda astronomik düzeylere çıkmış durumda. Benim tahminim: Başkan Obama, sessiz bir şekilde ama kesinlikle Lawrence Korb’un önerisini izleyecek.

Çeviren: Hilal Ünlü

ÖNCEKİ HABER

Rusya: Gerekirse kalkanı vururuz

SONRAKİ HABER

Gazetecilere saldırılar her yerde artıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa