19 Haziran 2016 05:58

Direnmek de futbola dahil!

EURO 2016 devam ediyor. Takım tutmalı mıyız, tutacaksak neden tutmalıyız? Şenay Aydemir, ilk haftası geride kalan Avrupa Futbol Şampiyonasını yazdı.

Paylaş

Şenay AYDEMİR*

Aslında bu satırların yazarı için Avrupa Futbol Şampiyonası, 1988 yılında Van Basten’in akıl almaz vuruşu Dasaev’in üzerinden aşıp ağlarla buluştuğunda başlı başına bir hayal kırıklığı turnuvası olarak tarihe geçmişti. Hayır, aileden ‘Sovyetçi’ olduğumuzdan değil, futbol oyunun değil de skorun, organizasyonun değil de estetiğin, direnenin değil de saldıranın tarihini yazan bir spor olduğu için. Akıllarda Van Basten’in golü kalmıştır ama Sovyetler Birliği takımının ikinci yarı oynadığı futbolun muhteşemliğine dair kimse iki kelam etmez o turnuvayı anarken.
Ama futbolun nadiren de olsa ‘adaletli’ olduğu anlar vardır. En iyi olanın değil, en çok hak edenin kazandığı, güçlü olanın değil iyi örgütlenmiş olanın zirveye çıktığı, saldıranın değil direnenin ödüllendirildiği ender zamanlardır bunlar ve 1988’in hayal kırıklığının ardından 1992’de Danimarka’nın şampiyonluğu bu anlardan birisidir. Gerçi dört yıl sonraki finalde Almanya, Almanyalığını yapmış ve Çekleri yenerek futbolun kaidelerini yine ‘ayakları üzerine’ oturtmuştu.
Özellikle Şampiyonlar Ligi’nin kurulmasının ardından Avrupa Futbol Şampiyonaları hep ‘yarım’ turnuvalar olageldi. Şampiyonlar Ligi’nin Avrupa’nın bütün yıldızlarını yıl boyunca izleme fırsatını her yıl ayağımıza kadar getiriyor olması, açıkçası dört yılda bir haziran ayında bu oyuncuları bir kez daha izleme heyecanını akamete uğratıyor. Ama bu şampiyonanın asıl yarımlığı favoriler dışında ‘tutunacak bir dal’ bulmanın zorluğundan geliyor. En nihayetinde turnuva başladığında Almanya, İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerden bir ikisinin form durumlarına göre ‘mutlak’ favori olarak gösterildiği turnuvanın diğer takımları arasında hangi dala tutunacağız? Ve asıl önemlisi, futbolseverin mis gibi top oynayan takımlar dururken, ille de bir ‘sempati takımı’ icat etmesi şart mıdır?

EURO 2016 ÖZEL SAYFASI

DİRENMEK ÖNEMLİDİR!

Şarttır! Madem ki “futbol fena halde hayata” benziyor, o vakit hayatın içindeki egemenlik ilişkilerinden de azade değil hiç kuşku yok ki. Kendi içinde bir egemenler sınıfı yarattığı, bu sınıfın üyelerinin hem sermaye güçleri hem de biriktirdikleri oyun kültürü ile her turnuvaya hükmettikleri gerçeği bir tarafta dururken, buna bir nebze olsun isyan eden takımın başımızın üzerinde yeri olmasın mıdır? Zayıflığını, küçüklüğünü, güçsüzlüğünü en baştan kabullenmişlerden değil; zayıflığını, küçüklüğünü, güçsüzlüğünü bilip ona göre organize olan, oyunu kendi minderine çekenlerden bahsediyoruz hiç kuşku yok ki.
Polonya’nın Almanya karşısındaki savunan ama doğru anlarda patlayan ve saldırıp hırpalayan tutumundan; İzlanda’nın Portekiz’in bütün olanaklarını kullanarak çullandığı anda bile birlikte hareket ederek başarıya ulaştırabildiği örgütlü direnişinden kastımız. Ronaldo’nun maçtan sonra “Maç sonu sanki kupayı kazanmış gibi sevindiler” cümlesi egemen bir kibrin itirafıdır aynı zamanda. Ancak kupa kazanıldığında sevinilebileceğini düşünen bir kibrin; harcanan emeğin, akan terin karşılığında elde edilen başarının yarattığı sevinci anlamasını beklemiyoruz hiç kuşku yok ki. Tam da bu kibri biraz olsun ıslah etsin, kendine getirsin diye İzlanda gibi takımlara ihtiyacımız var. 330 bin nüfuslu bir ‘ülkenin’, yarı amatör çocuklarının kabullenmeyi değil, direnmeyi; sadece savunmayı değil doğru anda saldırmayı da önemseyen mücadelesi belki futbolu güzelleştirmeyecek ama futbolseveri umutlandırabilir.

TÜRKİYE’YE DAİR BİRKAÇ KELAM

Türkiye’ye karşı mesafemiz olası bir başarının iç politikada nasıl bir malzemeye dönüştürüleceğini; marşın, bayrağın kör bir milliyetçiliğin payandası haline getirileceğini bildiğimizden değil sadece. Had bilmezliğinden de aynı zamanda. Arda’nın, Oğuzhan’ın, Hakan’ın, Selçuk’un Modric- Rakitic- Perisic’e üstünlük kuracağını; orta sahayı onlardan alıp oyuna hükmedeceğini düşünmesinden. Kafadaki şuursuzluğun, sahada iflas etmesinden. Kendini olduğundan büyük görme/gösterme hevesinden. Kendini olmadığın şey olduğuna inandırma çabasından.     
Ez cümle, Avrupa Şampiyonası’nın birinci haftası geride kalırken biliyoruz ki çok büyük ihtimalle ‘futbolun devleri’nden birisi bu kupayı kazanacak. Ama o vakte kadar biz ‘futbolun hayata benzeyen’ yanlarını da oyuna katık edip izlemeye devam edeceğiz. İyi oyunun hakkını vermekten imtina etmeyeceğiz tabii ama güzel bir direnişin zevkinden de mahrum bırakmayacağız kendimizi.

[email protected]

ÖNCEKİ HABER

Alternatif Medya ve Direniş: NuitDebout

SONRAKİ HABER

Yaşanır bir ülke için Hayatın Sesi susmasın!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa