16 Haziran 2016 00:56

Eğitim sistemi enkaza döndü

Dr. Erkan Aydoğanoğlu AKP Hükümetinin eğitimin içeriğine ve işleyişine yönelik siyasal müdahalelerini ve eğitim sisteminin durumunu yazdı

Paylaş

Dr. Erkan AYDOĞANOĞLU

Eğitimde yaşanan eşitsizlikler ve çelişkilerin daha da derinleştiği, eğitim sisteminin iktidarın siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirilmeye çalışıldığı bir eğitim-öğretim yılının daha sonuna gelindi. 2015-2016 eğitim öğretim yılında eğitimin içeriğine ve işleyişine yönelik siyasal müdahalelerden, eğitim yöneticilerinin siyasal referanslarla belirlenmesine, öğretmenlere, özellikle lise öğrencilerine yönelik siyasi baskı ve yıldırma politikaları daha da arttı. 

Eğitimde yaşanan antidemokratik ve baskıcı uygulamalar içinde bulunduğumuz dönemde o kadar arttı ki, ülkenin ve kendilerinin geleceğinden endişe duyan lise öğrencileri, ülkede ve okullarda yıllardır uygulanan ırkçı ve gerici politikalara, her birisi siyasi görevler yüklenerek atanan okullardaki yandaş yönetici kadrolarına isyan ederek, peş peşe bildiriler yayınlayarak demokratik tepkilerini gösterdiler. 

Eğitime ilişkin politika ve uygulamaların, aynı zamanda mevcut toplumsal yapının, egemen ideolojinin ve sistemi ayakta tutan geleneksel değerlerin yeniden üretilmesinde ne kadar merkezi bir rol oynadığını gösteren pratik örneklerin daha da belirginleştiği, iktidarın tekçi ve otoriter yönetim anlayışını eğitim kurumlarından başlayarak tüm toplumsal yaşama zorla dayatmaya çalıştığı bir eğitim yılını daha geride bıraktık.

EĞİTİMDE TİCARİLEŞTİRME TAM GAZ

4 yıl önce büyük iddialar ve kavgalar eşliğinde gündeme getirilen eğitimde 4+4+4 dayatmasının ilk dört yıllık sonuçlarının belli olduğu bu dönemde, eğitimde ulaşılmak istenen hedeflerin birer birer çöktüğü görülmeye başlandı. 4+4+4 ile eğitimde ulaşılacağı iddia edilen “başarı” hedeflerinin yanına bile yaklaşılmazken, eğitimde yaşanan ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları iç içe geçmiş bir şekilde devam etti. 

4+4+4 sonrasında devlet okullarının sayısı istikrarlı bir şekilde azalırken, kamu kaynakları ile desteklenen özel okullar ve bu okullara giden öğrenci sayısında belirgin bir artış yaşandığı görüldü. Öyle ki, özel okul sayısı sadece 4 yıl içinde yüzde 60, bu okullara giden öğrenci sayısı ise yüzde 92 attı. En çok oransal artışın olduğu dönem ise 2015-2016 eğitim öğretim yılı oldu. 

Türkiye’de özel lise sayısı 2.8 kat, özel liselere giden öğrenci sayısı ise 2.7 kat arttı. Devlet okullarında yoğun bir dinselleşme yaşanırken, bundan rahatsız olan veliler borçlanarak çocuklarını özel okullara göndermeye, dolayısıyla laik eğitimi parayla satın almaya çalıştılar. Kamu kaynaklarının en çok aktarıldığı alanlar temel liseler ile özel mesleki ve teknik liseler oldu. Dershanelerin dönüşümü sonrasında 1197 temel lise açılarak, büyük bölümü 12. sınıf öğrencisi 184 bin öğrencinin bu liselere yönlendirilmesi sağlandı. Bu dönem öğrenci başına 4 bin 500 ila 6 bin 500 TL arasında değişen teşvik uygulamaları ile kamu kaynakları özel mesleki ve teknik liselere aktarıldı. Patronlar için ucuz ve nitelikli emek kaynağı olan özel mesleki ve teknik liselerin sayısı 4 yıl içinde 45’ten 9 kat artışla 419’a çıkarıldı. 

ZORLA DİNSELLEŞTİRME UYGULAMALARI

Geçtiğimiz eğitim öğretim yılı, 4+4+4’ün temel hedefleri arasında gösterilen “dindar nesil”  hedefine uygun olarak eğitimi dinselleştirme uygulamalarında da belirgin bir artış yaşandı. Öğrencilerin dini içerikli dersleri seçmesi için çeşitli yönlendirme ve zorlamalar, afişli ve sloganlı kampanyalar yapıldı, hatta camilerden cuma hutbeleri ile çağrılar yapıldı. Yeterli talep olmamasına, öğrenci ve velilerin tepkilerine rağmen “her mahallede bir imam hatip”, “her okulda imam hatip sınıfı” hedefiyle hareket edildi. Özellikle yoksul öğrenciler imam hatip okullarına yönlendirilip, bu okullara gitmek zorunda bırakılırken, MEB bütün enerjisini eğitimin ve okul ortamının dinselleştirilmesine ayırdı. 

Eğitimin dinselleşmesi, eğitim müfredatından okul ortamına kadar geniş bir alanda ve eğitimin bütün kademelerinde giderek belirginleşirken, dini ritüellere dayanan kutlama ve etkinlikler belli bir inancın ve mezhebin kuralları üzerinden gerçekleştirildi.

EĞİTİM, DİYANETE VE DİNİ VAKIFLARA TESLİM

MEB, yıllardır başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, tamamına yakını iktidar ile arasında siyasal-ideolojik bağlar olan dini kurum ve vakıflarla çeşitli protokoller imzalayarak, devlet okullarında faaliyet yürütmelerinin önünü açtı. MEB ile Diyanet arasında imzalanan bir protokol ile 4-6 yaş arası çocuklar için 463 ilçede “2 bin 53 Kur’an Kursu” açıldı. Böylece okul öncesi eğitime alternatif olarak Osmanlı’daki “sıbyan mektebi” uygulamasına fiilen geçilmiş oldu. Ülkenin dört bir yanında çeşitli dini vakıf ve cemaatler tarafından açılan ve büyük bölümü “kaçak” statüsünde olan ve tamamı dini eğitim veren kreş benzeri kurumların sayısı belirgin bir şekilde arttı. 

Başta bedelsiz arsa, bina tahsisleri ve yüklü bağışlarla gündeme gelen TÜRGEV ve yasa dışı olarak açtığı evlerde yaşanan çocuk istismarına zemin hazırlayan Ensar Vakfı başta olmak üzere, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İHH, Furkan Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı vb. gibi dini vakıfların devlet okullarında “değerler eğitimi” başta olmak üzere çeşitli konularda ders ve seminerler vermeleri, bağış toplamaları, dini içerikli yayınlarını okullarda dağıtmaları sağlandı.

Devletin bilinçli bir şekilde boşalttığı eğitim alanı, adım adım dini vakıf ve cemaatler tarafından okullar, yurtlar, kurslarla doldurulurken, doğrudan iktidar desteği ile büyüyen dini vakıf sistemi sistem tıpkı bir örümcek ağı gibi bütün eğitim sistemini kuşattı. Çocuklarını okutmak isteyen yoksul aileler, kaçınılmaz olarak bu eğitim kurumlarına yönelirken, yoksul emekçi çocuklarından iktidarın “dindar nesil” projesinin en temel hedefi haline geldi.

LAİK-BİLİMSEL EĞİTİMDEN BAŞKA ÇIKIŞ YOK

Türkiye’de dinin eğitim üzerinde ne kadar belirleyici olduğu tartışılır olmaktan çıkıp doğrudan belirleyici hale gelirken, eğitim sistemi adım adım dinsel kural ve söylemlerle kuşatılıyor. Eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle gerçek işlevlerinden hızla uzaklaşıyor. Eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın tümünde uygulanan baskıcı ve dayatmacı uygulamalar, laik-bilimsel eğitime ve demokratik yaşama karşı bir büyük bir meydan okumanın yaşandığını gösteriyor.

Eğitim sisteminde yaşanan dönüşümler, içinde bulunulan ekonomik, toplumsal ve siyasal süreçlerinden ayrı ya da bağımsız değil. Bu nedenle Türkiye gibi ülkelerde laiklik ve laik eğitim mücadelesi, okulda ve toplumda yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesinden ayrı ele alınamaz. Eğitim sistemi ve okullar ya tamamen egemen ideolojiye teslim edilecek ya da çocuk ve gençlerin nasıl bir eğitim alması, nasıl bir toplumda yaşaması isteniyorsa, onun için mücadele edilecektir. Dolayısıyla ülkenin ve çocuklarının geleceğinden endişe edenler için kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve ana dilinde eğitim için mücadeleden başka çıkış yolu görünmüyor.

EĞİTİMDE ‘PARALEL YAPI’: MAARİF VAKFI

AKP hükümeti döneminde altın çağını yaşayan “Vakıf mekanizması” aracılığıyla, başta değerli arazilerin bedelsiz tahsisi olmak üzere, kamusal kaynaklar siyasi iktidarın bekası adına, dini vakıf ve cemaatlere aktarılmaktadır. Bunun dışında, büyük kamu ihalelerini almak isteyen sermaye gruplarının bu vakıflara bağış yapmaları gerekiyor. Toplanan paralarla “paralel” eğitim kurumları oluşturulmakta, yurtlar, dershaneler, okullar açılmaktadır. Dini vakıf ve cemaatlere ait okullar, yıllar içinde hızla dinselleştirilmiş olan eğitim sistemi içinde tamamen siyasi iktidara hizmet eden ayrı bir dinsel eğitim sisteminin inşa edilmesini sağlamıştır.

Vakıf, her şeyden önce önemli bir gelir kaynağıdır. Yurttaşların dini duygularını istismar ederek bağış adı altında toplanan paralar siyasal İslamcılığın temel finansman kaynaklarından birini oluşturmaktadır. “Cami yaptırma dernekleri”nden toplanan kurban derilerine, “himmet” paralarından büyük şirketlere kadar uzanan genişlikte bir gelir elde etme mekanizmasının göbeğinde vakıf sistemi bulunmakta, dini eğitim alanında yapılan yatırımlara yönelik para akışı devletten ihale alan şirketlerin bağışları ile ekonomik olarak güçlenen vakıflar üzerinden sağlanmaktadır.

Vakıf, sadece finansal bir aygıt değil; aynı zamanda bir örgütlenme ve “dindar” nesiller yaratmanın aracı haline gelmiş ya da getirilmiştir. Toplanan paralar, dini istismar politikası yürütenlerin sivil toplum alanında yaptığı en büyük ve en önemli alan olan “eğitim” alanına aktarılmaktadır. Devletin bilinçli bir şekilde boşalttığı bu alan, dini vakıf ve cemaatler tarafından okullar, yurtlar, kurslarla doldurulmuş ve iktidar desteği ile büyüyen bu sistem tıpkı bir örümcek ağı gibi bütün bir ülkeyi kuşatmıştır. Çocuklarını okutmak isteyen yoksul aileler, kaçınılmaz olarak bu eğitim kurumlarına yönelmekte, dindar nesiller en çok emekçilerin, yoksulların çocuklarından devşirilmektedir. 

Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında MEB, Diyanet, Dini Vakıf ve dernekler arasındaki ilişki ve işbirliği belirgin bir şekilde artmıştır. 13 Eylül 2014’te Resmi Gazete’de yayınlanan yasal düzenlemeyle Milli Eğitim Bakanlığı, imam hatip liselerinde mesleki eğitim için “çeşitli kurumlardan destek almanın” önünü açmış; bu durum, “İmam hatip liselerinde eğitim ve öğretim yılı süresince ‘imamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik, Kuran kursu öğreticiliği ve benzeri mesleki uygulamalara’ yönelik eğitimlerle ilgili “çeşitli kurumlardan destek alınabilecektir” şeklinde tarif edilmiştir.

DİNİ VAKIFLAR OKULLARDA

Bu düzenlemeyle başta TÜRGEV ve Ensar Vakfı olmak üzere Furkan Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi dini vakıfların devlet okullarında başta “değerler eğitimi” olmak üzere çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesi, kendi yayınlarını dağıtabilmesi ve öğrencileri kurumlarında stajyer olarak eğitebilmesinin yolu açılmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı, ideolojik yönelimleri doğrultusunda çalışmalar yapan söz konusu dini vakıflar ile çeşitli protokollere imza atarak eğitimi dinselleştirme sürecinde siyasi nüfuzu olan dini vakıf ve cemaatlere özel görevler vermiştir. Vakıflarla ilgili bugüne kadar yapılan bedelsiz bina tahsisi, arsa bağışları ve nakdi bağışlarla ilgili yasal sorunları gidermek için yasal düzenlemeler yapılarak vakıflara bedelsiz bina ve arsa verilmesi sağlanmıştır. 

Siyasi iktidar, vakıf sistemi üzerinden eğitim sistemini yeniden düzenlemek, yurt içi ve yurt dışında faaliyet yürütmek üzere devlet eliyle “Maarif Vakfı” adında yeni bir vakıf kurarak ve bazı görevlerini bu vakfa devrederek eğitimde yeni bir “paralel yapı” oluşturmaktadır. Vakfın tamamen devlet/iktidar destekli olması, gerek maddi gerekse siyasi gücünü kullanarak hareket edecek olması dikkat çekicidir. Milli Eğitim Bakanlığı, yasalarla kendisine verilmiş yükümlülüklerini Maarif Vakfı adı altında, yönetimini iktidarın belirlediği başka bir yapıya aktarmakta, bir anlamda kendisine ait yetkilerin fiilen “yetki devri” şeklinde devretmeye çalışmaktadır.

Kamusal eğitim anlayışına aykırı bir şekilde devlet finansmanı ve desteğine sahip “özel şirket” olarak faaliyet yürütecek olan Maarif Vakfı ile yurtdışındaki cemaat okulları ile mücadelenin amaçlandığı açıktır. Dolayısıyla vakfın kuruluş amacı, iddia edilenin aksine, yurtdışında yaşayan çocukların eğitimi ya da ülke kültürünün yurtdışında tanıtımı değildir.

ÖNCEKİ HABER

Sur halkı: Mesele sadece ev meselesi değil

SONRAKİ HABER

Elazığ'da bir işçi trenin altında can verdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...